2 Nisan 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. İSRA (022-024)(90-A)







Değerli Kur’an dostları geçen dersimizde İsra suresinin 21. ayetine kadar işlemiştik. Hatırlayacak olursanız o ders; İnsanın ebedi istikbali konusunda bir takım ilahi uyarılar taşıyan ayetler vardı. Bu ayetlerle son bulan geçen dersimizin devamı olarak bugün 22. ayet doğrudan sözü tevhide getirerek diyor ki;


22-) Lâ tec'al meAllâhi ilâhen ahare fetak'ude mezmumen mahzûla;

Allâh yanı sıra (kafanda) başka bir tanrı oluşturma! Yoksa (şirk anlayışının sonucu) aşağılanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak oturup kalırsın! (A.Hulusi)

022 - Allahın maiyetinde diğer bir ilâh yapma ki mezmun, mahzul kalmayasın. (Elmalı)


Lâ tec'al meAllâhi ilâhen ahare fetak'ude mezmumen mahzûla Ey insan Allah ile birlikte başka bir ilah edinme. Sonra kınanmış olarak bir köşeye atılıp orada bir başına kalakalırsın, otura kalırsın. Yani Allah’tan mahrum kalırsın. Her şeyini O’na borçlu olduğun halde. O’nsuz olduğunu zannetmek, Allah’tan mahrum kalmak aslında hayattan mahrum kalmaktır. Onun için özün özü tevhittir. Varlığın sırrı tevhittir. Hayatın anahtarı tevhittir, insanın anlamı tevhittir.

Bu ayet ile başlayan bir dizi ayet Hz. Musa’ya verilen ilahi talimatları da içerir. Kur’an da sadece burada değil, bura dışında En’am suresinde de bu talimatlardan bir kısmı vardır, yer alır. Fakat burada Hz. Musa’ya verilen bu talimatlar, belki biz buna Furkan da diyebiliriz. Çünkü Hz. Musa’ya Kur’an da defaatle kitap ve Furkan verildiği ifade buyrulmaktadır. Kitap ve Furkan.

Dolayısıyla buna iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran hükümler manasına. Hatta Kur’an da kullanılan bir takım hikmet terimleri de yine bu talimatlara denk düşebilir. Onun için bu talimatların ilki, Hz. Musa’ya verilen emirlerde olduğu gibi Resulallah’a verilen emirde de tevhittir. Allah’ı birlemedir.

Aslında bu tüm vahiylerin kaynağının aynı olduğunu, aynı kaynaktan beslendiğini ifade eden bir husustur. Tüm peygamberler aynı temel ilkeler üzerinde mesajlarını iletirler. Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed A.S. hepsi de insanlığı bu temel değerlere çağırmışlar ve bu değerler etrafında Allah’a kulluk ve yer yüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşaya davet etmişlerdir.

İşte burada da birinci emir olarak tevhit geliyor ve muhatap olan insanın Allah tasavvuru inşa ediliyor. Çünkü sadece Allah’a inanmış olmak yetmiyor. Nasıl bir Allah’a inandığınız sorusu çok önem kazanıyor. Eğer inandığınız Allah; Allah’ın kendisini tanıttığı gibi bir Allah değilse. Allah inancınız Allah tarafından tespit ve belirlenmemişse o zaman Allah’a inanıyormuş gibi dursanız da aslında inanmamış sayılıyorsunuz. Çünkü müşrikler de Allah’a inanıyorlardı. Kendilerine sorduğunuzda Kur’an ın bize haber verdiğine göre;

Sizi kim yarattı dediğinizde Allah diyorlar. Gökten yağmuru kim indiriyor, yerden rızkı kim bitiriyor dediğinizde Allah’tır diyorlardı. ..leyekulünnAllâh (Lokman/25) sor onlara bak, Allah’tır diyecekler. Fakat problemleri uzak bir Allah’a inanmaktı. Hayatlarına karışmayan, bulaşmayan, hayata müdahil olmayan, hayatı bizzat dizayn etmeyen bir Allah inancı. Yani yaratıp bırakan ve geri çekilen bir Allah inancı. Bu mesafeyi onlar başka şeylere ilahlık isnat ederek, yakıştırarak kapatmaya çalıştılar. Uzak Allah inancı, Allah’la aralarında ki varsaydıkları evham ürünü olan mesafeyi kapatmak için bir takım aracılar arama ihtiyacı hissettirdi, onlarda aracılar buldular. Onun için; Ya putlar ne Allah’a inanıyorsanız dediğiniz zaman alacağınız cevap şu oluyordu. Yine bunu  da Kur’an da öğreniyoruz.

 liyükarribûna ilAllâhi zülfâ (Zümer/3) Bunlar bizi Allah’a yaklaştıran aracılar, vasıtalar, vesileler diyorlardı. Dolayısıyla insanlık tarihi boyunca tüm peygamberlerin getirdiği ebedi çağrının ilk maddesi tevhit inancı olmuştur.

Tevhit inancı içeriği itibarıyla, sonucu itibarıyla, menfaati itibarıyla Allah’ın yararına bir inanç değildir. Çünkü şirk ve küfürden Allah zarar görmez. Eğer zarar görmüş olsaydı tevhit inancından da Allah’ın yararı var, çıkarı var derdik. Fakat tüm akidevi ve imana ilişkin sapmalardan en büyük zararı gören insanoğludur. Onun içindir ki Tevhidin yararı da insanoğlunadır. Allah insanın yararına olarak tevhidi emretmiştir. Çünkü tevhide ilişkin bir sapma, eşya arasında ki o muhteşem irtibatı, bağlantıyı, bağıntıyı, bağı görememekle sonuçlanır. Varlıklar arasında ki o muhteşem bağı göremeyen varlık hiyerarşisini olduğu ve yaratıldığı gibi kavrayamaz.

Bunu kavrayamayan varlığı, Allah’ın koyduğu yere koymaz. Onu yerinden eder, zulmeder. Sadece varlığa eşyaya zulmetmekle kalmaz, sadece tabiata zulmetmekle kalmaz, aslında en büyük zulmü kendisine eder. Çünkü kendisini Allah’ın koyduğu yere koymaz. Dolayısıyla rolünü oynamaz. İlahi senaryo içinden kendisine güzel bir rol seçmez. Allah’ın arzu ettiği, istediği rolü değil, arzu etmediği, istemediği rolü seçer. İradesine zulmeder ve dolayısıyla kendisine zulmeder. Allah’tan aldığı imkanları Allah’a karşı kullanmaya kalkar ve akıbeti fena olur.

Onun için işte bütün bu tehlikelerden uzak tutmak için, bütün bu tehlikelerin ana sebebi, temeli olan Tevhitteki sapmayı önlemek. Akidede ki inançta ki sapmayı önlemek için tüm vahiyler muhataplarını önce tevhide çağırırlar ve tüm peygamberler de ümmetlerini önce tevhide çağırırlar. Çünkü tevhit istikamet açısıdır. Tasavvur ve akılda ki istikamet açısı düzeltilmeden eylemde ki yanlışlıklar, yamukluklar, hatalar düzeltilemez. Eğer temelde konuşlanması hatalı ise, son katın düzeltilmesi mümkün değildir. Onun temelinde yamukluk ve yanlışlık varsa, yanlış bir yere temel atılmış ve o temel üzerine yükseltilmişse bina, düzeltilmesi de yine temelden olacaktır.


23-) Ve kada Rabbüke elle ta'budu illâ iyyahu ve Bil valideyni ıhsana* imma yeblüğanne 'ındekel kibere ehadühüma ev kilahüma fela tekullehüma üffin ve lâ tenherhüma ve kul lehüma kavlen keriyma;

Rabbin, sadece O'na kulluk etmenizi hükmetti; ana-babanıza iyilik yapıp cömert olmanızı da! Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse (bakmaktan usanıp) sakın onlara "üf" (bile) deme; onları azarlama ve onları yücelten şekilde hitap et! (A.Hulusi)

023 - Rabbin şunları katî ferman buyurdu: ondan başkasına ibadet etmeyin, ebeveyne güzellik edin, ya birisi yahut ikisi de yanında ihtiyarlık haline gelirse sakın onlara üff deme ve onları azarlama ikisine de ikramlı söz söyle. (Elmalı)


Ve kada Rabbüke elle ta'budu illâ iyyah zira senin rabbin başkalarına değil, yalnızca kendisine kulluk etmenizi emreder.

Bu da bir üstteki 22. ayetin devamı sayılması gereken bir ibare. Tevhidin içeriğini tamamlayan bir ifade. Yalnızca kendisine kulluk etmek tevhidin bir parçasıdır. Bir Allah’a inanıyor olmak yetmez, bir Allah’a, sadece O’na yönelmek, kulluğunuzun istikametini sadece O’na ayarlamak şarttır. O’nun dışında kine kulluk edenler tek bir Allah’a inandıklarını söyleyemezler. Yani Kula kulluk edenler, eşyaya kulluk edenler, Allah dışında ki herhangi bir varlığa, herhangi bir mükemmel niteliği yakıştıranlar. Ki mükemmel tek varlık vardır, O da Allah. Onun için herhangi bir mükemmellik Allah dışındaki herhangi bir varlığa, isterse o aziyz olsun, isterse peygamber olsun yakıştırılmaz. Çünkü her tür mükemmelliğin yakıştırılacağı yegane varlık Allah’tır.

Onun için; …feleHUl Esmâül Hüsna (İsra/110) en güzel nitelikler, en güzel özellikler, en güzel vasıflar, yani her tür mükemmellik O’na aittir. İkinci ilke; ve Bil valideyni ıhsana bir de ana babaya iyilik etmeyi emreder.

İnsan varlığının makro ve mutlak anlamda sahibi Allah’tır. Çünkü insan makro manada mutlak anlamda varlığını Allah’a borçludur. Fakat mikro anlamda, mukayyet manada insan, varlığını ana babaya borçludur. Onun için de tevhit ilkesinden sonra çok ilginçtir anne babaya ihsan ile, yani güzellikle muamele, iyi davranış sergileme talimatı geliyor.

Burada tevhit ile anne baba arasında, ona ihsan ile davranma arasında, güzel davranış arasında nasıl bir ilişki kurulabilir diye bir soru gelecek olursa, biliyorsunuz tevhit akidenin birliğidir. Vahdet ise sosyal birliktir. Yani sosyal tevhittir. Sosyal tevhit olan vahdetin çekirdeği ailedir. Ailenin çekirdeği de anne ve babadır. Çünkü aile ağacının kökü budur. Bu kök olmadan ne gövde, ne dallar ne meyve olamayacaktır.

Onun için Kur’an sadece akidede ki bozulma, çürüme ve kokuşmayı düzeltmez, aynı zamanda toplumda ki kokuşmanın da önüne geçer. İnsanın tüm eylemlerinde ki bozulmanın temel sebebi nasıl akidevi sapma ise, tevhit inancında ki sapma ise; Sosyal felaketlerin hemen tamamının temelinde ki sebepte ailenin çözülmesi ve bozulmasıdır. Onun için ailenin kökenini temsil eden ebeveyni, anne babayı Kur’an öne çıkarıyor ve onlara ihsan ile, yani güzel davranışı öngörüyor.

Fakat buradan Anne babaya itaatle ihsanı karıştırmamak lazım geldiğini açıkça anlamak lazım. Burada herhangi bir itaat emri değil, ihsan emri vardır. İhsan iyi davranış sergilemek, gönül alıcı davranış sergilemek. Fakat itaat farklı.

Kur’an bir çok ayetinde eğer mâsiyete çağırıyorlarsa, eğer günaha, isyana, ya da Allah’ın çağırdığı yönün aksi istikamete çağırıyorlar onu telkin ediyorlarsa itaat etmemeyi. Yani şunu açıkça söyler;

evelev kâne abâühüm lâ ya'kılune şey'en ve lâ yehtedûn (Bakara/170) Ya babaları, -burada ataları anlamına da gelir, zaten ata içine 1. babadan itibaren tüm geçmiş girer.- Ya bir şey bilmiyor idiyseler, ya akl etmiyor idiyseler, ya hidayette değilseler de mi onları takip edecekler. Onun için aile ile hakikat örtüştürülmez. Yani hakikatin ölçüsü anne baba da dahil olmak üzere herhangi bir yakın değildir.

Bunun böyle olmadığını Kur’an; Oğul örneğinde Hz. Nuh’un oğlunu. Baba örneğinde Hz. İbrahim’in babasını. Eş örneğinde, kadın örneğinde Hz. Lut ve Hz. Nuh’un eşlerini. Koca örneğinde aziyz anne Asiye annemizin kocası Firavun örneğini. Amca örneğinde Hz. Peygamberin amcasını, hem de ismen Kur’an a geçirerek verir. Bütün bunlar hakikatle kan bağı arasında doğrusal bir ilişkinin olmadığını gösteren tipik örneklerdir.

Mesela Kur’an;  Kul in kâne abaüküm ve ebnaüküm ve ıhvanüküm ve ezvacüküm ve aşiyretüküm.. (Tevbe/24) De ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kabileniz, ırkınız, ulusunuz ve emvalü nıktereftümuha kazandığınız, yığdığınız gözünüz gibi kolladığınız mallarınız ve ticaratün tahşevne kesadeha düşmesinden korktuğunuz ticaretiniz ve mesakinü terdavneha içinde kurula kurula rahatlıkla oturduğunuz evleriniz, köşkleriniz, saraylarınız  ehabbe ileyküm minAllâhi ve RasûliHİ ve cihadin fiy sebiyliHİ Allah’tan resulünden ve Allah yolunda tüm çabanızı harcamaktan daha hayırlı ise feterabbesu hatta ye'tiyAllâhu Bi emriH Allah’ın bela emri gelinceye kadar bekleyin.

Bu babanın da dahil edildiği bir dizge. Onun için itaatle ihsan ile muameleyi karıştırmamak lazım. İnsan güzel muamele yapmakla emrolundu, fakat mutlak itaat yalnızca Allah’a dır. İnsan elbette yakınlarını sevecektir, fakat Allah’tan daha fazla değil. İşte bu ayette olduğu gibi. La taate fil masiyye (hadis) Masiyyette itaat yoktur. Yani Allah’a isyan hususunda kula itaat yoktur ilkesi, dinin temel ilkesidir.

Bu manada Kur’an ın anne babaya ihsan ile muamele ilkesi yanlış anlaşıldığında bu günün bir çok mümin genci gerçekten sıkıntıya düşecektir. Eskiden anne babalar evladı için duaya gelirlerdi. Evladım yoldan çıktı, günaha girdi, asi oldu dua edin de Allah akıl fikir versin, istikamet, iman ihsan versin diye. Şimdi tersine döndü. Çocuklar geliyorlar, kızlar geliyorlar, oğlanlar geliyorlar diyorlar ki annem babam Allah’a asi oldu, yoldan çıktı, dua edin de Allah akıl fikir versin, dua edin de Allah yoluna girsinler, dua edin de onlara Allah bir inşirah, gönül açıklığı versin ve imanı sevdirsin.

Dedim ya iş tersine döndü onun için gerçekten de ihsan ile muamele esastır. Eğer imanınızı ilk paylaşması gerektiğini düşündüğünüz kimseleri sıraya dizseniz, bunların en önünde anne babanız gelir. Kim istemez. Yine güzelliğinizi ve sevabınızı paylaşmanız gereken kimseleri sıraya dizseniz ilk sırada anne baba gelir. Onun için İman, ihsan, güzel amel, Allah’a itaatinizden bile yararlanmasını istiyorsanız yine güzel davranın. Ki güzel davranışla onların gönlünü Allah’a, Allah’ın dinine yardıma, hizmete, dine katkıya ısındırabilirsiniz.

imma yeblüğanne 'ındekel kibere ehadühüma ev kilahüma eğer onlardan biri ya da ikisi senin yanındayken yaşlanırsa fela tekullehüma üffin ve lâ tenherhüma sakın onlara uff..! bile deme ve onları azarlama.  ve kul lehüma kavlen keriyma aksine onlara gönül okşayıcı sözler söyle, gönüllerini al. Yani güzel söz bile anne babaya verilmiş en büyük ikramdır. Onu esirgeme. Zaten senden çok şey istemezler, güzel bir söz onların gönlünde güller açtıracaktır.

Onun içinde güzel sözü esirgeme, üff..!bile deme. Üff..! bile demek yasaklanmışsa, hoş görülmemişse tabii ki ondan öte anne babaya el kaldırmayınız, onlara sopa çekmeyiniz falan diye bir emir beklemenin gereği olmaz. Çünkü Fahval hitap, hitabın gelişinden, sözün gelişinden eğer hafifi yasaklanmışsa ağırının da doğal olarak yasaklandığını anlarsınız.

[Ek bilgi; Peygamberimiz (s.a.v.)'den şöyle rivayet edilmiştir: Ana babaya asi olmakta «öf» demekten daha aşağı bir şey varsa, onu bile söylemek haramdır. Ana babaya asi olanlar, ne kadar iyi amelde bulunurlarsa bulunsunlar cennete giremezler. Ana babaya karşı iyilik yapıp ihsanda bulunanlar da ne kadar kötü amel yaparlarsa yapsınlar, ana babalarına yaptıkları iyilikten ötürü cehenneme girmezler.(Hadis)]


24-) Vahfıd lehüma cenahazzülli minerrahmeti ve kul Rabbirhamhüma kema Rabbeyaniy sağıyra;

Rahmet'ten ötürü onlara mütevazı ol... De ki: "Rabbim... Merhamet et onlara, küçükken beni terbiye ettikleri gibi." (A.Hulusi)

024 - İkisine de merhametten döşenerek kanat indir ve de ki: rabbim! İkisine de merhamet buyur, beni küçükken terbiye ettikleri gibi. (Elmalı)


Vahfıd lehüma cenahazzülli minerrahme ve o ikisine alçak gönüllü davranarak merhametle kol kanat ger. ve kul Rabbirhamhüma kema Rabbeyaniy sağıyra ve de ki; Rabbim, o ikisinin benim küçüklüğümde sevgi ile görüp gözettikleri gibi sen de şimdi onları merhametinle kolla, gözet, de, dua et.

Tabii burada ki dua yaşayan ebeveynlere dua olduğu açıktır. Zaten onlardan biri ya da ikisi yanında yaşlanırsa diye başlıyor. Onun için de bu ayetin Mümtahine/4 te ki Hz. İbrahim’in reddedilen duasıyla bir alakası kurulamaz. Hz. İbrahim babasına dua etmiş ve babasına ettiği dua kabul edilmemiş, reddedilmişti. Kur’an Mümtahine/4 te bunu dile getirmişti.

[Ek bilgi; İbrahim'de ve Onunla beraber olan kimselerde sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine dediler ki: "Muhakkak ki biz sizden de, Allâh dûnunda kulluk yaptıklarınızdan da uzağız! Sizi inkâr - reddettik. Sizinle aramızda ebediyen düşmanlık ve buğz başlamıştır; siz Esmâ'sıyla hakikatiniz olan Allâh'ın Vâhidiyetine iman edinceye kadar!"... Ancak İbrahim'in babasına: "Mutlaka senin için mağfiret dileyeceğim; ama senin için (dua edip istemekten başka) Allâh'tan bir şeye mâlik değilim" sözü hariç! "Rabbimiz, sana tevekkül ettik, sana yöneldik ve dönüş sanadır!" (dediler).(Mümtahine/4)(A.Hulusi)]

Fakat yasak olan dua etmek değil, onu görüyoruz. Duası reddedilmişti. Kaldı ki bu ayet diri anne babalar için duayı öngörüyor. Hz. İbrahim’in Babası ise küfür üzere mühürlenmişti. O onun biliyordu, çünkü davet etmiş ve davetini reddetmişti. Onun için bu ayetin Mümtahine/4 le hükmünün iptal edildiğini, yani nesh edildiğini söylemekte çok fazla tutarlı olmasa gerek.


Devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder