“Euzübillahimineşşeytanirracim.”
“Bismillahirrahmanirrahim”
Sevgili dostlar geçen dersimizde Alu İmran suresinin
49. ayetine kadar işlemiştik. İşlediğimiz söz konusu ayetlerde özellikle
Müslümanlar, Hıristiyanlaşma tehlikesine karşı uyarılıyor. Hicretin 9. yılında,
elçiler yılı diye bilinen bu yılda Medine’yi ziyaret eden Necran site
devletinin Hıristiyan yöneticilerinin bu ziyareti vesilesi ile bu ayetler
özellikle önderleri, liderleri hatta bir ümmetin kendi peygamberini nasıl
ilahlaştırdığının tipik bir örneği sergileniyordu. Ve bu ilahlaştırmaya karşıda
uyarılar yapılıyordu. Şimdi bu uyarıların devamı olan ayetlerle tefsirimizi
sürdürüyoruz.
50-) Ve musaddikan lima beyne yedeyye minet Tevrati ve li uhılle leküm
ba'dalleziy hurrime aleyküm ve ci'tüküm Bi ayetin min Rabbiküm fettekullahe ve
etıy'un;
Hem
Tevrat’tan önümde bulunanı bir tasdikçi olarak ve hem size haram edilenin
bazısını helâl kılayım diye ve Rabbinizden bir âyet ile size geldim, artık, Allah
dan korkun da bana itaat edin. (elmalı)
"Tevrat'tan
(Musa'ya vahyolandan) önümde bulunanı (tahrif olmamış - orijinali) tasdik
ediciyim... (Saptırılarak) size haram kılınmış bazılarının, helal olduğunu
bildirmek için. Rabbinizden bir işaretle-mucize ile geldim. Allâh'tan korunun
ve bana itaat edin." (A.Hulusi)
Ve musaddikan lima beyne yedeyye minet Tevrati ve li uhılle leküm
ba'dalleziy hurrime aleyküm Tevrat’tan bana
kadar ulaşanını doğruluğunu tasdik etmek için, yukarıdan itibaren gelen ayet
aslında devam ediyor bir yerde. Hz. İsa’nın dilinden; Ben niçin gönderildim,
ben niçin Yahudileşen İsrail oğullarına peygamber seçildim? Sorusunun cevabı
olarak öncelikle bu söyleniyor. Tevrat’tan Ve musaddikan lima beyne yedeyye minet Tevrat Tevrat’tan bana kadar ulaşanını doğrulamak için ulaşan
ayetlerin, hakikatlerin doğruluğunu tasdik etmek.
ve li uhılle leküm ba'dalleziy hurrime aleyküm Yine size yasak edilmiş olan şeylerden bazılarını
helal kılmak için gönderildim diyor Hz. İsa.
Tevrat’tan
Hz. İsa’ya kadar ulaşan hakikatlerden söz ediyor ayet. Demek ki bir takım
hakikatleri tahrif etmişler, bir takım hakikatleri unutmuşlar, ya da
unutturmuşlar. Onun için de Hz. İsa Tevrat’tan bir takım hakikatlerin unutulan,
üzeri örtülen bir takım hakikatlerin tekrar hatırlatıcısı olduğunu dile
getiriyor.
Bu
da şunu gösteriyor. Nübüvvet müessesesi süreklidir. Hiçbir peygamber
kendisinden önceki hiçbir peygamberi yalanlamaz. Ama tersini yapar. Tasdik
eder. Kendisinden önce gönderilmiş tüm mesajları tasdik eder, çünkü her peygamber
aynı kaynaktan alır haberi. Ve yine her peygamber kendisinden önceki peygamberi
doğrulayarak toplumuna ilahi mesajı ulaştırır. Onun için de Hz. İsa da tıpkı
Hz. Muhammed AS. gibi kendisinden önceki mesajları, kendisinden önceki ilahi
mesajları doğrulayarak toplumuna vahyi iletiyor.
Bu
nokta da nübüvvet müessesesinin bir türedi, bir mevzuhur müessese olmadığını
ispat ediyor. Ve yine İsa AS. ın bu ifadesinden biz şunu da anlıyoruz; Demek ki
Yahudi din bilginleri, onlara bir takım şeyleri yasaklamışlar. Ve bunu da
dinden göstermişler. Onun için de Hz. İsa dinden gösterildiği halde dinden
olmayan bu yasakları ayıklıyor. Yani bir müceddit olduğunu ifade ediyor. Zaten
her peygamber, bir müceddit, bir yenileyici, bir öze dönüşçü değil midir.
Aslında
Hz. Musa, Hz. İbrahim’in mesajını. Hz. İsa Hz. Musa’nın mesajını. Hz. Muhammed
yine hepsinin mesajını yenilememiş midir? Onun için de peygamberler silsilet-ül Müsaddikın’dir. Yani
birbirini tasdik eden, onaylayan bir silsiledir filozofların tersine. Filozoflar
ise Sislilet-ül Mükezzibin’dir.
Birbirlerini yalanlarlar. Onun için işte nübüvvetin filozofiden farkı burada
açığa çıkıyor.
ve ci'tüküm Bi ayetin min Rabbiküm
Ve yine size Rabbinizden mesaj getirdim. Diyor Hz. İsa.
Rabbinizden
mesaj getirdim. Burada özellikle Hz. İsa’nın hem tanrı, hem tanrının oğlu
olduğunu iddia eden Hıristiyan, özellikle Pavlos Hıristiyanlığına bir reddiye
var. Rabbinizden mesaj getirdim diyen bir İsa ile karşı karşıyayız. Kur’an ın
tanıttığı İsa, bu İsa. Ben Allah’ım diyen değil, Rabbinizden size mesaj
getirdim diyen bir İsa.
Fettekullah O halde Allah’tan
korkun. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, ve etıy'un;
ve bana uyun.
51-) İnnAllahe Rabbiy ve Rabbuküm fa'büduh* hazâ sıratun müstekıym;
Şüphe
yok ki Allah benim de Rabbım sizin de Rabbınızdır, onun için hep ona ibadet
edin, bu işte doğru yoldur. (elmalı)
"Allâh
kesinlikle (El Esmâ'sıyla) Rabbimdir ve Rabbinizdir! O hâlde O'na kullukta
olduğunuzun farkında lığına erin ve ona göre yaşayın. Bu Sırat-ı
Müstakim'dir." (A.Hulusi)
İnnAllahe Rabbiy ve Rabbuküm Devam
ediyor Hz. İsa. Allah benimde, sizinde rabbinizdir. fa'büduh o halde gereği gibi, o
halde yalnızca ona kulluk edin.
hazâ sıratun müstekıym; İşte budur
sıratı müstakıym. İşte budur dosdoğru yol.
Hatırlayınız
dostlar sıratı müstakıymden söz eden
bir sure daha vardı. Fatiha. Orada da;
İhdinasSıratal'müstakıym; Bizi dosdoğru yola ilet,
Sıratı müstakıyme ilet diye dua ediyorduk ve sırat-ı müstakıymin ne olduğunu da
daha sonraki ayetlerden anlıyorduk.
Sıratalleziyne en'amte aleyhim;
Kendilerine nübüvvet, sadakat, hakikat, şahadet ve iman verdiğin kimselerin
yoluna.
Ğayril'mağdubi aleyhim; Ve laddaaalliyn. (Amin.)
Ve şu iki zümrenin yoluna
da değil. Kimler onlar mağdubi aleyhim
kendilerine gazap edilenlerin ve sapıtanların yoluna değil.
İşte hemen burada başta
yaptığım Fatiha tefsirini hatırlamamız gerekiyor. Oraya dönersek Peygamber
AS.ın fatihanın bu son ayetinin bu son cümlesini nasıl tefsir ettiğini orada
işlemiştik. Kendilerine gazaplananlar yani gazaba uğrayanların, Yahudileşen
İsrail oğulları. Sapıtanların da Hıristiyanlaşan İsa ümmeti olduğunu biz
Resulallah’tan öğrenmiştik. Şimdi o tefsiri bu ayetle birleştirdiğimizde
Hıristiyanlaşmanın ne demeye geldiğini daha iyi anlıyoruz.
Hıristiyanlaşmak sevgiyi
tutkuya dönüştürüp sevdiğimizi ilahlaştırmaktır. Eğer Nübüvvet çerçevesinde
Hıristiyanlaşmayı tanımlarsak, Hıristiyanlaşmak; Peygamberini ilahlaştırmaktır.
Bunun tersi Yahudileşmek
idi. Onu bakara suresinde işledik. O da neydi Nübüvvette Yahudileşmek; Peygamberi
aşağılamak. Yahudileşen İsrail oğulları peygamberlerini taşladılar, ve hatta
öldürdüler. Aslında Hz. İsa da onlara gönderilmiş bir peygamberdi hatırlayın.
Zaten burada da söylenilen o. Yahudi kavmine gönderilmiş bir peygamberdi ve
Yahudiler içinden çıkmış bir peygamberdi.
Hz. İsa’ya Yahudiler,
Yahudileşen İsrail oğulları hakaret ettiler. Aşağıladılar, iftira ettiler ve
canına kastetmeye kadar işi vardırdılar
Hıristiyanlar ise ne
yaptılar? Onun tam tersini, Onu ilahlaştırdılar. Onu yüceltme adı altında
tanrılaştırdılar. İfrat ve tefrite kurban ettiler. Bir tavır Yahudileşme, öbür
tavırda Hıristiyanlaşma biçiminde tecelli etti.
İşte bu tavrın birini Allah
Fatihada gazaba uğrayanların tavrı, diğerini de sapıtanların tavrı olarak
niteliyor.
mağdubi aleyhim addaaalliyn.
gazaba uğrayanların tavrı. Yahudilerin tavrı, peygamberi aşağılayan tavır. Öbür
tarafta ise sapıtanların tavrı. Peygamberi aşırı yücelten, ilahlaştıran tavır.
Onun için Hz. Peygamber bir hadisinde, sahih bir hadisinde şöyle buyurmuştu;
“Sizde Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi
beni olağanüstüleştirmeyin, uçurmayın, insanüstüleştirmeyin. Lakin benim için
şöyle deyin; Abduhu ve Resuluhu Allah’ın kulu ve elçisidir deyin. Kulu deyin,
ilahlaştıranlara karşı bir cevap olsun. Kul olduğumu vurgulayın. Elçisi deyin,
aşağılayan Yahudice tavırlarla peygamberi ara kablosu gibi gören, peygamberin
fonksiyonunu görmezden gelen, peygamberin fonksiyonunu küçültenlere karşı bir
cevap olsun. Dengeli olun.” Demiş oluyordu. Onun için şairin dediği
gibi
Muhammedun beşerun la kel
beşer,
Bel huve kel yakuti meynel
hacer.
(Muhammed insandır fakat
sıradan bir insan değil. O bir yakut gibi bir elmas gibidir.) O da bir taştır
ama elbette ki değerli bir taştır. Sıradan bir taş değildir.
52-) Felemma ehasse 'Iysa minhümül küfre kale men ensariy ilAllah*
kalel Havariyyune nahnu ensarullah* amenna Billah* veşhed Bi enna müslimun;
Bunun
üzerine vakta ki İsa onlardan küfrü hissetti «kim benim Allaha arkadaşlarım?»
dedi, Havâriyyun «biziz, dediler: Allah arkadaşları, biz Allaha iman ettik, hem
bizim imanı lekesiz Müslimler olduğumuza şahit ol. (elmalı)
Ne
zaman ki İsa, onların hakikati inkâr ettiklerini hissetti, sordu: "Kim
bana Allâh yolunda yardım edecek?" Havariler cevap verdiler: "Biziz
Allâh yardımcıları... "B" işareti kapsamıyla (hakikatimizin Allâh
Esmâ'sı olduğuna) iman ettik; hakikatinle şahit ol! Biz Allâh'a teslim
olmuşlarız." (A.Hulusi)
Felemma ehasse 'Iysa minhümül küfre
İsa Peygamber onlardaki küfrü hissedince, sezince;
kale men ensariy ilAllah Allah’a
yardımcılarım kimdir diye sordu.
Burada
ayet bir başka sahneye geçti. Yukarıda İsa peygamberin kendi ümmetine verdiği
mesajlar vardı. Burada ise o mesajlara karşı ihanet eden ve kendi nübüvvetini
kabul etmeyen, özellikle Yahudi grupları içerisindeki İsa peygambere karşı
gelmekte ısrar eden ferisiler
grubuna işte diyordu ki;
men ensariy ilAllah Allah’a giden
yolda bana kim yardım edecek. Yalnız literal, mot a mot manası Allah’a
yardımcılarım kim anlamına geliyor.
men ensariy ilAllah kalel Havariyyune
Havariler dediler ki, beyaz elbise giyenler dediler ki, ak libaslılar, çünkü
havar, ak libas giyenlere verilen isimdir İbranice de. Onun için de ak libas
giyenler dediler ki, Hz. İsa’yı kabul edenler, hemen onun etrafında yer
alanlar, onun mesajını başkalarına taşımak için varlıklarını ortaya koyan bir
avuç yiğit inanmış insan dediler ki;
nahnu ensarullah Biziz Allah’ın
yardımcıları.
Şimdi
burada eğer bu ayetin bu iki cümlesini alsak yanlış anlamaya çok açık bir kapı
bırakmış oluruz. Yukarıda Allah’a yardımcılarım kim diyen biri var, Burada da
biziz Allah’ın yardımcıları diyen birileri. Bu diyalogu bu kadar aldığınızda
yanlış anlamaya elverişli olan bir yürek, yamuk bir yürek hemen Hz. İsa’nın
ilahlığına bir yol bulabilir. Bir Te’vil yapabilir. İşte o te’vili ortadan
kaldırmak için Hz. İsa ve havarilerinden şu naklediliyor.
amenna Billah Biz Allah’a iman
ettik. veşhed Bi enna müslimun;
sen şahit
ol ki ey İsa, biz Allah’a teslim olmuş olanlardanız. Yani biz Müslümanlardanız.
Burada
İslam’ın, insanlığın değişmez değerleri olduğunu her zaman söyledik. Bir kez
daha görüyoruz ki İslam, çağlar, zamanlar ve zeminler üstü, insanlığın ortak
değerlerinin ortak adıdır. Onun için İsa Müslüman dır, Musa Müslüman dır,
İbrahim Müslüman dır Nuh Müslüman dır. Onlara uyanların tamamı da Müslüman’dır.
Salat-u selam hepsinin üzerine olsun. O nedenle İslam sadece bu ümmetin
inancına verilen isim değildir. Kur’an tüm insanlık boyunca Allah’a teslim
olmuş herkese Müslüman adını verir.
Yine
devam ediyorlar havariler dualarına:
53-) Rabbena amenna Bi ma enzelte vetteba'ner Rasule fektübna ma'aş
şahidiyn;
Ya
Rabbena indirdiğine iman ettik ve Resulün ardınca gittik, imdi bizi o
şahitlerle beraber yaz. (Elmalı)
"Rabbimiz,
iman ettik (İsa'nın) hakikatinden inzâl ettiğine ve Rasûlüne tâbi olduk, bizi
(hakikate) şahitlik edenlerle bir araya yaz." (A.Hulusi)
Ey
Rabbimiz Bi ma enzelte
vetteba'ner Rasul Elçiye ittiba ettik,
elçiye indirilen şeye ittiba ettik. Yani İncil’e, İsa’ya indirilen İncil’e, o İncil’de
olan her tür emir ve nehye uyduk fektübna
ma'aş şahidiyn; bizi şahitler olarak kaydet,
şehitler olarak kaydet.
Şahitler,
yani risalete, vahye, insanlığa ulaştırılması için Hz. İsa’ya gönderilen
nübüvvete şahitler olarak.
Yine
şehitler olarak kaydet. Neye şehit? Her şehit şahittir. İmanını, hayatını şahit
gösterene şehit denilir. Hayatını amellerini, ömrünü, canını imanına şahit
göstermiştir. İşte o şehittir.
Onun
için de Allah’tan şahitler arasında yazılmalarını istiyorlar. Çünkü şahitler,
vahyin indiğine şahit olanlar, vahyin indiğine kendi aralarında vahyin sıcak
bir biçimde muhatabı olanlar, Vahyin doğrudan ilk muhatabı olanlar, işte onlar
şahitler.
Bu
manada Resulallah’ın şu hadisini hatırlamalıyız.
- Her
peygamberin havarileri vardır..!
Aslında
her peygamberin havarileri vahye şahit olanlardır, vahye şehit olanlardır. Ve
arkasından farklı bir olayı vurguluyor Kur’an.
54-) Ve mekeru ve mekerAllah* vAllahu hayrul makiriyn;
Bununla
beraber mekrettiler Allah da mekirlerine mekretti, öyle ya, Allah
hayrülmakirîndir. (elmalı)
Mekr
yaptılar ve karşılığını Allâh'tan mekr ile aldılar. Allâh mekr yapanların en
hayırlısıdır. (Hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye
başvurdular, Allâh da olayı aynı yoldan, yani onlar fark edemeden onların
aleyhine sonuçlandırdı) (Kişinin kendisini Allâh'tan ayrı düşüren -
uzaklaştıran fiile devam edip bundan zarar görmediğini sanması, mekre uğraması
demektir. Çünkü zarar görmediğini sanarak o fiile devam etmesi, sonuçta
Allâh'tan daha fazla uzaklaşmasına yol açar ki, Allâh'tan yani hakikatindeki
Esmâ kuvveleriyle tahakkuk etmekten uzak düşmekten daha büyük ceza olmaz insan
için.) (A.Hulusi)
Ve mekeru ve mekerAllah Onlar düzen
kurdular. Hz. İsa’ya karşı bir düzen kurdular. ve mekerAllah Allah’ta onların
düzenini bozdu.
Neydi
onların kurdukları düzen? Bildiğiniz gibi Hz. İsa’yı öldürmeye kastettiler.
Çünkü Yahudileşmiş oldukları için tüm peygamberlerine karşı yaptıklarını Hz.
İsa’ya karşı da yapmışlardı. Ona bir tuzak kurmuşlardı, lakin Allah tuzaklarını
bozdu.
Reşit
Rıza tefsirinde der ki bu tuzağın nasıl bozulduğunu izah ederken; İsa
peygamberi şikayet eden havarileri içindeki hain, yahuda idi. O para ile satın
alınmıştı. Romalılar ve Yahudi hahamları ferisiler, onu para ile konuşturdular,
Hz. İsa’nın yerini öğrendiler. Geldiler, lakin gelen Roma askerleri, tutuklamak
için gelen Roma askerleri Hz. İsa’yı tanımıyorlardı. Ama yahudanın yüreğine de
bir ateş düşmüştü. İhanet ettiği için pişman olmuştu. Son anda kendisini İsa
olarak takdim etti ve onu götürdüler. İhanetin bedelini asılarak ödedi.
Onun
için Allah onların mekirlerini, düzenlerini işte böyle bozmuştu. Onlar astık
zannediyorlardı, oysaki asamamışlardı.
vAllahu hayrul makiriyn; Allah düzen
kuranların en hayırlısıdır.
Onlar
astık zannediyorlardı dedim. Çünkü İncil’de öyle yazıyor. İncil yazarları
nedense bu konuda daha sonraki kaynaklar olarak hilafı hakikat bilgi
veriyorlar. Ama Kur’an bu noktada olayın bize tam hakikatini öğretiyor. Barnaba
İncil’inde aynen Kur’an da geçtiği gibi naklediliyor olay.
Yine
Kur’an da nisa suresinin 157. ayetinde;
ve ma kateluhu ve ma salebuhu ve lâkin şübbihe lehüm Nisa/157
Onu
öldürmediler, onu asmadılar, lakin o benzer gösterildi. Diyor.
Bu
ayet Reşit Rızadan yukarıda aktardığımız olayı doğruluyor. Daha doğrusu o olay
bu ayeti daha iyi açıklıyor ve izah ediyor. Onun için de asmadıklarına biz
inanıyoruz.
Asılma
hikayesi aslında Hinduizm den Hıristiyanlığa Pavlus aracılığı ile ya da İncil
yazarları aracılığı ile geçmiş bir hikaye. Hinduizmde bu hikayenin aynısı yer
almakta. İnsan günahkar doğar Hinduizme göre. İnsanın günahlarının temizlenmesi
için Krişna isimli babasız doğan bir tanrı ve tanrının oğlu ya da, en sonunda
insanoğlunu günahlarından temizlemek için asılır.
Onun
da her ne hikmetse ellerinde ve ayaklarında delikler vardır. Aynen Hinduizmde
Krişna efsanesi, hiçbir nokta ve virgülüne dokunmadan Hıristiyanlığa
taşınmıştır. Onun için de Hz. İsa’nın asılma bahsi Hıristiyan ilahiyatında
aynen böyledir.
Hz.
Adem günah işlemiş ve cennetten kovulmuştur. Onun işlediği günah yüzünden her
doğan insan suçlu doğar. Hıristiyan ilahiyatına göre. Her doğan insan suçlu
doğduğu için tanrı insanı suçundan arındırmak istemektedir. Lakin eğer
insanları suçlu görüp yaksa rahmeti ile bağdaştıramaz Hıristiyan ilahiyatına
göre. Suçlu görmese adaleti ile bağdaştıramaz ve İsa’ya kadar bir çare bulamaz.
Ancak İsa’da çare bulmuş olur ve babasız olarak bir kadının rahmine girer
Meryem’in ve tanrı olarak girer ve çocuk biçimine dönüşür. İsa şeklinde zuhur
eder. Yani çarmıha gerilen haşa Hıristiyan ilahiyatına göre tanrının
kendisidir. Bu şekilde kendisini yani oğlunu, - oğlu mu, kendisi mi onlarda
cevap veremiyorlar – feda etmiş ve insanı günahından kurtarmıştır. Hıristiyan
ilahiyatında çarmıha gerilmenin felsefi izahı budur. Tek izahı budur.
Görüyorsunuz.
Brahmanizm’deki
bu dizimdeki Krişna efsanesi aynen, hiç nokta ve virgülüne dokunmadan
Hıristiyan ilahiyatına aktarılmıştır. Hepsi budur işte.
55-) İz kalAllahu ya 'Iysa inniy müteveffiyke ve rafiuke ileyYE ve
mutahhiruke minelleziyne keferu ve caılülleziynettebeuke fevkalleziyne keferu
ila yevmil kıyameti, sümme ileyYE merciuküm feahkümü beyneküm fiyma küntüm
fiyhi tahtelifun;
O
vakit ki Allah buyurdu: ya İsa! emin ol ben seni eceline yetireceğim ve seni
bana ref'edeceğim ve seni o küfredenlerden paklayacağım ve sana tabi' olanları
o küfredenlerin kıyamet gününe kadar fevkinde kılacağım, sonrada hep dönümünüz
banadır, ihtilâf edip durduğunuz şeyler hakkında o vakit aranızda hükmü ben
vereceğim. (elmalı)
Hani
Allâh şöyle buyurmuştu: "Seni ben vefat ettireceğim (önceki açıklamaya
atıfla, gizli suikastla seni öldüremezler, seni ben, vâden dolunca vefat
ettireceğim)... Seni kendime ref' edeceğim (hakikatinin yüceliklerini
yaşatacağım); hakikati reddedenler (kâfirler) arasından alarak arındıracağım ve
sana tâbi olanları kıyamet sürecine kadar, hakikati inkâr edenlerden değerli -
üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır. Aranızda ayrılığa düştüğünüz
konularda, hükmü ben vereceğim." (A.Hulusi)
İz kalAllahu ya 'Iysa O zaman Allah buyurmuştu ey İsa: inniy müteveffiyke seni ölüme yollayacağım. ve rafiuke ileyYE Katıma
yücelteceğim. ve mutahhiruke
minelleziyne keferu Küfreden kimselerden
çekip seni arındıracağım. ve
caılülleziynettebeuke fevkalleziyne keferu ila yevmil kıyame Kıyamet günü sana ittiba eden, sana uyan kimseleri,
sana küfreden seni inkarda direnen kimselerin üzerinde kılacağım. Onları hep
faik ve üstün kılacağım. sümme
ileyYE merciuküm ve bütün bunların ardından
dönüşünüz top yekün banadır.
feahkümü beyneküm fiyma küntüm fiyhi tahtelifun;
İşte o zaman aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz konularda ben hüküm vereceğim.
Bu
ayette ifade edilen hakikatler, biraz önce anlattığım hakikatlerle örtüşmekte.
Cenab-ı Hakk’ın dilinden İsa’ya denilmekte seni ölüme yollayacağım.
Tefsirleri
açtığımızda burada takdim ve tehir yapıldığı yolunda bir tefsirle karşılaşırız.
Yani önce katıma yücelteceğim, sonra
ölüme yollayacağım. Bu iki kelimeyi
birbiri ile yer değiştirdiklerini görürüz. Katıma yücelteceğim’in de tefsirinde
bir çok müfessirin tercihinin; “Seni
cesedinle birlikte göğe çekeceğim.” Şeklinde anlaşıldığını görürüz.
Aslında
ayet açık. Ayette takdim ve tehir yapmamız için bir neden de yok. Önce seni
ölüme yollayacağım gelmiş, arkasından da katıma yücelteceğim ibaresi gelmiş. Bu
da açık. Ayette böyle bir şey de yok.
Peki
neden önce seni katıma çekeceğim, alacağım, ondan sonra ölüme yollayacağım
şekline dönüştürülmüş?
Bir
takım hadisler varid olmuş bu konuda. Bu hadislerle ayet arasında çakışma
olmamış, bir anlam örtüşmesi olmamış. Ayeti Hadise uydurmak için böyle bir
taktim tehir gerekmiş.
Oysa
ki eğer ayet açıksa hadis ayete uydurulur. Yani te’vil edilmesi gereken ayet
değil, hadis olmalıydı. Bu noktada Hz. İsa’nın öleceği, ölüme yollanacağı açık.
Kaldı ki maide/117. ayette de Hz. İsa’nın ölümü dile getirilmektedir. Yani
sadece burada değil, Kur’an ın başka yerlerinde de Hz. İsa’nın ölümüne ilişkin
ibareler var.
Bu
durumda Hz. İsa’yı illa öldürmemekte direnen anlayış bir tür Buhari, Müslim ve
Tirmizi de yer alan bir hadise dayanıyor. O hadiste Hz. İsa’nın yeniden
yeryüzüne geleceği, göğe çıktığı, yeniden yer yüzüne döneceği ve yeryüzünde
insanları İslam’a davet edeceği, haç’ı kıracağı, çanları susturacağı ve kendi
dinine sokulan tüm bid’atları temizleyip insanları İslam’a tekrar döndüreceği
ve ondan sonra öleceği rivayet ediliyor.
Aslında
bu rivayeti şöyle anlamamız çok daha doğru olur. Eğer rivayet gerçekten
Resulallah’tan geldiği sabitse ki senet olarak sabittir, ancak metin kritiği
ayrı bir hadise. Biz sabit saysak dahi bu durumda Hz. İsa’nın tekrar dönmesi aslında
getirdiği asli mesajın tekrar yeryüzüne dönmesi anlamına gelmeli.
Hıristiyan
olduğunu iddia edipte onun akaidini çarpıtan insanların, tekrar onun getirdiği
asli inanca yönelişine yormalı bunu. Ve inşallah bazı alimlerimizin güneş
batıdan doğacak hadisini de bu çerçevede yorumladığı gibi, bir gün belki de Hz.
İsa’ya inandığını söyleyen İsa’nın Muharrifleri, gerçek İsa’nın getirdiği gerçek İslam’a yönelip belki de
akaitlerini tazeleyecekler ve İslam’ı bulacaklar.
Bu
hadislerin delalet ettiği mana bu olabilir. Bir de Hz. İsa’nın ölmeyip ruhunun
Allah katına çıkarıldığı ifade ediliyor ki zaten ruh ölmez. Cesediyle çıkmaya
gelince Allah’ın sünnetine aykırı. Allah’ın sünnetinde yerden olan her şey
yerde kalacaktır.
…ve len tecide lisünnetillahi tahviyla;
Fatır/43
Onun içinde bu noktada
hadisleri bu ayete eğer uyarlarsak o zaman netice dediğimiz gibi Hz. İsa’nın
Allah ruhunu katına çıkardığı ama ümmetinin manevi ömrünün uzun olacağı ve bir
gün onun inancını tahrif edenler bu tahriften kurtulup asli mesaja geri
döneceği şeklinde te’vil edebiliriz.
56-) Feemmelleziyne keferu feüazzibühüm azâben şediyden fid dünya vel
ahireti, ve ma lehüm min nasıriyn;
Hasılı:
o küfredenleri Dünyada ve Ahirette şiddetli bir azab ile ta'zib edeceğim, hem
onlara yardımcılardan eser yoktur. (Elmalı)
"Fakat
o hakikati inkâr edenlere gelince; onlara hem dünyada hem de sonsuz gelecek
sürecinde şiddetle azap yaşatacağım. Onların hiçbir yardımcıları da
olmaz." (A.Hulusi)
Feemmelleziyne keferu feüazzibühüm azâben şediyden fid dünya vel
ahireti Küfründe direnenlere gelince. İşte
onlara çok şiddetli bir azap edeceğim dünyada da ahirette de. ve ma lehüm min nasıriyn; Onlar yardımcı da bulamayacaklar.
57-) Ve emmelleziyne amenû ve amilus salihati feyüveffiyhim ucurehüm*
vAllahu la yuhıbbuz zalimiyn;
Amma
iman edip Salih ameller işleyenlere gelince onlara ecirlerini tamamıyla öder de
Allah zalimleri sevmez. (elmalı)
"Hakikatine"
iman edip bunun gereği olan çalışmaları yapanlara gelince; onların
yaptıklarının getirisi tamı tamına verilir. Allâh zâlimleri sevmez! (A.Hulusi)
Ve emmelleziyne amenû ve amilus salihati
İman eden ve imanlarını Salih amelle ispat edenlere gelince, feyüveffiyhim ucurehüm onlara ödüllerini tam olarak verecektir Allah. vAllahu la yuhıbbuz zalimiyn; ve Allah zalimleri sevmez. Zalimleri sevmediği için
zulmü de sevmez. Hz. İsa’yı insan olmaktan çıkarmak zulümdür. Ona iftira
etmekte zulümdür. Hıristiyanların yaptığı gibi onu ilahlaştırmak zulümdür,
Yahudilerin yaptığı gibi ona ve annesine zina isnat etmekte zulümdür. Onun
içinde Allah zalimleri sevmez.
58-) Zâlike netluhu aleyke minel ayati vez zikril hakiym;
İşte o
hüküm, biz onu sana bu âyetlerden ve hikmetli zikirden peyderpey okuyoruz.
(elmalı)
İşte bu
bilgiler, (sana gayb olan geçmiş olaylara) işaretler ve hikmetli zikirdir
(olayların hikmetini açıklamaktır). (A.Hulusi)
Zâlike bütün bunlar netluhu aleyke minel ayat sana bildirdiğimiz mesajlardandır vez zikril hakiym; ve hikmetli haberlerdendir.
59-) İnne mesele 'Iysa ındallahi kemeseli Adem* halekahu min turabin
sümme kale lehu kün feyekûn;
Doğrusu
Allah ındinde İsa meseli Âdem meseli gibidir: Onu topraktan yarattı sonra da
ona «ol!» dedi, o halde olur. (Elmalı)
Muhakkak
ki, Allâh indînde İsa'nın oluşumu Adem'in oluşumu gibidir (İsa'nın oluşumu
Adem'in oluşumu gibiyse, Adem'in oluşumu da İsa'nın oluşumu gibidir. Buna göre
düşünülmeli bu konu. A.H.). Onu topraktan yarattı, sonra "Ol" dedi ve
oldu (topraktan - moleküler yapıdan meydana gelene ruhun nefh olmasıyla {Esmâ
kuvveleri farkındalığıyla} insan hâline gelmesi ile; ana rahminde moleküler
yapıdan meydana gelene ruh nefh olması suretiyle insanın meydana gelmesi aynı
şeydir). (A.Hulusi)
İnne mesele 'Iysa ındallahi kemeseli Adem
İsa’nın durumu Allah katında Ademin durumu gibidir. İsa’ya şaşıranlar, İsa
babasız doğdu diye onu
ilahlaştıranlar..! O halde Adem’i ne yapacaksınız demek istiyor Kur’an. Adem
sadece babasız değil, üstelik anasız da doğdu. Babasız doğdu diye İsa’yı Allah
ilan edecekseniz haşa, ya da tanrının oğlu ilan edecekseniz, Ademi ne ilan
etmeniz gerekir? Bu ne biçim mantıktır. Ademi insan olarak, ve hatta işlediği
günah yüzünden tüm insanlığın yüz karası olarak gören Hıristiyan ilahiyatçıları
nasıl İsa’yı tanrı ilan etmeye kalkarlar demek istiyor ayet.
halekahu min turabin Allah onu
topraktan yarattı. sümme kale
lehu kün feyekûn; Sonra ona dedi ki, “ol”, o
da oluverdi.
Burada
babasız doğmak bir kimseye ilahlık kazandırmaz deniliyor. Yani eğer babasız
doğmak ilahlık kazandırsaydı, babasız ve anasız doğmak kişiye ne kazandırmazdı
ki? Onun için kıyaslayın denilme isteniyor. Ve devam ediyor ayet;
60-) ElHakku min Rabbike fela tekün minel mümteriyn;
Bu hak
senin rabbinden, binaenaleyh şüphe edenlerden olma (Elmalı)
Bu,
Rabbinden hakikattir; bu yüzden, şüphe edenlerden olma! (A.Hulusi)
ElHakku min Rabbike İşte bu gerçek
sana Rabbin tarafından bildirilmiştir. Hangi gerçek? Yukarıda anlatılan
gerçeklerin tamamı, ama özellikle de Hz. İsa’ya ilişkin gerçek. Çünkü bu gerçek
o güne dek hiçbir eserde yer almayan bir gerçek. Hiç kimsenin bilmediği ve
aktarmadığı, hiç kimsenin bir başka yerden de aktaramayacağı bir gerçek.
Yalnızca Allah’ın haber vereceği bir gerçek. Onun için de işte bu gerçek sana
rabbin tarafından bildirilmiştir deniliyor.
fela tekün minel mümteriyn; Sakın
şüphelenenlerden olma.
Bu
ayetin arka planını anlamamız için hemen bu ayetlerin indiği ortamı aklımıza
getirmemiz gerekiyor ki, Necran’lı 64 kişilik Hıristiyan heyetinin içinden
seçilmiş olan liderler, papazlar grubunun Mescid-i Nebevide, peygamber
mescidinde, Resulallah’ın karşısında Resulallah’la İsa üzerine, Hz. İsa’nın
doğumu, ilahlığı, Allah’a nispeti üzerine büyük bir tartışma geçtiğini
hatırlayalım.
Resulallah
Hıristiyan ilahiyatçıları ile, büyük Hıristiyan bilginleri ile ki muhtemelen
bölgede Hıristiyan olmuş Arap liderleri de var orada. Hıristiyanlığı kabul
etmiş ama aslen Arap olan papazlar da var orada. Onun için Resulallah’ın
mescidinde müthiş bir münazara var. Resulallah bir tarafta, diğer hepsi bir
tarafta. İşte o münazara sırasında bu ayetler adeta birer hakikat olarak Resulallah
tarafından karşıya bildirilmek üzere indiriliyor. Ve onlar rivayetlerden
öğreniyoruz ki pes ediyorlar.
İşte
bu son delil geldikten sonra pes ediyorlar. Adem ve İsa kıyaslaması üzerine
Hıristiyan heyeti artık bir şey söyleyemiyor, söyleyecek teslisi, 3 lemeyi
savunacak herhangi bir delil bulamıyor bunun üzerine Resulallah en son sözü
söylüyor.
61-) Femen hacceke fiyhi min ba'di ma caeke minel ılmi fekul te'alev
ned'u ebnaena ve ebnaeküm ve nisaena ve nisaeküm ve enfüsena ve enfüseküm sümme
nebtehil fenec'al la'netallahi alel kazibiyn;
Sana
gelen ilimden sonra artık her kim seninle münakaşaya kalkarsa haydı de: Gelin
oğullarımızı ve oğullarınızı kadınlarımız ve kadınlarınızı kendilerimizi ve
kendilerinizi çağıralım sonra can-u gönülden ibtihal ile duâ edelim de Allahın
lâ'netini yalancıların boynuna geçirelim. (Elmalı)
Sana
gelen ilimden sonra, her kim bu hakikat hakkında tartışırsa, de ki:
"Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı,
yandaşlarımızı ve yandaşlarınızı çağıralım; sonra dua edelim; Allâh lâneti
hakikati yalanlayanların boynuna olsun!" (A.Hulusi)
Femen hacceke fiyhi
min ba'di ma caeke minel ılmi sana gelen bu
ilimden sonra bu konuda seninle tartışacak olurlarsa; fekul
deki onlara te'alev ned'u ebnaena
ve ebnaeküm Haydi, oğullarınızı ve
oğullarımızı çağıralım, ve
nisaena ve nisaeküm Hanımlarınızı ve
hanımlarımızı çağıralım ve
enfüsena ve enfüseküm bizimkileri ve
sizinkileri çağıralım. Tüm taraftarlarımızı çağıralım. Hepsinin gözü önünde,
hepsinin başı üzerine sümme
nebtehil can-ı gönülden yemin edip
yalvaralım. fenec'al la'netallahi
alel kazibiyn; Allah’ın lanetinin
yalancıların üzerine olmasını dileyelim. Teklifini yapması isteniyor
Resulallah’ın. Allah tarafından bu teklifi yapması istenince Resulallah bu
teklifi aynen yapıyor ve onları mülaeneye davet ediyor. Lanetleşmeye.
“Kim yalan söylüyorsa lanet onun üzerine
olsun. Haydi var mısınız.” Diyor.
Biz
Tarih kaynaklarından öğreniyoruz ki bu heyet içerisinden 14 kişilik, 64 kişi
arasından seçilmiş 14 kişilik bu gerçekten de bilgi olarak yüksek seviyeli
heyet içerisinden bir tanesi hemen uyarıyor.
“Tarihte Hiçbir peygamberle lanetleşmeye
girmeyen bir kavim helakten kurtulamamıştır, iflah olmamıştır.” Diyor. Sakın
lanetleşmeyin.
Hem
de Necran Hıristiyan devletinin, devlet başkanının kardeşi bu ve aynı zamanda
büyük bir bilgin ve ilim adamı.
Bu
uyarı üzerine vazgeçiyorlar. Bu çağrıya gelmiyorlar ve tamam diyorlar.
- Ya Muhammed biz sana bağlılığı kabul
ediyoruz. Vergi vereceğiz. Devletimiz senin himayendedir. Vergi vermeyi kabul
ediyoruz, lakin sen de bizi dinimiz üzerine bırak.
Resulallah’ta
onları dinleri ile serbest bırakıyor. Baş başa bırakıyor ve onlar İslam
devletine vergi ödüyorlar.
62-) İnne hazâ lehüvel kasasul hakk* ve ma min ilâhin illAllah* ve innAllahe
leHUvel Aziyz'ul Hakiym;
Doğrusu
işte budur o kıssanın hak ifadesi, yoksa Allah dan başka bir İlâh yoktur ve
hakikat Allah o, öyle azîz öyle hakîmdir. (Elmalı)
Muhakkak
ki, işin hakikati budur. İlâhiyet (tanrı - tanrısallık) kavramı geçersizdir;
sadece Allâh! Gerçek ki Allâh "HÛ"dur, Aziyz'dir, Hakiym'dir.
(A.Hulusi)
İnne hazâ lehüvel kasasul hakk İşte
budur olayın doğrusu.
Böyle
diyor ayet. Bu aslında Kur’an metodolojisinde, tefsir metodolojisinde çok
ilginç bir delildir aynı zamanda. Kur’an kıssaları ile Kur’an meselelerini
ayıran bir unsurdur bu. Kur’an da kıssalar yer alır. Yani anlatılan tarihsel
öyküler, tarihsel olaylar. Bir de meseleler yer alır.
Bugün
en büyük tartışması yapılan konulardan biride Kur’an kıssalarının tarihsel
hakikati. Tarihte bu olaylar olmuş mudur olmamış mıdır tartışması yapılıyor. Bu
tartışmalar bence yersiz. Meselelerin tarihte olmuş olması şart değil, zaten
meseldir. Misal olarak verilmektedir. Onun için onların tarihsel olarak vuku
bulmuş olması şart değil. Ama Kur’an kıssalarının vuku bulup bulmadığını işte
buna benzer ibarelerden çıkarabilirsiniz.
Aslında
Kur’an bunları ayırıyor. İnne
hazâ lehüvel kasasul hakk Başka ayetlerde,
başka kıssaların başında yada sonunda şu ibareye benzer bir ibarede
görebilirsiniz.
Nahnu nekussu aleyke nebeehüm bil Hakk..
Keyf/13
Buna
benzer ibareler. Hep El Hakk
kelimesi ile gelir. Yani bu neyi gösteriyor? Bu 3 şeyin işaretidir.
1 –
Bu kıssa o zaman bilinen bir kıssa idi. Kaba hatları ile anlatılan kıssa o
çağda muhataplarca biliniyordu.
2 –
Ancak bu kıssa böyle bilinmiyordu, yanlış biliniyordu. Eksik biliniyordu. Onun
için bu tür ibarelerle tamamlanan, başına ya da sonunda bu uyarı levhasının yer
aldığı ibarelerden anlıyoruz ki bu kıssa yanlış biliniyordu.
3 –
Doğrusu budur. Yanlışını açıklıyor bu ayetler. Yani yanlış bilinen kıssanın
doğrusunu bizden dinlediniz diyor insanlığa vahiy.
Onun
için de burada da bu uyarı levhası geliyor. İnne hazâ lehüvel kasasul hakk İşte
budur olayın doğrusu.
ve ma min ilâhin illAllah Allah’tan
başkaca da bir ilah yoktur.
ve innAllahe leHUvel Aziyz'ul Hakiym;
Allah, evet yalnızca O’dur mülkünde izzet sahibi olan ve işinde hikmet sahibi
olan.
63-) Fein tevellev fe innAllahe Aliym'un Bil müfsidiyn;
Yine
yüz çevirirlerse muhakkak ki Allah müfsidleri bilir. (Elmalı)
Eğer
(bu hakikatten) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allâh fesat çıkaranları bilir
(sonucunu yaşatır). (A.Hulusi)
Eğer
yüz çevirirlerse, eğer bütün bunlara rağmen, Allah’ın hakikati kendilerine bir
bir bildirmesine rağmen yine de geri dönerlerse iyi bilsinler ki Allah
bozgunculuk yapanları, geriye dönenleri ifsad edenleri çok iyi bilmektedir.
Kıssa
burada bitti ve yeni bir çağrıya giriyor. Yeni bir konu açtı. Yeni bir başlık.
Tevhid çağrısı. Çünkü öncelikle delilleri ispat etti. Yani yanlışın yanlış
olduğunu ortaya koydu. Aslında Kur’an üslubullah burada kendini gösteriyor. Bir
insana ya da bir topluluğa hakikat nasıl iletilir. Bunun yöntemini de buradan
öğreniyoruz. Önce muhatapların yanlışını ortaya koydu. Yanlışı iyice ispat
ettikten sonra şimdi doğru olana çağrı yapıyor Kur’an ve diyor ki;
64-) Kul ya ehlel Kitabi te'alev ila kelimetin sevain beynena ve
beyneküm ella na'büde illAllahe ve la nüşrike Bihi şey'en ve la yettehıze
ba'duna ba'dan erbaben min dunillahi, fein tevellev fekulüşhedu Bi enna
müslimun;
De ki:
Ey ehli kitap! gelin: Sizinle bizim aramızda müsavi bir kelimeye, şöyle ki: Allah
dan başka ma'bud tanımayalım ona hiç bir şey'i şerik koşmayalım, ve bazımız bazımızı
Allah dan beride Rab ittihaz etmesin, eğer buna karşı yüz çevirirlerse o vakit
şöyle deyin: Şahit olun ki biz hakikaten Müslim’iz: müsalemetkârız (Elmalı)
De ki:
"Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak
anlayışa; Allâh'tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allâh'a
hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela İsa'yı) Allâh dûnunda Rab
ittihaz etmesin (Allâh yanı sıra ilâh - tanrı edinmeyelim)." Eğer
bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: "Şahit olun ki
biz Allâh'a teslim olmuşlardanız." (A.Hulusi)
Kul ya ehlel Kitabi te'alev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm De ki; Ey kitap ehli, sizinle bizim aramızdaki şu
ortak ilkeye gelin haydi. Aramızda ki şu ortak ilkeye sizi davet ediyorum. ella na'büde illAllahe Allah dan başkasına kulluk etmeyeceğiz. Ortak
ilkemizin birinci şartı bu.
Bakın
bu çağrı bugün de geçerli. Bu bir Tevhid konfederasyonu çağrısıdır. Bu bir
Tevhid çağrısıdır. Herkesedir bu çağrı. Onun için bu çağrıya cevap veren Tevhid
sancağı altına gelmiş olur. Onun için bu çağrı sadece o gün değil, bugün ve
bundan sonrada geçerlidir. O nedenle bizler, bize çağırmıyoruz. Bize
çağırmayacağız. Bizler Tevhide çağıracağız. Çünkü bizde ona çağrılıyoruz. Onun
için hiç kimse bana gelin demesin kimseye. Aksine kendine gel desin. Kendinize
dönün, özünüze dönün, özünüzde Tevhidi göreceksiniz. Fıtratınızda tevhidi
göreceksiniz. Yaratılışınızın temelinde ilahi izi göreceksiniz ve o zaman
anlayacaksınız.
İşte
bu çağrı bu tevhidin çağrısıdır. Ey kitap ehli, haydi aramızda ortak bir ilkeye
gelin. Bu ilkeden birincisi; Allah dan başkasına kulluk etmeyeceğiz.
ve la nüşrike Bihi şey'en O’ndan
başkasına ilahlık yakıştırmayacağız.
ve la yettehıze ba'duna ba'dan erbaben min dunillah Allah’ın yanı sıra birbirimizi Rabler olarak kabul
etmeyeceğiz.
fein tevellev fekulüşhedu Bi enna müslimun;
Bütün bunların üzerine eğer yüz çevirirlerse, işte sen de o zaman deyiniz ki;
Şahit olun biz Müslümanlardanız. Biz Allah’a teslim olduk. Allah’a teslim olan
bu çağrıya gelir. Biz bu çağrıya uyduk deyin. Yani sizin peşinizden gelemeyiz
deyin. Biz Allah’ın davetine geldik sizin davetinize değil deyin. Yani onlarda
bunu anlasınlar, Kendilerine, kendilerinizi, kendinize çağırmadığınızı,
Allah’ın çağrısını yinelediğinizi, Kendinizi de onları da hep aynı ortak
çağrıya çağırdığınızı anlasınlar. Ve onların çağırdığı şeye çağırmadığınızı
anlasınlar. Onun için de sizde onlarda Allah’ın çağrısına gelin.
65-) Ya ehlel Kitabi lime tühaccune fiy
İbrahiyme ve ma ünziletit Tevratu vel İnciylu illâ min ba'dihi, efela ta'kılun;
Ey Ehli
kitab! niçin İbrahim hakkında münakaşa ediyorsunuz? Halbuki Tevrat ve İncil
ancak ondan sonra indirildi bunu da mı akıl etmiyorsunuz? (Elmalı)
Ey
kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin İbrahim hakkında tartışıp
duruyorsunuz? Tevrat ve İncil Ondan sonra inzâl edilmiştir (dolayısıyla olayı
anlatmıştır). Bunu fark edecek aklınız yok mu? (A.Hulusi)
Ya ehlel Kitabi lime tühaccune fiy İbrahiym
Yine burada bu konu ile irtibatlı olan bir başka konuya girdi ayet. İbrahim’in
hanifliğe çağrısına girdi. Ey kitaplılar, ey kitap ehli lime tühaccune fiy İbrahiym İbrahim konusunda niçin tartışıp duruyorsunuz? ve ma ünziletit Tevratu vel İnciylu illâ
min ba'dih oysa ki Tevrat’ta, İncil’de ondan
sonra inmişti. Evet..!
Hıristiyanlar
diyorlar ki İbrahim bizim, Yahudiler diyorlar ki yok İbrahim bizim, size
vermeyiz. Kur’an da soruyor; Nereden çıkarıyorsunuz bunu, Tevrat’ta, İncil’de
İbrahim’den sonra indi. İbrahim neden sizin özel malınız olsun ki. Onun için
adeta İslam’ın ortak çağrısı mesaj olarak Tevhide, şahıs olarak İbrahim’e. Yani
gelin eğer bir şahıs üzerinde birleşmemiz gerekiyorsa İbrahim üzerinde
birleşelim. Çünkü İbrahim Tevhidi temsil ediyordu.
3
din de İbrahimi bir köke dayanıyor. O halde nedir aramızda ki problem? Aramızda
ki problem yukarıda, birbirimizi tanrı edinmeyelim. Allah’tan başkasına ilahlık
yakıştırmayalım. Bunu söylüyor. İşte yapılan da bu idi. Onun için özellikle
birincil olarak Hıristiyanlara yapılan bu davetin anlamı açık. Çünkü onlar ve
Yahudiler Hahamlarını ve papazlarını Allah’tan başka Rabler edinmişlerdi.
Ayet-i kerimenin manası bu;
İttehazû ahbarehüm ve ruhbanehüm erbaben min dunillahi..
Tevbe/31
Onlar ahbarlarını,
hahamlarını, ve papazlarını Allah dışında rabler edindiler diyor. Bu ayet
inince önce Hıristiyan bir papaz, sonradan Müslüman olan Hatem bin Adyy
Resulallah’a gelerek dedi ki;
“Ya Resulallah Hıristiyanlar ve
Yahudiler papaz ve hahamlarına secde etmiyorlar ki..!”
Resulallah’ta;
- Hayır tapmak bu değildir. Onlar haram kılıyor, siz haram
bilmiyor muydunuz. Onların helal kıldığını siz helal bilmiyor muydunuz, işte
budur, kulluk budur. Diyor.
Yani haram ve helal kılma yetkisini eline
alması bir insanın, işte ona uyanlar, ona tapmış gibi oluyorlardı. Peygamberin
bu tanımına göre.
efela ta'kılun; Tevrat’ta İncil’de İbrahim’den
sonra indirildi, siz hala bunu akıl etmeyecek misiniz. Yani kafanız çalışmıyor mu,
bu kadarını dahi düşünemiyor musunuz..! Siz İbrahim bizimdi, yok bizimdi derken
aslında İbrahim sizden de önce idi. İncil’den, Tevrat’tan, Kur’an dan da önce
idi. Dolayısıyla bu kadarını düşünemiyor musunuz diyor Kur’an.
66-) Hâ entüm hâülâi hacectüm fiyma leküm Bihi ılmün felime tühaccune
fiyma leyse leküm Bihi 'ılm* vAllahu ya'lemu ve entüm la ta'lemun;
İşte
siz öylesiniz, haydi biraz bilginiz olan şeyde münakaşa ettiniz, ya hiç bir
ilminiz olmayan şeyde niçin münakaşa edersiniz? Halbuki Allah bilir siz
bilmiyorsunuz. (Elmalı)
Az çok
bildiğiniz konularda tartışıp durdunuz, neyse... Fakat hiç bilmediğiniz bir
konuda neden tartışırsınız? Oysa Allâh bilir, siz bilmezsiniz! (A.Hulusi)
Hâ entüm hâülâi hacectüm fiyma leküm Bihi ılm Hadi şu bildiğiniz şeyleri tartıştınız diyelim, felime tühaccune fiyma leyse leküm Bihi
'ılm Fakat bilmediğiniz şey hakkında niçin
tartışırsınız ki..!
İfadeye
bakınız, Kur’an ın ifadesine. Hadi bildiğiniz şeyleri aranızda tartışıp
duruyorsunuz diyelim. Ya bilmediğiniz, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyi niçin
tartışıp duruyorsunuz.
Aslında
bu ibare sadece bir zümreye mi, bize değil mi..! Bilmediği şeyleri tartışanlara
değil mi? Ve bugün de bunu çok yapmıyor muyuz? Bilmediğimiz halde bir çok şeyi
tartışıyor ve cahillerin tartışmasından bir şey çıkmayacağını düşünmüyor değil
miyiz.
felime tühaccune fiyma leyse leküm Bihi 'ılm* vAllahu ya'lemu ve entüm
la ta'lemun; Halbuki Allah bilir fakat siz
bilmezsiniz. Neyi bilmezsiniz? Bilmediğiniz şeyi tartışmanın sonucunun
hakkınızda ne kadar kötü olacağını bilmezsiniz. Cahillerin tartışmasının
sonucunda ne büyük bir ziyan olacağını bilmezsiniz.
İşte
Allah cahillerin tartışmasının sonucunda çok büyük bir ziyan çıkacağını bilir.
Onun için de sizi uyarır.
67-) Ma kâne İbrahiymu yahudiyyen ve la nasraniyyen ve lâkin kâne
haniyfen müslima* ve ma kâne minel müşrikiyn;
İbrahim
ne Yahudi idi ne Nasrânî ve lâkin Müslim bir hanif (lekesiz bir muvahhid) idi
ve müşriklerden olmamıştı. (Elmalı)
İbrahim
ne Yahudi idi ne de Hıristiyan... Fakat o tanrıya (dışsal ötesinde bir ilâha)
inanmayan (hanîf), yalnızca Allâh'ın var olduğunun idrakinde olarak O'na teslim
olmuş (varlığında Allâh'ın mutlak tasarrufu olan) idi. Anlayışında şirk yoktu!
(A.Hulusi)
Ma kâne İbrahiymu yahudiyyen ve la nasraniyyen İbrahim ne Yahudi idi, Ne de Hıristiyan idi.
ve lâkin kâne haniyfen müslima Fakat
İbrahim tam anlamıyla hakka yönelmiş bir Müslüman idi.
Biraz
önce uyardığım gibi Müslüman ismi sadece bu ümmete has değil, İnsanlığın
değişmez değerlerine uyan tarih boyunca tüm insanlar Müslüman’dır. Onun için
Hz. İbrahim de Müslüman’mış. ve
ma kâne minel müşrikiyn; ve özellikle
Allah’a şirk koşanlardan, ya da Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıranlardan
değildi. Yani özellikle burada Hıristiyanlara bir ima var, gönderme var. Yani;
Siz İbrahim’e nasıl sahip çıkıyorsunuz..! Yahudilere de bir gönderme var. Onlar
da Ezra’yı yani bizim bildiğimiz
ismi ile Üzeyir’i Tevrat’ı yeniden
ortaya çıkardığı, yazdığı için, ilahi ve tanrısal bir güç vehmederler Ezra’da, Üzeyir’de. Onun için de onu 2. Musa olarak nitelerler, Hatta onda
tanrısal bir güç vehmederler, onu bir bakıma tanrılık makamına çıkarırlar.
Onun
için de iki zümreye de söylüyor. Siz şirk koşuyorsunuz bir takım
tavırlarınızla. İbrahim ise şirk koşmamak için ateşe atladı. Siz onunla nasıl
benzerlik kuruyorsunuz. Aranızda ne gibi bir benzerlik olabilir ki?
O
şirk koşmamak için canını ortaya koydu, siz ise şirk koşmak için elinizden
geleni yapıyorsunuz.
68-) İnne evlenNasi Bi İbrahiyme lelleziynettebe'uhu ve hazen Nebiyyu
velleziyne amenû* vAllahu Veliyyül mu'miniyn;
Doğrusu
insanların İbrahim’e en yakını her halde onun izince gidenler ve şu Peygamber
ve iman edenlerdir, Allah da müminlerin velîsidir. (Elmalı)
Gerçekte
İbrahim'deki hakikate en yakın olanlar; Onun anlayışı üzere yürüyenler, bu Nebi
(Hz. Muhammed) ve Ona iman edenleridir. Allâh iman edenlerin Veliyy'sidir.
(A.Hulusi)
İnne evlenNasi Bi İbrahiyme lelleziynettebe'uhu Gerçekte İbrahim’e en yakın olanlar, ona uyanlardır.
Evet,
bir kimseye yakınlık onun soyundan, onun akrabasından, onun oğlu, babası olmak
değil. Onun için İbrahim öz babasına dua etti, Allah dua etmemesiniz istedi ve
o da dua etmekten vazgeçti. Ama İbrahim hiç görmediği binlerce yıl sonra
gelecek olan kendi inancının müntesiplerine dua etti, Allah kabul etti. İşte
bugün Hacc, bu dua çağrısının, daha doğrusu bu duanın, bu çağrının fiili
ifadesidir.
ve hazen Nebiyyu velleziyne amenû Ve
işte bu peygamber ve iman edenlerdir İbrahim’e en yakın olanlar.
vAllahu Veliyyül mu'miniyn; Allah
ise inananların tamamına yakındır. Yani İbrahim’e yakın olanlar bunlar, bu
peygamber ve ona iman eden müminler, Allah ise hem İbrahim’e, hem Muhammed AS.
a, hem İsa’ya, hem Musa’ya, hem de bunlara iman eden tüm müminlere yakındır.
69-) Veddet taifetün min ehlil Kitabi lev yudılluneküm* ve ma yudıllune
illâ enfüsehüm ve ma yeş'urun;
Ehli
kitaptan bir taife arzu etti ki sizi şaşırtsalar, halbuki sırf kendilerini
şaşırtıyorlar da farkına varmıyorlar. (Elmalı)
Kendilerine
hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup sizi saptırmayı arzuladılar; oysa
onlar kendilerinden başkasını saptırmazlar. Ama bunu idrak edemiyorlar.
(A.Hulusi.
Veddet taifetün min ehlil Kitabi lev yudılluneküm Ehli kitaptan bazıları isterler ki sizi saptırsınlar.
Sizi saptırmak isterler. ve ma
yudıllune illâ enfüsehüm Fakat onlar öz
benliklerinden başkasını saptıramazlar. ve ma yeş'urun; Üstelik bunun
farkında da değiller.
Demek
ki her saptırıcı aslında kendini saptırıyor. Aslında her inkarcı, inkarı ile en
büyük zararı kendisine yapıyor. Lakin bunun farkına da varmıyor. İşte felaket
orası. İşte büyük felaket o. Şeytan, şeytan olduğunu bilir. Yaptığının kötü
olduğunu da ve şeytanın meziyeti mi sayalım bunu bilmiyorum. Ama insan
şeytanlık yapar lakin şeytan kadar meziyetli değildir. Şeytanlığının şeytanlık
olduğunu bilmez. Kötü olduğunu bilmez. Onun için bazı insanlar, şeytan kadar
dahi meziyetli olamıyorlar.
70-) Ya ehlel Kitabi lime tekfürune Bi
ayatillahi ve entüm teşhedun;
Ey
Ehli kitap! niçin Allahın âyetlerine küfrediyorsunuz? Halbuki görüp
duruyorsunuz. (Elmalı)
Ey
kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, siz hakikate şahit olduğunuz hâlde,
niçin Allâh'ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretleri)
inkâr ediyorsunuz? (A.Hulusi)
Ey
Kitap ehli, bizzat kendiniz şahit olup dururken Allah’ın ayetlerini niçin inkar
etmekte direniyorsunuz, niçin inkar edip duruyorsunuz.
71-) Ya ehlel Kitabi lime telbisunel Hakka Bil batıli ve tektümunel
Hakka ve entüm ta'lemun;
Ey
Ehli kitap niçin hakkı batılla buluyorsunuz da hakkı ketmediyorsunuz? Halbuki
bilip duruyorsunuz. (Elmalı)
Ey
kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin Hakk'ı bâtılın içinde
gizleyip, bilip dururken Hakk'ı gizliyorsunuz? (A.Hulusi)
Ya ehlel Kitabi lime telbisunel Hakka Bil batıli Ey kitap ehli niçin Hakka batıl elbisesi giydirip te ve tektümunel Hakka ve entüm ta'lemun; Bildiğiniz halde Hakkı gizliyorsunuz. Gerçeğin
üzerini örtüyorsunuz.
Soruyor
Kur’an, sürekli sorup duruyor. Hakka batıl elbisesi giydiriyorsunuz diyor ve
hakkı bile bile gizliyorsunuz diyor. Gördüğünüz gibi, Hakka batıl elbisesi
giydirmek, batılla Hakkı karıştırmak, beyazla siyahı birbirine karıştırıp gri
elde etmek gibi bir şey. Evet, şirk işte budur. Şirk, şirkettir, Hakla batılın
şirketi, ortaklığına şirk denir. Hak ya da batıl bu şirket içerisinde % kaç
hisseye sahip, bunun hiçbir önemi yok ki..! %10 hisse batıla verin, % 90 hisse
de Hakkın olsun. Ama şöyle diyemezsiniz; Ya..! %90 ı hakkın ya %10 da batıla verelim
ne olur..! Bu aynen şöyle olur; %90 bal içine %10 pislik attık, Canım %90 ı
bal, ne olur ki yiyemeyin diyemezsiniz. Bir kaşıkta atsanız yenmez işte.
Şirk
pisliktir. Ben demiyorum bunu bağışlayın, Kur’an diyor.
Ya eyyühelleziyne amenû innemel müşrikûne necesün.. Tevbe/28
Pisliktir diyor şirk. Onun
için siz; “Efendim %90 ı bal değil mi,
temiz değil mi? %10 da pislik olsa ne olur ki, çoğunluğu nasıl olsa temiz..!”
Diyemezsiniz. Onun için işte şirk aslında budur. Pislikle temiz olanın
şirketidir, birbirine karıştı mı temiz kalmaz artık, o da pis olur.
Üstelik onlar ikinci bir
suçu daha işliyorlar. Hakkı gizliyorlar.
Sevgili dostlar, Hakkı
değiştirmek bozmak bir suç. Hakkı gizlemek ayrı bir suç. Aslında hakkı bozan
herkes, hakkı gizlemiş olur aynı zamanda. Çünkü bozulan Hakk, Hakk olmaktan
çıkar. Batıl elbisesi giydirdiğiniz Hakk, Hakk olmaktan çıkar. Onun için Hakkı
bilmek, hakkı söylemek görevini omuzlarınıza yükler. Eğer bildiğiniz hakikati
iletmiyorsanız, Allah korusun o hakikati gizlemek gibi bir suça ortak olmak
gibi bir durumda söz konusu. Onun için Hakkı gizlemek, hele hele, bile bile
gizlemek Hakka zulmetmektir.
Ama tabii bu ayette
özellikle gizlenilen hakikat, Resulallah’ın Nübüvvetini gizliyorlardı. Gelecek
Peygamberi biliyorlar, ama bunu özellikle gizliyorlardı.
72-) Ve kalet taifetün min ehlil Kitabi aminu Billeziy ünzile
alelleziyne amenû vechen nehari vekfuru ahırehu leallehüm yerci'un;
Ehli
kitaptan bir taife de şöyle dedi: «Varın o mü'minlere indirilene güpe gündüz
iman edin, Ahirinde de dönüp küfredin belki onlar da dönerler. (Elmalı)
Kendilerine
hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup şöyle dediler: "Şu iman
edenlerin yanına sabah varıp, 'inzâl edilenlere iman ettik' deyin. Günün
sonunda da (düşündük olmaz böyle şey diyerek) inkâr edin. Böylece belki onlar
da (size uyup) dönerler." (A.Hulusi)
Ve kalet taifetün min ehlil Kitabi aminu Billeziy ünzile alelleziyne
amenû vechen Nehar Ehli kitaptan bir kısmı
da şunu dediler.
Aminu Billeziy ünzile alelleziyne amenû vechen Nehar Günün başında iman edenlere, vahyedilene inandığınızı
söyleyin. Taktik veriyorlar akıl daneleri. Diyorlar ki; Günün başındaki
indirilenlere iman ettiğinizi söyleyin, iman edin. Ama tabii buradaki iman edin
den kasıt, iman ettiğinizi söyleyin.
Peki
niçin iman ettiklerini söyleyecekler?
vekfuru ahırehu Günün sonunda
indirilenlere de inkar edin. Taktiğe bakınız. Şeytanın taktiklerinden biri.
Önce sizi kabul ediyormuş gibi davranmak. Hangisi? Günün başında indirilenler,
aslında bundan kasıt yine bize kadar gelen Razi’nin naklettiği bir rivayet var
mesela el-Esam’dan naklettiği bir rivayet; Günün
başında indirilenlerden kasıt diyor, Yahudilerin kitabında ki bir takım
gerçekleri doğrulayan, Tevrat’taki gerçekleri doğrulayan ayetler geldiğinde
tasdik ediyorlar, bunlar doğru diyorlardı. Ama Tevrat’ta ki bilgileri
doğrulamayan, onları yalanlayan ayetler indiğinde bunlar yalan diyorlardı. Yani
ölçüleri Allah değil. Ölçüsü Allah olmayınca onun için de doğrulara doğru
demeleri de aslında bir şey ifade etmiyor.
Ama tabii bundan daha öte bir şey
bu. Bence bu ayette söylenen Günün başında indirilene iman ettiğinizi söyleyin,
sonunda indirileni inkar edin. O zaman karşınızdakinde şöyle bir izlenim
uyandırabilirsiniz: “Ya..! Adam mantıklı, yani adam taassupla hareket etse
eğer, peşin fikirle, ön yargıyla hareket etse hepsini inkar eder efendim. Bak
doğruya doğru, yanlışa yanlış diyor.” Dedirtecekler. Onun için de bu bir
taktik. Bir kısmını iman eder gibi gözüküyor, veya bir kısmını okeyler gibi,
onaylar gibi gözüküyor, ama arkasındakini inkar ediyor.
Öncelikle
onun Allah’a olan sadakatine bakmak lazım. Problem Allah’ın söylediklerini
tasdik edip etmemesidir. Yoksa sizin sözünüz değil ki. Allah’tan gelen bu
mesajı inkar edip etmiyor mu? Tasdik etmesi hiçbir şey ifade etmiyor. Eğer
inkar ediyorsa, bir kısmını da olsa inkar ediyorsa o tasdiki de hiçbir işe
yaramayacaktır. Onun için problem Allah ile olan ilişki problemi. Çünkü Allah’a
teslim olmaktan kasıtta bu.
Yukarıda
Müslimun olmaktan söz edildi.
İbrahim’in teslim olduğu, havarilerin teslim olduğundan söz edildi. Bu
teslimiyet neyi ifade ediyor? Allah’tan gelen mesajın tamamını kabullenmek.
Allah’tan mı geldi, Tamam, orada bana söz düşmez. Allah’ım demişse doğrudur.
İşte onun için Sadakallahül azim deriz
biz her Kur’an okuduğumuzda. “Allah demişse doğrudur” deriz Çünkü İman
bir ön bilgidir. İmanla yaklaşmadığınızda bambaşka anlarsınız. İmanla
yaklaştığınızda daha başka anlarsınız. İmanla baktığınızda bir ayete farklı
algılarsınız, imansız bir gözle baktığınızda farklı algılarsınız.
Deneyin diyemeyeceğim. Yani
imansız bir gözle bir müminin bakması mümkün değil. Ama denemenize de gerek
yok. İmansız bir gözle bakanlara bakın. Kur’an a. Onun için; Hudellil Muttekin
Kur’an muttakiler için bir hidayettir. İmanlı bir gözle bakanlar için. İmanlı
bir yürekle algılayanlar için bir hidayettir. Ötekiler için değil. Onun için
kafirin inkarını artırır, müminin imanını. Bu önemli. O sebeple Kur’an;
…şifaun ve rahmetun lil mu'miniyne, ve la yeziyduz zalimiyne illâ
hasara; İsra/82
Müminler için bir şifadır
zalimlerin ise yalnızca hüsranını artırır. Kendisi böyle diyor zaten.
Onun için sevgili dostlar
bu noktada Kur’an a yaklaşımınız önemlidir. Allah’ın vahyine yaklaşımınız
önemlidir. Seçmeci davranıyorsanız, işinize geleni kabul edip, işinize
gelmeyeni az da olsa reddediyorsanız unutmayın ki biraz önce söylediğim şirk
tanımına girer. Allah’ın sözüne kimse seçmeci yaklaşamaz. Çünkü teslimiyet bu
değildir. Teslimiyet Allah’tan gelenin tamamına teslim olmak demektir. İşinize
gelene değil.
Şeytanın yaptığı neydi ki?
Aslında şeytan Allah’ın varlığını inkar etmedi, Allah’ın yüceliğini de inkar
etmedi. Febi izzetike diye yemin
ediyor. Senin şerefine yemin olsun ya rabbi diyor. Evet, yine şeytan Allah’ın
yüceliğine inanıyor. Allah’ın yaratıcılığına inanıyor. Yoksa problem bu değildi
ki. Şeytanın tek problemi vardı, hasetliği idi, çekememezliği idi. Ahlaksızlık
yapmasıydı. Allah’ın bir tek emrine karşı çıkmıştı. Karşı çıkarken de makul ve
mantıki bir delili vardı. Ben Allah’tan başkasına secde etmem mantıki delili
ile yola çıkmıştı. Gördüğünüz gibi.
leallehüm yerci'un; Bütün bunların
sonunda ne umuyorlardı? Yani günün başında gelene inanır gibi olun, inanır
görünün, ya da inandığınızı söyleyin, günün sonunda geleni inkar edin derken
neyi umuyorlardı?
leallehüm yerci'un; Belki dönerler
diyordu. Yani, müminleri imanından döndürmek için bunu yapıyorlardı. Niyete
bakınız..!
73-) Vela tu'minu illâ limen tebi'a diyneküm* kul innel hüda hüdAllahi,
en yü'ta ehadün misle ma ûtiytüm ev yühaccuküm ınde Rabbiküm* kul innel fadle
Bi yedillahi yü'tiyhi men yeşa'* vAllahu Vasi'un 'Aliym;
Ve
kendi dininize tabi' olanlardan başkasına aman vermeyin. De ki: Her halde
hidayet Allah hidayeti, size verilen gibisi birine veriliyor veya rabbinizin
huzurunda size galebe edecekler diye mi bu? De ki: Doğrusu fazıl Allahın
elindedir, onu dilediğine verir, ve Allah vâsi'dir, alîmdir. (Elmalı)
"Dininize
tâbi olmayana inanmayın!" De ki: "Hidâyet, Allâh hidâyetidir
(hakikatiniz olan Allâh Esmâ'sının hidâyeti esastır). Size verilenin bir
benzeri de başka birine veriliyor diye ya da (verilenle) Rabbinizin huzurunda
size galip gelecekler diye mi muhalefetiniz?" De ki: "Muhakkak ki
fazl Allâh elindedir, onu dilediğine verir. Allâh Vasi'dir, Aliym'dir."
(A.Hulusi)
Vela tu'minu illâ limen tebi'a diyneküm
yine bu sözde onlara ait. Fakat sizin dininize uymayan kimseye asla inanmayın
diyorlardı.
İşte
problem burada. Ben bu problemi bugün, kendisini Müslüman ismini verenlerde de
görüyorum. Sizin dininize uymayanlara, uymayan kimselere asla inanmayın. Yani
burada ki sizin dininiz meselesi Allah’ın kitabı değil, Allah’ın dini değil,
kendi zihninde çizdiği din imajı, kendi geliştirdiği din imajı, kendi
geliştirdiği din şablonuna uymayanı inkarcı ilan etmek. Onu itmek, onu
cehenneme sürüklemek. Bu hastalık bugünde geçerli.
İşte
bu taassuptur. İşte bu Müslümanların Yahudileşmesi, Müslümanların
Hıristiyanlaşmasıdır. Kendi kafasındaki din şablonuna uymayınca, veya kendi
mezhebine, kendi meşrebine, kendi mektebine, kendi ekolüne, kendi hizbine uymayınca
kendi çizgisine, karşıdakini doğrudan itivermek. Onu tekfir etmek, Onu tadlil
etmek, dalaletle, küfürle suçlamak. Hatta onu cehenneme yollamaya kalkmak.
İşte
bu. Onlarda böyle diyorlardı. Fakat sizin dininize uymayan kimseye asla
inanmayın.
kul innel hüda hüdAllah Onlara
verilecek cevap bu, Deki onlara cevaben; Gerçek hidayet Allah’ın rehberliğidir.
en yü'ta ehadün misle ma ûtiytüm
Kur’an ın en zor tercüme edilen ayetlerinden biri ile karşı karşıyayız şu anda.
Eski ve yeni tüm müfessirlerin zorluğu üzerinde ittifak ettikleri bir ayet bu.
Ben yine de en muteber olan Razi, bu ayetin 5 tür anlaşılmasından söz eder. 5
tür mealinden tabir caizse söz eder. Ben bunlardan en doğru olanını size
aktarıyorum;
en yü'ta ehadün misle ma ûtiytüm
Size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmesi ve devam ediyoruz:
ev yühaccuküm ınde Rabbiküm Ya da
rabbinizin huzurunda size karşı deliller getirmesi mi onlara karşı, dinlemeyin
demenize sebep oldu. Onlara inanmayın, onların getirdiği ne olursa olsun
inanmayın demenize sebep oldu.
Bir
daha vereyim;
en yü'ta ehadün misle ma ûtiytüm
Bunun üzerine size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmesi, ev yühaccuküm ınde Rabbiküm ya da rabbinizin huzurunda size karşı deliller
getirilmesi mi sizin Müslümanlara böyle davranmanıza neden oluyor. Tamamen
hasetliğe yönelik bir ibare. Yani Yahudiler ve Hıristiyanlar Kur’an a ve
peygambere karşı gelirken aslında getirdiği mesajın batıl olduğunu iddia
etmiyorlar. Temelde şeytanın güdüsünün aynısı var. Şeytan nasıl Adem’i hasetledi,
işte onlarda kendilerine indirilenin bir mislinin başkasına verildiğini
kabullenemiyorlar. Yani; “Gelirse bize
gelir, bize gelmezse kimseye gelmez.” Mantığı hakim.
Onun
için de peygamberliği kendilerine bekliyorlar. Kendilerinden birine peygamberlik
gelseydi kabulleneceklerdi. Ama tabii kendilerine peygamberlik gelen de oldu,
kendi peygamberlerini taşlamadılar mı? Zaten daha önce işlediğimiz bir takım
ayetlerde; “Onlar kendi peygamberlerini
dahi ölüme yolladılar ey Muhammed, sana karşı ne yapmazlar ki..!” manasına
gelen uyarılarda bulunuyordu Cenab-ı Hakk.
İşte
onun için bu noktada onlar hasetliklerinden böyle yapıyorlardı. Neden? Bu da
şovenistlikleriden, ırkçılıklarından geliyordu. Milli bir ilah, milli bir
peygamber, milli bir Kitaba iman ediyorlardı aslında. Allah’a değil. Onun için
onlar ilahı dahi millileştirmek istiyorlardı. O nedenle; “Bizden çıkmamışsa feriştah olsa, ağzıyla kuş tutsa işe yaramaz.”
Bu tam bedevi tarzı işte. Çamur olsun bizden olsun. Bu tam bedevi tavrı.
Bugünde aynen geçerli. “Bizim
memleketten olsun, çamur olsun.”, “Ankaralı olsun çamur olsun.”, “Kayserili
olsun da çamurdan olsun.”, “Gümüşhaneli olsun da çamurdan olsun.” Bu
mantık. Ya da kadınsa; “Kadın olsun da
çamurdan olsun.” Mantığı. Yani illa bir şeycilik yapma mantığı. İşte
Yahudice bir mantık. Oysaki kaliteye önem vermek, niteliğe önem vermek, değere
önem vermek, hakikate önem vermek. Aslında bu esas olmalı değil mi?
İşte
burada Yahudilerin yaptığı da bu, bizden olsun çamur olsun. Elden gelince ne
olursa olsun, baktıkları falan yok. Onun için aslında Resulallah’a böyle
inananlar hiçbir zaman inanmadılar.
Örneğin
çok ilginçtir Mekke Müşrikleri arasında bir müşrik lider vardır. Şems
kabilesinin liderlerinden. Resulallah’a büyük dede boyundan akraba düşer.
Resulallah’ın büyük dedesi Haşim’le, onun büyük dedesi Abdusşems, kardeştirler.
Utbe. Büyük dedelerinde birdirler. Utbe diyordu ki müşrik reislerine; Yahu
neden bu kadar karşı çıkıyorsunuz, bizden olsun da çamurdan olsun falan diyor.
O başarırsa ekmeğini beraber yeriz. O başarırsa başarısını paylaşırız, biz
yüceliriz. Başaramazsa diyordu bir de biz vururuz. Mantık buydu. Onun için
hiçbir zaman mümin olamadı. Bu mantıkla yaklaşan imana ulaşamazdı, ulaşamadı
da.
Müseylemetül
kezzaba da onun adamlarından biri gidiyordu. Bakınız, çok ilginç. Taberi’de nakledilir.
Müseylemenin huzuruna vardı diyor Ben-i Hanife’den bir adam;
- Sen peygamberliğini ilan etmişsin
öylemi?
- Evet bir peygamberim.
- Eşhedü enne
Muhammeden Resulallah..! Dedi Müseyleme’nin huzurunda adam.
- Ben şahadet
ediyorum ki Muhammed Allah’ın elçisidir.
- Ve eşhedü enneke
kezibun.
- Ve yine ben
şahadet ediyorum ki sende sahtekarın tekisin. Dedi.
Müseyleme önüne geleni kesiyor unutmayın. Böyle bir dehşet
estiriyor. Müseylime daha doğrusu. Ama ne dedi adam arkasından,
- Muhammedin
Allah’ın sadık peygamberi, senin de sahtekar olduğunu bilmeme rağmen bizim,
Ben-i Hanifenin, Hanife oğullarının yalancısı dedi, Kureyş’in doğrusundan bana
daha evladır, senin arkanda savaşacağım.
Arkasında savaştı ve öldü diyor Taberi. Buyur..! İşte
asabiyet adamı böyle yapar. İşte kör tassup adamı böyle yapar. Şahadet ediyor
Muhammed AS. ın Sadık olduğuna, peygamberliğine ama Müseylime’nin arkasında
savaşıp ölüyor. İşte kör tassup insanı böyle yapar.
kul innel fadle Bi yedillahi De ki;
Lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir.
yü'tiyhi men yeşa' Onu dilediğine verir. vAllahu Vasi'un 'Aliym; Allah lutfunda sınırsızdır, çok iyi bilendir.
74-) Yahtassu Bi rahmetiHİ men yeşa'* vAllahü zül fadlil azıym;
Rahmetiyle
imtiyazı dilediğine bahşeder, daha Allah çok büyük fazıl sahibidir. (Elmalı)
Rahmetini
(dilediğinden) dilediğine has kılar! Allâh Aziym fazl sahibidir. (A.Hulusi)
Yahtassu Bi rahmetiHİ men yeşa'
Rahmetini istediği kimseye bağışlar. Rahmetinden kasıt, peygamberlik ve nübüvvet
biliyorsunuz. Nübüvvet risaletini istediği kimseye bağışlar. vAllahü zül fadlil azıym; Allah muhteşem ve muazzam bir lütuf sahibidir. Yani
niçin çok görüyorsunuz ey kitap ehli, Allah istediğini seçemeyecek mi? Siz mi
seçeceksiniz, Allah’a siz mi dayatacaksınız. Siz mi belirleyeceksiniz kimi
peygamber seçeceğini..! Allah’a bu kadar itimat etmiyorsanız sizin imanınız
nasıl bir imandır. Adeta bu söylenmek isteniyor.
75-) Ve min ehlil kitabi men inte'menhü Bi kıntarin yüeddihı ileyke, ve
minhüm men in te'menhü Bi diynarin la yüeddihı ileyke illâ ma dümte aleyhi
kaima* zâlike Bi ennehüm kalu leyse aleyna fiyl ümmiyyiyne sebiyl* ve yekulune
alAllahil kezibe ve hüm ya'lemun;
Ehli
kitaptan öylesi vardır ki ona yüklerle emanet bıraksan onu sana te'diye eder,
gene onlardan öylesi vardır ki ona bir dinar emanet etsen tepesine binmedikçe
onu sana te'diye etmez, bunun sebebi: Çünkü bunlar bizim aleyhimize ümmilerde
bir yol yoktur derler ve Allaha karşı bile bile yalan söylerler. (Elmalı)
Kendilerine
hakikat bilgisi gelmiş olanlardan öyleleri vardır ki, kantar (dolusu) emanet
bıraksan, onu sana aynen iade eder. Öyleleri de vardır ki, tek bir dinar
(altın) emanet etsen, tepesine dikilip zorlamadıkça sana geri vermez. Bu
onların, "Bize karşı olan ümmîlerin (hakikati bilmeyenlerin) hiçbir hakkı
yoktur" diye (düşünmelerinden kaynaklanır). Onlar bile bile Allâh üzerine
yalan söylüyorlar. (A.Hulusi)
Ve min ehlil kitabi men inte'menhü Bi kıntarin yüeddihı ileyk Ama burada çok ilginç bir üslubu var Kur’an ın,
süpürücülük yapmaz. Süpürüp atmaz, süpürüp almaz. Pirinçli taşsa, pirincini
seçer. Taşlı pirinçse taşını ayıklar. Evet..! Ama bunun taşı da var diye
pirinci atmaz, ya da taşıyla pişirmez ve bize bir edebi öğretir, bir terbiyeyi.
“Hiçbir zümreye hiçbir gruba, hiçbir din
mensuplarına aynı seviyede davranmayın. İçinden ahlaklı olanları, içinden
erdemli olanlarını ayırın.” Demek
istercesine adeta kendisi bu örneği koyuyor.
Ehli
kitaptan öyleleri var ki, kendisine bir hazine bağışlasanız yüeddihı ileyk
size iade eder.
ve minhüm men in te'menhü Bi diynarin la yüeddihı ileyk Yine ehli kitaptan öyleleri de var ki, bir tek lira
verseniz kendisine onu size geri iade etmez. illâ ma dümte aleyhi kaima Tepesine
dikilmediğiniz sürece onu size iade etmez. İlle tepesine dikileceksiniz,
tepesine vura vura alacaksınız.
zâlike Bi ennehüm kalu leyse aleyna fiyl ümmiyyiyne sebiyl Bunu niçin yapıyorlar, bu onların kitap ehli
olmayanlara yaptıklarımızdan dolayı bir şey lazım gelmez iddiaları yüzündendir.
Böyle bir iddiaları var. Özellikle Tevrat’ta da bu iddia yer alıyor benzer
şekliyle. Bizden olmayanlara, örneğin kendilerinden olana faizle kredi açmaları
yasak, ama sizden olmayanlara faizle kredi açabilirsiniz. Kat kat faiz
alabilirsiniz diyor.
Böyle
milli bir ilah, milli bir din demiştim ya, yani sizden olursa yapamazsınız,
sizden olanlara ahlaklı olmalısınız ama sizin dışınızdaysa ne ahlak ne erdem
hiçbiri geçerli değil. İşte bu Yahudice bir davranış biçimi. Oysa ahlaki oysa
fazilet, insani erdem her yerde geçerlidir. Muhatabınız hangi dinden olursa
olsun, hangi inanca mensup olursa olsun, isterse dinsiz olsun. Ahlak ve erdem
sabittir. Senin için iyi olan başkası içinde iyi, senin için kötü olan başkası
içinde kötüdür.
ve yekulune alAllahil kezibe ve hüm ya'lemun; Onlar böyle yapmakla ne yapıyorlar biliyor musunuz,
Allah’a bile bile iftira ediyorlar.
76-) Bela men evfa Bi ahdihi vetteka feinnAllahe yuhıbbul müttekıyn;
Hayır
yol var, Allah var, her kim ahdine vefa eder ve korunursa şüphe yok ki Allah o
muttakileri sever. (Elmalı)
Evet,
kim sözünün arkasındaysa ve korunursa, şüphesiz ki Allâh korunanları sever.
(A.Hulusi)
Bela men evfa Bi ahdihi vetteka
Fakat, taahhütlerine sadık kalır ve Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde
olursa bir kimse feinnAllahe
yuhıbbul müttekıyn; İyi bilin ki işte Allah
kendisine karşı sorumluluk bilincine sahip olanları sever.
77-) İnnelleziyne yeşterune Bi ahdillahi ve eymanihim semenen kaliylen
ülaike la halaka lehüm fiyl ahireti vela yükellimühümullahu vela yenzuru
ileyhim yevmel kıyameti ve la yüzekkiyhim* ve lehüm azâbun eliym;
Fakat
onlar, o Allahın ahdini ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satanlar işte
onların Ahirette hiç nasibi yoktur, Allah onlara kelâmıyla hitab etmeyecek ve
kıyamet günü nazar buyurmayacak, ve kendilerine temize çıkarmayacaktır, onların
hakkı elîm bir azaptır. )Elmalı)
Allâh
ahdini ve yeminlerini az bir değere satanlara gelince; onların sonsuz gelecek
sürecinde hiçbir nasipleri yoktur. Allâh (dıştaki bir tanrıdan değil,
hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerinin tahakkukundan söz edilmede) kıyamet
sürecinde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Onlar için feci
bir azap vardır. (A.Hulusi)
İnnelleziyne yeşterune Bi ahdillahi ve eymanihim Allah’a karşı taahhütlerini ve yeminlerini
pazarlayanlar, tezgahlayanlar
semenen kaliylen hem de az bir paha
karşılığında pazarlayanlar, pazarlayan kimseler var ya
Dikkat
edin, buraya çok dikkat buyurun lütfen, Allah’a olan ahitlerini..! Ne bu
Allah’a olan ahit? Benim aklıma ilk etapta Allah’a olan ahitten insanın öz
benliği geliyor doğası. İnsanın kendi doğasına yabancılaşması, Allah’a olan
ahdine ihanetidir. İnsanın kendisine yabancılaşması kendi doğasını bozması,
tabii ki çevreyi bozması. Kendi doğasını bozması aslında İslam’dan çıkmasıdır
işte. Aklının doğasını bozması, aklı selimi kaybetmesidir. Kalbinin doğasını
bozması, kötü duygularla kötü düşüncelerle kalbinin doğasını bozması.
İşte
doğası bozulunca aslında küfür gelir. Çünkü batıl doğal olmayandır. Hakk doğal
olandır. Batıl sentetik olandır, Hakk doğal olandır. Onun için burada Allah’la
insanın yaptığı ahitten ilk anlamamız gereken; Allah’ın sizi üzerinde yarattığı
fıtrat. Temiz ve pak fıtrat. O fıtratı bozmak, işte ahde ihanettir.
Bu
manada bu ihaneti yapanlar var ya,
ülaike la halaka lehüm fiyl ahire Onların
ahirette payı olmayacak. Daha;
vela yükellimühümullah Allah onlarla
konuşmayacak. Allah onlara küsecek..! Allah onlarla konuşmayacak..! vela yenzuru ileyhim Allah onların yüzüne bakmayacak..!
Allah’ın
konuşmaması, Allah’ın yüzüne bakmaması, Allah’ın onlarla muhatap olmaması ne
demek..! Allahsız kalmak demek. Allah’ı kırmak, Allah’ı gücendirmek demek.
yevmel kıyame Kıyamet gününde Allah
onların yüzüne bakmayacak. ve la
yüzekkiyhim ve en beteri Allah onları
temizlemeyecek, arındırmayacak artık. ve lehüm azâbun eliym; Ve işte bu
onlar için en büyük azaba dönüşecek. Acıklı bir azap onların olacak.
78-) Ve inne minhüm le feriykan yelvune elsinetehüm Bil Kitabi li
tahsebuhu minel Kitabi ve ma huve minel Kitab* ve yekulune huve min ındillahi
ve ma huve min ındillah* ve yekulune alAllahil kezibe ve hüm ya'lemun;
Bir de
onlardan bir fırka vardır dillerini kitaba eğer büğerler: onu kitaptan
sanasınız diye: halbuki kitaptan değildir, hem o Allah tarafındandır derler:
halbuki Allah tarafından değildir, de Allah namına bile bile yalan söylerler.
(Elmalı)
Onlardan
bir kısmı da vardır ki, vahiy olan bilgiden diye düşünmeniz için, hakikat
bilgisinden olanları, anlamından kaydırarak (farklı bir anlam yükleyerek)
konuşurlar. (Oysa) o söyledikleri nâzil olan bilgi değildir. "O Allâh
indîndendir" derler; O Allâh indînden değildir! Bile bile Allâh hakkında
yalan söylerler. (A.Hulusi)
Ve inne minhüm le feriykan yelvune elsinetehüm Bil Kitab Yine onlardan öyleleri de var ki, Kitabı çarpıtırlar.
li tahsebuhu minel Kitabi ve ma huve minel Kitab Kitaptan olmayanı kitaptan sanasınız diye dilleriyle
çarpıtırlar.
ve yekulune huve min ındillah ve bu
Allah’tan, Allah katındadır derler. ve
ma huve min ındillah O Allah katından
olmadığı halde, bu Allah’tan geldi derler.
ve yekulune alAllahil kezibe ve hüm ya'lemun; Allah’a bile bile iftira ederler.
79-) Ma kâne li beşerîn en yü'tiyehüllahul Kitabe vel Hükme ven
Nübüvvete sümme yekule lin Nasi kûnu ıbaden liy min dunillahi, ve lâkin kûnu
Rabbaniyyine Bima küntüm tüallimunel Kitabe ve Bima küntüm tedrusun;
Hiç
bir beşer için o salâhiyet yoktur ki Allah ona kitap versin, hüküm versin,
Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allah dan beride bana kul olun
diyebilsin, ve lâkin kitap ta'lim etmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte
bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der. (Elmalı)
Bir
beşer için olacak şey değildir, Allâh kendisine hakikat bilgisini, hükmü ve
nübüvveti versin de, sonra o kalkıp insanlara, "Allâh'ı bırakıp, bana
kulluk edin" desin! Bilakis onlara şöyle der: "Hakikat bilgisi
öğretinize ve yaptığınız çalışmalara uygun olarak, Rabbinize kulluk ettiğinizin
bilincinde olanlardan olun." (A.Hulusi)
Ma kâne li beşerîn en yü'tiyehüllahul Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete
sümme yekule lin Nas Allah’ın kendisine
Nübüvvet, peygamberlik, kitap ve hikmet verdiği hiçbir kimse yoktur ki
toplumuna şöyle desin: kûnu
ıbaden liy min dunillah Allah’ı bırakıp ta
bana kulluk edin demesi düşünülemez. Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve
Nübüvvet verdiği hiçbir kimsenin kendi toplumuna; Allah’ı bırakın da bana
kulluk edin demesi düşünülemez.
ve lâkin kûnu Rabbaniyyine Bima küntüm tüallimunel Kitabe ve Bima
küntüm tedrusun; Fakat ne der? Aksine Rab
adamı olun, Allah adamı olun der. Ve daha ilahi kelamı derinliğine öğrenip onu
başkalarına da öğretir. Yani Allah kendisini terbiye eder, kendisi de insanları
terbiye eder. Allah’ın vahyi ile Allah’ın terbiyesini insanlara aktarır.
80-) Ve la ye'mureküm en tettehızül Melaikete ve Nebiyyiyne erbaba*
eye'muruküm Bil küfri ba'de iz entüm müslimun;
Ve hiç
bir zaman size Melâikeyi ve Peygamberleri rabler ittihaz etmenizi de emredemez,
ya siz Müslüman olduktan sonra size küfrü emredebilir mi? (Elmalı)
Size,
melekleri veya Nebileri, Rabler edinmenizi de emretmez (o ilim sahibi beşer).
Siz Allâh'a teslim olduktan sonra, hakikatinizi inkâr etmenizi ister mi?
(A.Hulusi)
Ve la ye'mureküm en tettehızül Melaikete ve Nebiyyiyne erbaba Yine onlar melekleri ve peygamberleri Rabler
edinmenizi emretmezler.
eye'muruküm Bil küfri ba'de iz entüm müslimun; Onlar, siz Allah’a tam teslim olduktan sonra o size
inkarı emreder mi hiç? Siz Allah’a tam teslim olursanız size inkarı hiçbir
peygamber ve peygamberlerin varisi olan alimler ve sıdıklar emretmez.
“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder