14 Temmuz 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. En’am (71-75)(46-D)



C sayfasından devam


71-) Kul ened'u min dunillahi ma la yenfeuna vela yedurruna ve nureddü alâ a'kabina ba'de iz hedanAllahu kellezistehvethüş şeyatıynü fiyl Ardı hayran* lehu ashabün yed'unehu ilelhüde'tina* kul inne hüdAllahi hüvel hüda* ve ümirna linüslime liRabbil alemiyn;

De ki: "Allâh dûnundan, bize ne fayda ve ne de zarar vermeyen şeylere mi dua edip yakaralım? Allâh bizi doğru yola hidâyet ettikten sonra, gerisin geri şirke mi döndürülelim? 'Bize gel' diye doğru yola çağıran arkadaşları olduğu hâlde, şeytanların ayartıp uçuruma çektiği ahmak gibi mi olalım?"... De ki: "Allâh hidâyeti işte o hidâyettir! Biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk." (A.Hulusi)

071 - De ki hiç biz Allah’ı bırakır da bize ne menfaat ne zarar yapamayacak nesnelere yalvarır mıyız? ve Allah bizi hidayetine kavuşturmuş iken ardımıza döner miyiz? o avanak gibi ki Arzda şaşkın şaşkın dolaşırken kendini şeytanlar ayartıp uçuruma çekmekte, beride ise arkadaşları var bize gel diye onu doğru yola çağırıp duruyorlar, de ki her halde hidâyet Allah hidayeti ve biz şöyle emr edildik: Halis Müslim olalım rabbülâlemîne. (Elmalı)


Kul ened'u min dunillahi ma la yenfeuna vela yedurruna De ki; Biz Allah’ı bırakıp ta, bize ne faydası dokunan ne de zarar veren şeylere mi yalvaralım.

Açık, tefsiri içinde. Biz Allah’ı bırakıp ta, bize yarar da, zarar da veremeyen şeylere mi yalvaralım. ve nureddü alâ a'kabina ba'de iz hedanAllah Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımız üzerinde gerisin gerimi dönelim de onlara. Sor.

kellezistehvethüş şeyatıynü fiyl Ardı hayran* lehu ashabün yed'unehu ilelhüde'tina tıpkı, kendisini bizimle gel diye doğru yola çağıran arkadaşları dururken, Kendisini bizimle gel diye çağıran arkadaşları dururken, şeytanların ayartmalarına kapılıp dünyevi zevklerin peşine, tutkulu bir biçimde düşen kimse gibi biz de Allah’ın doğru yolu dururken, Allah hidayete ulaştırmışken onu bırakıp ta ökçelerimizin üzerine gerisin geri mi dönelim.

Bir misalle pekiştiriyor Kur’an. Arkadaşları var, dostları, hidayeti bulmuş, gel diyor bizimle. Onlar bizimle gel diyor. yed'unehu ilelhüde'tina gel diyor bizimle birlikte hidayete tabi ol. Ama o onları bırakıyor, şeytanın çağrısına uyuyor, şeytanın davetine katılıyor.

Burada tabii bir temsil yapılıyor, bir mesel. Nedir? Ya ilahi mesaja uyacaksınız, peygamberlerin ardı sıra, ya da uymuyorsanız şeytanın ardına takılmışlardan olacaksınız. Yani şunu deme lüksünüz yok; Ben ikisine de uymuyorum demek gibi bir seçeneğiniz yok. Eğer Allah’ın çağrısına uymamışsanız hiç kuşkunuz olmasın ki, bir insan Allah’ın davetine katılmamışsa, mutlaka şeytanın davetindedir. Onun için özel katılım belgesi imzalamasına da gerek yoktur. Allah’ın çağrısını reddetmiş olması yeterlidir. Çünkü Allah’ın çağrısına icabet etmeyen, katılmayan, peygamberin ardı sıra düşmeyen insanlar, mutlaka hevalarının, heveslerinin, bencilce duygularının, içgüdülerinin  ayartıcı öz benliklerinin peşine düşmüşlerdir. Zaten bu da şeytanın peşine düşmek demektir.

kul inne hüdAllahi hüvel hüda De ki; Hiç şüphesiz Allah’ın rehberliği, yegane rehberliktir. ve ümirna linüslime liRabbil alemiyn; ve biz alemlerin rabbine kayıtsız şartsız teslim olmakla emrolunduk.

İslam esas duruştur sevgili dostlar. Burada diyor ya; şüphesiz Allah’ın rehberliği, yegane rehberliktir. İşte bu açıdan İslam esas duruşa davettir. İnsanın Allah karşısında ki esas duruşunu ifade eder. Teslimiyet budur. Teslimiyet; insanın Allah karşısındaki esas duruşudur ve ayet durak olmasına rağmen, başka bir ayetle arasında fasıla olmasına rağmen devam ediyor mana. Hiç kesintisiz;


72-) Ve en ekıymüs Salate vettekuHU,* ve "HU"velleziy ileyHİ tuhşerun;

Ve "Salâtı ikame edin ve O'nun azabından korunun; O ki (sizi toplayacak), O'na haşrolunursunuz! (A.Hulusi)


072 - Hem namazı kılın ve ondan korkun, haşr olunup varacağınız O. (Elmalı)


Ve en ekıymüs Salate vettekuHU ve salatı ikame etmek ve O’na karşı sorumluluk duymakla emr olunduk.

Demek ki değerli dostlar, İslam demiştim İnsanın Allah karşısında ki esas duruşudur. Salat, nedir? Yani daha özel de namaz. Namaz insanın Allah karşısındaki esas duruşunun harekete dönüşmüş sembolik bir ifadesidir. Onun için namaz insanın esas duruşunun harekete dönüşmüş sembolik ifadesidir diyor. Ve namaz esas duruşun yalnızca bir boyutudur. Bu esas duruş bir ömrü kapsar. Ve namazın içinde ki hareketler yer yüzeyine dik duran, yer yüzeyine eğik duran, yer yüzeyine kapanan, tüm mahlukatın bu 3 biçimden dışarıda olamayacağı gerçeği, tüm varlıklar ya yere paralel, ya yerde, ya yere dik, yani 3 boyutta duran tüm varlıkları ey insan sen temsil ediyorsun. Sen varlığın Allah’a olan zikrinin tamamını yapabilirsin. Sem bu evrensel koroda, Allah’ın mahlukat piramidinin zirvesini oluşturuyorsun. O halde sen tıplı namazda sembolik bir ifade ile dile getirdiğin esas duruşu bir hayata dönüştür. Allah’a karşı teslimiyete dönüştür. Bu denilmek isteniyor.

ve "HU"velleziy ileyHİ tuhşerun; Çünkü sonunda huzurunda toplanacağınız varlık O dur.


73-) Ve "HU"velleziy halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* ve yevme yekulü kün feyekûn* kavluHUl Hakk* ve lehül mülkü yevme yünfehu fiys sur* Alimül ğaybi veş şehadeti, ve "HU"vel Hakiymul Habiyr;

"HÛ" ki, semâlar ve arzı Hak olarak yaratmıştır... Ne zaman "Ol" dese hemen oluverir... Hak, O'nun sözüdür! Sur'a üflendiği (bedene veya sisteme-olay içten dışadır) süreçte, mülk O'nundur! Gaybı ve şehâdeti bilendir... "HÛ"dur; Hakiym, Habiyr. (A.Hulusi)

073 - Ve o Gökleri, Yeri yaradan hakkiyle o, hem ol! diyeceği gün o da oluverir. Hak onun dediği, Sur üfürüleceği gün de mülk onun, hem gayb’a âlim hem şahadete, hakîm odur, habîr O. (Elmalı)


Ve "HU"velleziy halekas Semavati vel Arda Bil Hakk zira gökleri ve yeri hikmetle yaratan O’dur. Ben o Bil Hakk, Hakk ile yaratan, literal manası bu. Ama hikmetle dedim.

Aslında bunun bir anlamı da şu; yaratılmış olanların da sanal olmadığını, zihni ve imajinatif olmadığını, etrafımızda gördüğümüz mahlukatın kendine has bir gerçeklikle yaratıldığını ifade ediyor bu ayet. Yani bizim hayatımız, gördüğümüz bu varlıklar, bu eşya, bu dünya hayatı bir yalan değil. Kendi gerçekliği var.

Burada Bil Hakk ifadesi odur işte. Öyle sanal, öyle yalan, öyle köpük falan değil. Kendi gerçekliği var. Ama bu gerçeklik elbette mutlak değil. Mukayyet bir gerçeklik. Elbette Allah’a baplı bir gerçeklik. Onun için etrafımızda ki eşya, bu dünya, bu dünya hayatı ve bu dünya içinde yer alan sizin hayatınız bir gerçekliktir. Ama Allah’tan bağımsız bir gerçeklik, mutlak bir gerçeklik değil. Allah’a bağlı bir gerçeklik. Mutlak gerçeğe bağlı mukayyet gerçekliktir. İşte bu Bil Hakk onu da veriyor. Ama ben hikmetle yaratan O’dur diye çevirdim ki buraya da uygun düştüğünü düşünüyorum.

Hikmetle, bir ölçüye, bir dengeye, yani gayesiz, amaçsız yaratılmamıştır tüm varlık. Gökler, yer ve o ikisi arasındakiler tabii ki, amaçsız yaratılmamıştır.

Kur’an ın bir başka ayetinde

..Rabbenâ mâ halakte hazâ batılâ Alu İmran/191

Sen bunları boşuna yaratmadın. Deniliyor ya. Yani denilmesi isteniyor aslında insandan. Göğe bakıp, yere bakıp; “Ya rabbi sen bunları amaçsız, gayesiz yaratmadın.”

Bununla şu söyleniyor insana; Yer ve gök gibi cansız varlıklar dahi, Ki “cansız mı acaba”. Cansız ne demek..!

Varlıklar, şuursuz varlıklar dahi amaçsız yaratılmamışsa, ya Allah’ın şaheseri olan insan nasıl amaçsız olabilir ki. Sen ey insan, kendini gayesiz, kendini amaçsız mı yaratılmış sanıyorsun, hemen yukarıda ki ayete bir gönderme yapalım 70. ayete; Oyun ve eğlenceyi din edinen insan. Sen amaçsız zannetmeden böyle bir yanlışı işleyemezsin. Ancak amaçsız sanınca, kendini, varlığını amaçsız zannedersen böyle bir yanlışa kapılabilirsin denilmek isteniyor. Devam ediyoruz.

ve yevme yekulü kün feyekûn O ne vakit var ol derse hemen var oluverir. kavluHUl Hakk O’nun emri gerçekleşir. ve lehül mülkü yevme yünfehu fiys sur ve sur çalındığında otorite yalnızca O’na ait olacaktır. Yani ahirette, yani hayatın sonunda, yani kalk borusu, artık ruhlara hesap ver borusu çalındığında otorite sadece O’na ait olacak.

Bu demektir ki artık siz iradelerinizi de kullanamaz olacaksınız. Burada kısmi bir otoriteniz var. Mukayyet bir otoriteniz. O mukayyet gerçeklikten gücünü alan sınırlı bir otoriteniz var, bu sınırlı otoriteyi kullanamayacağınız bir gün gelecek, orada artık tüm otorite Allah’a ait olacak.

Alimül ğaybi veş şehadeti O algılanamayan hakikatleri de, algılanabilen hakikatleri de bilir. ve "HU"vel Hakiymul Habiyr; O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır. her şeyden haberdar olan Allah İşte şu yeni pasajda, önümüzde ki pasajda bambaşka bir konuya getiriyor sözü. Tam da Resulallah’ın içinde yaşadığı, bu surenin, Mekke’nin son yılında indiğini düşünürseniz, hatırlayacak olursanız, Resulallah’ın içinde yaşadığı o duruma bir cevap olmak üzere, Resulallah’a karşı müşriklerin direnişini kırmak için onları nasıl müthiş, nasıl büyük bir çelişkiye düştüklerini göstermek üzere tarihin dağarcığından Hz. İbrahim örneğini seçip, çıkarıp müşriklere bu örneği onların o düştükleri açmazı, o düştükleri iki yüzlülüğü ve tabii ki tezadı göstermek için Hz. İbrahim örneğini sergiliyor Kur’an.


74-) Ve iz kale İbrahiymu liebiyhi Azere etettehızü asnamen aliheten, inniy erake ve kavmeke fiy dalalin mubiyn;

Hani İbrahim, babası Azer'e: "Putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni ve topluluğunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti. (A.Hulusi)

074 - Vaktiyle İbrâhîm babası Azere ne demişti? Sen putları kendine bir sürü ilâh ediniyorsun öyle mi? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir dalâl içinde görüyorum. (Elmalı)


Ve iz kale İbrahiymu liebiyhi Azere etettehızü asnamen aliheten Hani bir zaman İbrahim Babası Azer’e demişti ki; Sen putları mı ilah ediniyorsun?

İbrahim örneğini niçin seçti Kur’an, Ey Kureyş, ey Muhammed’in mesajına direnenler, ey bu mesajı algılamamakta ısrar eden toplum, siz İbrahim’i ortak ata olarak görüyorsunuz değil mi? Siz İbrahim’in hatırası olan Kabe’ye hürmet ediyorsunuz değil mi? Siz Kabe’nin banisi olduğunuza inanıyorsunuz değil mi İbrahim’in. Toplumun tarihsel ortak değeri olduğunu da biliyorsunuz ve İbrahim’e toz kondurmuyorsunuz.

Öyle idi, müşrikler Hz. İbrahim’e toz kondurmazlardı. Ondan kalan hatırayı bir kutsal değer olarak saklamışlardı yüzyıllar boyu.

O halde diyor Kur’an İbrahim’in kendi toplumu içinde misyonu ne ise, Muhammed’in sizin içinizdeki misyonu da odur. Siz aslında Hz. Muhammed’e karşı gelmekle, onun mesajına sırt dönmekle, İbrahim’e karşı geliyorsunuz. Çünkü Muhammed, İbrahim’in bir devamıdır. Muhammed İbrahim’in hem neseben, hem de itikaden bir devamıdır. Torunudur. Bu anlamda siz Muhammed’in mesajını reddetmekle atanız İbrahim’e ihanet etmiş oluyorsunuz. Bu ne yaman çelişkidir ey Mekkeliler demek istiyor.

inniy erake ve kavmeke fiy dalalin mubiyn; Görüyorum ki sen ve toplumun apaçık bir sapıklık içerisindesiniz diyordu Hz. İbrahim babasına.


75-) Ve kezâlike nuriy İbrahiyme melekutes Semavati vel Ardı ve liyekûne minel mukıniyn;

Böylece İbrahim'e, ikân sahibi olsun diye, semâlar ve arzın melekûtunu (derûnundaki, onları oluşturan kuvveleri) görecek basîreti veriyoruz (gözünün gördüğüyle eşyanın hakikatinden perdelenmesin diye). (A.Hulusi)

075 - Bu sûretle İbrâhîm’e Göklerin ve Yerin melekûtunu gösteriyorduk ki yakîn hâsıl edenlerden olsun. (Elmalı)


Ve kezâlike nuriy İbrahiyme melekutes Semavati vel Ard işte böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin hükümranlığı hakkında bakış açısı kazandırdık.

Nuriy ibaresini, lafzını bakış açısı biçiminde çevirmek çok daha anlam açısından oturuyor.

ve liyekûne minel mukıniyn; Ki, kalben mutmain olan kimselerden olsun diye.

Nasıl olmuş, yani İbrahim’in; yerin ve göğün, göklerin ve yerin hükümranlığı hakkında bakış açısı kazandırılması nasıl olmuş işte o detaylandırılıyor.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
46. videoyu toplu haldehttp://kurantefsir.wordpress.com/2011/06/30/islamoglu-tef-ders-en%E2%80%99am-056-08246/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder