26 Şubat 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. FATIR (27-30) (137-B)



A sayfasından devam

27-) Elem tera ennAllâhe enzele mines Semai maen, feahrecna Bihi semeratin muhtelifen elvanüha* ve minel cibali cüdedün biydun ve humrun muhtelifün elvanüha ve ğarâbiybü sud;

Görmedin mi ki Allâh semâdan bir su (ilim) inzâl etti... Onunla renkleri muhtelif meyveler (düşünce sahipleri) çıkardık... Dağlardan (benlik sahipleri) da beyaz, renkleri muhtelif kırmızı ve simsiyah cüddeler (renkleri {anlamları - yaşam tarzları} farklı olan yollar var). (A.Hulusi)

27 - Görmedin mi Allah yukardan bir su indirdi de onunla bir çok meyveler çıkardık: renkleri başka başka, dağlardan da yollar var, beyazlı kırmızılı, renkleri muhtelif, hem de kuzgûnî siyahlar. (Elmalı)


Elem tera ennAllâhe enzele mines Semai maen yeni bir pasaja girdi sure ve yine sözü göklere, yere, suya, yağmura, kuraklığa getirdi. Yani vahiy rahmetinin kurak gönülleri nasıl sulayıp yeşerttiğine getirdi ve dedi ki; Görmedin mi ki Allah gökten suyu indirmiştir, feahrecna Bihi semeratin muhtelifen elvanüha derken onunla farklı renkte ki meyveleri yine biz çıkarmışızdır.

Bir önceki dersimde bu surenin ana fikrini, temasını söylerken yaratılışın olanca renkliliğine rağmen iç uyumundan söz etmiştim. İşte bire bir bundan bahseden ayetler geldi. Ve bir çok atıfla devam edecek. Varlık içinde ki farklı renklere. Farklılığın, yaratılışın bir boyutu olduğuna ve bunun yok edilemeyeceğine, aslında şu kainatta ki farklılıkların bir birlerinin zıddına bir savaşı değil, muhteşem bir uyumu getirdiğini. Yani her farklılığın ille de birbirini yok etmeye çalışması gerekmediği mesajını veren ayetler bunlar.

ve minel cibali cüdedün biydun ve humrun muhtelifün elvanüha ve ğarâbiybü sud ve dağlardan aşan beyaz, kırmızı rengarenk yollar ve zıtların hayranlık verici uyumunu simgeleyen siyahın her türü. Bazı bilgilere göre ğarabiyb karga anlamına gelen ğurab dan türetilmiş. Yani kuzguni siyah, karga siyahı, kara kargalar gibi.

Aslında burada söylenen şey tabiatta ki o çeşitlilik, o renklilik, o rengarenk görünüm. Tabii ki bu rengarenk çeşitliliğin içerisinde farklılığın kendi içinde ki muhteşem uyumu. Zımnen şunu söylüyor; İnsanoğlunun neden kendisinden farklı olanı yok etmeye yöneldiği sorgulanıyor, Resulallah’ı yok edilmesi gereken öteki olarak gören müşrik akıl burada yargılanıyor. Yani sizden farklı olanı neden hemen yok etmeye girişiyorsunuz. Ki surenin indirildiği zaman dilimini, Mekke döneminin orta periyoduna denk geldiği de aklımızda tutacak olursak surenin ayaklarıyla gayet uyumlu bir yorum olur bu. Ki 18. ayete de bir atıf yapmak gerekiyor burada.


28-) Ve minenNasi veddevabbi vel' en'ami muhtelifün elvanühu kezâlik* innema yahşAllâhe min 'ıbadiHİl 'ulema'* innAllâhe 'Aziyzün Ğafûr;

İnsanlardan, dabbelerden (beden türleri - ırklar) ve en'amdan da (hayvansı özellikler) renkleri muhtelif olanlar var! Allâh'tan, kullarından ancak âlimler ("Allâh" ismiyle işaret olunanı fark edenler, Azametini bilenler) haşyet duyar! Muhakkak ki Allâh Aziyz'dir, Ğafûr'dur. (A.Hulusi)

28 - İnsanlardan: hayvanlardan, davarlardan da kezâlik türlü renklileri var, ancak Allah saygısını kullarından bilenler duyar, haberiniz olsun ki Allah azîz bir gafûrdur. (Elmalı)


Ve minenNasi veddevabbi vel' en'ami muhtelifün elvanühu kezâlik dahası insanlar, vahşi canlılar ve evcil hayvanlar da tıpkı bunun gibi uyumlu bir farklılığın renklerini taşıyorlar. Yine farklılıkların arasında ki var oluşsal hiyerarşi. Tabii ki söz yine insana, imaen de olsa insana getiriliyor. Fakat burada ki kezâlik ibaresini bir sonraki cümleye vererek okumak ta mümkün;

kezâlik* innema yahşAllâhe min 'ıbadiHİl 'ulema' işte böyle tabiatta canlılar arasında nasıl farklılık varsa, Allah’a kulları içinde yalnızca bu farklı yaratılışın hikmet ve sebebini bilenler hakkıyla saygı duyarlar. Yani burada farklılık insana getiriliyor ve bilginin farklılığına göre insanın da Allah’a karşı duruşunun değişeceği söyleniyor. Ne kadar biliyorsa Allah’a karşı o kadar duruş sahibidir. Yani bu manada insanlar da farklı farklıdır demeye getiriyor ayet sözü.

innAllâhe 'Aziyzün Ğafûr çünkü Allah çok yücedir sınırsız bağışlayıcıdır.

Bu ayet üzerinde bir miktar durmak gerekiyor. Çünkü Allah’tan layıkıyla sadece kulları içerisinde bilenler sakınır korkar. Ya da O’nun huzurunda tir tir titrerler, saygı duyarlar diyen bir cümle ile karşı karşıyayız. Bu gerçekten de önemli bir nokta.

İnsanlar da farklı diyor öncelikle ayet. Allah’a karşı küstahlaşanlar, O’nun şerefine halel getiremezler. Ayetin sonu bize bunu söylüyor. innAllâhe 'Aziyzün Ğafûr yani eğer bunun zıddına bir şey yapacaksanız Allah’ın bundan zarar görmeyeceğinden emin olabilirsiniz. Aziyz ismi geldiğinde hep bu imayı içerir bağlam demiştim ya bu surenin başında, girişinde bu ismi tefsir ederken. Yine hatırlatıyorum: Aziyz ismi geldiğinde eğer bu söylenilenleri yapmazsanız, kaybedecek olan Allah değildir, sizsiniz mesajı var. Ama asıl ayetin bu cümlenin öncesi önemli;

Bilgi nedir diyenler gereği gibi saygı duyarlar diyordu. Bilgi eğer İbn. Faris’in tarifini esas alırsak; Alamettir, işarettir, atıftır, yani parmak gibi kendi başına bir şey değildir. Bir başka şeyi gösterir. Onun için bilginin kendisi bir amaç değildir, araçtır. “El ilmu yedullu ala eserin bis sey’i yetemeyyezu bihi an gayrihi” Diyordu İbn. Faris tarifinde bilgiyi, ilmi.

İlim bir şeyi, yani asıl şeyi o olmayan şeyden, sahtesinden ayırmamız için bize yol gösteren işarettir, izdir, eserdir. Demek ki bilgi kendi başına bir amaç değil bir araç.ç Zaten alem de ‘ilm den türetilir. Alem, yani evren tüm bir varlıklar evreni Bunlar bilgimize konu olduğu için alem denilmiştir. Hepsini bilmiyoruz, belki bilmemiz de çok mümkin değil. Ama her ne olursa olsun yine de insanın bilgisine sunulmuştur. İnsanın gayreti, çabası, tecrübesi oranında kendisini açar insana. Dolayısıyla bilgi havada uçuşan desteksiz şeyler değil. Bilgi; bilgi nesnesinin daha doğru ifade ile bilgi öznesinin objesinin kendisini ifşa etmesidir.

Siz ya yanlış bilirsiniz, ya doğru. Yanlış bilirseniz yanlış bilginizin bilgi objeniz üzerinde hiçbir etkisi yoktur. O sizin yanlışınızdan etkilenmez, sadece siz yanlış bilmiş olursunuz. Bunu Allah’ı bilmeye getirelim, en büyük bilgiye, marifetullaha. Eğer Allah’ı yanlış tanırsanız bundan zarar görecek olan Allah değildir, sizsiniz, biziz, insanoğludur ve sümmel emsel fel emsel tüm bilgi objelerine yayabiliriz bu örneği, bu kıyası.

Bizde bilgi alamettir dedim, kendi başına bir amaç değildir. İslam aklını Yunan batı aklından ayıran da bilgiye bakışımızdır. Onun içindir ki İslam aklında ahlaktan bilgiye gelinir. Yunan batı aklında bilgiden ahlaka gidilir. Kur’an da aklın isim olarak hiç kullanılmıyor oluşunun sebeplerinden biri de budur. Akl olarak geçmez, taakkul olarak geçer fiil olarak geçer. Çünkü aktif ve aktüel değilse akıl yok demektir. Akıl var olması için, var kabul edilmesi için aktif olması, fiilen çalışıyor olması, iş görüyor olması lazım.

İşte bizde bilginin kendi başına bir değer ifade etmekten daha çok ahlaka dönüştüğünde bir değer ifade etmesinin sebebi de budur . Bu nedenledir ki efendimiz faydasız bilgiden Allah’a sığınmıştır. Bu hem özünde faydasız olan bilgi, hem de özünde faydalı olduğu halde onu bilene faydası olmayan, yani bilenin ondan yararlanmadığı bilgi anlamına gelir.

Hard disk ile insanı ayıran işte budur. Bir CD ye de bilgiyi kopyalayabilirsiniz. Bir hard diske çok büyük bilgileri sıkıştırırsınız. Fakat fark nedir? Fark hard diskin o bilgiyi üretememesi, o bilgiyi ahlaka dönüştürememesi, o bilgiyi hayata dönüştürememesi, o bilgiden hikmet devşirememesi, o bilginin illetine ulaşamamasıdır. İnsan bunu yapar. Onun içindir ki bilenler sadece Allah’a karşı gereği gibi saygı duyarlar.

Sahabeden İbn. Mes’ud un ilim tarifi burada önem kazanıyor. Veysel ‘ilm kesretül ehadis. İlim çok hadis, çok haber, çok veri, çok data, çok malumat sahibi olmak değildir. Velâ kinnel ‘ilm kesretül haşyeh. fakat asıl ilim Allah’a saygıdır diyor. Bu aktif ve aktüel hale gelen bilgiden bahsediyordu aslında İbn Mes’ud. Bir bilgi ki eğer aktif değilse, sahibine yararlı sonuçlar üretmiyorsa, yani hikmete götürmüyorsa, bilgi objesi ile mutlak alim arasında bir irtibat sağlamıyorsa, yani gösterdiği yer görülmüyorsa, ki bilgi nesnelerini biz parmak olarak anlamıştık baştaki tariften. Bilinen her şey birer parmaktır, her parmak bir yeri gösterir. Bilginin gösterdiği yeri görüyorsanız ilim olur. Yoksa ilme dönüşmez, veri olur, data olur. Eğer gösterdiği yeri görüyorsanız o zaman atıf işlevini üstlenir. Çünkü Alem bir atıftır. Alem, el ‘alim’e atıftır. Alemin, varlığın tamamı Allah’a bir atıftır. Siz atfı görüyorsunuz, fakat kendisine atfedileni görmüyorsanız parmağa bakıyor, parmak ayı gösterirken ayı görmüyorsunuz demektir.

Zümer/9. ayeti bilgi ile ilgili tasavvurumuzu inşa eden ayetlerden biri;

..hel yestevilleziyne ya'lemune velleziyne lâ ya'lemun. (Zümer/9) bu ayetin bu ibaresi nedense kürsülerden sık sık söylenir, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Fakat Koskoca bir ayetin küçücük bir cümlesidir bu ve ait olduğu bütünden koparılınca neyi bilenlerle bilmeyenler sorusu boşta kalır. Ama ayeti başından aldığımızda bilginin aynı zamanda tarifini, vahyin bilgiye ilişkin tanımını da elde ederiz.

Emmen huve kanitün anaelleyli saciden ve kaimen yahzerul ahırete ve yercu rahmete Rabbih. (Zümer/9) Yoksa o kimse, o isyan eden, o bilmeyen kimse Allah’ın huzurunda uzun zamanlar boyu kıyamda durarak, Allah’ın huzurunda esas duruşunu takınarak havf ve haşyetle Allah’a karşı tir tir titreyen bir kalple rabbine yönelen kimseyle bir olur mu?

İşte bu, gece yarılarında diyor, hiç kimsenin görmediği ve bakmadığı anlarda sırf rabbine karşı duyduğu haşyetten dolayı rabbine esas duruşunu ve klas duruşunu tazeleyen gösteren kimseyle bunu yapmayan kimse bir olur mu? V e arkasında da;

..hel yestevilleziyne ya'lemune velleziyne lâ ya'lemun. İşte o zaman anlıyoruz biz neyi bilmekle neyi bilmemek ve işte o zaman anlıyoruz biz bilginin aktif ve aktüel hale geldiğinde akıl gibi, yani taakkul, akletmek gibi faydalı olduğunu. Yoksa bir böbrek taşı kadar, belki ondan daha fazla zararlı olabileceğini, bilginin kendisinin bizzat zararlı olmayacağını ama böbrek taşı nasıl böbreği tahrip ediyorsa kötü kullanılan, ya da kullanılmayan, yerinde kullanılmayan verilerin, dataların en azından boğaza durmuş su kadar insana zarar verebileceğini de unutmamak gerekiyor.

Bu manada bir şeyi daha unutmamak gerekiyor, şimdi aklıma geldi. Efendimiz ara ara bilginin hikmete dönüşmesi sürecini de ifade eden şu duayı yapardı, “İlahi erinel eşyae kemahi” Allah’ım bize varlığın, eşyanın hakikatini göster. Çünkü bilmek sahibini hakikate doğru götürmüyorsa o bilgi varlığın ambarına hırsızlık için girmek demektir. Bu manada sahibine bile hayrı olmayabilir demektir.


29-) İnnelleziyne yetlune KitabAllâhi ve ekamus Salete ve enfeku mimma razaknahüm sirran va alaniyeten yercune ticaraten len tebur;

Muhakkak ki Allâh'ın Kitabını "oku"yanlar, salâtı ikame edenler ve kendilerini beslediğimiz yaşam gıdalarından, gizli - açık, Allâh için karşılıksız bağışlayanlar, asla kaybetmeyecekleri yatırımı yaptıklarını umabilirler! (A.Hulusi)

29 - O Allahın kitabını okur, ardınca gider olanlar ve namazı kılıp kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden gizli ve açık infak etmekte bulunanlar her halde öyle bir ticaret umarlar ki hiç batmak ihtimali yoktur. (Elmalı)


İnnelleziyne yetlune KitabAllâh şüphesiz Allah’ın kelamını okuyanlar, bir şeyi tilavet etmek yetlune KitabAllâh izlemeyi ve iletmeyi içerir. Onun için telâ fiili ‘utlû emri mesela. Hem izle, hem ilet emrini de içerir. Burada Allah’ın kitabını okumaktan kasıt, izlemek ve iletmekte dahildir.

ve ekamus Salâh namazı ikame edenler. Allah’a karşı esas duruşlarını koruyanlar genel itibarıyla Namazla inşa yani. Orta sütun peygamberimizin ifadesi ile. Esas duruş, belki ayağa kaldırmak.

ve enfeku mimma razaknahüm sirran va alaniyeten verdiğimiz rızıktan gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar. İnfakla servet tasavvurunu inşa ediyor burada Kur’an.

İnfak; Nefak, nifak, ilginçtir aynı kökten. Nifak biliyorsunuz münafığın türetildiği kök. Yani iki yüzlülük. Nefak aslında metroya denir. Tünele de nefak denilir. Hatta bu manada köstebek yuvasına da nefak denilir. Yani giriş ve çıkışı bol olduğu için. Bir yerden girip bir yerden çıktığı ve görünmez olduğu için. Burada infak neden bu kökten türetilmiş; Çift dünyalı bir anlayışın ifadesi olduğu için.

Bir tünelin en az iki kapısı vardır. Giriş ve çıkış. İnfak edecek, Allah yoluna harcayacak bir mü’minin iki dünyası, iki dünyalı bir tasavvuru olmalıdır. Bu dünyadan verince öbür dünyada kaldığını, orada kendini beklediğini, orada kendini bekleyen bir servete dönüştüğünü, ebedi ve kalıcı bir servete dönüştüğünü bilmesi ve inanması.

Tek dünyalı infak edemez. Tek dünyalının iki yüzü olabilir. Ama iki dünyalının tek yüzü olur ve iki dünyalı olan infak eder. Çünkü kimse kendisine geri dönmeyecek bir yere bir şey vermez.

Allah’a güvendir nifak. Aynı zamanda emanet bilincidir. Yoksulun kendine verilmiş olan, tevdi edilmiş olan payını sahibine iade etmektir. Çünkü bazılarını varlıkla bazılarını yoklukla sınar Allah. Bazılarının payını bazıları yolu ile verir eliyle. Onun payını onun eline vermesi onun kılması değildir. Bakalım kendine tevdi için verilmiş olan payın üstüne mi yatacak, yoksa sahibine mi verecek işte budur, bir sınamadır ve servetin imtihan olması, fitne olmasının gerekçesi de budur.

yercune ticaraten len tebur ancak kesintisiz bir kazanç elde edebilirler işte bu kimseler.


30-) Li yüveffiyehüm ücurehüm ve yeziydehüm min fadliHİ, inneHU Ğafûrun Şekûr;

Onlara hak ettikleri karşılığı tam verir ve fazlından da artırır... Muhakkak ki O, Ğafûr'dur, Şekûr'dur. (A.Hulusi)

30 - Çünkü Allah ecirlerini kendilerine tamamen ödedikten başka fadlından onlara ziyadesini verecektir, çünkü o hem gafûr hem şekûrdur. (Elmalı)


Li yüveffiyehüm ücurehüm ve yeziydehüm min fadliH netice de Allah onlara karşılıklarını tam olarak ödeyecek. Üstelik kendisinden bir bağış olarak fazlasını da lütfedecektir. inneHU Ğafûrun Şekûr zira O sınırsız bağışlayandır, şükre tarifsiz bir karşılık verendir. Ğafûrun Şekûrun kelimelerinin belirsiz formda  gelmeleri sınırsız ve limitsiz, tarifsiz. Yan anlamlarını zaten metne katıyor. İman güvenin ta kendisidir. İnfak emri güvenin sınanmasından başka bir şey değildir.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
137. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder