9 Şubat 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. İbrahim (37-43)(82-D)


C sayfasından devam.


37-) Rabbena inniy eskentü min zürriyyetiy Bi vadin ğayri ziy zer'ın 'ınde BeytiKElmuharremi, Rabbena li yukıymus Salâte fec'al ef'ideten minenNasi tehviy ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun;

"Rabbimiz... Muhakkak ki ben, zürriyetimden bazısını senin kutsal evinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim... Rabbimiz, salâtı ikame (sana yönelişlerinin getirisini) yaşasınlar diye! (O hâlde) insanlardan bazı hakikati idraka açık olan şuur sahiplerini, onlara meylettir ve kendilerini ilim ve marifetlerden rızıklandır... Tâ ki değerlendirsinler, şükretsinler." (A.Hulusi)

37 - Yarabbenâ! Ben, zürriyetimden bazısını senin beyti muharreminin yanında, ekin bitmez bir vâdide iskân ettim, Yarabbenâ! namazı ikame etsinler diye, bundan böyle insanlardan bir takım gönülleri onlara doğru akıt, ve onları hasılâttan merzuk buyur, gerek ki şükrederler. (Elmalı)


Rabbena inniy eskentü min zürriyyetiy Bi vadin ğayri ziy zer'ın 'ınde BeytiKElmuharrem ey rabbimiz işte ben neslimden olanları, ekip biçmeye elverişsiz bir vadiye senin mukaddes beytinin yanına yerleştirdim. Yeryüzünün ilk mabedi.

Buradan şöyle bir çıkarsama da yapabiliriz. Senin mukaddes beytinin yanına yerleştirdim sözünü, eğer Kabe’yi yeniden inşa etmeden söylenmiş bir söz olarak görürsek, ki bu konuda böyle düşünmemizi engelleyen bir delil de yok. O zaman Kabe’yi İbrahim peygamber oğlu ile birlikte yeniden inşa etmeden önce orada geçmişten kalan bir kalıntının, insanlığın ilk mabet kalıntısının bulunduğuna inanmamız gerekiyor. Ki Kur’an da geçen Beyt-ül Atiyk hem özgürlük evi, hem de ilk kadim, eski ev, yani beytullah anlamına kullanılan bu ifade varken böyle düşünmemiz sanırım daha doğru olur.

O zaman yer yüzünün bu ilk mescidi, ilk ibadethanesi, ilk mabedi Hz. İbrahim tarafından sıfırdan değil yeniden inşa edilmiş olsa gerektir ve Hz. İbrahim oraya giderken nereye gittiğini bilerek gitmişti. Allah’ın yeryüzündeki ilk mabedine emanet etmeye gitmişti. Allah’a emanet etmeye. O mabed Cenab-ı Hakkın yer yüzüne olan rahmetinin bir simgesi idi. Onun için beytullah deniliyordu, Allah’ın evi. Allah’a ev izafe etmek ancak mecazen olabilir. Yoksa Allah mekandan münezzehtir. Beytullah denilmesi, Allah’ın yer yüzünde ki tecelli merkezi oluşunun bir ifadesi. Aynı zamanda insanların yeryüzünde Allah’a ibadet etmesi için bir merkez telakki etmeleri sonucunu doğurmuştu.

Hacer ve İsmail. Cariye olarak, köle olarak aldığı ve daha sonra ise eş edindiği, ilk eşi Sare çocuk doğurmadığı için kendisine bir çocuk versin diye eş edindiği siyahi, yani zenci bir cariye Hacer. Ondan bir çocuğu olduktan sonra hayli ilerlemiş yaşına rağmen İsmail’ine kavuştuktan sonra iki eş arasındaki kıskançlık dayanılmaz boyutlara varınca ilahi bir plan ve hikmet gereği, sonradan bulduğu, geç bulduğu, güç bulduğu yavrusu İsmail ve onun annesi Hacer’i alıp bölgeye getirmişti. Eski beyt’in yanına. Bekke idi eski ismi o bölgenin Mekke’den önce. Oraya koymuştu, kimsecikler yoktu. Bir Devha ağacının dibine bırakmıştı. Bir çöl bitkisi, bir çalı bitkisi. Ziraata elverişsiz bir yerdi burası ve Hacer bize gelen rivayetlere göre;

- Bizi burada kimin ellerine bırakıyorsun.” Demişti kocası İbrahim’e.

Hacer, ismi değil, ismi yok. Hicretin gelini. Evet, yani eylemi adı olmuş bir anne. Hicretin gelini diyorum. Allah bu kadından nasıl razı olmuşsa onun Safa ile Merve arasındaki o koşusunu Hacc ibadetinin içerisine bir rükün olarak yerleştirdi;

İnnesSafâ velMervete min şeâirillah.. (Bakara/158)

Safa ile Merve arasındaki say, Allah’ın sembollerinden bir semboldür. Dedi Kur’an. Milyonlarca erkek bir zenci kadının izinden koştu. İşte Allah razı olursa böyle olur dedi. Ve İbrahim;

- Sizi Allah’a bırakıyorum. Demişti.

- İzen..! dedi diyor kaynaklarımız Arapça çevirerek,

- İzen fe huve hasbi. Öyle mi? Öyleyse O bize yeter. O bana yeter. Dedi.

İşte bu, teslimiyet bu. İbrahim gibi bir eşe layık bir hanım olduğunu böyle belgeledi.

İşte burada ki ayrıntısını vermeksizin sadece değinip geçen bir ibare.

- Rabbimiz işte ben neslimden olanları ekip biçmeye elverişsiz bir vadiye, senin Mukaddes beytinin yanına yerleştirdim dedi.

Rabbena li yukıymus Salâh ki ey rabbimiz salatı ikame edebilsinler. Namazı, Allah’a karşı esas duruşun sembolü olan namazı ruhu ile birlikte esas duruşlarını bozmamak için kılsınlar.

Bakara/24 te de (24 değil, 124) ..kale inniy caılüke linNâsi imâma Bakara/124  Rabbimiz; Seni insanlara imam edeceğim, önder yapacağım demişti İbrahim’i sınadıktan ve o da sınavı başarı ile geçtikten sonra. Hz. İbrakim’de kale ve min zürriyyetiy demişti ki; zürriyetimden, neslimden de imamlar getir. Rabbimizin ona cevabı şöyle olmuştu: kale lâ yenâlu ahdiyzzalimiyn; (Bakara/124) neslinden de olsa ey İbrahim, senin soyundan da gelse zalimler bu sözümün dışındadır.

İşte o hem vahyin ilk muhatabı olan ve İbrahim peygamberin neslinden geldiğini söyleyip Allah’ın kendilerine ayrıcalık tanıyacağına inanan Mekke müşriklerine bir cevap, hem de ben şunun oğluyum, ben bunun kızıyım, ben falancanın torunuyum veya ben falanca soydanım, falanca boydanım diyerek meziyeti kendi eylem ve duruşunda değil de bir başkasında aramaya kalkan mantığa ve akla bir cevaptı.

fec'al ef'ideten minenNasi tehviy ileyhim artık insanların gönüllerini onlara meylettir. verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun; onları bereketli ürünlerle rızıklandır. Umulur ki onlarda bunun şükrünü eda ederler.

Buradaki Tehviy, teviyy diye çok aşağı, kesralı okunmaz. Bu tecvitte, tecvit kurallarında Arap nutkuna göre “e” ile “i” arasında orta bir sesle okunduğu için ben de o okuyuşa uymaya çalıştım.


38-) Rabbena inneke ta'lemü ma nuhfiy ve ma nu'lin* ve ma yahfa alAllâhi min şey'in fiyl Ardı ve lâ fiys Sema';

"Rabbimiz! Muhakkak ki sen gizlediğimizi de bilirsin, açığa çıkardığımızı da... (Zira) arzda ve semâda hiçbir şey Allâh'a gizli kalmaz." (A.Hulusi)

38 - Yarabbenâ! biz ne gizliyoruz ve ne ilân ediyoruz her halde sen bilirsin, ve ne Yerde, ne Gökte hiç bir şey Allaha karşı gizli kalmaz. (Elmalı)


Rabbena inneke ta'lemü ma nuhfiy ve ma nu'lin Rabbimiz, şüphesiz ki sen bizim gizlediklerimizi de, açığa vurduklarımızı da bilirsin. ve ma yahfa alAllâhi min şey'in fiyl Ardı ve lâ fiys Sema'; zira yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah’a gizli kalamaz.


39-) ElHamdu Lillâhilleziy vehebe liy alel kiberi İsma'ıyle ve İshak* inne Rabbiy le Semiy'ud dua';

"Hamd, ihtiyarlığım hâlinde bana İsmail ve İshak'ı hibe eden Allâh'a aittir... Muhakkak ki Rabbim, elbette özümdeki duamı Semi'dir." (A.Hulusi)

39 - Hamd o Allaha ki bana ihtiyarlık halimde İsmail ve İshak’ı ihsan buyurdu, şüphe yok ki rabbim her halde duayı işitiyor. (Elmalı)


ElHamdu Lillâhilleziy vehebe liy alel kiberi İsma'ıyle ve İshak her türlü övgü ve sena, yaşlılığımıza rağmen bana İsmail ve İshak’ı bahşeden Allah’a aittir.

Evet, yani nasıl Allah’a şükredilir, nasıl hamd edilir sorusunun cevabı burada geldi. Hani yukarıda bu kıssadan önceki son ayet, 24. ayet; İnsanın çok zalim çok nankör olduğunu söyleyerek bitmişti ya, aslında bir atıf gibi oraya. Ey insan oğlu Allah’a karşı nankör olmamanın örneğini görmek istiyorsan İbrahim’e bak dercesine bu örneği veriyor.

inne Rabbiy le Semiy'ud dua'; gerçekten de benim rabbim duaları işitendir.


40-) Rabbic'alniy mukıymes Salâti ve min zürriyyetiy, Rabbenâ ve tekabbel du'â';

"Rabbim, salâtı ikameyi (Esmâ hakikatine yönelişin getirisini yaşayanlardan) kıl beni ve zürriyetimden de (ikame edenler yarat)! Rabbimiz; duamı gerçekleştir." (Dikkat: İbrahim a.s. gibi bir Zât, salâtın ikamesini - yaşantısını talep ediyor; bu ne anlam taşır, derin düşünmek gerekir. A.H.) (A.Hulusi)

40 - Rabbim! Beni namaza müdavim kıl, zürriyetimden de, Yarabbenâ! hem duâmı kabul buyur. (Elmalı)


Rabbic'alniy mukıymes Salâti ve min zürriyyetiy öyleyse ey rabbim beni ve neslimden gelenleri salatı ikane edenlerden kıl. Esas duruşunu Allah’a karşı bozmayıp, hayatını ibadete dönüştürenlerden kıl. Rabbenâ ve tekabbel du'â'; ve duamı kabul buyur ey rabbim.


41-) Rabbenağfir liy ve li valideyye ve lil mu'miniyne yevme yekumül hisâb;

"Rabbimiz, yaşam muhasebesinin ortaya serildiği süreçte, beni, ana-babamı ve iman edenleri mağfiret eyle!" (A.Hulusi)

41 - Ya Rabbenâ! mağrifet buyur bana ve anama babama ve bütün müminlere, hesap başa dikileceği gün. (Elmalı)


Rabbenağfir liy ve li valideyye ve lil mu'miniyne yevme yekumül hisâb; ey rabbimiz beni, anamı ve babamı ve tüm müminleri hesapların verileceği gün affet, bağışla, mağfiret et Amin..!

İşte seyyidina İbrahim’in muhteşem duası. Allah bu çağrıdan, bu davetiyeden nasıl memnun olmuşsa, davetiyeyi ölümsüz vahyin içine almış ve bakın bunun verdiği örnek ve ibret şudur. Bakın siz de Allah’a böylesine yürekten davetiye yollayın.

Aslında burada bir çok mesaj var. Nasıl dua edilir sorusunun cevabıdır bu. Yani kabule yakın bir duanın şartı ne olmalıdır. İşte burada bu sorunun bir cevabı var. Hayatınla dua olursun, hayatın Allah’a duaya dönüşür. Fiili dua olur ve en sonunda da bunu kavle dönüştürürsün. İşte kökü toprakta olan ağaç. Yoksa eğer bir duaki, hayatına dua etmeden dilinle dua ediyorsan o söz kökü toprakta olmayan bir ağaca benzer. Hayatın içinden gelmiyor, yürekten gelmiyor, Dudaktan geliyor, nasıl makama ulaşsın, nasıl kabul ve kariyn olsun.

İşte o başta ki benzetme ilk girişteki Kur’an ın benzetmesi, o iyi ve kötü ağaç benzetmesi, iyi ve kötü söz benzetmesi işte burada da geçerli, duada da geçerli. Bu dua test edilmiş bir duadır. Hem tutmuştur, tutmakla kalmamış 4200 yıl sonraya bu duanın sesi gelmiştir ve biz bu duanın tuttuğunun şahitleriyiz, canlı şahitleriyiz.


42-) Ve lâ tahsebennAllâhe ğafilen amma ya'meluz zâlimun* innema yuahhıruhüm li yevmin teşhasu fiyhil ebsar;

Zâlimlerin yapmakta olduklarından Allâh'ı gâfil sanma! Onları ancak, gözlerin yuvalarından dışarı fırlayacakları bir süreç için erteliyor. (A.Hulusi)  

42 - Bunları an ve sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma, onları o, ancak öyle bir güne tehir eder ki o gün gözler belerir. (Elmalı)


Ve lâ tahsebennAllâhe ğafilen amma ya'meluz zâlimun İmdi, sen zalimlerin yaptıklarından Allah’ı habersiz sanmayasın.

Tabii yukarı ile bağlantısız değil bu. Yukarı ile çok bağlantılı. Zalim olmayan, hakiym olan. Allah’ın koyduğu yere kendisini koyan ve Allah’ın kendisi için sevdiği rolü oynayan Hz. İbrahim misalini verdikten sonra. Allah’ın kendisini yerleştirdiği yerde durmayanlara geçti vahiy. Ve onların durumunu ifade ediyor. Burada sanki zalim mukıymes Salâh ibaresinin bir üstteki, bu ibarenin zıddı gibi duruyor. Bana biraz öyle geliyor. Yani esas duruşunu koruyan, esas duruşunu bozan. Allah karşısındaki duruşunu bozan. Bana bunlar, sanki birbirinin zıddı gibi geldi.

innema yuahhıruhüm li yevmin teşhasu fiyhil ebsar; ne var ki O, onları sadece gözlerin yuvalarından fırlayıp bir noktada donakaldığı bir güne ertelemektedir. Yani habersiz değil. Başı boş bırakmadı. O, onları saldım çayıra demedi.

Sümme evlâ leke feevlâ; (Kıyamet/35) Ey insanoğlu yazıklar olsun sana, bir daha yazıklar olsun. Eyahsebul'İnsanu en yutreke süda; (36) yoksa insan başıboş bırakılacağını mı sanıyor. Yani Allah onları başı boş bırakmadı. Sadece gözlerin yuvalarından fırlayıp bir noktaya çakılacağı güne erteledi. Şimdi burada hesap gününün o dehşet manzarasının fotoğrafı çekiliyor.


43-) Mühtı'ıyne mukni'ıy ruusihim lâ yerteddü ileyhim tarfühüm* ve ef'idetühüm heva';

(İşte o gün onlar) zillet içinde bakarak, başlarını dikerek (yardım arayışında) koşuşur hâldedirler... Kendilerini göremez bir hâldedirler! Ne düşüneceklerini bilemezler! (A.Hulusi)

43 - Başkalarını dikerek koşarlar, nazarları kendilerine dönmez, ve yüreklerinin içi bom boş hevâ kesilmiştir. (Elmalı)


Mühtı'ıyne mukni'ıy ruusihim lâ yerteddü ileyhim tarfühüm* ve ef'idetühüm heva'; O gün, o dehşet gün, nasıl bir gün o..! O gün onlar, arkaya kaykılmış başları, yuvalarına bir türlü dönmeyen fırlamış bakışları ve tam takır kalmış yürekleriyle oradan oraya amaçsızca seğirtip duracaklar.

Tam bir çarpılmışlık tasviri. Bitmişliğin fotoğrafı bu. Ahiretten, hesap gününden, sorgu gününden bir manzara. İnsan manzarası. Bir insan teki, bir nefis daha doğrusu. Kur’an ahirete ilişkin insandan hep nefis olarak söz eder. ahiretteki bir nefsin, bir canın manzarası bu, fotoğrafı.

Tabii ki ahirete ilişkin tüm ibareler, tüm ifadeler mecburi olarak mecazi olmak durumundadır. Çünkü gayp alemini kendi dünyamıza ancak bizim dilimizle böyle taşıyor vahiy.

Dehşet bir manzara önümüze seriyor. Tam bir zombi çiziyor farkında mısınız. Başı arkaya düşmüş, gözleri yuvalarından fırlamış, pörtlemiş Anadolu tabiriyle ve çivilenmiş bir yere, anlamsız, bomboş gözler. Ve kalbi boşalmış diyor. İlginç..! Heva’ yani ve ef'idetühüm heva' tamtakır gönüller, hiçbir şey duymuyor, hiçbir şey düşünemiyor, hiçbir şey hissetmiyor. Böyle bir vaziyet.



Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder