13 Şubat 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. SEBE (31-34) (135-C)

B sayfasından devam

31-) Ve kalelleziyne keferu len nu'mine Bi hazel Kur'âni ve lâ Billeziy beyne yedeyh* ve lev tera iziz zâlimune mevkufune 'ınde Rabbihim* yerci'u ba'duhüm ila ba'dinil kavl* yekulülleziynestud'ıfu lilleziy nestekberu levla entüm lekünna mu'miniyn;

Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: "Bu Kurân'a da, bundan önce bize bildirilmiş olana da asla iman etmeyeceğiz"... Zâlimleri, Rablerinin indînde zorunlu dururlarken (değerlendiremedikleri hakikatlerindeki gerçeği fark etmiş hâldeyken), bir görsen! Bir kısmı diğerini suçlarken... Tâbi olan zayıflar, büyüklük taslayan önderlerine: "Eğer siz olmasaydınız, elbette iman edenlerden olurduk" derler. (A.Hulusi)

31 - Bununla beraber o küfredenler: «biz ne bu Kur'an a inanırız, ne de önündekine» dediler, fakat görsen o zalimler yakalanıp rablerinin huzuruna durduruldukları zaman bazısı bazısına söz atarken, ki taraftan zebun edilenler, o büyüklük taslayanlara şöyle diyorlardır: siz olmasa idiniz her halde biz mü'min olurduk. (Elmalı)


Ve kalelleziyne keferu len nu'mine Bi hazel Kur'âni ve lâ Billeziy beyne yedeyh küfürde ısrar edenler dediler ki; Bizler ne bu Kur’an a inanırız, ne de geçmiş vahiylerden bu günlere kalanlara. Vahyi kökten reddeden mantığın cevabı bu. Allah’ın rehberliğini reddediyorlar aslında. Allah’ın müdahil olmadığı bir hayat tasavvurunun sonucudur bu mantık. Allah müdahil olmasın istiyorlar hayatlarına. Çünkü hayatları hesabı verilecek, verilebilecek bir hayat değil. Sorumluluktan kaçıyorlar. Ama Allah’tan kaçamayacaklar.

ve lev tera iziz zâlimune mevkufune 'ınde Rabbihim* yerci'u ba'duhüm ila ba'dinil kavl sen o haddini bilmezlerin, o zalimlerin rablerinin huzuruna tutuklanmış olarak getirildikleri zaman suçu nasıl birbirlerine yıktıklarını, suçu nasıl birbirlerinin üzerine attıklarını bir görseydin. Kur’an dan başka hiçbir kaynağın haber veremeyeceği bir alemden haber veriyor bu ayet, ahiretten. yekulülleziynestud'ıfu lilleziy nestekberu levla entüm lekünna mu'miniyn zayıf bırakılanlar büyüklük taslayanlara; siz olmasaydınız eğer, biz kesinlikle inananlardan olacaktık diyecekler.

Mustazaflar, zayıf bırakılanlar. Allah’ın verdiği akıl ve iradeyi kullanmak yerine gönüllü köle olanlar, gönüllü kula kulluk yapanlar. Müstekbirlerse kulları kendilerine kul edinenler. Toplumun servetle, güçle, iktidarla, makamla hatta bilgi ile şımarmış ve büyük kesimini elinde oynatan, başkalarının omzuna çıkarak yaşamayı, başkalarının başına basarak yükselmeyi marifet zanneden şımarık kesimleri müstekbirler.

Ama bu mazeret geçersiz, akla ve iradeye ihanet, emanete ihanettir. Onun içinde ezilenlerin, altta kalanların, lokomotif değil de vagon olanların, kula kul olanların, kendilerini ezenlerin yaptıklarına rağmen mazeretleri kabul edilmeyecek. Edilmeyecektir çünkü onlar diğerlerini izlemişlerdir. Onların peşine takılmışlar, onları önder bilmişlerdir. Bu akla ve iradeye ihanettir. Bunlara ihanet emanete ihanettir. Emanete ihanet Allah’a ihanettir. Bu emanetin ne olduğunu bir önceki Ahzab /72 ayetinde işlemiştik.


32-) Kalelleziynestekberu lilleziynestud'ıfu enahnu sadednaküm 'anil hüda ba'de iz caeküm bel küntüm mücrimiyn;

Kibirli önderleri de, kendilerine tâbi olan zavallılara: "Size gelen hakikatten sizi biz mi alıkoyduk? Hayır, siz suçlusunuz!" (A.Hulusi)

32 - Diğer taraftan büyüklük taslayanlar o zebûn edilenlere şöyle demektedir: ya... Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik, hayır siz kendiniz mücrimdiniz. (Elmalı)


Kalelleziynestekberu lilleziynestud'ıfu büyüklük taslayanlar, zayıf bırakılmış olanlara şöyle cevap verecekler.

Hemen sözün burasında Kur’an da 3 tür mustazaftan söz edilir. Onu da vurgulayıp geçiyorum. Bu 3 tür;

1 – Övülen mustazaflar, zayıf bırakılmışlar. Ki kasas/5. ayet bunlardan söz eder.

Ve nüriydü en nemünne alelleziynestud'ıfu fiyl Ardı ve nec'alehüm eimmeten ve nec'alehümül varisiyn. (Kasas/5) biz istedik ki ezilenleri, altta kalanları yer yüzünün önderleri yapalım, imamlar yapalım, liderler yapalım. Yani alttayken üste çıkaralım istedik, arzu ettik buyrulur ayette. Bunlar övülen mustazaflar. Bunları diğerlerinden bu ayette anlatılanlardan ayıran fark ne? Kendilerini ezenlere gönüllü kölelik yapmamaları, onlara imrenmemeleri, onlar gibi olmaya çalışmamaları.

2 – İkinci kesim bu ayette anlatılan bu surede anlatılan mustazaflar. Yerilenler, kınananlar. Bunlarla diğerlerinin farkı şu eğer bunların eline kendilerini ezenlerin elinde ki  imkanı verseniz kendileri de başlarlar daha başkalarını ezmeye. Yani bunlar ezilmeyi ortadan kaldırmak için çalışmazlar, ezenlere hayran olurlar, onlar gibi olmak isterler. Yani ezilmek yerine ezmeyi isterler. İşte bunlar da yerilen mustazaflar.

3 – Bir de üçüncü kesim var ki mazur görülenler A’raf/150. ayetinde bunlar; çocuklar, çaresiz kadınlar, kimsesizler, ihtiyarlar, yaşlılar. İşte bu mustazaflar da zayıflara girer. Dönelim ayete;

Kalelleziynestekberu lilleziynestud'ıfu büyüklük taslayanlar zayıf bırakılanlara şöyle cevap verecekler enahnu sadednaküm 'anil hüda ba'de iz caeküm ne? Hidayet ayağınıza kadar geldi de sizi ondan biz mi alıkoyduk. bel küntüm mücrimiyn asla siz zaten günahı hayat tarzı haline getirmiş kimselerdiniz. Yani biraz önce yerilen mustazafları tarif ederken söylediğimiz gibi, siz ezilmeseniz ezecektiniz. Siz aslında düşmanınıza aşık tiplersiniz. Siz tepenizde sizi ezen kişiler gibi olmak istiyorsunuz. Belki bundan zevk almaya başladınız ezilmekten. Onun içinde kula kul oldunuz, bunda gönüllü oldunuz.

Tıpkı 20 ve 21. ayette ima edilen şeytanın dediği gibi bir gerçeği görüyoruz burada;  ve ma kâne liye aleyküm min sültanin illâ en deavtüküm festecebtüm liy* fela telumuniy ve lumû enfüseküm... (İbrahim/22) ne diyordu şeytan? Benim sizin üzerinizde aslında hakiki bir gücüm yok. Ancak ben davet ettim, siz de davetime icabet ettiniz, geldiniz. Beni kınamayın, kendinizi kınayın. Beni yermeyin kendinizi yerin. ma ene Bi musrihıküm ve ma entüm Bi musrihıyy.. (İbrahim/22) ne ben bugün size yardım edebilirim, ne de siz bana. Birbirimizin yardımına koşamayız. Diyordu ya. İşte kıyametten açılan bu sahnenin içinde konuşan müstekbirler, yani başkalarını peşlerine takanlar, onlara önderlik yapanlar, onları peşlerinden götürenler, koşturanlar söz oraya gelince havlu atacaklar ve onları; Başınızın çaresine bakın diye tersleyecekler ve siz de bizden aşağı kalmazdınız diyecekler. Yani kötülükte önderlik yaptıklarını unutacaklar ve böyle diyecekler. Ayet bize böyle temsili bir diyalog veriyor ve tabii körü körüne taklidin, kötüyü izlemenin akıbetini bu meyanda dile getiriyor.


33-) Ve kalelleziynestud'ıfu lilleziynestekberu bel mekrulleyli vennehari iz te'mürunena en nekfüre Billâhi ve nec'ale leHU endada* ve eserrun nedamete lemma raevül azâb* ve cealnel ağlâle fiy a'nakılleziyne keferu* hel yüczevne illâ ma kânu ya'melun;

Zavallı tâbiler, kibirli önderlerine dedi ki: "Hayır, gece ve gündüz hile ile bizi yanılttınız! Allâh'ın, Esmâ'sıyla hakikatimiz olduğunu inkâr etmemizi ve O'na ortak tanrılar oluşturmamızı emrederdiniz"... Azabı gördüklerinde ise pişmanlıklarını gizlediler! Hakikat bilgisini inkâr edenlerin boyunlarında (başlarını bedensellik kabulünden döndüremeyecekleri) boyunduruklar oluşturduk! Ortaya koyduklarının sonucunu yaşıyorlar! (A.Hulusi)

33 - O zebûn edilenler de o büyüklük taslayanlara demektedir: hayır işiniz gece gündüz dolap, çünkü sizler bizlere hep Allaha küfretmemizi ve ona menentler koşmamızı emrediyordunuz, ve böyle atışırlarken hepsi azâbı gördükleri o demde içlerinden pişmanlık getirmektedirler, tomrukları geçirmişizdir de boyunlarına hep o küfredenlerin, sâde yaptıklarının cezasını çekiyorlardır. (Elmalı)


Ve kalelleziynestud'ıfu lilleziynestekberu bu kez zayıf bırakılanlar büyüklük taslayanlara şöyle itiraz edecekler; bel mekrulleyli vennehar hayır, işiniz gücünüz, gece gündüz dolap çevirmek.

Hakikaten ne güzel ifade bu günü de ne güzel ifade ediyor. Evet müstekbir mantık, azgın mantık, şımarık mantık her çağda dolap ve dümen çevirir, gece gündüz işi bu. Göz boyar, cilalar Onun içinde imaja yönelik çalışır. Değil midir ki günah al benili olandır. Değil midir ki her zehir altın tasta sunulur.

Aslında insanların fark etmediği kölelikler, fark etmediği kula kulluklar, altın tas içinde sunulan zehirlere, itlaf ekiplerinin itlaf edecekleri köpeklere verdikleri köftelere benzer. Aslında köfte içinde zehir taşımaktadır. Fakat dışardan bakınca köfte gibi durmaktadır. Onun kimin elinden geldiği, niçin geldiğini neden geldiğini, neden size geldiğini sorgulamazsanız, köfte yer gibi zehir yersiniz. İşte burada hatırlatılan da bu. Aklınızı başınıza alın başkalarını körü körüne izlemeyin, sizin tepenize çıkanlar sizi kendi istikametlerine sürenler sizi kendi emellerine alet edenler, yarın hesap vermeye gelince sizin hesabınızın zerresini veremeyecekler.

iz te'mürunena en nekfüre Billâhi ve nec'ale leHU eddada hatırlasanıza bir; bize, Allah’a yabancılaşmamızı ve ona eş değer güçler tanımamızı dayatıyordunuz. ve eserrun nedamete lemma raevül azâb derken onlar asıl pişmanlığı kendilerini bekleyen azabı görünce yüreklerinin ta derinlerinde yaşayacaklar. Asıl pişmanlık bu. Kendilerini bekleyen azabı görünce yüreklerinin en derin yerinde yaşayacaklar, hissedecekler. Vicdan azabının en büyüğü o.

Bu bin yangına bedel bir yürek yangını aslında. İnsanı kahreden bir ahiret pişmanlığı. Ki bunu tarif ve tavsif etmek için kelimeler yetmez.

ve cealnel ağlâle fiy a'nakılleziyne keferu zira biz inkarda ısrar edenlerin boyunlarına halkalar geçireceğiz. Niçin? Bu halkalar, bu tasmalar şu kölelerin boyunlarına vurulan tahta boyunduruklar var ya o kastediliyor. Yani kendi benliklerine kölelik ve başkalarına da gönüllü kölelik yaptıkları için. Onun için madem siz Allah’a kul olmak yerine kendi nefsinize köle oldunuz ve tepenizde tepinenlerin ayağını öptünüz. Onların yanlış ve yamukluklarını paylaştınız.

Hatta tepenizde tepinmelerine bakmayıp onları omzunuzda taşımaya gönüllü oldunuz. Kur’an sizi yan yana safa davet ederken, hep birlikte omuz omuza Allah’a kulluğa davet ederken, erle komutanı, sultanla tebayı, yönetenle yönetileni, en zenginle en yoksulu namazda tek sıralı bir safa dizerken, omuz omuza getirirken, siz Kur’an ın verdiği bu hayat mesajını anlamazlıktan geldiniz. Hatta elinizin tersiyle ittiniz ve siz piramidik bir hayat metodunu benimsediniz. İnsanların yan yana durduğu bir hayatı değil, insanların birbirinin omzuna basarak yükseldiği bir hayatı, altta kalanın canının çıktığı bir hayatı desteklediniz. omzunuzdakileri alkışladınız. Onların tepenize vurmasına ses çıkarmadınız, onurunuzu koruyacak yerde, onurunuzu peşkeş çektiniz. Dolayısıyla işte akıbetiniz bu. Şimdi bu duruma düştünüz ve yürek yangınına düştünüz.

Aslında şimdi ne kadar içiniz yansa yeridir. Fakat hiçbir şey ifade etmeyecektir. Onun için de boyunlarına boyunduruk geçirilecek, tıpkı köleler gibi. Çünkü onlar efendilerine gönüllü köleliğe, gönüllü kulluğa yanaştılar.

hel yüczevne illâ ma kânu ya'melun hem yaptıklarının bunun dışında bir karşılığı mı var ki..!


34-) Ve ma erselna fiy karyetin min neziyrin illâ kale mütrefuha, inna Bima ursiltüm Bihi kâfirun;

Biz hangi memlekete bir uyarıcı irsâl ettiysek, oranın şımarık zenginleri: "Muhakkak ki biz Risâletinizle gönderilen hakikat bilgisini kabul etmeyiz" (dediler). (A.Hulusi)

34 - Biz her hangi bir memlekette (bir nezîr) tehlikeyi haber veren bir Resul gönderdikse her halde onun refah ile şımartılmış olanları dediler ki: «biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanıyamayız».(Elmalı)


Ve ma erselna fiy karyetin min neziyrin illâ kale mütrefuha, inna Bima ursiltüm Bihi kâfirun ve ne zaman biz herhangi bir topluma bir uyarıcı göndermişsek, oranın refah içinde şımarmış seçkinleri, yani mütrefleri sizinle gönderilen şeyin gerçekliğini inkar ediyoruz derler.

Tarihi bir veri bu dostlar. Refah içinde yüzen şımarmış kesimler vahye ve onu getiren nebilere ilk karşı çıkan kesimler olmuştur. En şiddetli karşı çıkan kesimler olmuştur.Güç ve serveti haklılığın gerekçesi saydıkları için böyle olmuştur. Onlar kendi ellerinde ki güç, servet ve iktidarın kendi haklılıkları sonucu kendilerine verildiğini düşünürler. Hatta gücün hakkını savunurlar. Hakkın gücünü değil. Onun içinde güçlünün haklılığı esastır onların dünyasında ve buradaki mantıkta odur zaten, Karun mantığı.

..innema utiytühu alâ ılmin ındiy. (Kasas/78) diyordu ya Karun; bu bana bende ki bir bilgi sayesinde verilmiştir bu servet, bu dünyalar dolusu servet. Yani servet benim değil mi, kim ne karışır diyordu. Mutlak mülkiyet iddia ediyordu. Geçici olduğuna bakmıyordu. Hiçbir servetin kalıcı olmadığı gerçeğini görmüyordu. Kendisine emanet edilmiş olduğuna inanmaya yanaşmıyordu. Eğer emanet bilse, emanet olduğuna inansaydı, benim değil mi istediğimi yaparım diyebilir miydi.

Senin değil ve istediğini de yapamazsın. Emanettir, ihanet edersen hainlerden olursun. Sadakat gösterirsen sadıklardan olursun. Akıbetinde ya hainlerin akıbeti, ya sadıkların akıbeti olur. Onun için servete, şöhrete, mala, mülke, güce, iktidara nasıl baktığınız önemli. Onların kimin elinde, sizde mi olup olmadığı, ele girmiş ya da elden çıkmış olup olmadığı değil belirleyici olan, onlara nasıl baktığınız, onlara nasıl muamele ettiğiniz, onlara bir emanet olarak görüp görmediğinizdir.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
135. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder