15 Şubat 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. SEBE (42-54) (135-E)

D sayfasından devam

42-) Fel yevme lâ yemlikü ba'duküm li ba'dın nef'an ve lâ darra* ve nekulü lilleziyne zalemu zûku azâben narilletiy küntüm Biha tükezzibun;

İşte o süreçte, kimse kimseye ne bir fayda ve ne de bir zarar verebilir... (Nefsine) zulmedenlere: "Kendisini yalanladığınız o yanışın azabını tadın!" deriz. (A.Hulusi)

42 - İşte o gün bazınız bazınıza ne bir menfaate, ne de bir zarara mâlik olamaz ve o zulmedenlere deriz: tadın bakalım o yalan deyip durduğunuz ateşin azâbını. (Elmalı)


Fel yevme lâ yemlikü ba'duküm li ba'dın nef'an ve lâ darra derken Allah şöyle buyuracaktır; Sizden hiç biriniz bir diğerine bugün ne yarar ne de zarar verecek güce sahip değilsiniz. ve nekulü lilleziyne zalemu zûku azâben narilletiy küntüm Biha tükezzibun ve o gün haddini bilmezlere şöyle sesleniriz. Kendisini yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını haydi tadın bakayım.


43-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin kalu ma hazâ illâ racülün yüriydü en yesuddeküm amma kâne ya'büdü abaüküm* ve kalu ma hazâ illâ ifkün müftera* ve kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm, in hazâ illâ sıhrun mubiyn;

Âyetlerimiz onlara apaçık olarak okunup bildirildiğinde (zâlimler) dediler ki: "Bu, atalarınızın tapınageldiği şeyden sizi çevirmeyi amaçlamış bir adamdır"... Yine dediler ki: "Bunlar, uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değil"... Hakikat bilgisini inkâr edenler, Hak kendilerine geldiğinde: "Bu, ancak apaçık bir sihirdir" dediler. (A.Hulusi)

43 - Karşılarında açık beynineler halinde âyetlerimiz tilâvet olunduğu zaman o zalimler: «bu başka değil, sırf sizi atalarınızın taptığı ma'budlardan menetmek isteyen bir adam» dediler ve «bu (Kur'an) başka bir şey değil, sırf uydurulmuş bir iftira» dediler ve o küfredenler hak kendilerine geldiği vakit bu apâçık bir sihirden başka bir şey değil, dediler. (Elmalı)


Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ve ayetlerimiz onlara açık saçık aktarıldığında dediler ki kalu ma hazâ illâ racülün yüriydü en yesuddeküm amma kâne ya'büdü abaüküm bu sizi atalarınızın öteden beri taptıklarından uzaklaştırmaya çalışan biridir, başkası değil diyecekler.

Evet, hakikate nasıl ki servet ve güç referans olamazsa değerli Kur’an dostları, atalar yolu da referans olamaz. Doğru yo ataların yürüdüğü yol değildir. Hakikat değerini kıdeminden almaz. Kaldı ki o zaten en kadim olandır. Çünkü el Hakk tan neş’et eder. Onun için burada körü körüne taklit, tıpkı servet nasıl insanın hakta olduğunun belgesi değilse ataların izini takip etmekte insanın doğru yolda olduğunun referansı değildir diyor ayet.

ve kalu ma hazâ illâ ifkün müftera bir de şunu eklediler; Bu Kur’an uydurulmuş düzme koşma bir şeydir. Bir kitaptır, metindir. ve kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm, in hazâ illâ sıhrun mubiyn nihayet inkarda direnenler ayaklarına kadar gelen hakikat için bu açıkça büyüleyici bir sözdür, sözden başka bir şey değildir dediler.


44-) Ve ma ateynahüm min kütübin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min neziyr;

Oysa onlara ders almalarını (sana itiraza kaynak) sağlayacak bilgileri vermemiştik. Senden önce onlara uyarıcı da irsâl etmemiştik. (A.Hulusi)

44 - Halbuki biz onlara öyle ders alacakları kitaplar vermedik ve kendilerine senden evvel bir nezîr de göndermedik. (Elmalı)


Ve ma ateynahüm min kütübin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min neziyr halbuki biz onlara ne okuyup öğrenecekleri vahiyler, ne de senden önce bir uyarıcı göndermiş değildik.

Razi’nin alternatif yorumuna göre şu müteakip ayeti de bu bağlamda okuyup çevirelim;


45-) Ve kezzebelleziyne min kablihim ve ma beleğu mı'şare ma ateynahüm fekezzebu Rusuliy* fe keyfe kâne nekiyr;

Onlardan öncekiler de yalanlamıştı (genetik özellik)! (Oysa bunlar) onlara verdiğimizin onda birine bile ulaşmamışlardır... (Buna rağmen) Rasûllerimi yalanladılar... İşte bak, benim de onları inkârımın sonucu nasıl oldu! (A.Hulusi)

45 - Onlardan evvelkiler de tekzip etmişlerdi, hem bunlar onlara verdiklerimizin onda birine ermediler, Resullerimizi tekzip ettiler de nasıl oldu inkârım? (Elmalı)


Ve ma ateynahüm min kütübin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min neziyr , Ve kezzebelleziyne min kablihim dahası onlardan öncekilerde yalanlamışlardı ve ma beleğu mı'şare ma ateynahüm oysa ki onlara verilen manevi nimetler bu ümmete verilenin onda birine bile ulaşmamıştı.

İşte Razi’nin alternatif yorumuna göre çevirdiğim metin bu. Onlara verilen nimetler, öncekilere verilenin 1/10 na ulaşmamıştı. Bu şöyle de çevrilebilir; önceki helak edilmiş kavimlere verilen nimetlerin onda biri, bu vahye karşı gelenlere verilmemişti. Yani öncekiler onların 10 katı nimete sahip oldukları halde helak oldular bunlar neylerine güveniyorlar şeklinde de anlaşılabilir ama özellikle Razi’nin bu alternatif yorumu daha makul geldiği için onu tercih ettik ve buna göre onlara verilen manevi nimetler, bu ümmete verilenlerin onda birine bile ulaşmamışken onlar helak edildiler ve bu ümmete verilen bu kadar geniş nimete rağmen siz neden bu nimetleri görmezden geliyorsunuz. Neden bu nimete rağmen, bu manevi nimetlere rağmen inkarda direniyorsunuz anlamına ulaşırız.

[Ek bilgi; Yani, "Mekkeliler bizim daha önce o topluluklara verdiğimiz servet, güç ve şöhretin onda birine bile ulaşmış değildirler. Peygamberlerin kendilerine getirdikleri gerçeklere inanmayıp hayat tarzlarını bâtıl üzerine inşa ettiklerinde servet ve güçlerinin onlara hiçbir şey kazandırmadığını ve nasıl kötü bir akıbete uğradıklarını görün." (Ebu’l Âla Mevdudi)]

fekezzebu Rusuliy* fe keyfe kâne nekiyr buna rağmen elçilerimizi yalanladılar ve sonuçta inkar nasıl olurmuş, yalanlamak nasıl olurmuş, tanımamak nasıl olurmuş gördüler.


46-) Kul innema e'ızuküm Bi vahıdetin, en tekumu Lillâhi mesna ve fürada sümme tetefekkeru* ma Bi sahıbiküm min cinnetin, in huve illâ neziyrun leküm beyne yedey azâbin şediyd;

De ki: "Size sadece bir tek öğüt veriyorum: Allâh için ister ikişer - birlikte ister kendi başınıza kaldığınızda şöyle bir derin düşünün bakalım! Size sahip çıkanda bir cinnet söz konusu değildir... O ancak şiddetli bir azabın öncesinde sizin için uyarıcıdır!" (A.Hulusi)

46 - De ki: size sâde bir tek nasihat edeceğim şöyle ki: Allah için ikişer üçer ve teker teker kalkarsınız, sonra da iyi düşünürsünüz, arkadaşınızda cinnetten eser yoktur, o yalnız şiddetli bir azâbın önünde sizi sakındıracak bir Peygamberdir. (Elmalı)


Kul innema e'ızuküm Bi vahıdetin, en tekumu Lillâhi mesna ve fürada de ki; Bu surenin berceste ayetidir bu sevgili dostlar. Onun için bu ayet yüreklere kazılmalı.

Size tek bir öğüdüm var ister başkalarıyla beraber, ister yalnız başınayken Allah’ın huzurunda olduğunuzu asla unutmayın.

Allah’a karşı esas duruşa davet ediyor insanoğlunu ayet. Allah’ın huzurunda ki esas duruşunuzu bozmayın, klas duruşunuzu bozmayın. İster başkaları ile birlikte, ister tek başınıza fark etmez.

Bütün mesele bu aslında insanoğlunun tüm çabası bu. Allah’a karşı esas duruşunu bozmamak, Allah’a karşı esas duruşunu bozarsa eğer onu esas duruşa getirecek bir yığın kul var. Kula kul edecek, kendilerine kul edecek, onu süründürecek bir yığın kul var. ancak kula kul olmamanın tek çözümü var, sadece Allah’a kul olmak.

sümme tetefekkeru* ma Bi sahıbiküm min cinneh sonra arkadaşınızda delilikten eser olmadığını bir düşünün. in huve illâ neziyrun leküm beyne yedey azâbin şediyd onun tek yaptığı önünüzde bekleyen şiddetli mahrumiyete karşı sizi uyarmaktır.

Yangını haber verene düşman olunur mu? Ayet adeta bize bunu söylüyor. O size yangını haber verdi, kule nöbetçisidir, yanın kulesinin uykusuz nöbetçisi. Bu uğurda bir ömrünü uykusuz geçirdi. Sizin ona teşekkürünüz böyle mi olmalıydı. Neden beni uyandırdın diye ortalığı velveleye vermekte haklı mısınız. Yanacaktınız sizi sallıyor ki uyandırayım diye. Teşekkür etmeniz gerekmez mi. Aslında ima ettiği hakikat bu.


47-) Kul ma seeltüküm min ecrin fe huve leküm* in ecriye illâ alAllâh* ve HUve alâ külli şey'in Şehiyd;

De ki: "Sizden bir karşılık istemişsem, o sizin olsun... Benim ecrim ancak Allâh üzerinedir... "HÛ" her şeye Şehiyd'dir." (A.Hulusi)

47 - De ki: ben sizden ücrete dâir bir şey istersem o sırf sizin kendiniz içindir, benim ecrim ancak Allaha aittir ve Allah her şey'e şâhittir. (Elmalı)


Kul ma seeltüküm min ecrin fe huve leküm de ki; sizden hiçbir ücret talep etmiş değilim. Fe huve leküm o sizin olsun, o sizde kalsın. in ecriye illâ alAllâh benim ücretimi takdir etmek sadece Allah’a kalmıştır. ve HUve alâ külli şey'in Şehiyd zira o her şeye fazlasıyla şahittir, tanıktır.

Peygamberler insanlığın mutluluk sakalarıdır, yürek yürek insanlara mutluluk taşırlar. Allah’ın insanlara canlı sadakasıdırlar. İşte burada gördüğünüz gibi.


48-) Kul inne Rabbiy yakzifü Bil Hakk* allâmul ğuyub;

De ki: "Muhakkak ki benim Rabbim Hakk'ı şiddetle ortaya atar! Allam-ül Ğuyub'dur (her şeyin gaybını çok iyi bilen)!" (A.Hulusi)

48 - De ki hakikaten rabbim hakkı fırlatır allâmül'guyubdur. (Elmalı)


Kul inne Rabbiy yakzifü Bil Hakk de ki şüphesiz rabbim ebedi gerçekle onların başlarını parçalayacaktır. Ya da ebedi gerçeği onların başlarına çalacaktır. Böyle de anlaşılabilir, şöyle de anlaşılabilir biraz imaen serbest yorumla. Şüphesiz rabbim bu hakikati, vahyin hakikatini başınıza vura vura size öğretecektir. Çünkü yakzifu Bil Hakk hakkı başına çalmak, başına vura vura hakkı göstermek anlamları verilebilir.

allâmul ğuyub o kimsenin bilmediği geleceğin nelere gebe olduğunu da bilendir. Bu aynı zamanda bir mucizevi haberdir. Allah’ın bu hakikati zamanın başına çala çala nasıl genişlettiğine insanlık tarihi şahit olmuştur.


49-) Kul cael Hakku ve ma yübdiül bâtılu ve ma yu'ıyd;

De ki: "Hak açığa çıktı! Bâtıl ne yeni bir şey oluşturabilir ne de eskiyi yeniden ileri sürebilir!" (A.Hulusi)

49 - De ki: hak geldi, bâtılın önü de kalmaz sonu da, (Elmalı)


Kul cael Hakk de ki ebedi gerçek gündeme gelmiştir artık. ve ma yübdiül bâtılu ve ma yu'ıyd artık sahte ve yalan ne yeni bir şey ortaya koyabilir, ne de geçmişi geri getirebilir.

Hakikat güneş gibidir, yalan ve batılsa kar gibidir. Güneşten nefret edenler, sermayesi buz olanlardır. Mevsimi yaklaştığı zaman, vakti geldiği zaman kimse güneşin doğuşunu engelleyemez. Yalan, sanal, sentetik imaj, imajınatif olan her ne sahte değer varsa onların hiç birisi değer üretemezler. Değer üretemediği gibi üretilmiş ve geçmişte kalmış bir değeri de tazeleyemezler, bu güne taşıyamazlar. Çünkü sahte bir değere sahip değildir aslında. Sahtenin değeri de sahtedir. Sadece muhatap aldandığı kadar ona değer yükler. İşte bu ayet onu dile getiriyor. Sahteye birileri değer yüklüyorsa eğer onun değerli olduğundan kaynaklanmıyor bu. Ona değer yükleyenlerin ahmaklığından kaynaklanıyor demeye getiriyor.


50-) Kul in daleltü feinnema edıllu alâ nefsiy* ve inihtedeytü fe Bima yuhiy ileyye Rabbiy* inneHU Semiy'un Kariyb;

De ki: "Eğer (doğru inançtan) saparsam, bilincimin (yanıltışı) olur bu sapış! Eğer hakikate erersem, Rabbimin bana vahyettiği iledir... Muhakkak ki O, Semi'dir, Kariyb'dir." (A.Hulusi)

50 - De ki: eğer ben yanılırsam yalnız kendime kalarak yanılırım ve eğer hidayeti bulmuşsam bilmeli ki rabbimin bana vahiy vermesiyledir, çünkü o yakındır, işitir, işittirir. (Elmalı)


Kul in daleltü feinnema edıllu alâ nefsiy de ki; Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum. ve inihtedeytü fe Bima yuhiy ileyye Rabbiy yok eğer doğru yoldaysam bu yalnızca rabbimin vahyi sebebiyledir, sayesindedir. inneHU Semiy'un Kariyb şüphesiz o her şeyi işitir, o kuluna şah damarından daha yakın olandır.


51-) Velev tera iz fezi'u fela fevte ve ühızû min mekanin kariyb;

Korku ve dehşete kapıldıklarında bir görsen! Kaçacakları yerleri yoktur; çok yakından yakalanmışlardır! (A.Hulusi)

51 - Görsen o telâşa düştükleri vakit, artık kaçamak yoktur' yakın yerden yakalanmışlardır. (Elmalı)


Velev tera iz fezi'u fela fevte ve ühızû min mekanin kariyb asıl sen onları şah damarlarından yakalanıp kaçacak bir delik bulamayınca, bulamayacakları bire halde dehşetten panikledikleri zaman bir görmeliydin. Kıyametten bir sahneyi dile getiriyor. Hesap gününden bir sahneyi.

Bir önceki ayetin sonundaki karıyb le kapalı bir ima ortaklığı var sanki bu ayette ki Karıyb in. Şah damarından, öz benliğinden, yani kaybettiği kendisinden daha yakın anlamına geliyor aslında o Karıyb.


52-) Ve kalu amenna BiHİ, ve enna lehümüt tenavüşü min mekanin be'ıyd;

"O'na (hakikatimizde olarak) iman ettik" dediler... (Öyle olsaydı) bu uzaklık nasıl oluşurdu ki! (A.Hulusi)

52 - Ve «iman ettik ona» demektedirler, fakat onlara uzak yerden el sunmak nerede? (Elmalı)


Ve kalu amenna BiH bu panikleyen yarın hesap gününde panikleyen bu kişi, ki ta..! en yakın yerinden tutulacak, benliğinden kavranılmış olacak. İşte onlar o zaman biz ona inandık derler. Can damarından ele geçince inandık derler. ve enna lehümüt tenavüşü min mekanin be'ıyd ama bunca uzak bir noktadan kurtuluşa basitçe ulaşmak nasıl ve nereden mümkün olacak. Yani artık iş işten geçti. Bunca uzak bir noktadan, yani dünyadayken mümkündü o. Hayatı yaşıyorken mümkindi. Şimdi gördü, gayba iman edecekti. Gördükten sonra inanmanın bir anlamı yok. Sınav kağıtları toplanalı çok oldu. Cevap anahtarları verildi. Cevap anahtarını eline aldıktan sonra ben biliyorum demenin anlamı yok ki.


53-) Ve kad keferu BiHİ min kabl* ve yakzifune Bil ğaybi min mekânin be'ıyd;

Daha önce o hakikati inkâr etmişlerdi! Hakikatten uzak olarak, gaybları hakkında ileri geri atıp tutuyorlardı. (A.Hulusi)

53 - Halbuki evvel ona küfretmişlerdi, uzak yerden gayba taş atıyorlardı. (Elmalı)


Ve kad keferu BiHİ min kabl oysa ki onlar daha önceden de inkar etmişlerdi. ve yakzifune Bil ğaybi min mekânin be'ıyd ve dünya gibi çok uzak bir noktadan, ahiret gibi idrakin ulaşamayacağı, aklı aşan bir gerçeğe dil uzatmışlardı. Evet, onların büyük problemi bu. atılıp sıkılan gayb, ahiret burada, dil uzatılan gayb. Ahiret hakkında ki her tür spekülasyonu reddediyor bu ayet aslında. O hayat tam bir gayb hayatıdır. Yani idrakimizin almayacağı bir gerçek.


54-) Ve hıyle beynehüm ve beyne ma yeştehune kema fu'ıle Bi eşya'ıhim min kabl* innehüm kânu fiy şekkin müriyb;

Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi onlarla, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur! Muhakkak ki onlar kendilerini huzursuz kılan kuşku içindedirler.(A.Hulusi)

54 - Artık kendileriyle arzularının arasına set çekilmiştir, tıpkı bundan evvel emsallerine yapıldığı gibi, çünkü hepsi işkilli bir şek bulunuyorlardı. (Elmalı)


Ve hıyle beynehüm ve beyne ma yeştehun artık kendileriyle arzu ve özlemleri arasına bir set çekilmiştir. Bu gibilerin. Onlar artık umutlarını kaybetsinler. Çünkü iş işten geçmiştir. kema fu'ıle Bi eşya'ıhim min kabl tıpkı kendilerinden önce geçip gitmiş kafadarlarına yapıldığı gibi, yoldaşlarına yapıldığı gibi. innehüm kânu fiy şekkin müriyb çünkü ötekiler de korku ve endişeyle karışık bir kuşku içinde helak olup gitmişlerdi. fiy şekkin müriyb ya gerçekleşirse, ya doğruysa eğer endişesi taşıyan bir kuşku bu. Ama sonuçta bu “ya..?” gerçekleşti. Yani eğer kuşkularından biraz daha zorlasalardı gerçek olduğuna dünyada da  inanabilirlerdi. Ama ya doğruysa dediler, fakat gereğini yapmadılar. Hesap vermeye gelince de veremediler.

Rabbim imanımıza musallat edecek her tür kuşkudan bizleri korusun.


“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


135. videonun sonu.
135. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder