8 Temmuz 2011 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. Enam (048-050)(45-D)

C sayfasından devam


48-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* femen amene ve asleha fela havfün aleyhim ve la hüm yahzenun;
Biz Rasûlleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak irsâl ediyoruz... Artık kimler iman eder ve (durumunu) düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. (A.Hulusi)
048 - Biz o gönderilen Peygamberleri ancak rahmetimizin müjdecileri, ve azâbımızın habercileri olmak üzere göndeririz, onun için kim iman edip salâh yolunu tutarsa onlara korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir. (Elmalı)


Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn Biz elçilerimizi yalnızca müjdeci ve uyarıcı olsunlar diye göndeririz.
Bu galiba yukarıda elçilerden mucize isteyen toplumlara ve özelde de Mekke toplumuna bir uyarı. Yani elçilerimizin eklinde değildir mucize. Mucize’yi Allah yaratır peygamberlerin elinde. Yoksa peygamberler istediği zaman mucize yaratamazlar. Böyle bir yetkileri, böyle bir güçleri yoktur onların. Siz aslında inanmadığınız peygambere yetkisini aşan bir şey yüklüyorsunuz. Yani hem inanmıyorsunuz, çelişki, Hem de onun boyunu aşan bir yetki veriyorsunuz ona, hadi mucize getir diyorsunuz. Ve burada da aynı zamanda Allah’a iftira etmiş oluyorsunuz. Çünkü onun mucize getirme yetkisi kendi elinde değil ki. Allah verirse getirir. Onun için siz bir suçun içinde birkaç suç işliyorsunuz.
femen amene ve asleha fela havfün aleyhim ve la hüm yahzenun; Bundan sonra da kim iman eder ve kendini düzeltirse işte onların gelecekten endişe, geçmişten hüzün duymalarına gerek yoktur.
Evet, yani burada neden fela havfün aleyhim ve la hüm yahzenun; u, Havf, gelecekten endişe duymak, hüzn, geçmişten dolayı üzüntü duymak olarak tanımladığımı daha önce bu form, bu ibare geçtiğinde defaatle açıklamıştım ama bir kez daha hatırlatmak isterim.
Arap dilinde bu terimler Havf mutlaka gelecek için kullanılır, Hüzn ise geçmiş için kullanılır da onun için. Tabii burada söylenen bir şey daha var. İnsanın özgür iradesi ile yaptığı seçime ve inanç özgürlüğüne Allah’ın gösterdiği saygıyı görüyoruz. Ne diyor burada;


48-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* femen amene ve asleha fela havfün aleyhim ve la hüm yahzenun;
Biz Rasûlleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak irsâl ediyoruz... Artık kimler iman eder ve (durumunu) düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. (A.Hulusi)
048 - Biz o gönderilen Peygamberleri ancak rahmetimizin müjdecileri, ve azâbımızın habercileri olmak üzere göndeririz, onun için kim iman edip salâh yolunu tutarsa onlara korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir. (Elmalı)


Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn Biz elçilerimizi yalnızca müjdeci ve uyarıcı olsunlar diye göndeririz diyor. femen amene ve asleha fela havfün aleyhim ve la hüm yahzenun; Bundan sonra da kim iman eder ve kendini düzeltirse diyor. Yani elçilerimizin görevi sadece uyarmak ve müjdelemek. Artık iman etmek ve kendini düzeltmek bu uyarıya muhatap olanların kendi tercihlerine kalmış bir şey.
Bu aynı zamanda Allah’ın, insanın irade özgürlüğüne saygısı, bunun karşılığında tercihinin sorumluluğunu üstlenmeye davet ediyor. Yani bir ayette hem saygı, hem davet, hem ihtar yer alıyor. Aynı zamanda dediğim gibi tercihinin sorumluluğunu üstlenmeye davet ediyor. Yine aynı ayet yanlış tercihin cezalandırılacağını ihtar ediyor.


49-) Velleziyne kezzebu Bi ayatina yemessühümül azâbü Bi ma kânu yefsükun;
(Esmâ kuvvelerinin açığa çıkışı olan) işaretlerimizdeki hakikatleri yalanlayanlara gelince; onlar bozuk inançları dolayısıyla azabı tadacaklar! (A.Hulusi)
049 -   Âyetlerimize yalan diyenlerdir ki fiskı âdet edindikleri için kendilerine azâb dokunacaktır. (Elmalı)


Velleziyne kezzebu Bi ayatina mesajlarımızı yalanlayan kimselere gelince, yemessühümül azâbü Bi ma kânu yefsükun; Onlar tamamen yoldan çıkmaları sebebi ile azaba mahkum olacaklardır.


50-) Kul la ekulü leküm ındiy hazainullahi ve la a'lemül ğaybe ve la ekulü leküm inniy melek* in ettebi'u illâ ma yuha ileyye, kul hel yestevil' a'ma vel basıyr* efela tetefekkerun;
De ki: "Size, Allâh'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum... Gaybı da bilmem! Size 'Muhakkak ki ben bir meleğim' de demiyorum... Ben, sadece bana vahyolunana tâbi olurum"... De ki: "Hiç âmâ ile gören eşit olur mu? Hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?" (A.Hulusi)
050 - De ki «ben size Allahın hazineleri benim yanımdadır demem gaybı da bilmem, size «ben Melek’im»; de demem, ben ancak bana verilen vahye ittiba' ederim»; de ki: Kör, görenle bir olur mu? Artık bir düşünmez misiniz?» (Elmalı)


Kul la ekulü leküm ındiy hazainullah De ki; size ben ne Allah’ın hazineleri bana aittir, ve la a'lemül ğayb ne de gaybı ben bilirim demiyorum. ve la ekulü leküm inniy melek yine size ben bir meleğim de demiyorum.
Dikkat buyurun sevgili dostlar, 37. ayette peygamberlerden mucize bekleniyordu değil mi, ona bir atıf burada. Yani neden benden bekliyorsunuz. Ben, insan idrakini aşan gaybi gerçeklere muttaliyim mi dedim size. Ben bir meleğim mi dedim size. Çok hoş itiraflar bunlar. Kur’an ın dilinden peygamberin nasıl görünmesi gerektiğine dair çerçeveler çiziliyor. Ayrıca ilahlaştırmaya, peygamberin ilahlaştırılmasına karşıda harika bir uyarı değil mi sizce. Yani onu melekleştirmeyiniz.
Bir insanı melekleştirmek nedir? Hiç kusur etmez. İşte melek, melekleştirmek. Bir insanı melekleştirmek nedir, beşer olmanın tabii, doğal sonuçlarını ona yakıştıramamak.
Her insanın insan olmaktan dolayı bir takım doğal, fıtri ihtiyaçları vardır. Peygamber de olsa bu böyledir. Dolayısıyla peygamber olunca sanki onun o ihtiyaçlarının olmadığını düşünmek. Peygamber olunca onun sesinin herkesten gür olması gerektiğiniz söylemek. Onun boyunun herkesten uzun olduğunu söylemek. Peygamber olunca onun abdestinin temiz olduğunu, onun büyük ve küçük abdestinin Tahir olduğunu, temiz olduğunu, hatta şifa olduğunu söylemek.
İşte bunlar. Bunlara karşı uyarılıyor aslında. Ben bir meleğim demiyorum diyor. Ben Allah’ın gaybına da muttaliyim demiyorum. Yani insan idrakini aşan bilgilere sahibim demiyorum diyor. Peygamber dilinden Kur’an a geçmiş bu ibareler.
in ettebi'u illâ ma yuha ileyye Benim görevim sadece bana indirilene uymaktır. kul hel yestevil' a'ma vel basıyr De ki; Hiç görmeyenle gören bir olur mu? efela tetefekkerun; siz hala düşünmeyecek misiniz. Hakikatleri düşünmeyecek misiniz. Yani ilahi mesajlara kör ve sağır davrananlarla karşıtlarının hayat tasavvurları bir olmaz diyor burada. Öyle değil mi, kul hel yestevil' a'ma vel basıyr  De ki hiç görmeyenle gören bir olur mu.
Burada iki tip insanın duruşu, yaşayışı, hayata bakışı, hatta oturup kalkışı dahi aynı olmaz. Nasıl aynı düşünecekler, bunlar nasıl aynı gözede buluşacaklar. Bunlar aynı hayat tasavvurlarına sahip değiller ki. Birinin başarı dediğine diğeri başarı diyemez. Birinin sevindiğine o sevinemez. Helal haram demeden servet elde eden biri  bu serveti bir başarı olarak görebilir. Ama gören biri. O amadır, o kördür manen kör. Ama gören biri, işin gerçeğini gören biri, buna başarı diyemez. Aksine bu acınılacak bir durumdur.
Yine istikbal derken, gelecek derken kör biri, ahireti göremeyen biri, gelecek derken sadece dünya ile sınırlı bir gelecek der. Ama gören biri istikbal deyince ahireti işin içine katar.
Kör biri için başarı dünyevi bir başarıdır. Ama nasıl olursa olsun. Neyin bedeli olursa olsun. İmanını, şerefini, onurunu, izzetini, inancını, değerlerini vererek elde etmiş olsa dahi ona başarı adını verebilir. Ama gören biri, bu kördür. Gören biri buna başarı diyebilir mi? Bu bir kayıptır. Bu bir hezimettir. Bu korkunç bir yenilgidir.
İşte onun için burada iki dünya tasavvuru var. İki alem tasavvuru var. İki hayat tasavvuru var ve bunların davranışları hiçbir zaman bir olmayacaktır.



Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder