5 Temmuz 2011 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. Enam (031-036)(45-A)









Sevgili Kur’an dostları geçen dersimizde En’am suresinin 30. ayetine kadar işlemiştik. Geçen ders işlediğimiz ayetler insanın eylemleriyle öte dünyası arasında doğrudan bağ olduğunu, insanoğlunun yaptığı eylemlerin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini ve yaptığı her bir şeyden mutlaka bir gün hesaba çekileceğini hatırlatan ayetlerdi.

Yine o pasajın ardından gelen pasajda 31. ayetle devam eden pasajda insanı bekleyen bu kaçınılmaz akıbet insana hatırlatılmaya devam ediliyor.


31-) Kad hasiralleziyne kezzebu Bi Lıkaillah* hatta izâ caethümüs saatü bağteten kalu ya hasretena alâ ma ferratna fiyha, ve hüm yahmilune evzarehüm alâ zuhurihim* ela sae ma yezirun;

Allâh'a kavuşmayı (nefslerinin hakikatinin Allâh Esmâ'sı olduğunun farkındalığını yaşayacaklarını) yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğradılar! Nihayet o saat (ölümü tatma süreci) ansızın kendilerine geldiğinde, suçlarının yükünü sırtlanmış olarak şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize, dünyada ihmal ettiğimiz çalışmalar yüzünden düştüğümüz mahrumiyete!" Dikkat edin, yüklendikleri (vebal) ne kötüdür! (A.Hulusi)

031 - hakikat hüsranda kaldı o: Allahın karşısına çıkacaklarını inkâr eden kimseler ki nihayet saat gelip ansızın kendilerini bastırıverince «eyvah! hayatta yaptığımız taksirlerden dolayı hasretlerimize bak» derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar! (Elmalı)


Kad hasiralleziyne kezzebu Bi Lıkaillah doğrusu Allah’a kavuşacaklarını yalanlayanlar hüsrana uğrayacaklar.

Değerli dostlar, ahirete iman ya da, öldükten sonra dirilmeye iman, ya da hesap gününe iman, ya da öte dünyaya iman diye isimlendirebilirsiniz. Bu isimlendirmeler içerisinden en doğrusu hesap gününe imandır. Bu aynı zamanda insanda yaptıklarının hesabını verme duygusunu uyandırıyor. Onun için ahirete iman, adalete imandır.

Ahirete iman, insanın eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesini gerektirir. Onun için insanda sorumluluk şuurunu, sorumluluk bilincini geliştiren 1. unsur Allah’a imansa, 2. unsur ahirete iman, yani hesap gününe, yaptığı her bir şey den hesaba çekileceğinin bilincinde olması demektir bu hesap gününe iman. Onun için Kur’an sık sık insanda böyle bir alt yapıyı kurmak, insanda yaptıklarının sorumluluğunu üstlenecek bir şuur geliştirmek ve bir vicdan uyandırmak için ahiretteki hesabı hatırlatır. Bu adalettir. Onun için ahireti olmayanın adaleti yok demektir. Aslında öldükten sonra hesap vereceğine inanmayan bir kimse, adaleti inkar eden bir kimsedir. Bunun böyle anlaşılması gerekir.

hatta izâ caethümüs saatü bağteten Kıyamet saati ansızın geliverdiğinde, kalu ya hasretena alâ ma ferratna fiyha, ve hüm yahmilune evzarehüm alâ zuhurihim, günahlarının yükünü sırtlarında taşır bir halde diyecekler ki; “Yazıklar olsun bize ki, onu göz ardı etmişiz. Öldükten sonra dirileceğimizi, yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi, eylemlerin sorumluluğunu göz ardı etmişiz. Yaptığımız yanımıza kalacak sanmışız.” Diyecekler.

ela sae ma yezirun; Ah..! O yüklendikleri şey ne fenadır.

Aslında o yüklendikleri şey sevgili Kur’an dostları, dünyada üstlenmekten kaçındıkları sorumluluklarıdır. Yüklendikleri şey kendi hayatlarıdır, kendi kötülükleridir. Onun için her kıllı insanın götüremeyeceği kötülükten kaçınması gerekiyor. Tıpkı o ünlü sözde denildiği gibi.

- A’mel eddünya ke bi kaderi ve kaike fiha Dünyaya, dünya da kalacağın kadar çalış, Ve A’mel li ahretike bi kaderi be kaike fiha ahirete ise orada kalacağın kadar çalış. Ve a’mel linnari bi kaderi sabrike ileyha ateşe dayanacağın kadar günah işle Ve a’me linnahi bi kaderi hacetike ileyhi. Allah’a da muhtaç olduğun kadar kulluk et.

İşte bu harika esaslar çerçevesinde götüreceğin kadar günah işle demek lazım.


32-) Ve melhayatüd dünya illâ le'ıbun ve lehv* ve leddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun* efela ta'kılun;

(Esfeli sâfîliyn olan) dünyanızın yaşamı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir! Sonsuz olan gelecek yaşam ortamı korunanlar için elbette daha hayırlıdır... Hâlâ aklınızı değerlendirmeyecek misiniz? (A.Hulusi)

032 - Dünya hayat, bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? Elbette dâri Âhiret korunan muttakiler için daha hayırlıdır, hâlâ akıllanmayacak mısınız? (Elmalı)


Ve melhayatüd dünya illâ le'ıbun ve lehv bu dünya hayatı oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. ve leddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun ahiret yurdu ise sorumluluk bilincini kuşananlar için elbette daha hayırlıdır. efela ta'kılun; Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız. Hala kafanızı kullanmayacak mısınız.

Kur’an düşünce sistematiği içerisinde dünyanın oyun, eğlence, geçici bir lezzet, geçici bir haz olduğunu ifade eden tüm ayetler mutlaka ahiretle, ahiret hayatını anlatan cümlelerle yan yana gelirler. Bu da şunu gösterir, ahirete göre dünyanın konumu budur demektir. Dünyanın oyun ve eğlence olması, ahiretle kıyaslandığındadır. Değilse, bu ibarelerden yola çıkarak dünyanın sanal olduğunu, hayatın rüya olduğunu, hayatın hatta yalan olduğunu söylemek doğru olmaz.

Mahlukat bir varlık kategorisidir. Tıpkı Halık nasıl müstakil bir varlık ise. Halık ile mahluk diye varlık 2 ye ayrılır. Mahluk vardır. Bazılarının söylediği gibi olmayan, varmış gibi duran, sanal olan, rüya olan ya da panteistlerin ve vahdet-i vücutçuların iddia ettiği gibi köpük olan bir şey değildir. Vardır, ama varlığı, Allah’ın varlığına bağlıdır. Varlığı mukayyettir, mutlak değildir. Zaten Allah dışındaki varlıkları mutlaklaştırmak, yani materyalizm ne kadar uç bir düşünce ise, Allah dışında hiçbir varlığın olmadığını söylemekte onun tam zıddından yine uç bir düşüncedir. Bunlar birbirinin zıddıdır. Polarizasyonudur. Onun için bu iki düşünce de Kur’an tarafından reddedilir.

Rabbena atina fid-Dünya haseneten ve fil-ahireti haseneten. Bu duayı bize öğreten Kur’an dır. Ey rabbimiz bize dünyada da güzellikler ver, ahirette de güzellikler ver. Dedirten Kur’an dır.


33-) Kad na'lemü innehu le yahzünükelleziy yekulune feinnehüm la yükezzibuneke ve lakinnez zalimiyne Bi ayatillahi yechadun;

Gerçek ki, onların söylediklerinin seni mahzun ettiğini biliyoruz... Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zâlimler, bile bile Allâh'ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorlar! (A.Hulusi)

033 - Celâlim hakkı için biliyoruz ki söyledikleri lâf seni cidden incitiyor, mamafih onların yalancı dedikleri sen değilsin, lâkin zalimler Allahın âyetlerine cehudluk ediyorlar. (Elmalı)


Kad na'lemü innehu le yahzünükelleziy yekulun onların söylediğinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Burada hitap doğrudan vahiy üssü doğrudan peygambere. Ancak tabii ki peygamberin davet misyonunu üstlenen, ilahi hakikati, ilahi mesajları bir başkasına davet etme görevini üstlenen her bir mümin bu hitabın muhatabıdır.

feinnehüm la yükezzibunek gerçek şu ki onlar seni yalanlamıyorlar, ve lakinnez zalimiyne Bi ayatillahi yechadun; bu zalimler asıl Allah’ın mesajlarını yalanlıyorlar.

Bir insanın söylediği sözün gittiği yeri bilmesi lazım. Bazen sözünün gittiği yer maksadını aşabilir. İşte onu da düşünecek bir mümin. Hatırlayınız önceki derslerimizden birinde, ki 2 ders önce olsa gerek, müşrikler Allah’tan başka aracılar ve şefaatçiler olarak putlar peyda ederken, aslında onlar bunu şirk koşmak amacını güderek yapmıyorlardı. Ahirette yaptıklarının bu anlama geldiğini öğrenince böyle bir itiraz yapacaklar. Yani “biz bunu kastetmedik ki” diyecekler diyor Kur’an. Onun için siz amacınızı aşan, kimi tavır, davranış, eylem ve inançlarla Allah’a karşı geliyorsanız, Allah katında sizin aldığınız o tavrın, veya taşıdığınız o sapık inancın nasıl değerlendirileceğini bilmeniz gerekiyor. İşte Kur’an da bunun ipuçlarını veriyor.


34-) Ve lekad küzzibet Rusulün min kablike fesaberu alâ ma küzzibu ve ûzû hatta etahüm nasruna* ve la mübeddile li Kelimatillah* ve lekad caeke min nebeil murseliyn;

And olsun ki, senden önce de Rasûller yalanlanmıştı... Yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler... Allâh kelimelerini (vadettiği sözlerini) değiştirecek yoktur... And olsun ki, irsâl olunanların (Rasûllerin) haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir. (A.Hulusi)

034 - Celâlîm hakkı için senden önce gönderilen Peygamberler tekzip olundu da tekzip ve ezâ edilmelerine karşı sabrettiler, nihayet kendilerine nusratimiz geldi, öyle ya Allahın kelimâtı vaadini değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur, alimallah sana mürselîn kıssalarından haber de geldi. (Elmalı)


Ve lekad küzzibet Rusulün min kablik doğrusu, senden önce de elçiler yalanlanmıştı.

Burada dikkat ederseniz nübüvvet geleneğinin genel yasasına dikkat çekiliyor. Yani, “bu işler sadece senin başına gelmiyor” deniliyor. Hakikati insanlığa taşımak görevini üstlenen herkes, böyle şeylerle karşılaşır. Onun için buna hazır olmalısın. Bu, bu işin doğasıdır. Deniliyor.

 fesaberu alâ ma küzzibu ama o senden önce bu tip itirazlarla karşılaşan peygamberler, yalanlandıkları hakikat üzerinde direndiler. Dikkatinizi çekerim;  fesaberusaberu alâ ile beraber, direndiler diye çevirdim. Böyledir, tam çevirisi budur. ibaresini, sabrettikleri,

Sabır hakikat üzerinde direniştir.

Sabır gerçeği götürmede direniştir.

Sabır yatmak, sabır eylemsizlik, sabır kendi içine kapanmak, sabır başkalarının tüm saldırıları karşısında sessiz kalmak falan değildir. Sabır, temsil ettiğiniz hakikat üzerinde her türlü saldırıya direnmektir.

ve ûzû hatta etahüm nasruna eziyete katlandılar ve sonunda kendilerine yardımımız yetişti. Yetişti çünkü hakikat üzerinde direndiler ve hakkı savunmanın bedelini ödediler. Onlar bu bedeli ödeyince, “bittim” dedikleri yerde, Allah’ta; “Yettim kulum” dedi.

ve la mübeddile li Kelimatillah zira hiçbir güç Allah’ın sonuç alan vaadini değiştiremez.

Kelimat, aslında karşısındakinde iz bırakan her türlü söz de dahil mesaj demektir. Onun için burada sonuç alan vaadi diye çevirmeyi daha uygun buldum. Allah’ın sonuç alan vaadini hiçbir güç değiştiremez. Belki burada kelimatillah Allah’ın yasası anlamına da gelir.

Allah’ın yasası vardır. Peygamberlerle ilgili Hakikati taşıyan elçilerle ilgili, hakkı temsil eden insanlarla ilgili yasası da vardır. Yani mutlaka siz doğruyu söylüyorsanız, yanlışı savunanlar size saldıracaklar. İşte bu, bu işin yasasıdır. Eğer siz hakkı savunuyorsanız, batılı savunanlara hoş görünemeyeceksiniz. Yani mutlaka birilerini rahatsız edeceksiniz. Bu, bu işin yasasıdır.

Hatta hatta oradan yola çıkarak bu işin temel yasası şudur; Güzeli herkes, doğruyu herkes, hakkı herkes sevmez. Onun için mutlaka kötüler iyileri rahatsız ederler. Batıl hakk tan rahatsız olur. Karanlık aydınlığa dayanamaz. Onun için bu işte bu işin yasasıdır. Burada kelimetillah ibaresi ile bu ifade ediliyor. Allah’ın yasasına dikkat çekiliyor.

ve lekad caeke min nebeil murseliyn; Doğrusu peygamberleri ilgilendiren bilgiler de daha önce sana ulaşmıştı. Tabii ki bu peygamberleri ilgilendiren bilgiler Kur’an da, peygamberlerle ilgili haberler, kıssalar ki, teselli amacı ile Kur’an, tarihi kullandığını söylüyor.

Nübüvvetin yasasını hatırlatıyor. Bu peygamber kıssalarını da bunun için naklediyor. Bak diyor, tarihin dağarcığından seçilmiş sadece sınırlı sayıda isim. Ama onun dışında çok peygamber var. Fakat onların içerisinden prototipler seçilmiş, örnekler seçilmiş ve biz, gelecekte yaşayacak olan, hakkı temsil edecek olan müminlere; Bakın insanlık tarihi boyunca yaşandı bunlar yani siz işte bu çizginin mümessilisiniz. Siz bu çizgiyi temsil ediyorsunuz. Onun için çizginizi seçeceğiniz zaman tarihe bakın. Bir çizgi var, bu çizgi şeytanla başlayıp, kabil’le, Nemrut’la, Firavun’la süren bir çizgi. Onun karşısında bir çizgi var. Adem’le başlayıp Nuh’la, İbrahim’le, Musa ile, İsa ile, Muhammed ile –Hepsine selam olsun- süren bir çizgi. Çizginizi seçin.

İşte Kur’an tarihi gözlerimizin önüne sererken insana, tercih yapmasını ister. Tarihten hangi çizginin devamı olarak görüyorsunuz kendinizi, bu tercihi yapın der.


35-) Ve in kâne kebüre aleyke ı'raduhüm feinisteta'te en tebteğıye nefekan fiyl Ardı ev süllemen fiys Semai fe te'tiyehüm Bi ayetin, ve lev şaAllahu le cemeahüm alel hüda fela tekûnenne minel cahiliyn;

Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse; haydi kudretin varsa, arza bir delik yahut semâya bir merdiven ara ki onlara oradan bir mucize getir (de iman etsinler)! Eğer Allâh dileseydi elbette onları hakikat üzere toplardı... Öyle ise sakın cahillerden olma! (A.Hulusi)

035 - Eğer onların omuz dönmelerini sana pek ağır geliyorsa haydi kendi kendine yerin dibine inecek bir baca veya göklere çıkacak bir merdiven arayıp da onlara bam başka bir âyet getirmeğe gücün yettiği takdirde hiç durma, Allah dilemiş olsa idi elbette onları hidayet üzere toplardı o halde sakın cahillerden olma. (Elmalı)


Ve in kâne kebüre aleyke ı'raduhüm eğer onların sırt çevirmeleri sana ağır geliyorsa, Vahyin ilk muhatabına yine bu uyarılar.- eğer onların sırt çevirmeleri ki bu aslında tarihin yasası. Kötüler iyilere sırt çevirirler. Güzellik daima çirkinliği rahatsız eder. Hakk, daima batılı rahatsız eder. Onun için eğer onların sırt çevirmeleri sana ağır geliyorsa;

 feinisteta'te en tebteğıye nefekan fiyl Ardı ev süllemen fiys Semai fe te'tiyehüm Bi ayetin haydi yeri oymaya ya da göğe merdiven dayamaya gücün yetiyorsa, bunu yap ta bir mucize getir.

ve lev şaAllahu le cemeahüm alel hüda Peygambere yapamayacağı böyle bir teklif götürüldükten sonra ona yasa hatırlatılmakta, Allah’ın değişmez yasası. Oysa ki eğer Allah dileseydi onların tümünü hidayet üzere buluştururdu.

fela tekûnenne minel cahiliyn; Burası çok önemli. Öyleyse; (Tırnak içi cümle kullanmak zorundayım); “Allah’ın yasasını sakın bilmezden gelme.” Evet, Allah’ın tasası bu. Hiçbir zaman tüm insanlık hakk üzerinde birleşmeyecek. Bu çok önemli. Bu yasayı doğru okuyamayan, sıkıntıyı kendisine verir. Onun için Allah burada özellikle insan iradesine hürmetini sergiliyor. İrade verdiği insanın iradesi sonundaki seçimine Allah izin veriyor. İnsanın iradesini kullanmasına saygı gösteriyor.

Bu çok önemli ve altı çizilecek bir husus. Yarattığı iradeyi Allah’tan yok saymasını kim isteyebilir. Hem irade versin insana, hem de iradeyi yok sayarak kötülüğü ortadan kaldırsın. O zaman iradenin ne hükmü kalırdı. Eğer alternatif olmasaydı, seçmek olur muydu..! Seçim iyi ve kötü arasından yapılır. İrade ne işe yarayacaktı. Hem irade verip hem de alternatifini yok etmesini Allah’tan kim isteyebilir. O zaman Allah insana verdiği iradeyi dikkate almamış olmaz mıydı. Asıl o zaman insanın özgürlüğü yok edilmiş olmaz mıydı. İnsana özgürlüğünü bahşeden Allah’tır. Bu özgürlüğü kullanmakta muhayyer bırakıyor Allah insanı. Lakin sonucuna da katlan diyor.

Onun için insanın Allah’a irademi yok say demeye hakkı yok. Çünkü irade bir nimet, irade bir lütuf. Bu nimeti doğru kullanan elbette ödülünü alacak, yanlış kullanansa kendi elleri ile kendisini cezalandırmış olacak.


36-) İnnema yesteciybülleziyne yesme'un* vel mevta yeb'asühümullahu sümme ileyhi yurce'un;

Ancak algılayanlar (davete) icabet eder! Ölülere (ilimle diri olmayanlara) gelince, Allâh onları (ölümü tattıktan sonra) bâ'seder (hakikati fark ettirir), sonra O'na döndürülürler. (A.Hulusi)

036 - Sâde işitmesi olanlar davete icabet eder, ölülere gelince onları Allah diriltir sonra hepsi onun huzuruna çıkarılırlar. (Elmalı)


İnnema yesteciybülleziyne yesme'un şüphe yok ki sadece yürekten dinleyenler bir davete icabet edebilir.

vel mevta yeb'asühümullah Ölüler mi? Ölülere gelince onları yalnızca Allah diriltebilir. Evet, tabii ki buradaki ölülerden kasıt, dik sürünenler, yaşarken ruhunu öldürenler. Organizması hayatta olduğu halde ruhu kokmuş, kokuşmuş olanlar. İşte onlar için Kur’an ölü diyor. Ve işin ilginci ruhu kokuşmuş olanların öldü dedikleri şehitlere de Kur’an diri diyor. Kur’an ın bakış açısı ile bazen sapmış insanın bakış açısı taban yabana zıddiyet arz ediyor.

Onun için Kur’an sizin, insanın yaşıyor olmasını, yeme içme, yatma, uyuma ve çiftleşmeyle ölçmüyor. Bunları yaşamanın standardı olarak getirmiyor. Kur’an a göre yaşıyor olmak ruhi kapasitesini ayakta tutmak, ahlaki diriliği taşımak, insanın manevi hayatiyetini sürdürmesi kastediliyor.

Onun için maneviyat dünyasını öldüren, iç zenginliğini yok eden ahlaki kapasitesini dumura uğratan bir insan, Kur’an düşünce sistematiğine göre manen ölü bir insandır ve ölüler duyamazlar. Sen ölülere işittiremezsin diyor ya Kur’an, işte onun gibi. Ölülere kimse işittiremez. O nedenle yaşıyor olmak sadece organizmanın yaşaması anlamına gelmez. Hakiki yaşam, hakiki hayat, insanın bitimsiz iç dünyasının yaşıyor olmasıdır.

sümme ileyhi yurce'un; sonunda hepsi O’na dönecektir. Yani dünyada manevi ölü olarak dikine sürünenler de, manevi olarak yaşayanlar da herkes Allah’ın huzuruna dönecek ve orada anlayacaklar asıl yeryüzünde yaşıyorum zannedenlerin bir çoğunun gerçekte yaşamamış olduğunu. Gerçekte bu hayatın sadece beşeri, sadece fiziki hayatla sınırlı olduğunu, ama manevi hayatını öz elleri ile katletmiş olduğunu, boğmuş olduğunu yani bir tür intihar ettiğini Orada görecek.

Yukarıda insanlık ailesinin davranışları ile ilgili makro yasalara dikkat çekilmişti. Hatırlayacaksınız biraz önce okuduğum ayetlerde. İnsanlık ailesi ile ilgili makro yasalar ki onlar neydi? İnsanlığın, toplumların Allah’a karşı duruşlarını bozduklarında, Allah’ın da o toplumlara karşı mutlaka çözümü, mutlaka çözülmeyi, mahvolmayı getirdiği ile ilgili ayetlerdi.

Burada ise Mikro, yani psikolojik yasalara dikkat çekiliyor. Şurada. Nedir bu yasa, biraz önce söyledik, Bir insan eğer duymak istemiyorsa, ona kimse duyuramaz. Öğrenmek istemeyene yeryüzünde öğretecek bir öğretmek yoktur. Onun için kulaklarını tıkayan işitmez diyor. İşte burada da mikro yasalar gündeme giriyor ve peygambere söyleniyor birinci olarak bu. Yani vahyin ilk muhatabı olan sevgili efendimize deniliyor ki;

Sadece senin görevini yapıyor olman yetmiyor ki, onun için eğer muhatabın algılamıyorsa sen kendini suçlama. Sen görevini yap. Ama senin görevini yapmanla bitmiyor. Karşıdaki de görevini yapıp algılarını açık tutması lazım. Sen söylemekle yükümlüsün, sen görevini yap. O da dinlemekle yükümlü. Ama o görevini yapmıyorsa bundan dolayı da kendini suçlamadığın gibi, Allah’ın yasasına uygun bir gelişme olduğunu da bil. Unutma ki kulağını tıkayan duymaz. Gözünü kapayan dünyayı kendisine zindan eder.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
45. videoyu toplu haldehttp://kurantefsir.wordpress.com/2011/06/23/islamoglu-tef-ders-enam-031-05545/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder