10 Haziran 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. ŞURA (01 - 04) (152-A)




El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin..! Rabbim Kur’an ı bize aç, bizi Kur’an a aç. Rabbim kelimelerin kalbine vahyi indirdiğin gibi bizim de kalbimize vahyin manalarını o engin, o ufuktan ufka insanı götüren, o bitimsiz tüketilemez manalarını bizimde kalbimize indir. Rabbim vahyin ışığı altında aydınlanmış bir akıl, aydınlanmış bir yürek, aydınlanmış bir tasavvurla varlığı okumayı nasip et.

Değerli Kur’an dostları bugün dersimize yepyeni bir Kur’an sitesinin daha vurarak giriyoruz. Bu muhteşem sitenin adı Şura suresi. Şura; ortak aklı yani kolektif aklı harekete geçirmek, istişare anlamına geliyor. Ortak aklı harekete geçirmemizi emreden, telkin eden ayet bu surenin 38. ayeti.

Şura aslında bal arısının bal yapma süreçlerine tekabül eden bir etimolojiye sahip. Bal arısının çeşitli bitkilerden bal özü toplayıp onları bir potada, bir gözede bala dönüştürmesine verilen ad. Ve yine arının bal yaptığı gözeye verilen isim de bu kökten türetiliyor. Dolayısıyla istişare dediğimiz şey ortak aklı harekete geçirmek dediğimiz şey, kolektif aklı tahrik etmek dediğimiz şey aslında insanın bal yapma süreci, insanın bal arısı gibi güzel düşünceleri, düşüncenin, fikrin, aklın çiçeklerini toplayıp, o çiçeklerin özünü toplayıp bir araya getirerek bir düşünce imal etmesi, bal değerinde, bal tadında muhteşem bir düşünce imal etmesine verilen isim.

Sure Mü’min suresi diye de anılmış yine başında ki harflerle de anılmış. Fakat yaygın bir isim olmamış onlar. Surenin iniş dönemi Mekke’ye tekabül ediyor. Bazı istisnai ayetler olduğu söylenmişse de Medine de indiği söylenen, bunları doğrulayan herhangi bir delile sahip değiliz. Özellikle Büyük müfessir, yani tefsiri ilk tam tefsiri bize kadar ulaşan şahıs, müfessir Mukatil Bin Süleyman Nübüvvetin 8. yılına tarihler bu sureyi. Ki delili de 38. ayet, sureye adını veren ayettir. Şura ayeti Akabe bey’atına tevafuk eder. Mukatil Bin Süleyman’ın yorumuna göre.

Cabir Bin Zeyd’e göre sure iniş sıralamasında 69. sırada yer alır. Ayet taksimatı Kufe ekolüne göre, -ki elimizde ki musaf Kufe ekolünün taksimatını esas alır- 53. Diğer tüm ekollere göre de 50 ayettir. Bu ihtilafın bir tanesi Surenin başında ki Ha miim ve ayyn, siiyn,Kaaf harflerinin iki ayrı ayet mi yoksa tek ayet mi. Hatta hiç ayet olmayıp kendisinden önceki cümleye bitişen harfler mi sayılması gerektiği ile ilgili bir ihtilaftır bu.

Surenin konusuna gelince, surenin konusu vahiy ve vahyin inşa ettiği insan. O insan, yani Resulallah’ın şahsında vahiy nasıl bir insan tipi inşa eder? Bu sorunun cevabını en açık bir biçimde biz bu surede buluyoruz.

İndiği zamanın zor şartlarına inat sure muhatabı olan müşriklere çok şiddetli bir meydan okuma içeriyor. Hatta hatta Hamim ailesinden olmasına rağmen bu surenin, ayrıca ayyn, siiyn, kaaf harflerinin gelmiş olmasını da muhataplarına meydan okumadaki şiddeti ile açıklanmış.

Oysa ki hamim ailesinin 3. suresi bu. 7 sure böyle hep Haa miim ile başladığı için bunlara Haa miim ailesi diyoruz. Ama bu surede istisnai olarak Hurufu mukaddadan 3.ü daha var. ayyn, siiyn, kaaf harfleri. Dolayısıyla bu aile içinde yer alıp ta 3 harf daha ziyade olmasının sebebi indiği ortama inat müşriklerin şiddetli karşı koyuşlarına inat, meydan okumasının gücünü, yani size meydan okuyorum, sonuçta siz kaybedeceksiniz. Allah’a karşı savaş açan hiç kimse kazanmadı ki, siz kazanasınız ey Mekke’nin putperestleri meydan okumasını zımnen söyleyen bir sure.

Tek dünyalı aklın ölçüsüz dünya ve hayat tasavvuru eleştirilir surede. Buna karşı tabii ki dengeli bir hayat tasavvuru kurulur. İki dünyalı dengeli bir hayat tasavvuru. Çünkü tek dünyalı aklın iki yüzü olur genellikle. İki dünyalı aklınsa tek yüzü olur. O nedenle surede iki dünyalı bir tasavvur inşa edilir; Dünya ve ahiret. Surenin bütünün de biz bu inşayı görürüz.

Mesela kul lâ es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba (23) De ki ben bu tebliğime, bu davetime, bu vahyi size ulaştırmam karşılığında herhangi bir ücret istemiyorum. Sadece Allah’a yakın olma konusunda sizde bir arzu istek ve sevgi uyandırmaya çalışıyorum. Hepsi bu. Emri bize Resulallah’ın vahiy tarafından nasıl ilmek ilmek inşa edildiğini, onun içi dünyasının vahiy tarafından nasıl donatıldığını gösteren ayetlerden biri.

Allah’ın insana olan ilgi ve merhametinin gerçek bir tezahürü olan bu vahyin iniş yöntemi hakkında en ayrıntılı anlatım bu surenin 51. ayetinde yer alır. Kur’an ın başka hiçbir tarafında vahyin inişi üzerine bu kadar ayrıntılı, bu kadar detaylı bilgi veren bir ayet yer almaz. O sadece bu surenin 51. ayetinde yer alır. Bu kısa ve özet girişten sonra şimdi suremizi tefsire geçebiliriz.

[Ek bilgi ; Sûrenin ihtiva ettiği başlıca hususlar şunlardır:

1- Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'in de diğer peygamberler gibi vahye mazhar olduğu ve Kur'ân-ı Kerim'in hangi hikmete mebni Arapça olarak nazil olduğu.
2- îlâhî vahyin kısımlarına, Peygamber (s.a.v.)'in vahiyden önceki hali ve tebliğine dair malûmat.
3- Şeriatların usulen bir olduğunu beyan ile ilâhî dinde tefrikaya düşülmemesini ve ihtilâfların ilâhî hükümlerle halledilmesi.
4- Bir fenalığa karşı misliyle mukabelede bulunmanın cevazı.
5- Allahü Teâlâ'nm varlığına, birliğine ve kudretine şahadet eden semavi ve arazi hilkat eserlerine nazarları celp.
6- Kıyametin ne zaman vuku bulacağını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği. Kâfirlerin nasıl bir azaba uğrayacakları. Herkesin ameline göre mükâfat veya mücâzat göreceği. Sûrenin ihtiva ettiği başlıca konular bunlardır.
(Ebü'l-Leys Semerkandi - Tefsirü'l-Kur'an)]



Rahman, rahim Allah adına. Özünde merhametli ve işinde merhametli olan Allah adıyla. Merhameti kendisine nitelik edinmiş, merhametle varlığı çekip çeviren, merhametle yaratan, kendisi zati olarak merhametli, yani merhametin menbaı, kaynağı ve yaptığı her işte de merhametini ve rahmetini gördüğümüz O engin merhamet sahibi Allah’ın adıyla. Ki zaten biz bu vahye de O’nun merhameti sayesinde kavuşmadık mı.

Aslında vahiy insanoğlunun önüne Allah’ın rahmetinden indirilmiş bir gök sofrası değil mi. İnsanoğlu bu sofradan yitip mutluluğun tadını tatması için rabbimiz insanoğluna vahit ile lütfetmedi mi. İşte biz vahyi Allah’ın insanoğluna olan sonsuz merhametinin bir tezahürü olarak görüyor ve besmele ile başlıyoruz. BismillahirRahmanirRahıym.


1-) Haa, Miiiym;

Ha, Miim. (A.Hulusi)

01 - Hâ, mîm. (Elmalı)


Haa, Miiiym ailenin 3. üyesi olduğunu daha önce söylemiştim. Bu kesik kesik harfler, heca harfleri 28 surenin başında gelir. Yani Arap harflerinin sayısı kadar. Aslında 29 sayılır lam elif ile birlikte. Ama lam elif zati bir harf değil iki harften oluşmuş bir kombinezondur. Onun için asli harfler 28 dir ve bu kesik kesik harfler, mukadda harfleri de Kur’an da 28 surenin başında gelir.

Geldiği surelerin başında mutlaka 1 ile 5 arasındaki harf sayısınca yer alır. Ya bir, ya iki, ya üç, ya dört, ya beş. Bundan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz; Ey muhatap, Ey Allah’ın gök sofrasının başına oturmuş olan muhatap. Bu içine vahiy indirilmiş olan kelimeler var ya, aslında insanoğlunun konuştuğu bir dildir. Yani ayakları yerdedir bu vahyin, ama başı göktedir. Sen yerde olan bu ayağından tutunacak, gökte olan başına doğru tırmanacaksın. Yani sen yüceltecek bu vahiy. Onun için ikisini birden gör. İşte bu harflerden oluşan, bu normal harflerden oluşan vahiy sana muhteşem bir mucize olarak açılan bir mutluluk kapısı sunuyor. Gir oradan ve mutlu ol manasını taşıyor.

Bu harflerin başında geldiği tüm surelerin 25. doğrudan, 3 ü dolaylı olarak vahye atıfla başlar. Yani hemen tamamı doğrudan ya da dolaylı vahye atıfla başlar. Bu da bize şunu gösterir, yine biraz önce yaptığımız yorumun benzeri; Bu vahiy senin anlaman için insanın konuştuğu bir dil ile indi. Yani aslında vahyin dil dışı dili, mutlak dili, sırf sen anlayıp ta amel edesin, hayatına koyasın diye insanın konuştuğu dilin içine girdi. Dolayısıyla Ey insan ben bunu anlayamam, benim havsalam almaz. Biz kim, Kur’an ı anlamak kim. Kur’an ı falancalar anlarmış gibi iyi niyetle, ya da kötü niyetle yaklaşılan tüm anlama mazeretlerinin hepsini birden kökten siler süpürür atar.


2-) Ayyyn, Siiiyn, Kaaaf;

Ayn, Siin, Kaf. (A.Hulusi)

02 - Ayn, sîn, kaf, (Elmalı)


Ayyyn, Siiiyn, Kaaaf ailenin diğer üyelerinin aksine fazladan bu harfleri taşıması demiştim biraz önce girişte saldırının şiddeti ile orantılı bir meydan okumaya delalet eder. Ama aynı siin, kaaf’ı bir mananın sembolü olarak ta tefsir eden müfessirler olmuş.

Mesela şöyle tefsir etmiş bazı müfessirler. Ayn; göz. Göz demektir zaten, yani görmeye. Siin; sem yani işitmeye. Kaaf’ta kalbe, kalbe ilka etmeye delalet eder. Bu surenin 51. ayetinde vahyin peygamberlere 3 geliş biçimi anlatılır. Bu üç biçimden 1. siz görmeye, 2. si işitmeye, üçüncüsü de kalbe ilkaya delalet eder. Dolayısıyla bu surenin başında yer alan o Haa miim den sonraki ayn, siin, kaaf harfleri böyle bir sembolik manaya delalet eder denilmiş.

Ama benim daha farklı bir yorumum var; Ayn; vahyin kaynağına işaret edebilir. Çünkü ayn, anı zamanda su gözü, suyun çağladığı göz anlamına gelir. Siin; Arap lehçelerinden bir kaçında insan manasına kullanılır. Yasin de ki siin de ya eniy siin den kısaltılmış, ey insan manasına gelir. Tay kabilesi lehçesinde böyle kullanılır. Kaaf ise yine kalp manasına. Bu durumda böyle okuyacak olursak, böyle bir sembolleştirmekle okuyacak olursak; vahyin kaynağından hedefine gidiş sürecini, iletiliş sürecini ifade eden sembollerdir de diyebiliriz.


3-) Kezâlike yuhıy ileyke ve ilelleziyne min kablikellahul 'Aziyzül Hakiym;

Aziyz ve Hakiym olan Allâh, sana ve senden öncekilere böylece vahyeder! (A.Hulusi)

03 - İşte böyle vahiy veriyor sana - senden evvelkilere de - Allah, o, azîz, hakîm. (Elmalı)


Kezâlike yuhıy ileyke ve ilelleziyne min kablikellahul 'Aziyzül Hakiym üstün ve yüce olan, hikmetle hükümran bulunan Allah, sana ve senden öncekilere hakikati işte böyle vahy ediyor. Açık ve net. Sana ve senden öncekilere. Tüm vahiyler aynı kaynaktan beslenirler Dolayısıyla aynı hakikati ifade ederler demenin Kur’an cası bu. yani ey insan ne kadar peygamber gelmişse hepsi de aynı hakikati dillendirdi. Her peygamber birbirini doğrulayarak gelir onun için. Filozoflar gibi birbirlerini yalanlayarak değil. Peygamberler birbirlerini tasdik ederek gelirler.


4-) LeHU ma fiys Semâvati ve ma fiyl Ard* ve "HU"vel 'Aliyyül 'Azıym;

Semâlarda ve arzda ne varsa O'nun içindir. O, Alîy'dir, Aziym'dir. (A.Hulusi)

04 - Onundur bütün Göklerdeki ve Yerdeki ve o, öyle ulu, öyle azîm. (Elmalı)


LeHU ma fiys Semâvati ve ma fiyl Ard göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’na aittir. Yani göklerde ve yerde olan her şeyin, aslında gökler ve yer de O’na aittir. Göklerde ve yerde ne varsa O’na aittir cümlesi bunu da içerir. İçindekilerle birlikte Allah’a aittir. Buradan yola çıkarak mülkiyet insanoğlunda emanettir. Benin dedikleri insanın aslında kendisine emanet verilmiştir. İnsan mutlak malik değildir. Çünkü Mutlak malik Allah’tır, mutlak malik verince serveti azalmayandır. Oysa insan verince azalır. Yani insanın elinden çıkınca, başkasının eline geçince malik’in mülkiyet iddiası biter. Ama Allah verir, mülkinde mülkiyet iddiası bitmez verdiği halde mülk yine O’nundur. Çünkü mülkün yegane sahibi O’dur. Dolayısıyla insan bu cihana malik olmak sahip olmak için değil, şahit olmak için gelmiştir. Rabbimiz de onu şahit tutmak için verir. İnsan ya şahadetini sadakatle yapar, ya da hain olur şahadetinde ihanet yapar.

ve "HU"vel 'Aliyyül 'Azıym O aşkın ve yücedir. Azamet, heybet, kudret ve güç sahibidir. Aliyy; Metafizik yaratıklardan aşkındır. Aziym ise fizik varlıklardan üstündür. Yani hem gördüğünüz, hem görmediğiniz. Hem somut, hem soyut. Hem fiziki, elle tutulup gözle görülen, hem de görülmeyen varlıklardan çok ötededir. Aşkındır üstündür. Bütün bunları O yaratmıştır. Yani sadece insan gücü yetmez, cine de gücü yeter. Sadece insanı çekip çevirmez, meleği de çekip çevirir. Hatta sadece insanoğlunun rabbi değil, şeytanın da rabbidir. Yani onun eşi, benzeri yoktur, zıddı da yoktur. Yani kendine eş değer ve bir karşıtı da yoktur ki onun yaptığını engellesin, buraya koyduğunu buradan alıp şuraya koysun. İlerde gelecek;

leyse kemisliHİ şey'un (11) ifadesi, o muhteşem tevhid ibaresi bu surede yer alır.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
152. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder