20 Nisan 2012 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. İSRA (102-111)(92-E)


D sayfasından devam


102-) Kale lekad alimte ma enzele haülai illâ Rabbüs Semavati vel Ardı besair* ve inniy leezunnüke ya fir'avnu mesbura;

(Musa da Firavun'a) dedi ki: "Andolsun ki, bunları, doğruluğumu sana gösteren kanıtlar olarak semâların ve arzın Rabbinden başkasının inzâl etmediğini pekâlâ bilirsin... Muhakkak ki ben de senin hüsrana uğramış olduğunu zannediyorum, ey Firavun!" (A.Hulusi)

102 - Alimallah dedi: pek âlâ bilirsin ki bunları o Göklerin Yerin rabbi, sırf birer basîret olmak üzere indirdi, her halde ben de seni ya Firavun! Helâk olmuş zannediyorum. (Elmalı)


Kale lekad alimte ma enzele haülai illâ Rabbüs Semavati vel Ardı besair Musa dedi ki; Doğrusu göz açıcı bir işaret olan bu risaletin apaçık belgelerini, göklerin ve yerin rabbi dışında kimsenin indiremeyeceğin sende çok iyi biliyorsun. Firavuna Hz. Musa’nın cevabı bu oluyor.

Burada ki Besair pasif kullanımı olan mübsiraten den farklı olarak vahyin hidayet ve rahmet öznesi oluşuna bir delildir. Yani vahiy bizatihi öznedir. İnşa edici bir öznedir, insanın gözüne hakikati sokar gibi gösterir. Karşındaki birazcık aklını kullanırsa vahit aslında onun gözüne hakikati serer. Onun için A’raf/203, Kasas/43, Casiye/20. ayetlerinde bu ifade edilir.

ve inniy leezunnüke ya fir'avnu mesbura Devam ediyor Hz. Musa; Ve ben de ey Firavun senin artık iyice tükenip bittiğini düşünüyorum.

Şu celadet ve cesarete bakınız, böyle yerlere yayılma, korkma, tırsma, pusma yok. Yukarıda ne diyordu Firavun unutmayınız: Senin büyülendiğini düşünüyorum demişti ya  ona karşılık Hz. Musa da diyor ki; Sen bittin, ben de böyle düşünüyorum. Evet, karşısında ki döneminin süper gücünün başkanı unutmayınız. astığı astık, kestiği kestik biri. Ama iman ile konuşunca işte böyle omurlu ve şerefli biri olarak konuşuyor.


103-) Fe erade en yestefizzehüm minel Ardı feağraknahü ve men meahu cemiy'a;

(Firavun) onları arzdan sürüp çıkarmayı irade etti... Biz de onu ve onunla beraber olan kimseleri toptan, suda boğduk! (A.Hulusi)

103 - Derken onları Arzdan belinletmek istedi, biz de hem kendisine ve hem maiyetindekileri hepsini birden gark ediverdik. (Elmalı)


Fe erade en yestefizzehüm minel Ard ve nihayet firavun onların kökünü yer yüzünden kazımaya karar verdi. feağraknahü ve men meahu cemiy'a bunun üzerine biz de onu ve onunla birlikte olan herkesi boğup attık, temizledik.

Tabii burada ayrıntıya girmeden diğer surelerde zaten girmişti hatırlayalım, İsra suresinde, Ki başta yer alan ayetleri hatırlayalım. Yine A’raf suresinde bu kıssanın büyük bir bölümünü vermişti. Hicr suresinde vermişti. Diğer surelerde de nakledilmişti. Burada ayrıntıya girmeden kısaca özetleyip geçiyor Kur’an.


104-) Ve kulna min ba'dihi li beniy israiyleskünülArda feizâ cae va'dül ahıreti ci'na Biküm lefiyfa;

Ondan sonra İsrail oğullarına dedik ki: "O arzda mesken edinin... Gelecek hayatın vâdesi geldiğinde de, topunuzu hep bir arada toplayacağız." (A.Hulusi)

104 - Arkasından da Benî İsraîl’e dedik ki: haydin Arzda sâkin olun, sonra Âhiret vaadi geldiği vakit hepinizi dürüp bükerek getireceğiz. (Elmalı)


Ve kulna min ba'dihi li beniy israiyleskünülArd derken onların ardından İsrail oğullarına artık yurdunuza güvenlik içinde yerleşin dedik. feizâ cae va'dül ahıreti ci'na Biküm lefiyfa fakat ahirete ilişkin vaat gerçekleştiği zaman parçası olduğunuz insanlıkla birlikte sizi bir araya getireceğimizi de olup bitmiş iş gibi kesin bilin. Burada ki lefiyf parçalara ayrılmış bir bütünü bir araya toplamak anlamına geliyor. Bir bütünün parçaları, parçalanmış bir bütün anlamına geliyor ve biz ne kadar parçalanırsanız parçalanın, yani vahyin ana gövdesinden sapmakla ne kadar ayrılırsanız ayrılın bir gün sizi ana gövdeye döndüreceğiz diyor.


105-) Ve Bil Hakkı enzelnahu ve Bil Hakkı nezel* ve ma erselnake illâ mübeşşiran ve neziyra;

Biz Onu Hak olarak inzâl ettik, O da Hak olarak nüzûl etti! Seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsâl ettik. (A.Hulusi)

105 - Bunu da bihakkın indirdik ve bihakkın indi ve seni ancak sevabımızın müjdecisi ve azâbımızın habercisi olarak gönderdik. (Elmalı)


Ve Bil Hakkı enzelnahu ve Bil Hakkı nezel imdi, biz bu vahyi mutlak gerçeğe bir atıf olarak indirdik ve o da kaynağından indiği gibi asli gerçekliğiyle muhatabına ulaştı. Burada ki Bil Hakk ibaresine verdiğim uzun mana göze çarpıyor mutlaka. Yani mutlak gerçeğe bir atıf olarak. Çünkü buradaki B harfine, B edatına Mea anlamı verirsek ki büyük dilci ekol dilci Ebu Ali el Farisi böyle mana vermiş, biz onu gerçeğe tekabül eden bir içerikle indirdik anlamına gelir. Gerçeğe tekabül eden bir içerik, bir muhteva ile indirdik.

Doğrusu El Hakk kelimeleri vahyin kaynağına ve onu getiren peygamberlik kurumuna yönelik kuşkuları ret içindir. Ki zaten bundan önceki pasajda bu pasajı bağlayan ana konu ana tema da budur. Onun için çevirimizi de böylesine uzun bir açılımla yaptık.

ve ma erselnake illâ mübeşşiran ve neziyra Nitekim biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.


106-) Ve Kur'ânen feraknahu li takraehu alen Nasi alâ müksin ve nezzelnahu tenziyla;

Kurân'ı birbirinin tamamlayıcısı bölümlere ayırdık ki, insanlara, Onu hazmetmelerine imkân tanıyarak, zaman içinde yavaş yavaş okuyasın... Biz Onu kısım kısım indirdik. (A.Hulusi)

106 - Hem onu bir Kur'an olmak üzere âyet âyet ayırdık ki nâsa dura dura okuyasın hem de tenzil suretiyle ceste ceste indirdik. (Elmalı)


Ve Kur'ânen feraknahu li takraehu alen Nasi alâ müksin ve nezzelnahu tenziyla ayrıca onu okumanın tüm çağrışımları ile, yani burada ki Kur’an ifadesinin en güzel çevirisi bu olsa gerek. li takraehu onu okumanın tüm çağrışımları ile sürekli okunacak bir metin kılmak için bölüm bölüm açıkladık ki üzerinde dura dura, onu insanlara açıklayasın ve nezzelnahu tenziyla çünkü biz de onu yaşama geçirsinler diye dura dura, parça parça indirmiştik.

Evet, ibare açık ama tabii çok açılıma müsait olduğu için uzun bir çeviriden aşağısı kurtarmıyor. Dolayısıyla; Biz onu okumanın tüm çağrışımlarıyla, yani fiili olarak oku, fikri olarak oku, zihni olarak oku, ahlaki olarak oku. Siyasi olarak oku, ekonomik olarak oku, bireysel olarak oku, toplumsal olarak oku. Onu hayatın her alanına uyarla. İnsan ayetiyle onu karşılaştırarak  oku. Kainat ayetiyle onu kıyaslayarak oku. Hadisat, olay ayeti ile onu karşılaştırarak oku. Tüm çağrışımlardan kasıt bu. Onun için sürekli okunacak bir metin kılmak için;

li takraehu alen Nasi alâ müksin, alâ müksin bu. Süreli, dura dura okunacak. Üzerinde durarak okunacak. Meks; Durmak eğleşmek, bir yerde ikamet etmek anlamlarına da gelir. Onun için dura dura okunacak bir metin olarak, onu insanlara açıklayasın diye indirdik. Bakınız şöyle bitiyor; ve nezzelnahu tenziyla çünkü biz de onu yaşama geçirsinler diye dura dura indirdik. Neden tenziyl, unutmayalım kalıp olarak inzal den farklı olarak tenziyl bu manaya gelir. Nezzele- yunezzilu- tenzilen parça parça indirmek, peyderpey indirmek. Yani biz onu dura dura 23 yılda sindiresiniz diye indirdik, siz de dura dura okuyun. Sindire sindire okuyun.


107-) Kul aminu Bihi ev lâ tu'minu* innelleziyne utül ılme min kablihi izâ yütla aleyhim yehırrune lil ezkani sücceda;

De ki: "İster iman edin Ona, ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur'ân) onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar." (107. âyet secde âyetidir.) (A.Hulusi)

107 - De ki «ister inanın ona ister inanmayın, çünkü bundan evvel ılım verilmiş olanlar kendilerine tilâvet olununca çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar. (Elmalı)


Kul aminu Bihi ev lâ tu'minu artık de ki, ona ister inanın ister inanmayın. innelleziyne utül ılme min kablihi izâ yütla aleyhim yehırrune lil ezkani sücceda şu bir gerçek ki kendilerine daha önceden ilim verilmiş olanlar, kendilerine ayetlerimiz okunduğu zaman derhal yüzleri üzere yere kapanırlar. Allah’ın insanla konuşmasının ne muhteşem bir imkan olduğunu bilenin alacağı tek vaziyet vardır; secde vaziyeti. Onun için kıraat secdeleri aslında vahyi verdiği için Allah’a şükür secdeleri anlamına da gelir. Tilavet secdeleri diye bildiğimiz secdeler. O nedenle burada da açıkça ifade buyruluyor ve zaten burada da secde var. Tilavet secdelerinden biri de bu ayette yer alır. Onun için bu ibare Allah’ın insanla konuşması demeye gelen vahyin karşısında insanın alacağı bir tek esas duruş vardır secde hali demeye getiriyor.

Ve tabii burada o okunanlar kimlerdir denilecek olursa Kur’an okununca göz yaşları içinde secdeye kapananlar ehli kitaptan insaflı olanlara belki bir atıf. Fakat bugün ve gelecekte de her zaman Kur’an ın o derin anlamı karşısında bir yürek devrimi geçirip te hayatları dönüşen herkes bu ayetin açıkça muhatabı olmuştur ve bu ayetin söylediği gerçek onları da kapsar.


108-) Ve yekulune subhane Rabbina in kâne va'dü Rabbina le mef'ula;

Ve derler ki: "Subhan'dır Rabbimiz! Muhakkak ki Rabbimizin vaadi elbette yerine gelecektir." (A.Hulusi)

108 - Ve diyorlar ki tesbih rabbimize «hakikat rabbimizin vaadi katiyen fiile çıkarılmış bulunuyor. (Elmalı)


Ve yekulun ve derler ki; subhane Rabbina in kâne va'dü Rabbina le mef'ula Kudret ve yüceliğine sınır olmayan rabbimizin şanı ne yücedir. İşte rabbimizin sözü kesin olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Hangi söz; Kendi kadiym kitaplarında ve öteden beri nakledile gelen gerçekten de beklenen bir peygambere ait vaatlerdir. O söz gerçekleşmiş bulunuyor.


109-) Ve yehırrune lil ezkani yebkûne ve yeziyduhüm huşû'a;

Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. (Kurân'ın okunuşu) onların HUŞÛsunu artırır! (A.Hulusi)

109 - Ve ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar, o onların huşûunu da artırıyor. (Elmalı)


Ve yehırrune lil ezkani yebkûne ve yeziyduhüm huşû'a İşte onlar göz yaşı dökerek yüzleri üzere böyle yere kapanıyorlar ve bu duyarlıkları onların Allah’a olan saygılarını kat kat artırıyor.


110-) Kulid'ullahe evid'ur Rahmân* eyyen ma ted'u feleHUl Esmâül Hüsna* ve lâ techer Bi Salatike ve lâ tühafit Biha vebteğı beyne zâlike sebiyla;

De ki: "'Allâh' diye yönelin veya 'Rahmân' diye yönelin! Hangi anlayış ile yönelseniz, El Esmâ ül Hüsnâ O'na aittir (Esmâ ül Hüsnâ ile işaret olunan hep aynı TEK! TEK'in değişik özelliklerine işaret eden isimler; illâ "HÛ")! Salâtında sesini yükseltme, onu gizleyip kısma da; ikisi arası bir yol tut." (A.Hulusi)

110 - De ki Allah diyin rahman diyin hangisini deseniz hep onundur o en güzel isimler; bununla beraber salâha tında pek bağırma, pek de gizleme ikisinin arası bir yol tut. (Elmalı)


Kulid'ullahe evid'ur Rahmân De ki; İster Allah diye yalvarıp yakarın, ister rahman diye. Açık. İster Allah deyin, ister rahman. Tabii rahman ismine karşı Mekke müşriklerinin bir tepkisi vardı öteden beri. Onun için Hudeybiye günü Süheyl Bin Amr, Mekke müşrik heyetinin reisi; BismillahirRahmanirRahıym isminde ki Rahman ismine itiraz etmiş bunun üzerine Resulallah; Bismikallahümme, onların kullandığı gibi: Allah’ım senin adınla yazılmasını istemişti. Onun için bir tepkileri var.

Ama burada söylenmek istenen daha geniş bir şey. İsim ve sıfat birbirinin yerine öneriliyor burada. Allah İsmi celili; Bütün ilahi isimlerin kendisine sıfat olarak alır biliyorsunuz. Allah’u rahiym, Allah’u rahman, BismillahirRahmanirRahıym, işte bu. Allah’u keriym, Allah’u aziyz, Allah’u hâlık. Hepsini sıfat olarak alır Allah ismi.

Rahman niteliği O’nun tüm sıfatlarını kapsar. Onun da özelliği bu. Onun için Rahman insana tek olarak verilmez. İnsan için kullanılmaz Kur’an da. Fakat rahiym kullanılır. Onun için Rahman Allah’a has bir sıfat. Çünkü tüm nitelikleri içinde kapsar. Allah zatına ait en büyük isimken, Rahman sıfatına ait en büyük isimdir. Özellikleri bu. Rahman ismine biraz önce söylemiştim müşrik muhataplar tepki gösteriyorlardı. Fakat öbür taraftan Allah’ın isimleri, sıfatları arasında ayrım yapan ehli kitaba da bir cevap bu. Yani bunlar Allah’tan bağımsız şeyler değil. Allah’ı kendi isimlerinden hangisiyle överseniz, sena ederseniz edin fark etmez deniliyor.

eyyen ma ted'u feleHUl Esmâül Hüsna O’na hangi biriyle yalvarırsanız yalvarın ama unutmayın ki en güzel, en mükemmel niteliklerin tamamını O’na has kılınır. Yani tamamı O’na layıktır, O’na hastır.Onun için hangisiyle överseniz övün bilmeniz gereken şey şu; Ne kadar mükemmellik var, o Allah’a aittir.

ve lâ techer Bi Salatike ve lâ tühafit Biha vebteğı beyne zâlike sebiyla İmdi; sen de yalvarırken ne sesini aşırı yükselt, ne de aşırı kıs. Bu ikisi arasında dengeli bir yol tut.


111-) Ve kulil Hamdu Lillâhilleziy lem yettehız veleden ve lem yekün leHU şeriykün fiyl Mülki ve lem yekün leHU Veliyyün minez zülli ve kebbirHU tekbiyra;

"Hamd, çocuk edinmemiş, mülkte ortağı olmayan ve yetersizlik dolayısıyla velîye de muhtaçlığı söz konusu olmayan Allâh'a aittir" de; O'nu (muhteşem azametini) tekbir et (hisset) (Allâhu Ekber)!(A.Hulusi)

111 - Ve şöyle de: hamd o Allah ki hiç bir velet edinmedi, ona milkte bir şerik de olmadı, ona zülden bir veliy de olmadı, onu tekbir ile büyükle de büyükle. (Elmalı)


Ve kulil Hamdu Lillâhilleziy lem yettehız veleden ve lem yekün leHU şeriykün fiyl Mülki ve lem yekün leHU Veliyyün minez züll ve de ki; övgülerin tamamı kendisi için çocuk edinmeyen mutlak otoritesine ortak olacak hiçbir varlık bulunmayan. Güçsüzlük ve düşkünlükten dolayı bir yar ve yardımcıya ihtiyaç duymayan Allah’a aittir.

ve kebbirHU tekbiyra ve daima sınırsız büyüklüğünü anarak O’nu hep üstün tut.

O halde haydi analım Allahuekber, Allahuekber. La ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahuekber velillahil hamd.

Allah’ım, büyüksün, Allah en büyüktür en büyük. Allah havsalanızın, zihninizin ulaşabileceği her şeyden daha büyüktür.

Büyüksün ilahi büyüksün büyük,
Büyüklük yanında kalır çok küçük.

Diyen şairin dediği gibi. La ilâhe illallahu vallahu ekber kendisinden başka hiçbir tapılmaya layık ilah olmayan Allah en büyüktür. Allahuekber velillahil hamd. Allah en büyüktür. İşte bunun içindir ki tüm hamd, tüm sena ve tüm övgülerimiz yalnızca Allah’a layıktır.

Rabbim kendisinden başka büyük tanıyanlardan etmesin. Kendisinden başkalarını kendinden büyük gibi, onlardan korkan ve onlara karşı acizleşenlerden etmesin. Rabbim büyüklüğünü layıkıyla bilenlerden kılsın inşallah.


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

İddiamızın, davamızın, ömrümüzün tüm hasılatı ve son sözümüz Rabbimize “Hamd” dir.


92. videonun sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder