5 Haziran 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. FUSSİLET (32 - 38) (151-C)



B sayfasından devam

32-) Nüzülen min Ğafûrin Rahıym;

"Rahıym Ğafûr'dan (Cemâl vasıflarından) bir nüzûl (açığa çıkış) olarak." (A.Hulusi)

32 - Konuklu olarak, mağrifet-ü rahmetine nihâyet olmayan bir gafuri rahimden. (Elmalı)


Nüzülen min Ğafûrin Rahıym sınırsız bir bağış ve rahmet kaynağı tarafından bir ağırlama olarak.

Nüzülen, ağırlama, uzun yoldan gelmiş ağır bir konuğun önüne çıkarılmış mükellef sofraya nüzül denir. Kur’an ın inişine de nüzul denir unutmayalım. Kur’an da nüzul etmiştir. Yani mükellef sofra ziyafet sofrası için kullanılan kelime Kur’an ın inişi için de kullanılmıştır. Dolayısıyla Kur’an insanlığın önüne indirilmiş bir gök sofrasıdır, ilahi bir gök sofrası. Yani insanlık vahye davet edilmekle Allah’ın sofrasına davet edilmiştir, gök sofrasına. Tüm peygamberler insanları bu ilahi sofraya davet eden, yani sonsuz nimetlerden yemek için, sonsuz güzelliklere kavuşmak için bu sofranın başına gelmeniz lazım diyen davetçilerdir.


33-) Ve men ahsenü kavlen mimmen dea ilAllâhi ve amile salihan ve kale inneniy minel müslimiyn;

Allâh'a çağıran, imanın gereğini uygulayan ve: "Muhakkak ki ben mutlak teslimiyeti yaşayanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir? (A.Hulusi)

33 - Ben şüphesiz Müslümanlardanım deyip salâh ile çalışarak Allaha davet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir? (Elmalı)


Ve men ahsenü kavlen mimmen dea ilAllâhi ve amile salihan ve kale inneniy minel müslimiyn Allah’a davet eden, dürüst ve erdemli davranan, salih amel işleyen ve elbette ben kayıtsız şartsız Allah’a teslim olanlardanım diyenden daha güzel sözlü biri olabilir mi? Kim olabilir ki?

Evet, burada gerçekten de harika bir ibare ile karşı karşıyayız. Allah’a davet, yani kendine davet değil. Ve men ahsenü kavlen mimmen dea ilAllâh Allah’a davet edenden, kendine davet değil, Allah’a davet, iyiye davet belki. Allah’a davet iyiye davettir, iyiliğe davettir aslında. Güzelliğe davettir. Ki burada, bu ayette 3 unsur var.

1 - İman,
2 - Nimet ve
3 - davet. Onu görüyoruz.

Allah’a davet; ve amile salihan salih amel işleyen, amel var. Üçüncüsü de iman var ve kale inneniy minel müslimiyn ben Allah’a kayıtsız şartsız teslim oldum diyen. Bu üç unsur birbirinden ayrılamaz. Amel iman üzerine inşa edilir, davet amel üzerine inşa edilir. Buradan bunu görüyoruz. Yani insanın iyi davranışları iman üzerine inşa edilirse iyi olur, değer bulur. İnsanın daveti salih amel üzerine inşa edilirse etkili olur. Muhatap üzerinde tesiri olur. Buradan onu anlıyoruz.


34-) Ve lâ testevil hasenetü ve les seyyietü, idfa' Billetiy hiye ahsenü feizelleziy beyneke ve beynehu adâvetün keennehu veliyyün hamiym;

İyilik, kötülük ile eşdeğer olmaz! Sen en güzel olan ile (kötülüğü) uzaklaştır... O takdirde görürsün ki, seninle düşmanlığı olan kimse, sanki sımsıcak bir dosttur! (A.Hulusi)

34 - Hem hasene de müsavi olmaz seyyie de, seyyieyi en güzel olan hasene ile defet o vakit bakarsın ki seninle arasında bir adâvet bulunan kimse yakılgan bir hısım gibi olmuştur. (Elmalı)


Ve lâ testevil hasenetü ve les seyyieh mademki iyilikle kötülük bir olmaz, aslında tam olarak tercüme edersek; iyilikte, kötülükte bir olmaz. O halde idfa' Billetiy hiye Ahsen sen tezini en güzel biçimde savun. Sen muhatabına karşı en güzel savunmayı tercih et. feizelleziy beyneke ve beynehu adâvetün keennehu veliyyün hamiym bak gör o zaman seninle arasında düşmanlık olan biri bile sanki sımsıcak bir dost kesiliverecektir.

Hani buna benzer başka ayetler de vardı Kur’an da; Ud'u ila sebiyli Rabbike Bil hikmeti velmev'ızatil haseneti ve cadilhüm Billetiy hiye Ahsen. (Nahl/125) Rabbimin yoluna hikmetle çağır, ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel biçimde mücadele et.

Bu ayetlerin 9. yılda indiğini hatırlatırım. Nübüvvetin, peygamberliğin 9. yılında inmiş bir ayetle karşı karşıyayız. 9. Yıl neyi ifade eder? Resulallah’ın hayatının en zor yıllarından birini ifade eder. Onun için hüzün yılı adı verilmişti bu yıla, unutmayın. En yakınlarını, em sevdiklerini kaybetmiş ve müşrik Mekke toplumu o yıl azgınlaştıkça azgınlaşmış, Resulallah’ın artık canına kastedecek kadar saldırılarını yoğunlaştırmıştı. Böyle bir ortamda Resulallah’a verilen tavsiyeye öğüde bakın, tezini güzel savun Onlarla en güzel yöntemle mücadele et. Yani sana düşman dahi olsa dost etmeye bak. Onun dostluğunu kazanmaya çalış. Buyurun, işte Kur’an i ahlak bu, Bu çok önemli.


35-) Ve ma yülekkaha illelleziyne saberu* ve ma yülekkaha illâ zü hazzın azıym;

(Bu özelliğe) sadece sabredenler kavuşturulur... (Bu sabıra da) sadece büyük nasip sahipleri kavuşturulur. (A.Hulusi)

35 - O rütbeye ise ancak sabredenler kavuşturulur ve o rütbeye ancak büyük bir hazz sahibi olan kavuşturulur. (Elmalı)


Ve ma yülekkaha illelleziyne saberu ne ki, bu meziyete sadece sabrı hayat tarzı bilenler ulaşabilir.. Öyle değil mi ama, bu kolay bir şey mi. Düşmanların senin canına kastedecekler, ama sen onlarla acaba içlerinden bir dost daha kazanabilir miyim endişesiyle muhatap olacaksın, böyle bir üslup geliştireceksin. Yani seni öldürmeye gelen sende dirilsin diyeceksin ve böyle bir yol benimseyeceksin.

Bu kolay mı? Bu çok zor, bu çok zor olan şeyi yapmanın iki temel şartı vardır diyor şu ayet, 35. ayet.

Bunlardan birincisi sabır, yani direniş. İyi olmanın bedelini ödemede diremiş. Çünkü iyi olmak bedel ister. Kötü olmak bile bedel isterken iyi olmanın bedeli olmasın mı. İyide ısrar. Burada sabırdan murat bu. Bu kepsi olandır, yani size düşen, sizin yapacağınız şey. Ama bu bile yeterli değil. Bu yarısı başarının. Kepsi olan yani kulun gücünün içinde olan şey. Bir de Vehbi olan var. Yani siz size düşeni yapınca diğer yarısını da Allah verecek. O neymiş ona geçelim;

ve ma yülekkaha illâ zü hazzın azıym yine buna ancak kendisine büyük bir pay ayrılanlar ulaşabilir. Evet, bu da diğer yarısı. Vehbi olan da bu. İlahi yardım. Bu sekinet, güç, akla güç, tasavvura güç, şahsiyete güç, kalbe güç imana güç, yani insanın maddi ve manevi nesi varsa ona takviye. Biraz önce tefsir etmiştik, yani insanın iç dünyasına yapılan takviye mutlaka bir biçimde fiziki olarak dış dünyasına yansıyor. İnsanın içinde ki potansiyeli maksimum seviyede harekete geçirmek, kinetize etmek.

İşte Allah’ın vereceği pay, daha doğrusu bu pay ekleyeceği paydır. Eğer insan bittim derse, bittiği noktaya kadar direnirse pay gelir, takviye güç gelir Allah’tan  35. ayetin ikinci yarısı işte o haz, o paydan söz ediyor.

Burada şöyle bir cümleyi artık kurabiliriz. Sabır iradenin şükrü, pay ise şükrün ödülüdür. İradenin şükrünü eda edene Allah ödül verir, pay verir, takviye gönderir.


36-) Ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezğun feste'ız Billâh* inneHU HUves Semiy'ul 'Aliym;

Eğer şeytandan bir etki seni tahrik ederse, hemen Esmâ'sıyla nefsinin hakikati olan Allâh'a sığın (Esmâ'sının, hakikatin olan kuvvelerini harekete geçir)! Muhakkak ki O, "HÛ"; Semi'dir, Aliym'dir. (A.Hulusi)

36 - Şayet seni Şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa hemen Allaha sığın (istiaze et) çünkü odur ancak işiten bilen. (Elmalı)


Ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezğun feste'ız Billâh ve eğer şeytan tarafından ısrarlı bir ayartmaya maruz kalırsan hemen Allah’a sığın. Aslında oradaki “vav” biraz açışlım istiyor. Buna rağmen yine de son şeklini almaz. Yani yine de mutlak güvencede değilsin. Nedir? Seni ayartmaya çalışan olacaktır, duygular olacaktır. Yani Allah pay verir, kepsi olanı kazanırsın sabırla, direnişle. Onun arkasından Allah’tan da pay alırsın, ama tamam, işte artık olduk, bittik, yettik, artık benim sırtım yere gelmez, artık imanımı güvenceye ve garantiye aldım diyemezsin. Yani ölmediğin sürece bu anlamda sınırsız bir garanti yok.

Ne olabilir? Şeytan dürtebilir, şeytan ayartabilir, şeytanın ayartmasına daima maruz kalacaksın. O zaman ne yapayım dersen cevap şu; feste'ız Billâh Allah’a sığın.

inneHU HUves Semiy'ul 'Aliym çünkü O her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. Dahası O senin kendisine yalvarıp yakarmanı işiten, senin zayıf bir insan olduğunu çok iyi bilendir. Elâ ya'lemu men halek.(Mülk/14) yaratan bilmez mi..!

Yanlışı yenmenin yolu gösteriliyor burada. Önemli bir nükte var. Neden şeytanla izah edilir insanın kötülükleri? Neden şeytana atfedilir? Şunun için; kişiyi yaptığı hata ve günahla özdeşleşmemek için. Çünkü insan yaptığı hata ile  aynılaşırsa, özdeşleşirse o hataya karşı savaşamaz, kendine karşı savaşamaz. Burada soyutlamayı öğretiyor Kur’an. Eğer hatayı kişi soyutlaya bilirse ona karşı savaşabilir. Yani kendisine karşı savaşmadığını bilir. Kendisini savunmak için hataya karşı savaşır. Onun için Kur’an şeytan kavramı ile insanın yaptığı günahları sapmalarını, yozlaşmalarını, hatalarını daima bunlarla kendini özdeşleştirmemesi, bunları kurtulunacak bir yük olarak görmesini temin için, böyle bir tasavvur inşa için böyle bir kavramsallaştırmaya gider. Yani kişi kendisine karşı savaşamaz.

Hatanı karşına bir vurulacak hedef olarak dik ve ona nişan al ve vur. Ama vurulacak hedef olarak kendini dikemezsin, kendini kendinle vuramazsın. Dolayısıyla önce hata ile özdeşleşmemeyi, onu ayıklanması gereken pirincin içine düşmüş bir taş gibi görmeyi denemelisin, tasavvurun böyle kurulmalı. İşte şeytana yapılan vurgular, insanın yanlışlarında, yamukluklarında, hatalarında, günahlarında, sapmalarında şeytana yapılan vurgu, onun suçu, hatayı, günahı kendisiyle özdeşleşmemesi için bir tasavvur inşasıdır.

Burada büyük İslam alimlerinden birinin bu tip ayetlere getirdiği şu güzel yorumu da hatırlamak gerekir. Şeytan insanın imanına saldıran, saldırgan bir köpek gibi temsil edilir. Saldırgan bir köpeğe karşı iki şey yapabilirsiniz. 1 – Ya üzerine yürür onu kovalamaya çalışırsınız, ki bu takdirde köpekle baş edemeyebilirsiniz. O sizden üstün çıkabilir. Hatta onun saldırganlığını artırabilirsiniz.

Daha garantili bir yöntem var. Köpeği sahibine bağlatmak. İşte feste'ız Billâh köpeği sahibine bağlat, Allah’a sığın. Burada tabii şeytan tasavvurlarımızı da inşa eden bir yapı var. Çünkü şeytanı Allah’ın negatifi olarak görmemiz nehy edilmiş. Yani kötülük tanrısı diye bir batıl şeytan tasavvuru şirktir. Şeytan Allah’ın kuludur. Asi bir kuludur. Yani imtihana aracı kılınmış bir kul. Dolayısıyla bu noktada da onu isterse bağlar anlamına da gelir.

inneHU HUves Semiy'ul 'Aliym O her şeyi işitir ve her şeyi bilir.


37-) Ve min âyâtiHilleylü ven neharu veşŞemsü vel Kamer* lâ tescüdu lişŞemsi ve lâ lil Kameri vescüdu Lillâhilleziy halekahünne in küntüm iyyahu ta'budun;

Gece (Bâtın - içsellik) ve gündüz (zahir - dışsallık), Güneş (akıl) ve Ay (duygusallık) O'nun işaretlerindendir! Güneş'e de Ay'a da secde etmeyin (tapınmayın); onları yaratmış olan Allâh için secde edin (Esmâ boyutunun ilhamı olan sezgilerinize kulak verin. Çünkü daima işin doğrusunun ne olduğunu size söyleyecek bir ses vardır içinizde, bir şey yapmadan önce); şayet O'na kulluğunuzun bilincine ermişseniz! (37. âyet secde âyetidir.) (A.Hulusi)

37 - Ve onun âyetlerindendir leyl-ü nehar, şems-ü kamer; şems-ü kamere secde etmeyin de onları yaradan Allaha secde edin, gerçek ona ibadet edeceksiniz. (Elmalı)


Ve min âyâtiHilleylü ven neharu veşŞemsü vel Kamer ve gece ile gündüz, güneş ile ay O’nun ayetlerindendir. Yani bir üstteki ayetle irtibatı, Yahu Allah nasıl bağlar diye düşünüyorsanız eğer, Allah güneşi, ayı, geceyi, gündüzü yerine yerleştirdi. Onlara yörünge tayin etti. Siz böyle bir Allah’ın gücünün yetmediği bir alan olduğunu mu düşünüyorsunuz. Bu, böyle bir yamuk düşünceyi ret için, nefy için böyle bir konuya girdi.

lâ tescüdu lişŞemsi ve lâ lil Kamer şu halde ne güneşe secde edin, ne de aya vescüdu Lillâhilleziy halekahünne in küntüm iyyahu ta'budun eğer özellikle O’na kulluk ettiğinizi düşünüyorsanız, ki böyle çevirmek daha doğru. Biraz serbest bir çeviri oldu bu. Özellikle O’na kulluk ettiğinizi düşünüyorsanız onları da yaratan Allah’a, sadece Allah’a secde edin. Yani burada güneşe, aya tapan birilerinin olduğunu anlıyoruz, bu ayetlerin muhatapları arasında.

Zaten dünyada geçmişte müstakil olarak güneş tanrısı diye bilip, işte eski Mısır, işte eski Mezopotamya, işte Sabii inancı, işte Harranlılar. Yani dünyada gök cisimlerine tapan inanç sistemleri hep olmuş. Ama bölgede de biz olduğunu biliyoruz . Arap putlarından birisi Güneş mesela. Benu Temim’in putu güneş. Onun için abduşşems koyuyorlar, güneşin kulu. Aslında Benu Temim’in putunun kulu olmuş oluyor bu.

Yine Kinane kabilelerinden bazılarının putu ay. Ay putuna taparlardı. Hatta Ved dedikleri putun, Kur’an da ved ismi ile geçen putun ay putu olduğu da söylenir. Yani şu veya bu tarihi malumat bir tarafa, burada muhataplara; Siz eğer Allah’a doğru bir biçimde kulluk etmek istiyorsanız, Allah’ın yarattıklarına kulluk etmeyi bırakın. Çünkü müşrikler Allah dışında bir şeyleri tanrı ittihaz edenler, aracı bilenler, aslında Allah’ı inkar etmiyorlardı. Onları Allah’a ulaştıran aracılar görüyorlardı.

Onun içinde bu ayette nasıl yaratanla yaratılanı eş tutarsınız. Sizde yaratıldınız. Kaldı ki sizden aşağı değerde olanları Allah’la sizin aranıza aracı koyma da nerden çıktı. Yani değerli biri, değersiz bir şeyi aracı kılıyor. Değerli olan insan kendisi için yaratılmış olan ayı, Allah ile arasına aracı kılıyor. Oysa ay senin için yaratıldı, sen ay için değil. Güneş senin için yaratıldı, sen güneş için değil. Yani belki zımnen sonuç şu; Allah’ın yerleştirdiği yeri bozmayın. Eşyanın hiyerarşisini bozarsanız, bilmek zaten Allah’ın bir şeyi koyduğu yeri bilmektir. Eşyanın hiyerarşisini bozarsanız böyle şaşırırsınız, alt üst olursunuz.


38-) Feinistekberu felleziyne 'ınde Rabbike yüsebbihune leHU Bil leyli ven nehari ve hüm lâ yes'emun;

Eğer benlik - kibir taslamakta devam ederlerse, (bilsinler ki) Rabbinin indînde (nefslerinin hakikatinin bilincinde) olanlar hiç usanmaksızın gece, gündüz O'nu tespih ederler (Rablerine kulluk işlevinin farkındalığıyla yaşayarak)! (A.Hulusi)

 38 - Buna karşı kibr etmek olsun ki rabbinin huzurundakiler gece ve gündüz ona tesbih ederler, hem onlar usanmazlar. (Elmalı)


Feinistekberu felleziyne 'ınde Rabbike yüsebbihune leHU Bil leyli ven Nehar fakat küstahça büyüklük taslamaya kalkarlarsa iyi bilsinler ki rabbinin huzurundakiler gece gündüz O’nun yüceliğini anmaktadırlar. ve hüm lâ yes'emun hem de hiç bıkıp usanmadan.

Burada belki hemen yukarıda ki ayetlerle, özellikle 30. ayette ki tetenezzelü aleyhimül Melaike ibaresinde ki melekler ile bir irtibat kurulabilir. Rabbinin katında olup O’nun yüceliğini sürekli ananlar var. Ama sadece melekler değil, O’na mut’i kullarda bunun içine girse gerektir. Ya eyyühen Nasu entümül fukarâu ilAllâh* vAllâhu "HU"vel Ğaniyy.. (Fatır/15) ey insanlık, siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Kendi kendisine yetendir. Fatır/15 ayetini de hatırlayalım bu arada. Yani insandan Allah’a kul olması beklenirken bundan Allah’ın çıkarı yok, insanın çıkarı var. İnsan kendi çıkarını astığı için şirk yasaklanmıştır.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
151. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder