3 Eylül 2011 Cumartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Araf (164-171)(56-D)

C sayfasından devam


164-) Ve iz kalet ümmetün minhüm lime te'ızune kavmanillahu mühlikühüm ev müazzibühüm azâben şediyda* kalu ma'ziraten ila Rabbiküm ve leallehüm yettekun;

Hani onlardan bir ümmet şöyle dedi: "Allâh'ın kendilerini helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir kavme niçin öğüt veriyorsunuz?"... Dediler ki: "Rabbiniz indînde mesûliyetimiz kalksın diye; ayrıca belki onlar da korunurlar (diye)." (A.Hulusi)

164 - Ve içlerinden bir ümmet niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta'zib eyleyeceği bir kavme va'z ediyorsunuz dediği vakit o vaizler dediler ki: rabbinize i'tizar edebileceğimiz bir mazeret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar. (Elmalı)


Ve iz kalet ümmetün minhüm lime te'ızune kavmanillahu mühlikühüm ev müazzibühüm azâben şediyda Ne zaman ki onlardan bir topluluk söz konusu sakıncalara, bu söz konusu sapkın kişilere karşı çıkanlara. Yani Yukarıda anlatıldı sapık adamları gördünüz. Cumartesi yasağına karşı çıkan, Allah’ın verdiği sözü değiştiren, kelimelerle oynayan, işte Yahudileşen gruba karşı çıkanlara karşı onlardan bir topluluk; Niçin Allah’ın bu dünyada  helak edeceği, hiç değilse Ahirette şiddetli bir azaba uğratacağı birilerine öğüt verip duruyorsunuz ki, dediklerinde;

kalu ma'ziraten ila Rabbiküm ve leallehüm yettekun; Onlar kendilerini şöyle savundular. Rabbimizin katında sorumlu olmayalım diye, bir de belki sorumluluklarını hatırlarlar umuduyla böyle yapıyoruz.

Sanırım anlaşıldı, üç tip insan var. Birileri Allah’a isyan eden, Yahudileşenler, Bir kısmı onlara karşı çıkanlar, bir grupta var hiç ses çıkarmayıp ne suça iştirak ediyorlar, ne de suç işleyenlere karşı çıkıyorlar. Böyle üç grup. Onun için o sessiz, bir kenarda duran grup suçlulara karşı çıkanlara diyor ki; Allah’ın dünyada helak edeceği, ahirette ise azaba mahkum edeceği böyle bir topluluğa ne diye dil döküp duruyorsunuz, karşı çıkıyorsunuz diyorlar. İşte onlar kendilerini şöyle savunuyorlar. Rabbimizin katında sorumlu olmayalım, bir mazeretimiz olsun diye.

Görüyorsunuz dostlar, suç işlememek yetmiyor, günah işlememek yetmiyor, günaha sessiz kalmakta bir günah, tepkisiz kalmakta bir günah. Onun için tepkisiz kalanlar, ondan rahatsız olmayanlar, onunla yan yana yaşayıp gidenler. İsyan, tuğyan, günah ile birlikte yaşamaya alışmış olanlar; günaha ortak gibi telakki ediliyor.


165-) Felemma nesu ma zükkiru Bihi enceynelleziyne yenhevne anissui ve ahaznelleziyne zalemu Bi azâbin beiysin Bima kânu yefsükun;

Kendilerine yapılan öğütleri unuttuklarında; kötülükten engellemeye çalışanları kurtardık; zulmedenleri ise yapmakta oldukları yanlış işler dolayısıyla, çetin bir azaba düşürdük! (A.Hulusi)

165 - Vaktaki artık edilen nasihatleri unuttular, o kötülükten nehy edenleri necata çıkarıp o zulüm edenleri yaptıkları fasıklar sebebiyle şiddetli bir azâba giriftar ettik. (Elmalı)


Felemma nesu ma zükkiru Bihi enceynelleziyne yenhevne anissui ve o sapkınlar kendilerine yapılan tüm uyarıları kulak ardı edince, bizde kötülüğe engel olmaya çalışan bu kimseleri kurtardık.

Gördünüz ya kötülüğe engel olmaya çalışan kimselerin işte böyle bir hakkı oluyor. Sessiz kalanları kurtardık demiyor yalnız. Sessiz kalanlar ahirette kurtulurlar. Ama karşı çıkanlar  O‘nun dünyevi gazabından kurtulurlar. Onun için bu üç grubun, üçünün dünyevi ve uhrevi hükmü böyle belirlenir. Günaha sessiz kalanlar elbette ahirette sorumlu olmazlar, ama dünyada o günah dolayısıyla bozulmuş ve kokuşmuş toplumun belasına ortak olurlar. Bu bir.

İkincisi O’na karşı çıkanlar, dünyada da o beladan uzak tutulurlar. Bu önemli.

[ Atlanan cümle; ve ahaznelleziyne zalemu Bi azâbin beiysin Bima kânu yefsükun;

zulmedenleri ise yapmakta oldukları yanlış işler dolayısıyla, çetin bir azaba düşürdük! (A.Hulusi)]



166-) Felemma atev an ma nühu anhü kulna lehüm kûnu kıradeten hasiiyn;

Ne zaman ki kibirlenip yasaklandıkları şeylerden dolayı kızıp hadlerini aştılar, kendilerine: "Aşağılık maymunlar (birbirini taklitle yaşayan, aklını kullanamayan mahlûklar) olun" dedik. (A.Hulusi)

166 - Vaktâki artık o nehy edildikleri şeylerden dolayı kızıp tecavüz etmeğe de başladılar, biz de onlara maymun olun keratalar dedik. (Elmalı)


Felemma atev an ma nühu anhü kulna lehüm kûnu kıradeten hasiiyn; ve sonunda kendilerine yasaklanan şeyleri işlemekteki inatçı tutumları yüzünden onlara dedik ki; Maymundan beter olun.

Evet, maymundan beter olun. Düşmanının putuna tapacak kadar onu taklit eden bir toplum ancak böyle tanımlanabilir. Allah’ın böyle bir bedduasına uğramış olmalı. Maymundan beter olun. Zaten maymundan beter olmuşlardır. Öyle değil mi? Düşmanının putuna yapan bir toplum, maymun gibi taklit hastalığına kapılmış değil de nedir.

Oysa ki iyi taklit eden maymun yüksek maymundur. Ama insan maymun gibi taklit ederse alçak insan olur. O sebeple burada Hasiiyn, alçak maymun, maymundan beter biçiminde çevirmeyi daha uygun buldum. Çünkü Mücahit; Ahlaken maymunlaştılar diye tefsir eder bunu, sureten değil.

Hatta peygamberimize bir soru üzerine efendimiz;

“Cismen hayvana hiçbir kavim çevrilmedi.” Diye cevap verir ki bu da onların cismen değil, genel kanaatte olduğu gibi ama ahlaken, ruhen, tavır ve davranmış olarak maymun gibi özgürlüklerini ve onurlarını bir avuç fındığa satabilecek kadar taklitçileştiklerini gösteriyor.

Ki biliyorsunuz Afrika’da maymunları diri diri yakalamak için bir yöntem uyguluyorlar maymun avcıları. Bir çömleği gömüyorlar toprağa, çömleği ağzı dardır, sadece maymunun eli girecek kadar. İçine de fındık koyuyorlar. Maymun elini sokuyor fındığı doldurunca dolu avucu çıkmıyor. Avcı geliyor; Maymun elindeki fındığı bırakıp ta kaçmayı akıl edemiyor. Fındıktan vazgeçemediği için özgürlükten oluyor.

İşte burada maymundan beter olun derken böylesine bir avuç fındığa özgürlüğünüzü satabilecek kadar aşağılaşın denilmiş oluyor.


167-) Ve iz teezzene Rabbüke leyeb'asenne aleyhim ila yevmil kıyameti men yesumühüm suel azâb* inne Rabbeke le seriy'ul 'ıkab* ve inneHU leĞafûrun Rahıym;

Rabbin ilan edip bildirmiştir ki: "Kıyamet sürecine kadar, kendilerine azabın en kötüsünü yapacak kimseleri mutlaka bâ'sedecektir"... Muhakkak ki Rabbin, elbette "Seriy'ul Ikab"dır (işlenen suçun karşılığını anında oluşturan)... Muhakkak ki O elbette Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

167 - Ve o vakit rabbin şu ahdi i'lâm buyurdu: lâbüd kıyamet gününe kadar üzerlerine hep o kötü azâbı peyleyecek kimse gönderecek, şüphe yok ki rabbin çok seri' ıkablı, yine şüphe yok ki o çok gafur, çok rahîmdir. (Elmalı)


Ve iz teezzene Rabbüke leyeb'asenne aleyhim ila yevmil kıyameti men yesumühüm suel azâb Nitekim rabbin kıyamet gününe kadar onların başına, kendilerini dehşet, felakete sürükleyecek kimseleri bela edeceğini ilan etmişti.

Etmişti değil mi? Bu mucizevi bir önceden haber vermedir dostlar. Yahudi tarihine bakın, bunun canlı şahidini görürsünüz. Yahudi tarihinde katliamlar, katliamlar ardı ardına bu çağa kadar gelip dayanmıştır. İşte bu bir Mucizedir onun için bu ayet.

inne Rabbeke le seriy'ul 'ıkab Unutma ki cezalandırmada rabbin çok dakiktir. ve inneHU leĞafûrun Rahıym; Bununla beraber o çok bağışlayan, merhamet sahibidir.


168-) Ve katta'nahüm fiyl Ardı ümema* minhümüs salihune ve minhüm dune zâlik* ve belevnahüm Bil hasenati vesseyyiati leallehüm yerciun;

Onları yeryüzünde topluluklar hâlinde parçaladık... Onlardan sâlihler vardır... Onlardan bunun mertebe olarak altında olanları da vardır... Belki hakikate dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle denedik. (A.Hulusi)

168 - Ve onları yer yüzünde bir çok ümmetlere parçaladık, içlerinden Salihleri de vardı, beri benzerleri de. Ve onları kâh nimet ve kâh musibet ile imtihan da ettik ki rücu' ederler. (Elmalı)


Ve katta'nahüm fiyl Ardı ümeman ve onları grup grup yeryüzünün her tarafına dağıttık.

Toplu kıyım, Asur kıyımı, Babil kıyımı, Roma kıyımı, İspanya kıyımı, Hitler kıyımı..! Saymakla tükenmiyor görüyorsunuz. Onlar paramparça yer yüzüne dağıldılar ki, Medine’ye gidişleri de işte bu dağılmalardan, M.S. 70 teki, Roma kıyımı üzerine dağılmanın sonucuydu. Ve onlar bu dağıldıkları yerlerde bir edebiyat Apukaliptik adı verilen bir edebiyat oluşturdular. Mesihçi, mehdici edebiyat. Biri gelecek bizi kurtaracak edebiyatı. Ve hep böyle baktılar, böyle düşündüler. Devam ediyoruz;

minhümüs salihune ve minhüm dune zâlik Yine Kur’an o üslubunu getirdi, Onların aralarında dürüst ve erdemli kimseler olduğu gibi, böyle olmayanlar da vardır.

İşte yine süpürücülüğü reddediyor Kur’an. Yine ayıkladı, yine hepsini bir çuvala doldurmadı.

ve belevnahüm Bil hasenati vesseyyiati leallehüm yerciun; Bu sonuncuları belki kendilerine dönerler umuduyla hem bağış ve bollukla, hem sıkıntı ve darlıkla sınadık. Yani dürüst ve erdemli olmayan kimseleri iki şekilde de sınadık. Hem vererek sınadık, hem alarak sınadık. Neden? Belki kendilerine dönerler, yola gelirler diye. Yani biz kimseyi lanetlemedik demek istiyor Allah. Lanetli kavim yoktur diyor. Lanetleseydik hiç yola gelme umudu taşır mıydı. Yola gelirler diye ardı ardına bu sınamaları yapar mıydık. Onun için lanetli kavim yok, lanetli mantık var. Lanetli davranış biçimi var. Lanetli yol var.


169-) Fehalefe min ba'dihim halfün verisül Kitabe ye'huzune arada hazel edna ve yekulune seyuğferulena* ve in ye'tihim aradun mislühu ye'huzûh* elem yü'haz aleyhim miysâkul Kitabi en lâ yekulü alAllâhi illel Hakka ve deresu ma fiyh* veddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun* efela ta'kılun;

Onlardan sonra, yerlerine hakikat bilgisine vâris olan, yeni nesiller geldi... Şu en sefil dünyanın zenginliğini elde etmek için yaşıyorlar, sonra da "Mağfiret olacağız nasıl olsa" diyorlardı. Şayet onlara onun misli bir dünyalık gelse, onu da alırlardı... Kendilerinden, Allâh üzerine Hak olmayanı söylemeyecekler diye hakikat bilgisi adına söz alınmamış mıydı? Onda olanı ders edinip incelemediler mi? Korunanlar için sonsuz olan gelecek yaşam ortamı daha hayırlıdır... Aklınızı kullanmayacak mısınız? (A.Hulusi)

169 - Derken arkalarından bunlara bozuk bir güruh halef oldu ki kitâbı miras aldılar, şu alçak Dünya arazını irtikap ile alırlar da birde «bize mağfiret olunacak» derler. Mukabil taraftan da kendilerine öyle bir şey gelse onu da alırlar, ya Allaha karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dâir kendilerinden kitap mîsakı alınmadın mı idi? Ve onun içindekini ders edinip okumadılar mı? Halbuki Âhiret evi Allahtan korkanlar için daha hayırlıdır, halâ akıllanmayacak mısınız? (Elmalı)


Fehalefe min ba'dihim halfün verisül Kitabe ye'huzune arada hazel edna Onların ardından kendilerinin yerini alan yeni kuşaklar vahiy kitabına varis oldular. Fakat bu değersiz dünyanın geçici hazlarına kapıldılar.

ve yekulune seyuğferulena* ve in ye'tihim aradun mislühu ye'huzûhu ayaklarına gelen bu fırsatın üzerine atladıkları halde, ne dediler biliyor musunuz? Nasıl olsa sonunda bağışlanacağız. Bile dediler. İşte Yahudileşme. Her fırsatın üzerine balıklama atladılar diyor Kur’an, ama yine de en sonunda nasıl olsa bağışlanacağız gibi bir mantığa sahiplerdi. Neden? Çünkü biz Allah’ın seçilmiş halkıyız inancı var ya.

Onun için, bizde de bu inanç bir parça yok mu? Yani nasıl olsa biz bu ümmete mensup olmakla baştan yırttık gibi, ne karıştırırsak karıştıralım, ne işlersek işleyelim gibi işte Yahudileşme dediğim de bu.

elem yü'haz aleyhim miysâkul Kitabi en lâ yekulü alAllâhi illel Hakka ve deresu ma fiyh oysa ki; Evet değerli Kur’an dostları, dinleyiniz; Oysa ki Onlardan Allah hakkında gerçekten başka hiçbir şey söylemeyeceklerine dair kitap sözü alınmamış mıydı ve O’nun öğretisini okumamışlar mıydı kitaplarında.

Okumuşlardı, okumuşlardı ama okumamış gibi davrandılar. Tevrat’taki söze atıf. Tevrat’ta tevbe etmeden kimsenin affedilmeyeceğine dair söze, Allah sözüne bir atıf var burada.

veddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun* efela ta'kılun; Tabii ki sorumluluğunun bilincinde olanlar için ahiret hayatı en hayırlısıdır. Hala akıllanmayacak mısınız. efela ta'kılun; ..!


170-) Velleziyne yümessiküne Bil Kitabi ve ekamüs Salate, inna lâ nudıy'u ecral muslihıyn;

Hakikat bilgisine (Kitap) sımsıkı sarılanlar ve salâtı ikame edenler (-e gelince); doğrusu biz ıslah olan ve ıslah edenleri mükâfatsız bırakmayız. (A.Hulusi)

170 - Kitâba sarılanlar ve namazı ikame etmekte bulunanlar ise o Muhsinlerin ecrini biz hiç bir zaman zayi' etmeyiz. (Elmalı)


Velleziyne yümessiküne Bil Kitabi ve ekamüs Salate ama kitaba sımsıkı sarılan ve salatı ikame eden kimseler var ya;

Burada ki salatı ikame de, zekat gibi anlaşılmalı.İsrail oğullarından söz ediyor unutmayınız bu ayet. Salatı ikame diye çevirdim. Namazı kılan diye çevirmedim onun için. Çok önemli.

Bu ayet, her ümmetin bir namazının olduğunu da bu ayetten öğreniyoruz ki vardır. Ancak şekil ve biçimi farklı da olsa. İbare araç anlamı namaz da olsa, ondan çok daha öte bir amaç anlama dikkat çekiyor. Öyle bir zengin çağrışıma sahip.

Amaç anlamını nerden bulacağız? Dilden. Salat, omurga anlamına gelen bir kökten geliyor. Omurga. Ekımu fiili ise kaldırın, dik tutun, düzeltin, istikamet verin anlamına gelen bir kelime. Bu durumda amaç anlam kendiliğimden ortaya çıkmıyor mu? Allah’a karşı esas duruşunuzu bozmayın, dik durun. Onun için burada elbette ki namaz anlamı zaten var. O araç anlam. Ama niçin namaz kılıyorsunuz anlamını da veren çok zengin bir çağrışım
 Bu ekımusselam ibaresi. Onun için düz bir mana ile yetinmeyi doğru bulmadım.

inna lâ nudıy'u ecral muslihıyn; Onlar iyi bilsinler ki biz çaba gösterenlerin emeklerini zayi etmeyeceğiz.


171-) Ve iz netaknel cebele fevkahüm keennehu zulletün ve zannu ennehu vakı'un Bihim* huzû ma ateynaküm Bi kuvvetin vezküru ma fiyhi lealleküm tettekun;

Hani o dağı sanki bir gölgelik gibi üstlerinde yükseltip kaldırmıştık da, o üzerlerine düşüp, kendilerini helâk edecek diye düşünmüşlerdi... "Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve onda olanı hatırlayıp düşünün ki korunabilesiniz." (A.Hulusi)

171 - Hem bir vakit biz o dağı bir gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de kendilerine düşüyor zannettikleri bir halde demiştik ki size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın gerektir ki korunursunuz. (Elmalı)


Ve iz netaknel cebele fevkahüm keennehu zulletün ve zannu ennehu vakı'un Bihim Ve biz Sina dağını bir gölgelik gibi tepelerine dikip, onların; dağın üzerlerine yıkılacağını sandıkları o zamanda demişti ki;

huzû ma ateynaküm Bi kuvvetin vezküru ma fiyhi lealleküm tettekun; Size bahşettiğimiz vahye sımsıkı sarılın ve onun ilkelerini aklınızdan çıkarmayın. Çıkarmayın ki sorumluluğunuzu yerine getirebilesiniz.

Evet sevgili dostlar, yukarıda racfe diyor. Sarsıntıyla birlikte gerçekleşen bir yer hareketi olabilir diye daha önce açıklamıştım.

Sonuç mu; burada onlarca ayetin bize aktardığı bir olay bitti bu ayetle. Bu ayetten sonra söz bambaşka bir açıdan devam edecek. Bu onlarca ayet Mekke’nin, hem de hicretten önceki yıllarında, içinde bir tane Yahudi’nin yaşamadığı Mekke’de müminlere ne diyordu, Muhammed A.S. a ne diyordu, Mekkelilere ne diyordu. Yoksa her halde hiçbir mümin Kur’an eskilerin masallarından bahsediyordu diyemez. Dememeli. Dememsi gerektiğini Kur’an söylüyor. Eskilerin masalları değilse ki öyledir, peki onlarca ayetten beri Mekke’de nazil olmuş A’raf suresinde müminlere nasıl bir mesaj veriliyordu? Bu açık, Musa peygamberin Mekke’si, Resulün Mekke’sin de anlatılıyordu. Her peygamberin bir Mekke’si vardır gerçeğine vurgu yapılmıştı.

İkincisi bu ümmetin ilk nesilleri eza ve cefa gören, iman yolunda ezaya katlanan ilk nesillerine; Siz değilsiniz imanın bedellerini ödeyen, sizden önce de ümmetler imanın bedelini ödediler demek.

Üçüncüsü de, bizim için de en önemlisi olan; Ey Ümmeti Muhammed, bakın, sizin gibi İslam ümmeti olan, sizin gibi kendilerine peygamber gönderilen, sizin gibi vahyi yer yüzüne taşımakla görevlendirilen Müslüman İsrail oğulları nasıl Yahudileştiler. Ona bakın ibret alında sizde onlar gibi size emanet edilen vahye ihanet edip Yahudileşmeyin mesajı idi.

Her türlü Yahudileşmeden Allah’a sığınıyoruz.


“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”


56. videonun sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder