26 Haziran 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ZUHRUF (14 - 20) (154-C)



B sayfasından devam

14-) Ve innâ ilâ Rabbinâ le münkalibûn;

"Doğrusu biz (sürekli dönüşerek) Rabbimize ereceğiz!" (A.Hulusi)

14 - Ve her halde biz dönüp dolaşıp rabbimize varacağız. (Elmalı)


Ve innâ ilâ Rabbinâ le münkalibûn ve şu kesin ki biz elbette rabbimize döneceğiz. Biraz önceki duanın devamı aslında. Biz rabbimize döneceğiz, bakınız bir yerden bir yere yola çıkıyorsunuz, aslında dünyevi bir iş yaptığınız, bindiğiniz de dünyevi bir araç ama hemen aklınıza gelen, yani Müslüman olmuş bir aklın nasıl çalışması gerektiğini öğretiyor. İşte vahyin inşası bu, ilahi inşa bu. Tasavvur inşa ediyor.

Yolculuk mu var, her yolculuk size ebedi yolculuğu hatırlatmalı. Her dünyevi yolculuk, hayatın bir yolculuk olduğunu hatırlatmalı ve bu ömrün de bütünüyle yolcu olan insana verilmiş bir kredi olduğunu hatırlatmalı. Yani ey insan sen yolcusun yolun sahibi yolun sonunda değil ey insan yolun sahibidir o, yolun sonunda değildir. Dolayısıyla aramakla bulunmaz, fakat bulanlar arayanlardır. Yürümekle varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir. Her yolculuk sana ebedi yolculuğu hatırlatmalı ey insan. O zaman o akla Müslüman akıl denir. İşte zikir budur. Zikir insanın hatırından Allah’ın hiç çıkmamasıdır.


15-) Ve ce'alu leHU min ıbadiHİ cüz'a* innel İnsane lekefurun mubiyn;

O'na, O'nun kullarından bir cüz kıldılar (Ahad üs Samed oluşunu inkâr ile onu cüzlerden oluşmuş kabul ederek çocuğu olduğunu ileri sürdüler). Muhakkak ki insan apaçık bir nankördür! (A.Hulusi)

15 - Öyle iken tuttular kullarından ona bir cüz tasladılar, hakikat insan çok nankör, açık bir küfürbazdır. (Elmalı)


Ve ce'alu leHU min ıbadiHİ cüz'an ama kalkarlar kullarımdan birilerini O’ndan bir parçaymış gibi telakki ederler. Veya O’nun uluhiyetinden bir parçayı, O’nun bazı yaratıklarına yakıştırırlar. İki şekilde de anlaşılabilir.

innel İnsane lekefurun mubiyn Şu bir gerçek ki bunu yapan bir insan gerçekten de çok açık bir nankörlüğe sapmıştır.

Lekefurun mubıyn; İlginizi çekmedi mi? Surenin girişinde de Vel Kitabil mubiyn vardı. Kefurun mubıyn – Kitabil mubıyn. Açık nankörlük, ayan açık kitab. Kitabil mubiyn i inkar eden bir insan sıradan bir nankörlük yapmış olmaz. Kitabin mubiyn; özünde açık ve açıklayıcı bir kitaptı değil mi. Dolayısıyla böyle bir vahyi inkar ederse o sadece sıradan kefur, nankör olmaz, kefurun mubiyn olur. Yani katmerli nankör olur. Böyle anlayacağız.


16-) Emittehaze mimma yahlüku benatin ve asfâküm Bil beniyn;

Yoksa yarattıklarından kızlar edindi de erkek çocukları size mi bıraktı? (A.Hulusi)

16 - Yoksa o, yaratıp durduğu mahlûklarından kendine kızlar edindi de oğullarla imtiyazı size mi verdi? (Elmalı)


Emittehaze mimma yahlüku benatin ve asfâküm Bil beniyn yoksa O, yarattıklarından kız olanları kendisine, erkek olanları da size mi bıraktı?

Kur’an burada cinsiyete ilişkin bir hükümde ve tercihte bulunmuyor, asla. Sadece cinsiyet ayrımcılığına dayalı müşrik aklı suçüstü yakalıyor. Evet cürmü meşhut halinde yakalıyor. Suçüstü ediyor onları. Hani Elekümüzzekeru ve lehül ünsâ. (Necm/21) öyle diyordu ya; Kızlar O’na, erkekler size ha? Tilke izen kısmetun dıyza. (Necm/22) o halde bu nasıl bir taksimat, bu nasıl bir adalet.

Aslında burada da söylenen aynı şey. Kur’an; Kız ya da erkek olmayı övünmek ya da dövünme vesilesi bilmiyor. Ama muhatabın aklının nasıl ters çalıştığını gösteriyor. Allah’a inandığınızı söylüyorsunuz, Allah’ın en büyük tanrı olduğuna inandığınızı söylüyorsunuz, fakat sevmediğinizi Allah’a veriyorsunuz. Yani tam bir kabil kompleksi. Devam ediyoruz;


17-) Ve izâ büşşira ehadühüm Bima darebe lirRahmâni meselen zalle vechuhu müsvedden ve hüve kezıym;

Onlardan biri Rahmân'a nispet ettiği kızlar ile müjdelendiğinde, dertlenip yüzü simsiyah kesilir! (A.Hulusi)

17 - Halbuki içlerinden biri o Rahmana fırlattığı mesel ile kendisi tebşir kılındığı vakit yüzü simsiyah oluyor da kederinden yutkunup yutkunup dolukuyor. (Elmalı)


Ve izâ büşşira ehadühüm Bima darebe lirRahmâni meselen zalle vechuhu müsvedden ve hüve kezıym evet Ayete bakınız ayete dostlar. Ama onlardan birine, rahmana layık kız çocuğu müjdelenince hemen yüzü kapkara kesilir ve içi öfke ile karışık bir hüzün dolar. İçini öfke ile karışık bir hüzün kaplar.

Benzer bir ayet Nahl/58. ayeti. Kabil kompleksi dedim değil mi. Yani sahip olduğunun en kötüsünü Allah’a layık görmek. Sahip olduğu en değersizi Allah’a ayırmak. Tam bir Kabil kompleksi. Aslında değersiz olduğu için değil, değersiz gördüğünü, yoksa Allah katında değersiz değil. Ama kendisi değersiz görüyor. İşte bu suçüstü yakalanma hali.


18-) Evemen yüneşşeü fiyl hılyeti ve huve fiyl hısami ğayru mubiyn;

Yoksa süs içinde yetiştirilen ve tartışmada beyan gücü olmayan diye değerlendirdiğinizi (kız çocukları) mi (Allâh'a yakıştırıyorsunuz)! (A.Hulusi)

18 - Ya o ziynet içinde yetiştirilecek de muhasamaya (Muhalefet) gelince beceremeyecek olanı öyle mi? (Elmalı)


Evemen yüneşşeü fiyl hılyeti ve huve fiyl hısami ğayru mubiyn ne der, ne? Süs püs içinde yetiştirilmekten başka bir işe yaramayan biri daha mı. Yani süslenip püslenmekten başka bir işe yaramaz kız çocuğu der. Aynı zamanda cinsiyet ayırımcılığına bakışlarını da sorguluyor Kur’an. Böyle der ve kendini belli belirsiz bir çatışmanın fiyl hısami ğayru mubiyn belli belirsiz bir iç çatışmanın içinde bulur. Yüreğinde gelgitler oluşur, dehşetli bir çatışma içinde bulur. Yani ne yapsın mı, tutsun mu bir başka ayette ifade buyrulduğu gibi. Yani yanında alı mı koysun yoksa götürüp diri diri gömsün mü.

Neden? Neden böyle yapar bu akıl? İşte aslında bize bunu veriyor Kur’an. Müşrik aklın çalışma biçimini sorgulamamızı istiyor. Soyut düşünmekten aciz bedevi aklın işte durumu bu. Nedir bu durum? Bedevi akıl estetiği para etmediği için değer saymaz, güzelliği. Onun içinde süs püs içinde güzelleşmekten başka bir işe yaramayan diyor. O fiili ve fiziki olarak ne getirdiğine bakıyor. Erkek savaşır, kız savaşmaz. Ama kendisi de bir kadından doğmuştu onu unutuyor. Unutuyor eğer babası da ölen annesine yapsaydı kendisi doğmazdı. Onu unutuyor.

İşte böyle yani hayatının içinde güzelliğe yer yok. Çünkü güzellik peşin para getirmiyor onun dünyasında, bedevi dünyasında. Onun içinde kız doğunca yüzü kapkara kesiliyor ve içinde belli belirsiz öfke ile karışık duygular oluşuyor. Kime bu öfke? Kimse kendisi tercih etmediğine göre, Allah verdiğine göre elbette ki Allah’a öfke.

Peki yoksa bunlar aslında Kabil kompleksine kapılmaları yani melekleri Allah’ın kızları kabul etmelerinin ta temelinde, kendilerine kız çocuğu veren Allah’tan öç almaya mı kalkıyorlar. Galibe böyle bir şey olsa gerek. Madem kız veriyorsun biz de sana ulaşacak vesilelere dişilik yakıştırırız demeye getiriyorlar.


 19-) Ve ce'alül Melaiketelleziyne hüm 'ıbadur Rahmâni inasâ* eşehidu halkahüm* setüktebü şehadetühüm ve yüs'elun;

Onlar Rahmân'ın kulları olan melekleri dişiler olarak tanımladılar! Onların yaratılışına şahit miydiler? Onların (bu) şahitlikleri yazıldı; sorgulanacaklar! (A.Hulusi)

19 - Rahmanın kulları olan Melâikeyi de dişi yaptılar, yaradılışlarına şahit mi idiler? Şahadetleri yazılacak ve sorguya çekilecekler. (Elmalı)


Ve ce'alül Melaiketelleziyne hüm 'ıbadur Rahmâni inasân Onlar rahman tarafından yaratılmış varlıklar olan melekleri dişi olarak tasavvur ettiler.

Evet, çünkü soyut düşünmekten uzaktılar değil mi. Nûranî ve Ruhanî varlıklar olan meleklere cinsel kimlik yakıştırdılar. Oysa bırakın melekleri,, insan ruhunun cinselliği yoktur. İnsan ruhunun cinsiyeti yoktur. Ruhun cinsiyeti olmaz. Cinsiyet sadece bedene ilişkindir. Ruha ilişkin bir şey değildir. Dolayısıyla ruhun yoksa meleğin nasıl cinsiyeti olsun. Nûranî varlıkların nasıl cinsiyeti olur. Ama onlar soyut düşünemedikleri için soyut varlıkları bile somut dünyalarına indirgiyorlar. İndirgemeci bir mantıkla düşünüyorlar.

eşehidu halkahüm yoksa onların yaratılışına şahit mi oldular setüktebü şehadetühüm ve yüs'elun onların bu yalancı şahitlikleri kaydedilecek ve bundan dolayı elbet sorgulanacaklar.


20-) Ve kalu lev şaerRahmânu ma 'abednahüm* ma lehüm Bi zâlike min ılm* in hüm illâ yahrusun;

Dediler ki: "Eğer Rahmân dileseydi onlara kulluk yapmazdık"... Bununla ilgili onların bir ilmi (delilleri, yakînleri) yoktur... Onlar ancak tahmin üzere konuşup saçmalıyorlar. (A.Hulusi)

20 - Bir de dediler ki Rahman dilese idi biz onlara tapmazdık, bu babda onların bir ilimleri yoktur sâde atıyorlar. (Elmalı)


Ve kalu lev şaerRahmânu ma 'abednahüm bir de onlar Rahman dilemeseydi biz asla şirk koşmazdık. Asla onlara tapmazdık dediler.

Evet üzerinde durulması gereken bir tavır bu. Müşriklerin kader inancına dikkat edin. Şöyle diyorlar. Eğer O sonsuz rahmet sahibi istemeseydi biz O’na şirk koştuğumuz bu putlara tapmazdık. Yani onun meleklerinin simgesi ve sembolü ilan ettiğimiz bu şeylere tapmazdık.

Allah’a iftira ediyorlar. Yani vermeyi dilemeseydi, dilemeyi vermezdi. Bunu görmezden geliyorlar. İrade dahiline giren her hususta insanın kaderi seçmektir sevgili dostlar. İnsan iradesinin dahiline giren her hususta kaderi seçmektir. Allah’ın izin vermesi ile razı olması arasında ki fark işin sırrıdır. Allah’ın izin verdiği her şeyden razı olduğunu düşünmek, Allah’ı da iradeyi de anlamamak demektir. Zaten Allah’ın insana irade vermesi, izin vermesidir. Fakat verdiği iradeyi nerede kullanacağınıza imtihan etmesi bu işin sırrıdır. Yaratılışın sırrıdır. Zaten eğer irade kötüyü işlemeye mezun olmasaydı, iyiyi tercih etmesine ödül olmazdı. O zaman iradeye ne gerek vardı ki. İyiyi otomatiğe bağlamak yeterdi, iradeye gerek yoktu. İradenin bizatihi var olması için en az iki alternatif gerek. Yani iyinin karşısında kötü yoksa eğer, iradeye de gerek yoktur.

Dolayısıyla hem iradeyi yaratsın, hem de kötüye izin vermesin diyorsanız, işe yaramayacak bir şeyi yaratmış olur Allah. Allah batılla iştigal etmez, bu batıldır. Allah amaçsız bir şey yapmaz. Dolayısıyla iradeyi yaratmışsa onun iki tercih hakkını da yaratmalıdır, izin vermelidir. İşte bu noktada;

 Ve kulil Hakku min Rabbiküm.. (Kehf/29) De ki Hakk rabbinizdendir, gerçek rabbinizden gelmiştir. femen şâe felyu'min ve men şâe felyekfür. (Kehf/29) İsteyen artık iman etsini isteyen de inkar etsin. 18. surenin 89. ayeti (Hayır 29 olacak) açıkça söylüyor ki başka ayetlerde var.

Yine mesela Ve ma teşâune illâ en yeşâAllâhu Rabbül'alemiyn. (Tekviyr/29) nasıl anlayacağız. Allah dilemeden, Alemlerin rabbi olan Allah dilemeden siz hiçbir şey dileyemezsiniz. Evet, doğru, Zaten Alla dilediği için iradeyi verdi. Allah’ın dilemesi iradeyi vermesidir. Ama Allah diledi, dilemeden hiçbir şeyi dilemezdi, ama diledi. Dilediği içinde iradeyi verdi. Dolayısıyla iradeyi verdi ki iradenin şükrünü eda etsinler. İradenin şükrü doğruyu seçmektir. İradenin küfrü de yanlışı seçmektir.

ma lehüm Bi zâlike min ılm ne ki onlar buna dair bir bilgiye sahip değiller. Yani Allah’a iftira ediyorlar bilmeden. Allah’ın neyi tercih ettiğini gözden kaçırıyorlar. Bilmeden Allah’a iftira ediyorlar.

Bu bilmeden in altında şu da yatıyor olabilir, Allah; Melekler benim aracılarım, bana onlarla yaklaşın mı dedi? böyle bir şey demediği halde bilmeden Allah’a aracılar yakıştırıyorlar. Allah’ın aracıya ihtiyacı yok.

in hüm illâ yahrusun onlar sadece sürü güdüsüyle hareket ediyorlar. Yahrusun daha önce de lügavi tahlilini ayrıntılı olarak yaptığımı hatırlıyorum, tam açılımı sürü güdüsüyle, koyun sürüsü gibi iç güdüyle hareket etmek anlamına gelir. Güdü ile hareket ediyorlar, akılla değil. Neden? Güdü ile hareket ediyorlar? İşte bu:


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
      154. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder