24 Eylül 2011 Cumartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (001-003)(61-A)




Sevgili Kuran dostları, bugün Kuran ülkesinin yepyeni bir sitesine daha girmenin heyecanını yaşıyoruz. Bu sitenin adı Tevbe.

Tevbe suresi adını 102. ve 118. ayetleri arasında Tebük seferinden geriye kalan 3 sahabinin öz eleştirisini ele aldığı için, tevbesini anlattığı için bu isimle adlandırılmış.

Aslında surenin daha başka isimleri de var. Bunlardan en meşhur olanı; Berae, Ki ilk sözcüğü, berae dir, Beraetün diye girer tevbe suresi söze. Bu müşriklerden bir ültimatom ve uyarı yoluyla el çekme, daha doğrusu onlarla ilişik kesme anlamına gelir. Sahabenin dilinde sureye başka isimler de verilmiştir.

Sure Kuran içerisinde besmelesiz başlayan tek suredir. Bu özelliği ile Kuranda biricik sure olma vasfını korur. Neden besmelesiz sorusu ise çok farklı cevaplara konu olmuş. Besmele olmaksızın başladığı konusunda hiçbir ihtilafa, hiçbir farklı görüşe yer verilmemişken bunun nedeni ve niçini konusunda çok farklı farklı düşünceler öne sürülmüştür.

Bunların tamamını bir tek sebep, bir tek başlık altında toplayacak olursak; Tevbe suresinin besmele olmaksızın başlamasına getirilen tüm yorumların temelinde, tevbe ile kendisinden önceki Enfal suresinin konuları arasındaki benzerliği söyleyebiliriz. Bu benzerlik, ki açıktır, benzerlikten kasıt konuların birbiri ile tamı tamına örtüşmesi değil belki ama, mesela Enfal suresi sözleşmelere, antlaşmalara riayetten söz ederken, ahde riayetten söz ederken, bu sure ise yapılmış bir sözleşmeyi ilga etmek, iptal etmenin hukuki sonuçlarını, hukuki düzenlemesini vermekte. Onun için böyle bir takım benzerlikler görülmektedir bu iki sure arasında.

Aslında İbn. Abbas der ki; Ben Osman’a sordum, Hz. Osman’ı kastederek neden tevbenin başına besmele koymadınız diye. Osman Şöyle dedi; Resulallah her sure indiğinde, her pasaj indiğinde şu ayetleri şuraya yerleştirin derdi. Bu sure, Kurandan en son nazil olan surelerden biridir. Dolayısıyla Resulallah bunun yerini bize söylemedi. Söylemeden ahirete göçtü. Biz de iki sure arasındaki Yani Enfal ile Tevbe arasındaki benzerliğe baktık, bu surenin müstakil bir suremi, yoksa Enfal’in bir devamı mı olduğu konusunda bir karara varamadık. Onun içinde Enfal suresinin arkasına yerleştirdik der.

Tabii bu bir rivayet. Ancak bütün bu rivayetleri toplayıp bir tek sebebe irca ettiğimizde Tevbe suresinin başında besmelenin yer almamasının en büyük nedeninin Enfal suresiyle konu bütünlüğü oluşturması olduğunu görüyoruz.

Konusuna gelince surenin, bu sure Uluslar arası ilişkilerden, bu günün hukuk terimleri ile konuşursak, uluslar arası ilişkilerden söz ederek başlayan bir sure ve daha sonra yine toplumlar arası, uluslar arası sözleşmelerle ilgili hukuki bir takım ilkeler koyuyor. Anlaşmaların iptal edilmesini dahi bir hukuka bağlayan sure, savaş hukukunu da ele alıp ayrıntılı bir biçimde işliyor.

Daha sonraki ayetlerinde iman ve nifak ayırımını temel hatlarıyla ele alıyor. Ki bakara suresinin ilk ayetlerinde olduğu gibi iman ve nifak arasındaki o temel farkı ortaya koyuyor ve en sonunda sure bir öz eleştiri nasıl yapılır sorusuna çok güzel bir örnek sunuyor.

Tebük seferine mazeretsiz olarak katılmayan 3 sahabinin dillere destan olan ve tarih içerisinde de belki de en tipik, en harika bir öz eleştiri örneği olan bu hadiseyi bize naklediyor. Ki, siz de öz eleştiri yaparken işte böylesine candan, böylesine yürekten, böylesine hatanızı savunmaksızın o hatanın bedelini ödeyerek öz eleştiri yapın., tevbe yapın, istiğfar edin diye öğüt veriyor.


1-) Beraetün minAllâhi ve RasûliHİ ilelleziyne ahedtüm minel müşrikiyn;

Ültimatomdur bu Allâh ve Rasûlünden, anlaşma yaptığınız müşriklere! (A.Hulusi)

001 - Bir ültimatom; Allah ve Resûlünden, muahede ettiğiniz müşriklere.(Elmalı)


Beraetün minAllâhi ve RasûliHİ ilelleziyne ahedtüm minel müşrikiyn; Bu, Allah ve onun elçisi tarafından şirk koşanlar içerisinden anlaşma yaptıklarınıza yönelik bir ilişik kesme ilanıdır.

Surenin ikinci ismi olan Berae, ilişik kesme ilanı anlamına gelir. Bu belki tek bir sözcükle aktarırsak, bir ültimatom, bir nota anlamını taşır.

Beraetün minel müşrikiyn; Aslında kimi hadislerde de yer alan, Resulallah’ın temel bir tavrı olarak şöhret kazanmıştır bu kalıpla. Hatırlayacaksınız, Mekke’de iken Resulallah ve ashabı ilk defa toplumsal bir eylem ortaya koyarak Kâbe den Mekke sokaklarına doğru imanı ilan eden bir ilk yürüyüş yapmışlardı. Bu yürüyüş tarihte; Beraetün minel müşrikiyn; yürüyüşü olarak şöhret buldu. Yani şirkten ve müşriklerden teberi etme, ayrışma, onlardan beri olduklarını ilan etme, onlarla alakamız yoktur, biz şirkten uzak bir toplumuz diye topluma deklare etme, ilan etme yürüyüşüydü bu.

Onun için bize beraet sözcüğü işte Mekke yıllarında, Müslümanların ilk sosyal, toplumsal, eylemi ve ilk defa sahneye bir sosyal grup olarak çıktıklarının ilanı olan Beraetün minel müşrikiyn; müşriklerden teberi etme, onlardan ayrışma yürüyüşünü hatırlatıyor.

Bu ayetler, bu 1. ayette dahil bu surenin ilk ayetleri, ki bu ayetlerin kaç olduğu konusu tartışmalı. İlk 13 ayet, ilk 20 ayet, ilk 37 ayet gibi bir takım farklı rakamlar, ama surenin ilk ayetleri, surenin tamamı gibi hicretin 9. yılında nazil oldu. Ama bu ayetlerin nazil oluş sebebi daha farklı idi. Özellikte bu yılda, Mekke’nin fethinden hemen sonraki hacc mevsiminde nazil olan bu sureler, Hz. Ebu Bekir önderliğinde Hacc kafilesi yola çıkmış idi ki Hz. Ali bu ayetleri Resulallah’ın emri ile yola çıkmış olan hacc kafilesine yetiştirdi.

Bu bir ültimatomdu, bu bir notaydı, bu bir ilişik kesme ilanı idi. Onun içinde bu ilanın tam Hacc zamanına rastlıyor olması, bölge insanlarının tamamına bu ilanı iletmek için bir fırsat bilinmişti ve Resulallah Hz. Ali ile bu ayetleri en kısa zamanda Hacc mevsimine yetiştirilmesi için Mekke’ye ilan için gönderdi.

İşte bu ayetler tarihsel olarak İslam’ın ilk defa bölgede, mutlak biçimde hükümranlığını ve iktidarını ilan ettiği ve artık şirki yok saydığı, şirkin artık Müslümanlar ve İslam için bölgede yok sayıldığının bir ilanı idi.


2-) Fesiyhu fiyl Ardı erbaate eşhürin va'lemu enneküm ğayru mu'cizillâhi ve ennAllâhe muhzil kafiriyn;

Yeryüzünde dört ay daha gezip dolaşın... İyi bilin ki, Allâh'ı âciz bırakamazsınız... Allâh (sonunda) hakikat bilgisini inkâr edenleri rezil rüsva eder. (A.Hulusi)

002 - Bundan böyle yer yüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın, şunu da bilin ki siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz, Allah her halde kâfirleri rüsvay edecek. (Elmalı)


Fesiyhu fiyl Ardı erbaate eşhürin bundan böyle işte size dört ay daha serbest dolaşım izni. va'lemu enneküm ğayru mu'cizillâh ama bilin ki siz Allah’ı asla atlatamayacaksınız.

Ültimatomda dört ay daha izin verilmişti. Niçin verilmişti, daha sonra gelen ayetler bu niçin i gösteriyor. Antlaşmalarına ihanet ettikleri için. Müminlerle yaptıkları tüm antlaşmalara sürekli ihanet eden müşrikler en son olarak Hudeybiye de yapılan ve yine Mekke’nin fethinde yapılan antlaşmalara ihanet ettikleri için onlara artık 4 ay süre tanınmış ve Allah’ı atlatamayacakları kendilerine haber verilmişti.

ve ennAllâhe muhzil kafiriyn; yine unutmayın ki ey Allah’a ait vasıfları Allah’tan başkasına yakıştıran yani şirk koşan kişiler. Yine unutmayın ki Allah inkarda ısrar ederseniz sizi onursuzluğa mahkum edecektir.

Muhzil, onursuzluk, Hızy bu aslında hem utanç, hem onursuzluk, hem zillet ve hem de rezil etme anlamını taşır. Ki bütün bunları birbirinin yerine burada kullanabiliriz. Allah sizi zillete mahkum edecek, Allah sizi utanç içinde bırakacak, Allah sizi imana karşı, insanın mutluluğuna karşı sonuna dek direndiğiniz için utandıracak anlamını taşır.

Tabii değerli Kuran dostları, iman onur demektir. Onur = İman. İnkarcının onuru olmaz. Neden? Çünkü İnkar aslında insanın kendi onuruna yönelttiği en büyük hakarettir, kendisine yaptığı en büyük hakarettir. Kendisine karşı yabancılaşmış olanın, kendisine saygı duyması beklenemez. İman insanın kendisi ile tanışması, barışması, kendisi, ile güvenlik anlaşması imzalamasıdır. Onun için onur en çok bir Mümine yakışır, yaraşır. Çünkü en çok kendisi ile barışık olması gereken insan, mümin olan insandır. Bu noktada inkar bir onursuzluktur.

Tabii onlar antlaşmayı iptal etmişlerdi, yukarıda da söylediğim gibi. Ki geçen derslerimizde işlediğimiz Enfal suresinin 58. ayetinde de onların bu anlaşmaya karşı ihanetlerine, müminlerin onlarla yaptığı anlaşmayı iptal izni ile bir karşılık vermeleri teklif ediliyor, hatta emrediliyordu. Yani eğer muhatabınız sizinle yaptığı antlaşmanın şartlarına uymuyorsa, siz o antlaşmada ısrar etmek durumunda değilsiniz. Eğer bir ihanetle karşılaşmışsanız artık zaten o antlaşma kendi kendini feshetmiş bir antlaşmadır demeye getiriliyordu.


3-) Ve ezânün minAllâhi ve RasûliHİ ilenNasi yevmel HaccilEkberi ennAllâhe beriyün minel müşrikiyne ve RasûluHU, fein tübtüm fehuve hayrun leküm* ve in tevelleytüm fa'lemu enneküm ğayru mu'cizillâh* ve beşşirilleziyne keferu Bi azâbin eliym;

Haccı Ekber Günü, Allâh ve Rasûlünden insanlara bir ezandır (çağrı) ki, Allâh da, O'nun Rasûlü de müşriklerden berîdir! Eğer tövbe ederseniz, sizin için daha hayırlıdır... Şayet yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allâh'ı âciz bırakacak değilsiniz... O hakikat bilgisini inkâr edenleri, bunun sonucu acı bir azap ile müjdele. (A.Hulusi)

003 - Bir de Allah ve Resulünden haccı ekber günü insanlara bir ilân, ki Allah müşriklerden berîdir, Resulü de, derhal tevbe ederseniz o, hakkınızda hayırdır, yok eğer aldırmazsanız biliniz ki siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz ve Allah’ı, Peygamberi tanımayanlara elîm bir azabı tebşir et. (Elmalı)



Ve ezânün minAllâhi ve RasûliHİ ilenNasi yevmel HaccilEkberi ennAllâhe beriyün minel müşrikiyne ve RasûluH Yine Allah’tan ve O’nun elçisinden büyük Hacc gününde bütün insanlara yapılmış bir duyurudur ki Allah, kendine has özelliklerde başkalarını O’na ortak koşanlardan ilişiğini kesmiştir. O’nun elçisi de ilişiğini kesmiştir.

Burada Haccı ekberden söz edilmekte ayetin içinde. Aslında el haccul ekber ne anlama gelir? Bunun bir çok yorumu olabilir fakat Arapların umre için, el haccul asgar ifadesini kullandıklarını hatırlarsak, yani küçük hacc ifadesini kullandıklarını hatırlarsak, el haccul ekber aslında bizim hacc olarak bildiğimiz ve yaptığımız büyük hacca tekabül etmekte. Ama Resulallah veda haccı için yine bu kalıbı kullanıyor, Haccul ekber ibaresini kullanıyor. Fakat bazı müfessirler bu ayette bahsedilen el haccul ekberin Hz. Ebu Bekir önderliğinde, hicretin 9. yılının hac mevsiminde Mekke’ye çıkan kafilenin yaptığı büyük hacc olduğunu söyler.

fein tübtüm fehuve hayrun leküm bundan böyle tevbe ederseniz işte bu sizin için daha hayırlıdır.

Tabii ki yaptıkları anlaşmalara ihanet eden, daha doğrusu fıtrat sözleşmesine, Allah’la yaptıkları anlaşmaya ihanet eden, Allah ile yaptığı anlaşmaya ihanet ettikten sonra insanla yaptığı anlaşmaya ihanet etse ne yazar ki. Bu çok görülmemeli. İnsan Allah’a karşı hainlik yapıyorsa, hem cinslerine karşı haydi haydi hainlik yapacaktır. Onun için burada ki anlaşmalara ihanet etme vasfının aslında en derin temelinde Allah ile insanın yaptığı o fıtrat sözleşmesine ihanete bir gönderme vardır gibime geliyor.

fein tübtüm fehuve hayrun leküm eğer geri dönerseniz tevbe vazgeçmektir, yani kendinize gelirseniz. Kendinizden uzaklaştınız. Fısk budur. İnsanın kendisinden uzaklaşmasıdır fısk. Küfür insanın fıtratının, vicdanının üzerini örtmesidir. Yani örtüyü kaldırırsanız, geri kendinize gelirseniz, kendinizle barışık, tanışık ve bilişik hale gelirseniz tabii ki bu sizin için daha hayırlı olur. Bu açık, insan için her açıdan hayırlı olur. Sadece ukba, ahire açısından değil, insan – insan ilişkileri açısından, insan – eşya ilişkileri açısından, insan – çevre ilişkileri açısından ve insanın kendisi ile ilişkileri açısından hayırlı olur.

ve in tevelleytüm fa'lemu enneküm ğayru mu'cizillâh fakat, yüz çevirirseniz iyi bilin ki siz Allah’ı asla, asla aciz bırakamaz, asla atlatamazsınız.

ve beşşirilleziyne keferu Bi azâbin eliym; Nitekim inkar ve ihanette ısrar edenleri can yakıcı bir azap ile müjdele.

Ve beşşir diyor, müjdele. Burada ince bir ironi, ince bir iğneleme görüyoruz. Yani müjdelenecek bir şey yok aslında. Azap ile insan müjdelenir mi? Ama onlar, o hakikati dalgaya aldılar. Tabir caizse. Onlar gerçeğe karşı dalga geçtiler. Onlar kendilerine gönderilen ayetlerle alay ettiler. Buyursunlar şimdi, kendilerine sen de şimdi bir müjde ver. Hayatı bir eğlenceye dönüştüren bu mantığa sen de cehennemi müjdeleyebilirsin. Kendi mantığı ile hitap et ve onlara sen de ağır bir azabı, çok acı bir azabı müjdele.

4. ayetin içeriği, buradaki ve 2. ayetteki kafir sözcüklerini akidevi anlamda değil de daha çok ahlaki anlamda kullandığı gibi bir çağrışım yapıyor. Ki küfür, kafir sözcüklerinin ahlaki ağırlıkta kullanılması, nankör, nankörlük anlamındadır. İşte hlaki küfürdür bu nankörlük.

Müşrikler akidevi olarak inkarcılık yapmadan önce Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük yapmışlardı. Her kafir önce nankördür ahlaken, sonra münkirdir. Önce nimeti inkar etmiştir. Nimetin en büyüğü olan vahiy nimetini inkar etmiş, bunu inkar ederken fıtrat nimetini inkar etmiş, akıl nimetini inkar etmiş, idrak nimetini inkar etmiş, irade nimetini inkar etmiştir. Bütün bunların inkarı zaten arkasından hemen peşinden akidevi küfrü getirmiştir.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder