17 Temmuz 2011 Pazar

İslamoğlu Tef. Ders. En’am (89-92)(47-B)

A sayfasından devam


89-) Ülaikelleziyne ateynahümül Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete, fein yekfür Biha haülâi fekad vekkelna Biha kavmen leysu Biha Bikafiriyn;

İşte Onlar, kendilerine Kitap (Hakikat ve Sünnetullah BİLGİsi), Hüküm ve Nübüvvet verdiğimiz kimselerdir... Eğer onlar (halk) bu verdiklerimizi inkâr ederlerse; bütün bunları inkâr etmeyecek bir halkı onlara vekiyl kılarız. (A.Hulusi)

089 - İşte bunlar kendilerine kitap, hüküm, nübüvvet verdiğimiz kimseler, şimdi şu karşıdakiler buna körlük ediyorlarsa biz ona körlük etmeyen bir ümmeti müekkel kılmışız. (Elmalı)


Ülaikelleziyne ateynahümül Kitabe vel Hükme ven Nübüvve Ne ki biz onlara vahyi, muhakeme yeteneğini ve peygamberliği verdik.

Ne verilmiş? 3 şey verilmiş.

1 - Vahiy verilmiş. Kitap, yani ilahi uyarı gelmiş. Bu bir.

2 – Hüküm verilmiş. Yani muhakeme yeteneği. Akıl insana bahşedilir ama aklı doğru kullanma yeteneği olmazsa insan aklı ile sapıtır. Yani aklı bir sapma aracı olarak kullanabilir. Onun için muhakeme yeteneği, işte hüküm diye geçen buradaki muhakeme yeteneği, aklın doğru kullanılmasıdır. Verilen araçların istenilen yerde kullanılmasıdır. Akıl aracı, irade aracı, muhakeme yeteneği biçiminde doğru kullanılırsa o zaman insan vahyin gösterdiği istikamette yol alır.

3 – Olarak ne verilmiş, Nübüvvet diyor ayette. Ben bunu temsil yeteneği olarak alıyorum. Temsil yeteneği, yani ilahi kelamı temsil yeteneği. İnsanlara ilahi kelamın temsil ettiği bir insan olarak çıkmak.

Vahiy, muhakeme, temsil. İşte peygamberleri peygamber yapan 3 temel unsur.


fein yekfür Biha haülâi fekad vekkelna Biha kavmen leysu Biha Bikafiriyn; şimdi eğer ötekiler bu hakikatleri inkar etmekte direniyorlarsa, -kim ötekiler? Bu ayetlerin Mekkeli olduğunu, Mekke’nin son yılında nazil olduğunu hatırlarsak işte ötekiler, birinci muhatap olarak onlar.- eğer inkar etmekte direnirlerse iyi bilsinler ki biz onlara asla nankörlük etmeyecek olan insanları vekil kılmışızdır. Vekil kılınan insanlar kimler olacaktır? Medine’de ki ensar ve muhacir olacaktır.

Bu ayet aynı zamanda bir muştu, yani hemen hicretin öncesinde gelecekten haber veren bir mucizedir. Müminlere de bir müjdedir. Artık gün dönüyor, artık yokuş aşılıyor, İnne me'al'usri yüsra; (İnşirah/6) ‘usr zorluk, yüsra kolaylığa dönüyor müjdesidir.

Medine’ye işaret ettiğini söylemiştim ve burada ifade edilen hakikat adeta şudur sevgili Kur’an dostları. Doğru, hakikat bir akar su gibi, bir nehir gibidir. Yatağını bularak denize kavuşur. Mutlaka kavuşur dostlar. Hangi nehir denize kavuşmaz ki. Vahiy de bir nehir gibidir. Kendine layık olan toplumu bulur, oluşturur ve mutlaka hayatı kurar, inşa eder. Siz buna layık olmazsanız, o kendisine layık bir toplumu, tıpkı kendisine bir yol açarak ilerleyen, denize doğru ilerleyen bir nehir gibi bulur oluşturur. Hiç kuşkunuz olmasın.


90-) Ülaikelleziyne hedAllahu fe Bi hüdahumuktedih* kul la es'elüküm aleyhi ecra* in huve illâ zikra lil alemiyn;

İşte bunlar, Allâh'ın hidâyet ettiği kimselerdir... Sen de onların gerçekliğine uy! De ki: "Ona (tebliğ etmeye) karşılık sizden bir ecir istemiyorum... O sadece insanlara (âlemlere) hatırlatmadır!" (A.Hulusi)

090 - İşte o Peygamberler Allahın hidayetine eriştirdiği kimseler, sen de onların gittiği yoldan yürü, ben, de: Buna karşı sizden bir ecr istemem, o mahzâ âlemîni irşat için ilâhî bir yadigârdır. (Elmalı)


Ülaikelleziyne hedAllah İşte şu Allah’ın doğru yolu gösterdiği insanlar, fe Bi hüdahumuktedih o halde sen de onların rehberliğine uy.

Başta ben eğer bu ifadenin hakikatini ta yüreğimizde hissetmiş olsaydık sevgili dostlar, çamaşır gibi sıkılmamış, içimizin titremesi gerekirdi. Bu ifade peygambere, işte bütün bu insanlar, bu sayılan isimler, yukarıdan beri sayılan 18 peygamber, nedir bu nebileri filozoflardan ayıran, dini de felsefeden ayıran temel noktadır bu işte.

Vahiy, nehir gibidir demiştim. Kesintisiz, sürekli ve birbirini doğrulayan peygamberler. Hiçbir peygamber; Ben size, benden önce hiç duyulmamış bir hakikat getirdim dememiştir değerli dostlar. Onun için hemen buracıkta şunu söylemek istiyorum. Hakikat ne yenidir, ne eskidir. “Eskimez” dir sevgili dostlar eskimez ve burada peygamberlerin hep birbirlerini doğrulayarak gelmiş olmaları, hakikatin moda olmadığını, moda olmadığı için de modasının geçmediğini her zaman, her çağ, her zeminde geçerli olduğunu en güzel ifade ediyor. Ve Resulallah’a; fe Bi hüdahumuktedih sen de onların yoluna uy deniliyor.

Ayrıcalık göster, sen biriciksin, sen teksin, sen müstesnasın falan denilmiyor dikkatinizi çekerim, sende onların yoluna uy. Çünkü bu bir çizgidir. İnsanlık çizgisi iki yatakta akar. Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir diyor ya şair, tıpkı onun gibi. Siz hangi olukta bir damlasınız. Nur akan olukta bir damla mısınız, kir akan olukta bir damla mısınız buna karar verin lütfen.

kul la es'elüküm aleyhi ecran ve de ki; Sizden bunun için karşılık beklemiyorum. Hiçbir ücret, hiçbir karşılık beklemiyorum.

Bu tüm peygamberlerin gönderildikleri toplumlara ilk söyledikleri şeydir. Ücret istememek. Niçin? Çünkü ecir alacaklar. Ücret isterlerse ecirlerini heba etmiş olurlar. Ücret alırlarsa, sözlerinin etkisini sıfırlamış olurlar. İnsanların aklına hitap ediyor peygamberler. Ben ücret istemiyorsam, söyler misiniz benim menfaatim nedir, düşünün, düşünün de ona göre benim hakkımda bir karar verin demiş oluyorlar.

in huve illâ zikra lil alemiyn; Unutmayın ki o, ne? Vahiy. O ilahi mesaj, o Allah’ın insanla konuşması bütün insanlığa bir öğütten ibarettir. Belki daha Türkçe bir ifade ile çevirirsem, bir ilahi yadigârdır. Bu yadigâra ihanet ederseniz, Allah’ın yadigârına ihanet etmiş olursunuz.

Bu rububiyyet delillerini ifade eden pasajın arkasından Allah’ın Rabbliğinin en güzel ifadesi olan, en büyük göstergesi olan Nübüvvet delilleri geliyor. Şimdi bu yeni pasajda nübüvvet delillerini rabbimiz bize sunuyor.


91-) Ve ma kaderullahe hakka kadriHİ iz kalu ma enzelAllahu alâ beşerin min şey'* kul men enzelel Kitabelleziy cae Bihi Musa nuren ve hüden linNasi tec'alunehu karatıyse tübduneha ve tuhfune kesiyra* ve 'ullimtüm ma lem ta'lemu entüm ve la abaüküm* kulillahu sümme zerhüm fiy havdıhim yel'abun;

Allâh'ı hakkıyla takdir edemediler... "Allâh, hiçbir beşere bir şey inzâl etmemiştir" demekle! De ki: "Musa'nın hakikatinden insanlar için Nur ve Hüda olarak getirdiği Kitabı (BİLGİyi) kim inzâl etti? Siz Onu (BİLGİyi) kâğıtlar haline getirip gösteriyorsunuz, birçoğunu (BİLGİyi de) gizliyorsunuz... Oysa ne sizin ne de babalarınızın bilmediği şeyler öğretildi size!"... "Allâh" de, sonra bırak onları daldıklarında oynayıp dursunlar! (A.Hulusi)

091 – Allah’ı gereği gibi tanıyamadılar, çünkü bir Allah beşere bir şey indirmedi dediler, de ki kim indirdi o, Musâ’nın insanlara bir nûr, bir hidayet olarak getirdiği kitabı? ki siz onu parça parça kâğıtlar yapıyorsunuz, bunları ortaya atıyorsunuz da bir çoğunu gizliyorsunuz, bununla beraber şimdi size ne sizin ne atalarınızın bilemediğiniz hakikatler öğretilmekte, Allâh, de: Sonra bırak onları daldıkları batakta oynaya dursunlar. (Elmalı)


Ve ma kaderullahe hakka kadriHİ iz kalu ma enzelAllahu alâ beşerin min şey' Onlar, Allah bir insana hiçbir şey indirmemiştir derken, Allah’ı hakkıyla takdir edememişlerdir.

Allah’ı hakkıyla takdir etmek, ne müthiş bir ifade değil mi..! Allah’ı hakkıyla takdir etmek gerçekten çok zor bir şey olsa gerek. Rabbimizin hakkını takdir edebilmek için, Allah’ı görür gibi bir ömür, görür gibi bir iman, görür gibi bir feraset ve basiret sahibi olmak. Görür gibi bir imana sahip olan insan, işte o zaman Allah’ı hakkıyla takdir edecektir.

Allah’ın yarattıklarına, özelde insana olan ilgi, sevgi ve şefkatini takdir edememek ifade ediliyor bu ayette. Yani vahyi reddetmek, vahye sırt dönmek, Allah’ın insana olan ilgisine şefkatine, insana olan sevgisine sırt dönmek bunu takdir edememektir değerli dostlar. İkincisi Allah’ın insan hayatına müdahil, aktif bir rabb oluşunu takdir edememek ifade ediliyor. Aktif bir Rabb oluşunu takdir edemeyenler, pasif bir Allah’a inanırlar.

İşte müşriklerin inandığı Allah inancı buydu. Pasif, insan hayatına müdahil olmayan, insan hayatına karışmayan, dolayısıyla ilgisini insandan kesmiş, bir başka ifade ile umudunu insandan kesmiş bir Allah anlayışı, işte bu reddediliyor ve devam ediyor;

kul men enzelel Kitabelleziy cae Bihi Musa nuren ve hüden linNasi tec'alunehu karatıyse tübduneha ve tuhfune kesiyra De ki; Kim indirdi Musa’nın insanlara bir ışık ve rehber olarak getirdiği ve sizin papirüs parçalarına dönüştürdüğünüz, çok gizlediğiniz halde sadece gösteriye açtığınız kitabı. Söyleyin bakalım kim indirdi?

Bu ayetler Mekki olmasına rağmen, muhatap Yahudiler gibi gözüküyor. Fakat şunu unutmamak lazım, müşriklerin akıl hocalığını Yahudiler yapıyorlardı. Yahudilere müşrikler gidiyorlar, onlardan aldıkları şeyleri Resulallah’a getirip soru biçiminde soruyorlar ve Resulallah’tan aldıkları cevabı da onlara gidip ne diyelim diye akıl alıyorlardı. Onun için Kur’an bazen aracıları aradan çıkararak doğrudan akıl hocalarına hitap ediyor Mekki ayetlerde. Onun için bu ayetleri de, Mekke’de nazil olan bu sure içinde bir istisna kabul etmek, medeni saymak yerine böyle bir yaklaşım daha tutarlı ve daha doğru olacaktır. Yahudilerin maskesini düşürüyor bu ayetler, çelişkilerini ortaya koyuyor.

Tec'alunehu karatıys deniliyor ayette, yani onu kağıt haline, papirüs haline dönüştürdünüz. Burada ki ceale fiilinin sandı, kıldı, dönüştürdü, becerdi anlamlarına dikkatinizi çekmek isterim. Yani Allah bir vahiy gönderiyor yol haritası olarak, onlar yol haritasını sofraya serilecek bir gazeteye dönüştürüyorlar. Düşünebiliyor musunuz. Yani ilahi vahyi üzerinde yemek yemek için yere serilecek bir gazete parçasına, bir kağıt parçasına, bir papirüs parçasına dönüştürmek ne kadar abes, o mesaja ne kadar büyük hakaret olur değil mi.

İşte burada bir kinaye olarak ta vahyin, yanlış alanlarda kullanımı. Bir yol haritası, bir kılavuz, bir hayat rehberi olarak değil de, başka amaçlarda kullanılması kınanıyor ve bu ümmete de Yahudileşmeyin deniliyor.

ve 'ullimtüm ma lem ta'lemu entüm ve la abaüküm oysa ki ne sizin, ne de atalarınızın bilmediği bir çok şey, size onun sayesinde öğretilmişti. O gönderilen vahiyler sayesinde öğretilmişti.

Onlar Yahudice bir tavır göstermişlerdi gönderilen vahiylere. Tevrat’a mış..! gibi davrandılar. Yani uyuyor muş gibi davrandılar. Ama Tevrat’ı bir bilmeceye dönüştürdüler. Onu bir şifre kitabına dönüştürüp rakam değerli harf sistemi ile yani ebcet sistemi ile, cifir sistemi ile Tevrat’ı bozdurup bozdurup kullanmaya kalktılar. Ayetleri hayatlarına aktaracakları yerde, ayetleri bir bilmece gibi çözerek halkı soymaya kalktılar ilim adamları.

İşte Kur’an onların bu ilahi vahye yaptıkları tarihi ihaneti dile getirerek aynı zamanda bu ümmetin de Kur’an a böyle yapmaması için bir uyarı gönderiyor.

kulillahu sümme zerhüm fiy havdıhim yel'abun; Allah’tır, diye cevap ver. Kim diye sormuştu ya ayet, kim indirdi ye, Allah’tır diye cevap ver, sonra da bırak. Daldıkları boş laflarla oyalanadursunlar.


92-) Ve hazâ Kitabun enzelnahu mübarekün musaddikulleziy beyne yedeyhi ve li tünzira Ümmel Kura ve men havleha* velleziyne yu'minune Bil ahireti yu'minune Bihi ve hüm alâ salatihim yuhafizun;

Bu ise, Ümmül Kura'yı (Mekke) ve onun çevresinde yaşayanları uyarman için inzâl ettiğimiz, mübarek ve kendinden öncekini tasdik edici bir Bilgidir (Kitaptır)... Geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine iman edenler, O bilgiye de iman ederler... Onlar salâtlarına (namazlarına) devam ederler. (A.Hulusi)

092 - İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap, feyz-u bereketi Dünyayı tutacak, evvelki kitaplar bu tasdik etmedikçe muteber olmayacak, bir de ümmül kurayı ve hem bütün çevresindekileri inzar edesin diye ki Âhireti temin edecekler buna iman ederler ve onlar namazlarının üzerine muhafız olurlar. (Elmalı)


Ve hazâ Kitabun enzelnahu mübarekün musaddikulleziy beyne yedeyhi ve li tünzira Ümmel Kura ve men havleha  Bu da, sözü bu vahye getirdi Kur’an. Geçmiş vahiylerden hemen bu vahye getirdi. Biraz önce bir ilişki kurmuştum İsrail oğulları ile bu ümmet arasında. Yani aslında Kur’an kuruyor bu ilişkiyi. Sözü Kur’an a getirmek için, sözü Tevrat’tan ve Yahudileşen İsrail oğullarından açtı. Bu da kentlerin anasında ve onun çevresinde bulunanları uyarman için indirdiğimiz bereket kaynağı, kendisine kadar gelen hakikatleri doğrulayan ilahi bir kelamdır. Bu dediği, Kur’an vahyi.

Değerli dostlar, Ümmül Kura geçiyor ayette. Mekke Ümmül Kura dır bu ayetin ilk muhatapları için. Dini, tarihi ve ticari bir merkezdir çünkü. Yerleşim merkezlerinin anası demektir. Ana kent demektir. Tam anlamıyla ana kent. Uygarlık merkezleri, megapoller, metropoller de ümmül kura’dır diye düşünüyorum. Onun için bu ayetin bizim için ifade ettiği hakikat şudur. Çağımızda dünyanın kendisinden yönetildiği, dünyaya siyaset eden, dünyayı çekip çeviren, çağınızın uygarlığının merkezlerine yüklenin. İlahi mesajı oralara taşıyın. Oralar bir insanın yüreği gibidir.

Yer yüzünün kendisinden yönetildiği siyaset, ticaret merkezleri, bir insanın yüreğine benzer. Yüreğini teslim aldığınızda, elini ayağını, dilini dudağını, gözünü kulağını teslim almış olursunuz. Onun için ben bu ayetin bize verdiği mesaj, kendi çağımızda ki yer yüzünün vaziyet edildiği, yönetildiği megapolleri, metropolleri anlıyorum. Washington’u anlıyorum. Moskova’yı anlıyorum. Berlin’i anlıyorum, Brüksel’i anlıyorum ve bu merkezlere müminler ilahi mesajı götürmelidir. Bu ayetin bir emri gibi algılanmalıdır. Çünkü buralar ümmül kura’dır diye düşünüyorum.

Ve bu ifadenin de kutsallığı beyan eden bir ifade olmadığını görüyorum. Burada Mekke’nin kutsallığı ile ilgili hiçbir şey yok. Sadece Mekke’nin kentsel misyonu ile ilgili bir ibaredir bu. Kentsel misyon, yani ana kent olması. Oysa ki mesela Alu İmran 96. ayet böyle değil. Orada ümmül Kura diye de geçmiyor. Ama Mekke’nin kutsiyetine atıf var. Onun gibi değil bu ayet. Burada Mekke’nin kentsel misyonu, şehir misyonu ile alakalı, sıradan ama merkezi bir yere yüklenmek, vahyi oraya taşımak, vahyi merkeze taşıdığınızda karşılığının kendiliğinden geleceğini ifade etmek açısından anlamlı buluyorum.

 velleziyne yu'minune Bil ahireti yu'minune Bihi ahirete inanan kimseler buna da inanırlar. Yani bu vahye de inanırlar.

Burada bir gönderme geçmişti, kendilerine vahiy gönderilen ve ahirete iman eden insanlara bir gönderme yapılıyor. Eğer öldükten sonra hesap vereceğinize inanıyorsanız, bu kitaba da inanın ki hesabınızı verebilesiniz.

ve hüm alâ salatihim yuhafizun; Allah’a karşı esas duruşunu muhafaza edenler de işte onlardır.

Ben burada ki salatihim sözünü esas duruş biçiminde çevirdim. Lafzen namaz anlamına gelir. Namaz, esas duruşu en güzel sembolize eden ibadettir değerli Kur’an dostları. Fakat namazı da içine alan daha kapsamlı bir duruştan söz ediyor gibi geldi bana bu ibare. Onun için namaz diye çevirmek yerine, Allah’a karşı esas duruş olarak çevirdim. Namazı da kapsayan muhteşem bir insan duruşudur burada ki salat.



Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
47. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/07/07/islamoglu-tef-ders-en%E2%80%99am-083-10747/ bulabilirsiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder