27 Eylül 2011 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (010-015)(61-D)


C sayfasından devam



10-) Lâ yerkubune fiy mu'minin illen ve lâ zimmeten, ve ülaike hümül mu'tedun;

Yemin veya koruma sorumluluğu bir iman edene dönük ise, onu uygulamazlar! İşte onlar haddi aşanların ta kendileridir! (A.Hulusi)

10 - Bir mümin hakkında ne bir yemin gözetirler ne bir zimmet, bunlar öyle mütecavizler. (Elmalı)


Lâ yerkubune fiy mu'minin illen ve lâ zimme bir mümin için ne bağlayıcı bir yükümlülük, ne de anlaşmadan doğan bir sorumluluk gözetiyorlar. Evet, rabbimizin üzerinde durduğu şeye bakın. Dönüp dönüp bunu dile getiriyor. İman eden bir insana karşı hiçbir sorumluluk duymuyorlar.

Özellikle burada dikkatimizi çeken şey; insana ihanet ettikleri gibi karşılarındaki muhataplarının imanına da ihanet ediyorlar ve burada belki de ayette geçen mümin ifadesi; kendisine güvenilecek ve karşısındakine de güvenen insanın güvenini zedeliyorlar. Güvenini yok sayıyorlar anlamını çağrıştırıyor.

ve ülaike hümül mu'tedun; işte böyleleri haddi aşanların ta kendileridir.


11-) Fein tabu ve ekamus Salâte ve atevüz Zekâte fe ıhvanüküm fiyd diyn* ve nufassılül' âyâti likavmin ya'lemun;

Eğer tövbe eder, salâtı ikame eder ve zekâtı verirlerse, artık Din'de kardeşlerinizdir... Bilen bir kavim için işaretleri detaylandırıyoruz. (A.Hulusi)

11 - Bundan böyle eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar, bilecek bir kavim için biz âyetlerimizi daha tafsil ederiz. (Elmalı)


Fein tabu ve ekamus Salâte ve atevüz Zekâte fe ıhvanüküm fiyd diyn ama eğer kendisini düzeltir, salatı ikame eder, namazı kılar ve arınıp yücelmek için ödenmesi gereken bedeli öderse, zekatı verirse o zaman sizin dinde kardeşiniz olurlar.

Biraz önce hatırlatmıştım, namaz; İnsan - Allah ilişkisine, zekat; insan – insan ilişkisine tekabül eder. Yani insanın dikey ve yatay olarak insanla da, Allah’la ilişkisini tekrar kurması tevbenin en büyük şartı olarak görülüyor burada.

ve nufassılül' âyâti likavmin ya'lemun; ve biz ayetlerimizi, onların değerini bilen bir toplum için işte böyle tüm boyutlarıyla ele alıyor, açıklıyoruz.


12-) Ve in nekesû eymanehüm min ba'di ahdihim ve taanu fiy diyniküm fekatilu eimmetelküfri, innehüm lâ eymane lehüm leallehüm yentehun;

Eğer sözlerinden sonra yeminlerini bozarlar ve Dininizi karalarlar ise, o takdirde küfrün önderlerini öldürün... Çünkü onların yeminleri yoktur... Umulur ki onlar vazgeçerler. (A.Hulusi)

12 - Ve eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa o küfür öncüllerini hemen öldürün, çünkü onların yeminleri yoktur, ola ki vazgeçerler. (Elmalı)


Ve in nekesû eymanehüm min ba'di ahdihim ve taanu fiy diyniküm Fakat eğer anlaşma yaptıktan sonra sözlerini bozar ve inanç sisteminize hakarete yeltenirlerse.

Dikkat buyurunuz lütfen, iki şey; Antlaşma yaptıktan sonra sözleşmelerine ihanet eden ve inanç sisteminize hakarete yeltenen kimselerden söz ediliyor. Eğer böyle yaparlarsa;

fekatilu eimmetelküfr Bu çok önemli; İşte o zaman küfrün öncülerine karşı savaş açın. Böyle yapanlar küfrün öncüsü olmuş olurlar demektir aynı zamanda bu. Küfrün liderlerine karşı savaş açın. Demek ki küfrün ayakları, küfrün kulakları, küfrün bacakları çok fazla önemli değil. Küfrün beyni, küfrü yönlendiren, küfrü sevk ve idare eden önderleri. Aslında arkalarında ki kitleleri saptıran bir işlev görüyorlar. Eğer onlarla insanlar arasındaki, insanlarla iman arasına gerilen bu önderleri kaldırırsanız, insanla iman arasındaki engeli kaldırmış olursunuz dercesine onlara savaş açın diyor.

innehüm lâ eymane lehüm leallehüm yentehun; Çünkü sözü sebatı olmayan bu tipler belki hainliklerine bu sayede bir son verirler diyor Kuran.

Küfrün önderlerine savaş açma şartı; insana ihanetle Allah’a ihanetin birlikte gerçekleşmiş olması. İnsana ihanet antlaşma bozma, Allah’a ihanet ise dine saldırı bu ikisinin birlikte gerçekleştiği bir yerde küfrün önderleri var demektir. İşte bu ikisini birlikte, bu iki tecavüzü birlikte işleyen insanlara Kuran’ın verdiği sıfat Küfrün önderi vasfıdır ve bunlara karşı savaş açın diyor Kuran.


13-) Ela tukatilune kavmen nekesû eymanehüm ve hemmu Bi ıhracir Rasûli ve hüm bedeuküm evvele merratin, etahşevnehüm* fAllâhu ehakku en tahşevhü in küntüm mu'miniyn;

Yeminlerini bozmuş, Er Rasûl'ü (Rasûlullâh'ı) yurdundan dışlamış ve üstelik sizinle ilk kez savaşa başlamış bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Onlardan çekiniyor musunuz? Haşyet duymanızı hak eden Allâh'tır, eğer iman edenler iseniz. (A.Hulusi)

13 - Ya öyle bir kavme muharebe etmez misiniz ki yeminlerini bozdular ve Peygamberi çıkarmayı kurdular, hem de ilk evvel size taarruza onlar başladılar, yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer müminseniz daha evvel Allah dan korkmalısınız. (Elmalı)


Ela tukatilune kavmen nekesû eymanehüm ve hemmu Bi ıhracir Rasûli ve hüm bedeuküm evvele merra hala sözlerini bozan elçiyi kovuncaya kadar çabalayan ve saldırganlığı, daha doğrusu saldırı da öncelik hakkını size hiç bırakmayan, kaptırmayan bir toplulukla savaşmayacak mısınız, onlarla savaşmaktan geri mi duracaksınız etahşevnehüm yoksa onlardan korkuyor musunuz. Burada tahşev ifadesi, korku manası verdiğimiz sözcük, tahşev. Etahşevnehüm

Kuran da korku ile ilgili genellikle iki sözcük kullanılır. Havf ve haşyet. Havf, korkanın zayıflığından dolayı korkmak, haşyet ise korkulanın gücünden dolayı korkmaya denir. İkisi arasında çok temel bir fark vardır. Havf; korkanın zayıflığına delalet eder, bu sözcük kullanılıyorsa. Haşyet kullanılıyorsa korkanın zayıflığına değil, korkulanın büyüklüğüne, yüceliğine gücüne delalet eder. İşte burada da tahşev kullanılmış yani korkulanın yüceliğinden dolayı korku. O halde diyor;

fAllâhu ehakku en tahşevhü in küntüm mu'miniyn; ama eğer gerçekten imanda ısrarlıysanız unutmayın ki Allah kendisinden korkmanıza daha layıktır. Yani korkulanın büyüklüğünden dolayı bir korku duyuyorsanız eğer, daha büyük olan Allah’tır. Eğer korkulanın gücünden dolayı korkuyorsanız, daha güçlü olan Allah’tır. Eğer korkulanın size daha büyük bir şey yapmasından korkuyorsanız eğer, unutmayın size Allah’tan daha büyük hiç kimse bir şey yapamaz. Onun için her açıdan Allah korkmanıza daha evla, daha müstahaktır.


14-) Katiluhüm yüazzibhumullâhu Bi eydiyküm ve yuhzihim ve yansurküm aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu'miniyn;

Savaşın onlarla (ki), Allâh elleriniz olarak onları azaplandırsın, rezil etsin onları; onlara karşı size zafer kazandırsın; (böylece) iman edenler topluluğunun içine şifa versin. (A.Hulusi)

14 - Muharebe edin onlara ki Allah sizin ellerinizle kendilerini muazzep kılsın, rüsvay etsin, nusratiyle sizi üzerlerine muzaffer buyursun ve mümin bir kavmin yüreklerine su serpsin. (Elmalı)


Katiluhüm yüazzibhumullâhu Bi eydiyküm ve yuhzihim onlarla savaşın. Allah onlara sizin ellerinizle azap edip onları da rezil eder.

Kuran’ın bir çok yerinde ifade edilen ki burada Allah azap eder dendi. Allah’ın azabından dünyada anlaşılması gereken işte budur. Yani dünyada Allah nasıl azap eder diye bir soru sorarsak, birilerinin elleriyle azap eder. Yani Allah aracılarla azap eder. Savaşlar, toplumsal yıkılışlar, alt üst oluşlar, terör, anarşi, doğal felaketler ve daha bir çok şeyler, işte Allah’ın azabıdır. Sizin bunu böyle görmeniz gerekir. Kuran işte bu duyguyu, bu bilinci vermeye çalışıyor.

Sosyal, ekonomik, ahlaki, siyasal çözülmeler hep vasıtalarla azabıdır başka bir şey değil. Eğer bu tip şeyleri Allah’tan bağımsız değerlendiriyorsa insanlar, onların imanında bir problem var demektir. Çünkü dünyada tüm oluş ve bitişler sebepler dairesinde cereyan etmektedir. Sebep sonuç ilişkisi içerisinde cereyan etmesi ise Allah’ın koyduğu bir yasadır. Yasaya uyan her türlü olgu ve olay Allah’ a atfedilir. Onun için Allah’ın koyduğu yasalardan dolayı başınıza gelen her şey, Allah’ın yaptığı şeydir. İşte azap burada onun için Allah’a atfedilmiştir.

ve yansurküm aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu'miniyn; ve onlara karşı size yardım edip inananların gönlüne ferahlık verir.

Yukarıda ki Allah’ın azabının karşılığı burada Allah’ın yardımıdır, Allah yardımını da yine aynı yöntemle yapar. Ne yapar, inananların gönlüne ferahlık vermesi, onun müminlere yardımıdır.


15-) Ve yüzhib ğayza kulubihim* ve yetubullahu alâ men yeşa'* vAllâhu Aliymun Hakiym;

Kalplerindeki kin ve öfkeyi gidersin... Allâh dilediğinin tövbesini kabul eder... Allâh Aliym'dir, Hakiym'dir. (A.Hulusi)

15 -  Ve kalplerindeki gayzı gidersin, hem Allah dilediğine tevbe de nasip eder, Allah alîmdir, hakîmdir. (Elmalı)


Ve yüzhib ğayza kulubihim ve kalplerinde ki öfkeyi dindirir. Öfkeyi dindirmek, dikkat buyurunuz lütfen. Öfke sahibine yardımdır öfkeyi dindirmek. Neden, öfkeyle kalkan zararla oturur da ondan, akıl açığa çıkar. Öfke gelirse akıl izne ayrılır. Onun için akıl izne ayrılırsa o aklın sahibi zarar eder. Onun için öfkeyi dindirmek Allah’ın bir yardımı olur.

ve yetubullahu alâ men yeşa sonuçta Allah dilediğine affını tahsis eder. vAllâhu Aliymun Hakiym; zira Allah her şeyi bilendir, hikmetle edip eyleyendir.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder