10 Eylül 2011 Cumartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Enfal (001-004)(58-B)

A sayfasından devam





1-) Yes'eluneke anil enfal* kulil enfalü Lillâhi verRasûl* fettekullâhe ve aslihu zate beyniküm* ve etıy'ullahe ve RasûleHU in küntüm mu'miniyn;

Sana savaş ganimetlerinin taksimini (konusunu) soruyorlar... De ki: "Savaş ganimetleri, Allâh ve Rasûlünündür... Allâh'tan (hakikatinizin yaşanmaması hâlinde, bunun getireceği sonuçlarından) korunun ve aranızdaki din kardeşliği ilişkisini (birbirinizin hakikatini görerek) düzeltin. Eğer (hakiki) iman edenler iseniz, Allâh'a ve Rasûlüne itaat edin (çünkü Hakikatiniz ve o hakikatin dillendiricisi, sizin hakikatinizi yaşamanızı ister)." (A.Hulusi)

01 - Sana ganimetlerin taksiminden soruyorlar, de ki ganimetlerin taksimi Allaha ve Resulüne ait, onun için siz gerçekten müminlerseniz Allah dan korkun da biri birinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resulüne itaat edin. (Elmalı)


Yes'eluneke anil enfal sana enfal hakkında soruyorlar, ya da soracaklar.

Enfal dedim çevirmedim. Bunu genelde mealler, ganimetler diye çeviriyorlar. Hayır, Ganimet zaten Arapça. Ganaim. Ve o da gelecek. Arapça Enfali nasıl ganimetler diye çevirebiliriz. O zaman bir fark yok mu İhtilaf-ul Esma Tadullu ala ihtilaf-ul mana kuralı vardır Arap dilinde. İsimlerin farklılığı, anlamın farklılığına delalet eder.

Ganimetle enfal arasındaki fark nedir o halde? Kaldı ki aynı surede Ganaim, ganimetler sözcüğü kullanılıyor. 41. ayetten itibaren. Neden 41. ayetten itibaren kullanılan ganaim burada kullanılmıyor. Bu soru çok önemli. Allah’ın Enfal sözcüğü ile, Kur’an ın enfal sözcüğü ile bize vermek istediği, ilk muhataplarına ve tüm muhataplarına vermek istediği ahlaki bir ders var da ondan. Çünkü Enfal, Kişinin alacak olduğundan fazlasını alması, yani hak ettiğinden fazla aldığı şey. Ya da verirken, vermekle yükümlü oldu şeyden fazlasını vermesidir.

Onun için nafile namaz diyoruz. Farz olmayan tüm ibadetlere nafile adını veriyoruz. Neden Yapmakla yükümlü olduğumuzdan fazlası da onun için. Ancak verecek olan bir kimsenin vereceği fazlalıkla, alacak olan bir kimsenin aldığı fazlalık arasında bir fark var. Veren için fazla vermek bahşiştir, lütuftur, ikramdır. İşte enfal budur. Allah’ın bahşişi lütfu, yani ganimet kelimesi ile gelmeyip te enfal sözcüğünün kullanılması, Ahlaki kaynağına dikkat çekiliyor. Yani ganimet, salt elimize düşmüş bir savaş geliri değildir. Unutmayın Bedir’in size getirdikleri, Allah’ın size bir bahşişidir, bir lütfudur, bir nimetidir.

Onun için bir şeyi siz alırken bunu beleş aldım diye düşünürseniz, hiç teşekkür etmezsiniz. Ama bunu bana hediye etti falanca, bunu bana ikram etti diye düşünürseniz, ikram edenin size iyilik yaptığını peşinen bilmiş ve ona karşı bir teşekkür borcunuz olduğunu bilmiş olursunuz.

İşte ganaimle Enfal arasındaki fark budur. Onun içinde burada Allah’ın bir lütfu, bir ihsanı olduğu peşinen söylenmiş oluyor Enfal sözcüğü kullanılmakla.

 kulil enfalü Lillâhi verRasûl De ki;Bütün savaş gelirleri, ganimetler, bütün Allah’ın savaşta bahşettiği nimetler, Allah’a ve elçisine aittir. Nedir bu? Allah’a ve elçisine. Savaş gelirlerini Allah ne yapacak. Bu soru çok doğal bir soru. Elçisine nasıl ait? Biz biliyoruz ki Resulallah’ın tüm uygulamalarında ganimeti almış ve eşit miktarda paylaştırmıştır. O halde Allah’a ve elçisine ait olması ne demek.

1 – Bu konuda ki hükmü vermek Allah’a aittir, uygulamakta peygambere aittir.

2 – 2. ve daha da önemlisi Allah’a ve resulüne ait demek, kamu malı demektir. Çünkü Allah adına kamuyu temsilen resulün tasarrufunda demektir. Çünkü bu gibi tüm kamusal tasarruflarda hep Allah’a atıf yapılır Kur’an da. Hep Allah’a atıf yapılır ve Kur’an ın ilk ibaresi; “Bismillah”, son ibaresi; “en naas” tır. Allah ve insanlar, insanlık. Onun içinde kamu hakkını Allah garantiye alır. Adeta kamunun velisi benim. Kamunun hakkını gasp eden benim hakkımı gasp etmiş olur mesajı vardır aynı zamanda.

O nedenle savaş hukukunun oluşturulması ve elde edilen ganimetler hakkındaki hüküm Allah’a ve Resulallah’a, özellikle uygulama Resulallah’a aittir deniliyor.

fettekullâhe ve aslihu zate beyniküm Şu halde Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve aranızdaki ilişkiyi düzgün tutun.

ve etıy'ullahe ve RasûleHU in küntüm mu'miniyn; Bir de Allah’a ve elçisine kulak verin. Tabii ki gerçekten inanıyorsanız eğer.

Burada çok ilginç bir şey söylüyor. Ayet bu cümle ile bitti. Düzgün tutun diyor eğer öyle ise. Allah ve Resulüne aitse Allah’a karşı sorumluluğunuzu takının ve aranızdaki ilişkiyi düzeltin. Bir şeyler var, olan bir şeyler var. Ayetin ekseni burası, bel kemiği burası, onun için ayetin ayakları burada. Yukarıdan aşağı bunun için indiriyor.

Nedir bu olan şeyler, ey müminler can sınavını verdiniz, mal sınavında sınıfta kalmayın diyor. Hedefi saptırmayın diyor. Ey müminler, Bedir savaşını kazanmaktan daha zordur, yürekteki savaşı kazanmak. Düşmanınızı yendiniz ama içinizde ki ayartıcı duygulara yenilmeyin diyor. Çünkü ganimetler, savaş gelirleri büyük bir servet. Birden bire bu insanların önüne çıkınca bazılarının yüreği titremeye başlıyor, kaymaya başlıyor. Can sınavını verenler mal sınavında sınıfta kalacak gibi duruyorlar. En azından bir kısmı.

İşte burada öyle şeylere yol açıyor ki artık, bir süre önce birbirlerinin omzuna yaslanarak yer yüzüne karşı iman savaşı veren insanlardan bazıları, dünyalıklar gözlerinin önüne gelmeye başlayınca, birbirlerinin omuzlarından ayrılıp birbirleri ile kavga etmeye kadar varabiliyorlar. İşte burada şiddetli bir hitapla, uyarıyla müminler uyarılıyor.


2-) İnnemel mu'minunelleziyne izâ zükirAllâhu vecilet kulubühüm ve izâ tüliyet aleyhim ayatuHU zadethüm iymanen ve alâ Rabbihim yetevekkelun;

Kesinlikle iman edenler o kimselerdir ki, "Allâh"ı anıp düşündüklerinde onların şuurlarında ürperti olur (o azamet yanında kendi acziyetlerini düşünmekten); onlara O'nun işaretleri okunduğunda, onların imanlarını arttırır (düşünebildikleri oranda)... Onlar Rablerine tevekkül ederler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin, gereğini yerine getireceğine iman ederler). (A.Hulusi)

02 - Gerçekten müminler ancak o müminlerdir ki Allah, anıldığı zaman yürekleri ürperir, karşılarında âyetleri okunduğu zaman imanlarını artırır, ve rablerine tevekkül ederler. (Elmalı)


İnnemel mu'minunelleziyne izâ zükirAllâhu vecilet kulubühüm Gerçek müminler şu kimselerdir ki Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperiverir. ve izâ tüliyet aleyhim ayatuHU zadethüm iymane kendilerine onun ayetleri okunduğu zaman imanları güçlenir, imanları artar. ve alâ Rabbihim yetevekkelun; ve hep sadece rablerine güvenirler. Hep ona yaslanırlar. Tutamak, sığınak olarak onu bilirler.

Bu ayet, insanın içini çamaşır gibi sıkan bu ayet. Müminler ancak şu kimselerdir diyen ve o kimseleri tanımlayan izâ zükirAllâhu vecilet kulubühüm Allah’ın adı yanlarında anıldığı zaman, Allah hatırlatıldığı zaman, yürekleri titrer denilen kimseler. Ki bana hemen Ömer’i hatırlatıyor.

Allahtan kork ya Ömer diyor sıradan biri. Halife, batı Avrupa büyüklüğünde bir toprağın halifesi, o adam bunu söylerken Ömer, rengi atıyor, başlıyor hıçkırmaya, yığılır gibi çöküyor oraya; Ömer de kim ki Allah’tan korkmasın diyor. Ömer de kim ki Allah’tan korkmasın..! Allah hatırlatıldığında. Allah şöyle buyuruyor denildiğinde orada çivi gibi duranlar, bir adım daha atmayanlar, Allah’tan kork denildiğinde orada donup kalanlar. Eli ayağı tutulanlar. Ben Allah’tan korkarım diyenler.

Ki unutmayın, şeytan bile bunu dedi. Kur’anın şahitliği ile sabit; ..innî ehâfullâh.. (Enfal/48), Kur’an naklediyor bize bu cümleyi şeytanın ağzından “ben Allah’tan korkarım.”

O halde Allah hatırlatıldığında hala tınmayanlar, şeytanın bile yanına yaklaşırken besmele çektiği şeytandan beter adamlardır demek lazım.

İşte buradaki bu ayet yüreklerdeki bedir nasıl kazanılır sorusunun cevabı olan ayettir. Yürekteki Bedir’i, Bedir savaşını kazananlar nasıl olurlar sorusunun cevabıdır bu ayet.


[Ekleme; Ali İbn Ebu Talha'nın İbn Abbâs'dan rivayetine göre o, «Müminler ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir.» âyeti hakkında şöyle demiştir : Allah'ın farzlarının yerine getirilmesi- sırasında Allah'ı zikretmekten münafıkların kalplerine hiç bir şey girmez. Onlar, Allah'ın hiç bir âyetine îmân etmezler, tevekkül etmezler, yanlarında kimse olmadığı zaman, yalnız iken namaz kılmazlar, mallarının zekâtını vermezler. Allah Telâ, onların müminler olmadıklarını haber verip sonra gerçek müminleri şöyle niteler: «Müminler, ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, (Allah'ın farzlarını yerine getirirler.) Allah'ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman îmânları (tastikleri) artar ve Rablarına tevekkül ederler.» (İbn Kesir tefsirinden)]


3-) Elleziyne yukıymunes Salate ve mimma razaknahüm yünfikun;

Onlar ki, salâtı ikame ederler (Allâh'a yönelişleri sonucu, tüm varlığın O'nun hükmüne uyduğu; âlemlerde Allâh Esmâ'sından başka {dûnunda} hiçbir şey olmadığı yaşanarak, "Bakıy Allâh'tır" hakikati açığa çıkar) ve onları rızıklandırdıklarımızdan (maddi veya salâtı yaşamanın sonucu oluşan manevî rızkı) infak ederler. (A.Hulusi)

03 - O kimseler ki namazı dürüst kılarlar ve kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden infak eylerler, (Elmalı)



Elleziyne yukıymunes Salate ve mimma razaknahüm yünfikun; Cevap vermeye devam ediyor. Yürekteki Bedir’i kazananlar nasıl olur sorusuna cevaba devam ediyor Kur’an; Onlar salatı ikame ederler.

Namazı kılarlar diye çevirmedim, daha üst bir amacı var; Salâtı ikame ederler, çünkü namaz esas duruşun sembolüdür. Namazı tabii ki kılarlar. Ama namazı daha büyük bir amacı gerçekleştirmek için kılarlar. Nedir o; Allah’a karşı esas duruşlarını bulmak için. Allah’a desteklerini ayaklandırırlar. Var güçleri ile hakikate verirler desteklerini, hakikati ayağa kaldırırlar. Ve kendilerine verdiğimiz rızklardan cömertçe sarf ederler. Yani hem iç dünyalarında dik dururlar, esas duruşlarını bozmazlar hem de dış dünyalarında sahip oldukları mal, melal, dünyalık, servet, nimet onlar üzerinde rablerinin, insanlığın hakkı varsa onu verirler ve paylaşmayı öğrenirler.


4-) Ülaike hümül mu'minune Hakka* lehüm deracatün 'ınde Rabbihim ve mağfiretün ve rizkun keriym;

İşte onlardır hakkıyla (tahkike dayalı) iman edenler... Onlar için Rableri indînde (hakikatleri olan Esmâ mertebesinin getirisi olan) dereceler, mağfiret (Esmâ kuvvesi olan ilmin benliği örtmesiyle oluşan bağışlanma) ve kerîm rızık (cömert - şerefli rızık, maddi veya manevî rızık) vardır. (A.Hulusi)

04 - İşte hakka müminler onlar, onlara rablerinin yanında dereceler var, bir mağfiret ve bir rızkı kerîm var. (Elmalı)


Ülaike hümül mu'minune Hakka İşte onlardır hakkıyla iman edenler. İşte onlardır hakikaten iman edenler. İman etmenin gerçeğini yakalayanlar.

Bu çok önemli, iman etmek var, bir de hakkıyla iman etmek. hümül mu'minune Hakka İman eden çok insan var ama hakkıyla imanın hakkını veren bunlar içerisinden yüzde kaçtır. İşte onu söylüyor. Hakkıyla iman.


lehüm deracatün 'ınde Rabbihim ve mağfiretün ve rizkun keriym; Rableri katında saygınlığı olan rütbeler, esaslı bir onur, şeref vardır. Dahası? Dahası da var. Nedir o, sınırsız bir bağış ve görkemli bir rızık onları bekler. rizkun keriym Razi çok ilgin, rizkun keriym’i, imanın insana verdiği bitimsiz iç huzur olarak tefsir etmiş.

Gerçekten çok değerli bir yaklaşım. İman insana öyle bir rızık verir ki, insanın sahip olabileceği, yiyip tüketeceği rızıklara benzemez o. Çünkü tüm maddi rızıklar tükenebilir. Harcadıkça tükenir onlar. Ama imanın insana verdiği iç huzur, o dağ gibi bir onur, o sen bir dağsın dedirten o onur, harcadıkça çoğalır. Öyle bir muhabbet doğar ki imandan, insanlığı kuşatır ve sahibini evrensel insan yapar. Sen evrende değil, evren sende olur. Büyürsün, büyürsün, büyürsün, içinde siyah ve beyaz, doğulu ve batılı, Asyalı ve Afrikalı milyonlar taşımaya başlarsın. Kardeşlerin olur. Bir ucunda cennete ulaşırsın, bir ucunla Adem’e dayanırsın, bir ucunla kıyamete kadar gelecek tüm iman insanlarına ulaşırsın, evrensel olursun. İşte imanın insana verdiği en büyük rızık.

Harcadıkça çoğalan, verdikçe büyüyen ve bitimsiz bir sermayeye dönüşen imkan budur. Bu ayet imanın en büyük imkan olduğuna dikkat çeker ve bire bir indiği ortama ilişkin ayaklarına baktığımızda ayetin şunu görürüz; Ey o küçük ganimetlere, Bedir’in getirdiği küçük mallara göz dikenler, siz büyüğünü kaçırıyorsunuz. Oysa ki o bir promosyon. “Büyüğüne göz dikin, Bedir’in getirdiği küçük bir promosyon.” Zaten sizin. Neden promosyona bakıp ta asıl büyük serveti kaçırıyorsunuz, bu çok önemli. Zaten onu elde edemezseniz o da geçmez ele. Bu böyledir.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder