5 Nisan 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. İSRA (033-039)(90-D)




C sayfasından devam.


33-) Ve lâ taktülün nefselletiy harramAllâhu illâ Bil Hakk* ve men kutile mazlumen fekad ce'alna liveliyyihi sultanen fela yüsrif fiylkatl* innehu kâne mensura;

Allâh'ın haram kıldığı nefsi, Hak olarak hariç (kısas gereği dışında), öldürmeyin! Kim haksız yere öldürülür ise, biz onun velîsine bir yetki vermişizdir. O da öldürmekte ileri gitmesin (kısas sınırını aşmasın)! Çünkü o yardım olunmuştur. (A.Hulusi)

033 - Allahın tahrim eylediği nefsi katil de etmeyin, meğer ki hak sebeple ola, ve her kim mazlumken katledilirse onun velisi için biz bir tasallut hakkı vermişizdir, o da katil de israf etmesin, çünkü o mensur bulunuyor. (Elmalı)


Ve lâ taktülün nefselletiy harramAllâhu illâ Bil Hakk yine haklı bir gerekçeye dayanmaksızın Allah’ın dokunulmaz kıldığı hiçbir cana kıymayın. İnsan hayatı muhteremdir. Bırakınız insan hayatını hayvanlar üzerine neden besmele çeker, Allah’ın adını anarız biliyor musunuz? Hayat muhteremdir de onun için. Hayvan hayatı bile olsa.

Ruhu Kur’an vahyi, canla değil, insanla özdeşleştirir. Onun için bizde anlaşıldığı gibi ruh hayatla ilgili bir şey değildir. Ruh insanla ilgili bir şeydir. O nedenle hayvanların ruhu değil, canı vardır. Ruh insana aittir, onun için ebedidir. O nedenle ruh canla eşleştirilemez insanla özdeşleştirilebilir. Bu noktada hayat muhteremdir. Hayvan hayatına dahi ihtiram göstermemizi ister. İslam ve Allah adına kesersek meşrulaştırır. Yoksa telef edersek meşrulaştırmaz. Kaldı ki insan..!

Meşru savunma inkar edilmiyor. Savaş inkar edilmiyor. Meşru müdafaa kendisini koruma inkar edilmiyor burada. Fakat bunun dışında haksızca bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir diyor maide suresinin 32. ayetinde Kur’an.

(Ek bilgi; Kim bir kişiyi bir kişiye karşılık (kısas) veya yeryüzünde fesada karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir... Kim de onu diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibidir.”)

Onun için burada bir nefsi, bir canı Allah’ın yasakladığı, muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürmeyin. Tabii ki bir başkasını kasten öldüren öldürülür. O da kısas cezasıdır zaten ayetin devamı ona işaret ediyor ve diyor ki;

ve men kutile mazlumen fekad ce'alna liveliyyihi sultane zira haksız yere canına kıyılan kim olursa olsun işte onun velisine eşdeğer bir ceza konusunda yetki tanımışızdır. Kısas; Bakara suresinin 178. ayetinde geçiyordu ya. Yani kısas aslında eşdeğer bir cezadır. Yaptığına eş değer bir ceza. Onun için bir başkasını öldürenin kısasen öldürülmesi, aslında insan ölümünün önüne geçmek, insan hayatına verilen önemi gösterir. Vahiy suçluyu değil, suçu değil, mağduru savunur ve suçu yok eder. Onun için kimi zaman cinayetler cezasız kaldığı için bir değil, bir çok insan canı ile ödemekte bunun sonucunu. Onun için kısasta hayat vardır buyurur Kur’an.

fela yüsrif fiylkatl Fakat O, katil cezasında belirlenen sınırı aşmasın. Bunun ne demek istediğini anlamak için cahiliye de ki bir takım uygulamalara bakmak lazım. Bazen güçlü bir kabilenin bir üyesini, güçsüz bir kabilenin bir üyesi öldürür; O güçlü kabilenin reisi gelir güçsüz kabilenin, katilin kabilesinin tüm erkeklerini kılıçtan geçirir, kadınlarını esir alır ve “Yine de intikam aldım saymıyorum kendimi.” derdi. Böyle bir gelenek, böyle bir uygulamayı nasıl Kur’an ın yok ettiğini ve reddettiğini görüyoruz burada.

innehu kâne mensura şu da bir gerçek ki zaten o yardıma mazhar olmuştur. Burada innehu’da ki “hu” zamiri ya ölüye gider, maktule yani mazluma. O zaten Allah’ın yardımına mazhar olur mazlum olduğu için. Ama veliye gitmesi dil açısından daha uygundur. Ya da veliye gider veliye zaten böyle bir yetki verilmiştir. Böyle bir kısas, eşit bir ceza verme hakkı verildikten sonra bir de bunu aşıp ta zulmetmeye kalkmasın diyor.


34-) Ve lâ takrabu malel yetiymi illâ Billetiy hiye ahsenü hatta yeblüğa eşüddeh* ve evfu Bil ahd* innel ahde kâne mes'ula;

Büluğ çağına ulaşıncaya kadar, en güzel şekilde olanı (yönetme amacı) hariç, yetimin malına yaklaşmayın. Söz verdiğinizde tutun! Muhakkak ki söz veren sözünden sorumludur! (A.Hulusi)

034 - Yetîm malına da yaklaşmayın ancak rüştüne irinciye kadar en güzel olan suretle başka, ahdi de yerine getirin, çünkü ahitten mesuliyet muhakkak bulunuyor. (Elmalı)


Ve lâ takrabu malel yetiymi illâ Billetiy hiye ahsenü hatta yeblüğa eşüddeh Yetimin malına da kendisi ergenlik çağına erinceye kadar yapacağınız en uygun ve olumlu tasarruflar dışında yaklaşmayın. Yani burada Nisa suresinin 6. ayetinde ifade buyrulan bir ilke, burada da dile getiriliyor. Ama oradan yola çıkarak ben;”Ergenlik çağına erişinceye kadar.” ki Nisa/6 da bu bizzat nas olarak var. Yetimin malına uygun bir takım tasarruflar dışında yaklaşmayın. Eğer onun lehine bir tasarrufsa tabii ki yapabilirsiniz. Yani yetimin velisi Allah’tır dercesine onun malını dahi, geleceğini dahi koruyor vahiy.

ve evfu Bil ahd* innel ahde kâne mes'ula yine verdiğiniz her meşru söze sadık kalın. Şüphesiz söz veren herkes bundan dolayı hesaba çekilecektir.


35-) Ve evfülkeyle izâ kiltüm vezinu Bil kıstasil müstekıym* zâlike hayrun ve ahsenü te'viyla;

Ölçtüğünüzde ölçüyü tam yapın ve dosdoğru terazi ile tartın (tartıyla aldatmaya gitmeyin)... Bu hem daha hayırlı ve hem de işin aslına ulaşma bakımından daha güzeldir. (A.Hulusi)

035 - Ölçtüğünüz vakit da tam ölçün ve doğru terazi ile tartın, bu hem hayırlı hem de akıbetçe daha güzeldir. (Elmalı)


Ve evfülkeyle izâ kiltüm vezinu Bil kıstasil müstekıym ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun. Tartıp değerlendirdiğiniz de ise dosdoğru kıstas ile tartın, değerlendirin.

Burada ki ölçü sadece terazi ve metre değildir. Aksine orada ki Bil Kıstas, bir mizan üzerine gelmemiş vezinu fiili geldiği halde. Bil Kıstas; Aklın ölçüsü, tasavvurun ölçüsü. Çünkü terazi de ve kilo da, metre de eksiltenler, önce akılda yanlış ölçerler. O Yamuk ölçme işi önce içte başlar. Akleden kalpleri yamuk ölçmeden elleri yamuk ölçmez. Onun için Kur’an da doğrudan merkeze hitap ediyor ve oradaki yamukluğu, eksikliği düzeltiyor. Onun için doğru bir ölçü ile ölçün. Yoksa bu sadece ekonomik ölçü aletlerine değil, aynı zamanda ontolojik ölçü aletleri olan aklımız, muhakememiz, fikrimiz, bilincimize yönelik bir inşa hareketidir.

zâlike hayrun ve ahsenü te'viyla böylesi çok daha yararlı ve sonuç açısından çok daha güzeldir. Te’vil sözcüğü sonuç anlamına geliyor. Etimolojik olarak ta böyle. Sadece anlamlı sözü değil, anlamlı eylemi de kapsıyor görüyorsunuz ki. Yani Kur’an anlamlı eylemi, anlamlı bir söz gibi kabul ediyor. Yani şunu demek istiyor: Amel, imanın fiili yorumudur. Güzel davranış imanın fiili yorumudur. Nasıl ki gülün açışı, gülün güzelliği yorumu ise. Bülbülün ötüşü, güzelliği yorumu ise, amel de imanın yorumudur. Evet. Onun için insanın ameli, yüreğinin nasıl olduğunu yorumlar.


36-) Ve lâ takfü ma leyse leke Bihi 'ılm* innesSem'a vel Besara vel Fuade küllü ülaike kâne anhu mes'ula;

Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (zanla karar verme)! Muhakkak ki sem' (algılama), basar (değerlendirme) ve fuad (Esmâ mânâ özelliklerini beyne yansıtıcılar - {kalp nöronları ana rahminde 120. günde kendilerini beyne kopyalar ve beyinden devam eder}), işte onların hepsi ondan mesûldür! (A.Hulusi)

036 - Bir de hiç bilmediğin bir şey'in ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mesul bulunuyor. (Elmalı)


Ve lâ takfü ma leyse leke Bihi 'ılm ve bilmediğin bir şeyin peşinden gitme. Ölçme ve değerlendirme yanlışının temel nedenlerinden biri, yanlış ve eksik bilgidir diyor aslında bu ibare, cehalettir. Onun için bilgi eksiği ile yola çıkma, ölçü ve değerlendirme yanlışı yaparsın. Bilmediğinin ardına düşme, bilmediğinin ardından gitme, ya da bilmediğin bir şeyi yapmaya kalkma. Bu anlamların tamamına gelir.

innesSem'a vel Besara vel Fuade küllü ülaike kâne anhu mes'ula Çünkü kulak, göz ve gönül bütün bunlar hesap günü ondan dolayı sorguya çekilecektir. Yani gözlem, bilgi ve akleden kalp, -Buradaki gönül o. Fuad, gönül. akleden kalbe denk gelir.- Yanlış eylemi doğuran, yamuk tasavvur ve akıl da sorumludur diyor. Eğer yanlış eyleme kadar yol açmışsa, aslında o yanlış eyleme sebep olan taa..!’özde ki yanlış, gözlemde ki yanlıştır. Bilgide ki yanlıştır, kalpte ki yanlıştır, duyguda ki yanlıştır. Onun için o yanlıştan tamamı da sorumludur. Ya da sorguya çekilecek, şahitlik yapacaktır manasına almak daha doğru olur.


 37-) Ve lâ temşi fiyl Ardı meraha* inneke len tahrikal Arda ve len teblüğal cibale tûla;

Arzda benlikle kendini bir şey sanarak yürüme! Kesinlikle sen ne arzı delebilirsin; ne de boyca dağlara erişebilirsin! (A.Hulusi)

037 - Hem Yer yüzünde azametle yürüme, çünkü sen ne Arzı yırtabilirsin, ne de boyca dağlara yetişebilirsin. (Elmalı)


Ve lâ temşi fiyl Ardı meraha ve yeryüzünde çalım satarak dolaşma. inneke len tahrikal Arda ve len teblüğal cibale tûla unutma ki sen ne yeri yarabilirsin, ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin. Yani çalım satıp hava atma diyor. Tevazulu ol, mütevadı ol. Peygamber; Kim alçak gönüllü olursa Allah onu yüceltir. Kim de tekebbür ederse, kibir ederse, büyüklenirse, küstahça böbürlenirse Allah onu alçaltır. Baksanıza yağmura, sular en çukur yerlerde akar. Allah onun tevazuunu göklere çıkararak ödüllendirir. Bulut olur, dağları bile aşar. Onun için tevazuun sonucunun güzelliğini görmek isteyen suya, su örneğine baksın.


38-) Küllü zâlike kâne seyyiuhu 'ınde Rabbike mekruha;

Kötü olan bu davranışlar, Rabbinin indînde hakikatine yakışmayan, sonucu çirkin davranışlardır! (A.Hulusi)

038 - Bütün bunların menhiy olanı rabbin indinde mekruh bulunuyor. (Elmalı)


Küllü zâlike kâne seyyiuhu 'ınde Rabbike mekruha bütün bunların bütün bu sayılan 12 maddelik talimatların asıl kötülüğü nedir biliyor musunuz, şudur. Rabbinin katında hoş karşılanmamış olmalarıdır. Bu da muhteşem bir final değil mi? Yani bütün bunlar yasak diye yapmayabilirsiniz, emir diye yapabilirsiniz. Fakat bunun da üstünde bir amaç var. O da Rabbim memnun olur. Rabbim sevmez bunu diye kaçınır, rabbim sever bunu diye yaparsan daha yüce bir amaç uğruna yapmış olursun ki asıl işte bütün bu nehiylerin, kötülüklerin yasaklanmasının sebebi budur.


39-) Zâlike mimma evha ileyke Rabbüke minel hikmeti, ve lâ tec'al meAllâhi ilâhen ahare fetülka fiy cehenneme melumen medhura;

İşte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allâh ile beraber bir tanrı da oluşturma! Sonra pişmanlıkla (sendeki kuvveleri haber verildiği halde değerlendiremediğin için) kendi kendine söver hâlde ve (hakikatindekilerden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem'e girersin! (A.Hulusi)

039 - İşte bunlar rabbinin sana vahy ettiği hikmetlerdendir, sakın Allah ile beraber diğer bir ilâh uydurma ki sonra levm-ü tard olunarak Cehenneme atılırsın. (Elmalı)


Zâlike mimma evha ileyke Rabbüke minel hikme bütüb bunlar rabbinden sana vahyedilen, doğruyu eğriden ayıran hükümlerin bir bölümüdür. İşte burada El Hikme sözcüğü, adeta Tevrat’ta da, veyahut ta şöyle diyelim Hz. Musa’ya verilen 10 emirde olduğu gibi, Hz. Peygambere de verilen bu sayılan emirler hikmet, yani hüküm, kesinleşmiş hüküm. Kötüyü iyiden, doğruyu eğriden, yanlışı, çirkini güzelden ayıran kesin hükümler anlamına gelse gerektir.

ve lâ tec'al meAllâhi ilâhen ahar ey insan şu halde artık Allah ile birlikte başka bir ilah edinme. fetülka fiy cehenneme melumen medhura yoksa kınanmış ve gözden çıkarılmış biri olarak cehennemi boylarsın.

İyi ve kötüyü belirleme, evrensel ahlaki ilkeler koymak ancak Allah’a mahsustur değil mi dostlar. İşte bu, ancak Allah’ın dır doğru ile eğriyi mutlak manada ayırma gücü. Allah’a aittir. İnsan zaaflarından bağımsız, tüm evreni, tüm insanlığın uyacağı doğruları Allah’tan başka kim koyabilir. İnsanın koyduğu hükümler çevresinden etkilenir, zaafından etkilenir, kendi bilgisinden etkilenir. Dolayısıyla insanlığın tamamını kapsayan evrensel doğruları koymak Allah’a mahsustur. İşte burada onun için tevhide geri döndü ve finali de onunla yaptı bütün bu 12 emir.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
90. Videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/30/islamoglu-tef-ders-isra-022-05290/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder