11 Haziran 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. ŞURA (05 - 08) (152-B)



A sayfasından devam


5-) Tekâdüs Semâvatü yetefattarne min fevkıhinne vel Melaiketü yüsebbihüne Bi Hamdi Rabbihim ve yestağfirune limen fiyl Ard* ela innAllâhe "HU"vel Ğafûrur Rahıym;

Neredeyse semâlar üstlerinden yarılacaklar (içinden ne çıkacak? A.H.)! Melekler de Rablerinin hamdi olarak tespih ediyor (işlev görüyor) ve arzda olanlar için bağışlanma dilemekteler... Dikkat edin, Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

05 - Ki Gökler hemen hemen üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar, Melekler hamd ile rablerine tesbih ediyorlar ve Yerdeki kimse için mağrifet diliyorlar, uyan Allah dır ancak öyle gafur, öyle rahîm. (Elmalı)


Tekâdüs Semâvatü yetefattarne min fevkıhinne Allahuekber, ayete bakınız. Neredeyse diyor, handiyse gökler (O’nun azametinden ve heybetinden) parçalanırcasına sarsılır, titrer. Gökler titriyor ey insan, sen neden hissizsin. Gökleri titreten O’nun azamet ve heybeti senin tüyünü bile oynatmasın mı. Zımnen biz bunu anlıyoruz.

Aslında O’nun azamet ve heybetinden diye parantez içi bir açıklama ile çevirdim, bir üstteki ayete bağlamak için. Bağlantısız olarak, parantez içi olmadan da çevirebiliriz tabii ki; Neredeyse gökler parçalanırcasına sarsılır, sarsılmaktadır. Bu bağımsız bir okumayla açık evren modeline, genişleyen bir evren modeline bir atıf olarak ta anlaşılabilir.

vel Melaiketü yüsebbihüne Bi Hamdi Rabbihim ve yestağfirune limen fiyl Ard melekler ise rablerinin sonsuz yüceliğini hamd ile dile getirir ve yer yüzünde yaşayan, ve yestağfirune, yer yüzünde yaşayan her bir varlık için biteviye af dilenirler. Ya rabbi onu affet diye yalvarırlar. Yani insanın emrine amade kılınmış olan o yüce varlıklar dahi insanın günahına tevbe ederler.

Günah işlemekten azade olan varlıkları, rabbimiz insanın günahına tevbe ile görevlendirir. Hem rahmetiyle muamele eder, insana rahmetini yağdırmak içinde melekleri görevlendirir. Yani rahmetine vesile olsun diye her şeyi göreve çağırır. İşte böylesine sonsuz bir merhamet sahibidir. Meleklerin yer ehline, yani insana af dilemesi, kulluğuna yardımcı olup, musahhar kılınmasıdır. Yani emrine verilmesidir. Allah’ın her eşya için koyduğu yasaya nakşettiği aktif ya da pasif güçlere melek diyebiliriz. Her eşyanın özünü ayakta tutan, her eşyanın özüne verdiği emri ifa eden eşyanın özündeki aktif ya da pasif güçler.

Dolayısıyla bizim emrimize amade kıldığı bu eşya eğer emrimiz altında duruyor, bunu alıp buradan şuraya koyabiliyorsak onun özüne yerleştirdiği melekler sayesinde koyuyoruz. Yani eşya insana boyun eğmezdi. Boyun eğdi ki, rabbim bana boyun eğ dedi, ben de eğdim. Sana boyun eğ diyor ama niye eğmiyorsun. Onun için sana af dileniyorum. Senin için tevbe ediyorum dercesine bize boyun eğen eşya, bize Allah’a boyun eğmemizi öğretiyor. Beni aldın şuradan buraya koydun, sesimi çıkarmadım. Ama Allah yarattığı seni şuradan alıp şuraya koymak istiyor, sen çığlık çığlığa bağırıyorsun. Ey insan ne kadar nankörsün dercesine. Her şey insana Allah’a teslimiyet dersi veriyor.

ela innAllâhe "HU"vel Ğafûrur Rahıym bakın şüphesiz Allah, evet, evet yalnız O dur hep bağışlayan ve hep merhamet eden, rahmetiyle muamele eden.


6-) Velleziynettehazû min dûniHİ evliyaAllâhu Hafiyzun aleyhim* ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl;

O dûnunda veliler edinmişlere gelince, Allâh onları gözetleyendir... Sen onların yaptıklarının sorumlusu değilsin. (A.Hulusi)

06 - Onun berisinden velilere tutunanlara gelince: onların da üzerlerine Allah gözcü, sen değilsin üzerlerine vekil. (Elmalı)


Velleziynettehazû min dûniHİ evliyaAllâhu Hafiyzun aleyhim Zatından başkalarını sığınacak, tutunacak, barınacak, kapılanacak dost edinenleri Allah sürekli gözetim altında tutar. Hafiyzun aleyhim. Göz altında tutar onları. Neden? Benden başkalarını sığınak, barınak, sığınılacak dost ediniyorsunuz ha? Haydi bakalım sizi korusunlar, sizi benden korusunlar, benden kaçırsınlar, benden saklasınlar. Allah’tan saklanmak ha..! Allah’tan kaçmak ha..! Nereye? Kime?Ve nasıl, hangi güçle. Ne yetkiyle, ne cür’etle, ne cesaretle.

ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl dehşet bir sonucu var bunun. Sen onların tercihlerinden asla sorumlu değilsin. Yani Allah’tan saklanmaya, Allah’tan kaçmaya, Allah’tan başkalarını sığınak ve tutamak bilmeye kalkanlar, Allah’tan başkalarına Allah gibi sığınanlar: Onlardan sen sorumlu değilsin. Olamazsın da. Ne koruma anlamında sorumlu olabilirsin, ne de onları kayırma anlamında. Onlar Allah’ın enseleyeceği kişilerdir. Allah onları göz altına almıştır. Bir gün onlardan hesabını isteyecektir.

[Ek bilgi; EVLİYA KAVRAMI

Burada "evliya" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime Arap dilinde çok geniş anlamlar taşır. İnsanların, sahte ma'budlar hakkındaki çeşitli inanç ve davranışlar ortaya koymalarını Kur'an, "Allah'tan başka veliler edinmekle" niteler.
Kur'an'ı dikkatle incelediğimizde "veli" kelimesinin şu anlamlara geldiğini görürüz;
a) Bir kimse, başkasının gösterdiği yola binaen amel eder, onun koyduğu kurallara, kanunlara ve adetlerine uyarsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Nisa: 118-120 ve A'raf: 3-27-30).
b) Bir kimse, bir başkasının yol gösterdiğine inanır ve o şahsın gösterdiği yolun itimat edilir, diğerlerinin ise yanlış olduğunu iddia ederse, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Bakara: 257, İsra: 97, Kehf: 17-50, Casiye: 19)
c) Bir kimse, bir başkasının, yaptığı kötülükleri göz ardı ederek, kendisini öbür dünyada kurtaracağına inanırsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Nisa: 123-173, En'am: 51, Rad: 37, Ankebut: 22, Ahzab: 65, Zümer: 3)
d) Bir kimse, bir başkasının yüce kerametleri dolayısıyla yardım ederek afetlerden ve musibetlerden kurtaracağına, iş bulacağına, evlat vereceğine ve kendisinin diğer ihtiyaçlarını karşılayacağına vs. inanırsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Hud: 20, Rad: 16, Ankebut: 41)
Kur'an da "veli" kavramı yukarıdaki anlamlardan sadece biri için kullanılabildiği gibi, bazen de hepsini içeren bir anlamda kullanılmıştır. Ayette geçen "veliler" ifadesi, yukarıdaki dört anlamı da kapsayacak şekilde kullanılmıştır. (Mevdudi –Kuran tefsiri)]


7-) Ve kezâlike evhayna ileyke Kur'ânen 'Arabiyyen li tünzire Ümmel Kura ve men havleha ve tünzire yevmel cem'ı lâ raybe fiyh* feriykun fiyl cenneti ve feriykun fiys sa'ıyr;

İşte böylece sana (Onu) Arapça bir Kur'ân (olarak) vahyettik ki, hem Mekke halkını ve Onun yöresindekileri uyarasın; hem de kendisinde şüphe olmayan toplanma sürecinin dehşeti hakkında bilgi edinilsin! (Onlardan) bir bölümü cennettedir, bir bölümü de alev dalgaları yayılan ateştedir. (A.Hulusi)

07 - Ve işte böyle sana Arabî bir Kur'an vahy etmekteyiz ki Ümmül kurayı ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama gününün dehşetini haber veresin onda şüphe yok, bir fırka Cennette, bir fırka saîrde, (Elmalı)


Ve kezâlike evhayna ileyke Kur'ânen 'Arabiyyen li tünzire Ümmel Kura ve men havleha ve tünzire yevmel cem'ı lâ raybe fiyh biz sana hem şehirlerin anasını ve onun çevresindekileri uyarman, hem de kendisinde asla şüphe bulunmayan toplanma gününe karşı insanlığı ikaz etmen için, uyarman için Arapça bir Kur’an vahyettik, Arapça bir hitap vahyettik.

Kur’anen ‘Arabiyyen; Arapça bir Kur’an. Yani şu ayetle birlikte okuyalım;  Ve ma erselna min Rasûlin illâ Bi lisani kavmihi. (İbrahim/4) biz hiçbir peygamberi göndermiş olmayalım ki kendi kavminin lisanıyla konuşmamış olsun. Yani biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik. Ama neden? Bir nedeni var. Tek nedeni şu li yübeyyine lehüm onlara vahyi açıklasın. Burada ki açıklama, beyan yetkisi sadece dille bir sözün anlaşılmaz yerlerini açıklama falan değil, yaşasın, model üretsin, onların önüne bir model koysun. Beyan budur

litübeyyine linNasi ma nüzzile ileyhim.(Nahl/44) İnsanlığa kendilerine indirdiğimizi beyan edesin diye buyrulmuyor mu peygamberimize Kur’an da. Dolayısıyla beyan; uygulamanın ortaya konulmasıdır. Yani inen vahye göre bir hayatın, bir prototipin, bir model hayatın ortaya konması.

Söyler misiniz model hayatın dili olur mu? Model modeldir. Modellerin dili evrenseldir değil mi. Bir model dünyanın herhangi bir tarafında çıkar, o model nereye giderse orada üretilir. Modelin dili evrenseldir. Onun için Kur’an ın Arapça oluşuna vurgu aslında Resulallah’ın ve vahyin ilk muhatabı olan, canlı şahit olan o neslin ortaya, tüm insanlık için geçerli bir model koymaları amaçlamıştır. Model konduktan sonra modelin dili olmaz ki. Modelin dili evrenseldir. Her dildir modelin dili. Dolayısıyla Kur’an ın Arapça indirilmiş olması, insanoğlu tarafından anlaşılma amacıyla indirildiğini ifade eder. Anlaşılıp model ortaya konduktan sonra da o model herkesi bağlar. Çünkü Allah bu modele gör davranınız buyuruyor. .. üsvetün hasenetün.. (Ahzab/21) güzel model.

feriykun fiyl cenneti ve feriykun fiys sa'ıyr sonuçta bir kısmı cennete girecek, bir kısmı da ateşe. Böyle bir ayetin sonuna böyle bir cümle neden gelir? Aslında model ortaya konduktan sonra hiçbir mazeretin kalmıyor ey insan. İradenle seç. Seç, ödül mü istersin, ceza mı. Bu senin elinde. Hangisini tercih edeceğini sen belirleyeceksin.

Dolayısıyla yasan iradedir. Seni Allah bir tek şeye mahkum etmiştir; İradeye. Seç ve sonucuna da katlan. Dolayısıyla insan için Allah’ın takdir ettiği şey iradedir anlamına gelir. 7. ayetin son cümlesi zaten bunun tersini 8. ayet nefy ediyor. Nasıl, okuyalım bakalım;


8-) Ve lev şaAllâhu lece'alehüm ümmeten vahıdeten ve lâkin yüdhılü men yeşau fiy rahmetiHİ, vezzâlimune malehüm min Veliyyin ve lâ Nasıyr;

Eğer Allâh dileseydi onları elbette ümmet-i vahide (tek bir inançta olan toplum) kılardı... Fakat Allâh dilediğini Rahmetine dâhil eder! Zâlimlere gelince, onların ne bir velîsi vardır ve ne de bir yardım edeni! (A.Hulusi)

08 - Dilese idi Allah elbet hepsini bir ümmet de yapardı ve lâkin dilediğini rahmetine koyuyor da zalimlere gelince ne bir veli var onlara ne de bir nasîr. (Elmalı)


Ve lev şaAllâhu lece'alehüm ümmeten vahıdeten ama eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı. Bunun fahvel hitap. Sözün gelişinden şunu anlıyoruz; Fakat dilemedi. Neyi diledi? İradeyi diledi. Seçmenizi diledi, tercihinizi diledi. Allah verdiği iradeye saygı gösterdi. Sen de saygı göster ey insan. Dolayısıyla iradeye ihanet etme, cezalandırılırsın. Sadakat göster ödüllendiril. Burada Allah’ın yasasının irade olduğunu, eğer bu yasa olmamış olsaydı imanla küfür gibi iki bölüm insanın olmayacağı, dolayısıyla Hakk ve batıl, güzel ve çirkin, iyi ve kötü, doğru ve yanlış olmayacağı. Gece ve gündüz olmayacağını, her şeyin tek düze olacağını öngörebilirdik. Fakat böyle bir şey asla olmayacak. İnsan iradeli olduğu sürece olmayacak. İşte bize bunu söylüyor ki bu ayete ilerde de atıf yapmak zorunda kalacağız.

ve lâkin yüdhılü men yeşau fiy rahmetiH ne var ki o isteyeni rahmetine kavuşturmayı diler. Bakınız, çeviriye dikkat buyurunuz lütfen. O dilediğini rahmetine kavuşturur şeklinde çevirebiliriz. Fakat Kur’an ın genelinden ve burada ki men yeşa’ ibaresinin açık uçluluğundan yola çıkarak O dileyeni rahmetine kavuşturmayı diler diye çevirdik. Çünkü insanın dileğine zaten hemen üstteki ayetlerde iradesine atıf yapıldı, seçme yeteneğine atıf yapıldı. Allah’ın dilemesini Rad/27. ayetinin ışığında anlamak lazım. Ne diyordu?

.. innAllâhe yudıllu men yeşau ve yehdiy ileyHİ men enab. (Ra’d/27) Buyurun bu ayet ışığında anlaşılmalı. Allah’ın saptırması, ya da hidayeti. Ne diyor ayette; Allah dilediğini saptırır ve yehdiy ileyHİ men enab. Dilediğini de hidayete mi erdirir? Hayır Men enab kendine yöneleni de hidayete erdirir. Yani kendine yönelecek insan, Allah’ta bu yönelişi kabul edecek. Kendinden yüz çevirecek insan, Allah’ta; madem yüz çevirdin, seninle olan ilişkimi kesiyorum. Senin tercihinle seni baş başa bırakıyorum. Sen madem Allah’a sırtını döndün,

nesullahe fenesiyehüm. (Tevbe/67) Onlar Allah’ı unuttular, Allah’ta onları unuttu. Evet. nesullahe feensahüm enfusehüm. (Haşr/19) de var ayrıca. Onlar Allah’ı unuttular, Allah’ta onlara kendilerini unutturdu. Bu daha dehşet bir şey. Kendini unutturmak, kendini kaybettirmek. Kendini unutan kendini kaybeder. Kendini kaybeden kendini bilmez. Kendini bilmeyen neyi bilir ki.

vezzâlimune malehüm min Veliyyin ve lâ Nasıyr zalimler ise ne candan bir dost, yürekten bir dost. Samimi bir dost ne de yardımcı bulabilecekler. Zalimler kim; vezzâlimiyn dediği? Kendine kıyanlar. En büyük kötülüğü kendine olanlar. İnsanın kendine yapabileceği en büyük kötülük, kendini Allah’ın desteğinden mahrum bırakmaktır. Kişinin kendini Allahsız bırakmasından daha büyük bir kendine kötülük düşünemiyorum. İşte bu zalimin ta kendisidir.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
152. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder