14 Mayıs 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİN (27 - 29) (148-B)



A sayfasından devam

27-) Ve kale Musa inniy 'uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm min külli mütekebbirin lâ yu'minu Bi yevmil hisab;

Musa dedi ki: "Muhakkak ki ben, yaptıklarının sonucunu yaşama sürecine iman etmeyen her kibirli benlik sahibinden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım." (A. Hulusi)

27 - Musâ da ben, dedi: her halde öyle hesap gününe inanmaz her mütekebbirden rabbim ve rabbinize sığındım. (Elmalı)


Ve kale Musa inniy 'uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm min külli mütekebbirin lâ yu'minu Bi yevmil hisab Musa dedi ki; Ben kibre kapılıp hesap gününe inanmayan herkesten, benimde, sizinde rabbiniz olan Allah’a sığınırım.


28-) Ve kale racülün mu'minun, min ali fir'avne yektümü iymanehu etaktülune racülen en yekule RabbiyAllâhu ve kad caeküm Bil beyyinati min Rabbiküm* ve in yekü kâziben fe'aleyhi kezibüh* ve in yekü sadikan yusıbküm ba'dulleziy ye'ıdüküm* innAllâhe lâ yehdiy men huve müsrifün kezzab;

Firavun ailesinden olup o ana kadar imanını açıklamamış bir adam dedi ki: "Rabbim Allâh'tır, dediği için mi bir adamı öldürüyorsunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık delillerle gelmiştir... Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir... Şayet doğru söyleyen ise, sizi uyardığı azap size isâbet eder! Muhakkak ki Allâh, (hakikatindeki sermayeyi) israf eden, çok yalancı kimseye hidâyet etmez." (A. Hulusi)

28 - Âli Firavundan mü'min bir er de -ki imanını saklıyordu- â, dedi: bir adamı rabbim Allah diyor diye öldürecek misiniz? Size rabbinizden beyyinelerle de gelmiş iken? Hem o bir yalancı ise çok sürmez yalanı boynuna geçer, fakat doğru ise size yaptığı vaatlerin bir kısmı olsun başınıza gelir, şüphe yok ki Allah müsrif bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz. (Elmalı)


Ve kale racülün mu'minun, min ali fir'avne yektümü iyman işte o sırada firavunun çevresinde olup ta imanını gizleyen mü’min bir adam şöyle çıkıştı.

Evet, sureye adını veren olaya girdik. Sureye adını veren olayın ilk ayeti bu. Hatta sureye adını veren ayet bu ve burada ki racülün, mü’minun. Mü’min bir adam. Öncelikle isim verilmiyor. Kur’an istese isim verirdi başka olaylarda isim verdiği gibi. Ama bunda isim vermiyor. Bir çok noktada da isim vermiyor zaten.

Neden? Çünkü Kur’an ayrıntıya değil dikkatimizi, olayın vereceği derse. Tarihin belli bir zamanında yaşanmış olaydan daha çok o olayın zamanlar ve mekanlar üstü dersine dikkatimizi çekiyor. Burada da bir mü’min, bir mü’min yiğit hatta. Çünkü Racül mecazen kelime olarak erkek manasına gelse de mecazen yiğit manasına kullanılır. Yani bizde de adam o manaya gelir ya. Adam ol. Bu kadına da söylenebilir, yani sadece erkeğe değil. Onun için ricalün nisa demişler. Kadınların erkekleri değil, kadınların yiğitleri diye anlaşılmalı bu.

Yiğit bir adam, bir mü’min. Hem de Firavunun sarayında bir mü’min. O güne kadar imanını gizlemiş. Neden gizlemiş? Yeri geldiğinde açıklamak, açıkladığında da bir işe yaraması için. Buradan bir çok hisse alıyoruz aslında. İsmini vermiyor, Vermiyor, çünkü maksadı tarihi bilgi vermek değil, maksadı tarih kitabına benzemek değil. Maksadı tüm zamanlarda geçerli olan ilkeleri sunmak.

Onun içinde bir mü’min diyor, yiğit bir mü’min ve onu da unutmuyor, unutturmuyor. Vahiy kendi içine bu mü’minin hatırasını alarak o hatırayı ölümsüzleştiriyor. Namaza, ibadete konu ediyor. Düşünün Firavunların ismini unuttu gitti insanlık tarihi ama o mü’min her bir Müslüman’ın yüreğinde o mü’minin sevgisi yaşıyor. Şu anda gelip sözümüze konuk olduğu gibi.

Tabii ki kim sorusunu tefsirler sormuş. Bu mü’min kim. Süddi, Firavunun amca oğludur demiş. 2. nesilden tefsir otoritelerinden Süddi’nin yorumu böyle.

Asiye diyenler olmuş. Firavunlardan birinin mü’min olan hanımı. Tahrim suresinin son ayetinde kaviy imanı tüm mü’min kadınlara örnek gösterilen o büyük anne, o büyük kadın. 4 kadın örnek gösterilir Kur’an da, işte bir tanesi de bu.

Yine uzarsif isimli tarihler birini örnek veriyorlar. Firavuna karşı ayaklanıp Musa’yı ya da çağında Tevhidi savunanları destekleyen bir saray komutanı. Ama Kur’an ın üslubu bu kişinin ille de aynı o zaman da olan bir kişi değil, her zaman görebileceğimiz, rastlayabileceğimiz türden bir sembol kişi, bir simge kişi. Yani zulmün bağrında imanı savunan mutlaka birileri olur. Her yerde mutlaka iman iyileri cezp eder. Bu her yerin içine firavunun sarayı da girer. Onun için iyiler nerede olursa olsun iman varır o yüreği bulur.

Tabii bu çerçeve de bakacak olursak, anlayacak olursak, Hz. Yusuf’u bu çerçeveye yerleştirebiliriz. Firavunun sarayında bir mü’minmiydi, evet. Hiksoslar döneminde, yani Arabistan yarımadasından fatihler olarak gelip mısır firavunlarının elinden Mısır’ı fethettikten sonra ülkede hanedanlık kuran ve uzun bir süre ülkeyi yöneten Hiksos hanedanları döneminde Hz. Yusuf, Yusuf suresinde anlatılan o kıssanın tarihi bir yansıması olarak geldiği, en sonunda köle diye satıldığı, kuyulara atıldı, en sonunda Mısır’da çok önemli bir siyasal mevki elde etti. Hazine bakanlığı yapıyordu ama tüm yetkiler elindeydi. Onun içinde Kraldan sonra kralın yetkisine sahip en büyük yöneticiydi.

Yusuf’un tarihsel kıssası bir kişi ne yapar sorusunun cevabıdır. Ahlak, erdem, liyakat, çalışkanlık, bilgi ve faziletle bir kişi ne yapar, bir kişi koca bir imparatorluğu, çağının süper gücünü parmağına takar ve yönetir. İşte bunlara sahip olabilirse mesajıydı bu.

Ama benim daha farklı bir yorumum var. Burada ki raculün, mü’minun. Bir yiğit adam, bir mü’min adamla ilgili. Kim o? Firavunlar hanedanları içerisinde muvahhit tek yönetici olma ayrıcalığını elinde bulunduran Ahneton (Akhenaton). Ahneton dönemi gerçekten eski Mısır Krallıkları dönemi boyunca, ki birkaç bin sene süren tarihin en uzun süreli devletlerinden biridir. Boyunca en çok tevhide yaklaşan, tevhidin devlet düzeni haline getirildiği bir dönemdi.

Ahneton babasından kalan büyük Mısır devletini, tüm putları yasaklayarak Allah’a kulluğa mecbur kıldı. Yani amon dininin, amon tapınağının, amon rahiplerinin pençesinde ki dini hayatı tamamen kurtararak Allah’a kulluğu tek ibadet biçimi olarak toplumuna gösterdi. Bununla kalmadı aynı zamanda sarayı halka açtı. Çünkü Firavunlar halka o güne kadar hiç görünmezlerdi. Halk firavunların devasa heykellerini görür, kendileri de o kadar büyük sanırlardı. Bu heykellerin hepsinde de illaki bir elinde halkalı haç, diğerinde de firavunun otoritesinin bir ifadesi olan kamçı bulunurdu ve devasa heykelleri gören halk firavunu hiç ömründe görmediği için onları gözünde büyütür ve onların zulmüne ses çıkarmazdı. Hatta öyle bir yasa vardı ki firavunlar döneminde, firavuna elini dokunan öldürülürdü. Böyle bir yasa da yürürlükteydi.

İşte böylesine bir devlette Kral Ahneton’un firavunların putperest geleneğini alt üst etmesi, tek Allah’a iman edip halkı da tek Allah’a imana çağırması ve amon rahiplerini tamamen işlerini iptal edip, amon tapınaklarını kapatıp, hatta devletin başkentini bu uğurda değiştirip Ahataton diye Allah şehri diye yepyeni bir başkent kurdurması ve oraya göç edip halkın içinde yiyip, içip onlarla haşır neşir olarak; Bakın ben de sizin gibi bir insanım, sizden farklı biri değilim. Onun için firavunlar tanrısal birileri değil onlara tapınmayın diye mesaj vermesi gerçekten de manidar.

İşte böylesine bir kraldı Ahneton. Onun içinde firavunun sarayında bir mü’min deyince ben Ahneton’u da hatırlıyorum. Bu mümkin bir yorumdur, belki dolaylı olarak bu ayette ifade edilen mü’min eğer tüm zamanlarda simge ve sembol bir şahsiyet ise bu şahsiyetlerin içine Ahneton. (Akhenaton) mutlaka girmelidir.

Tabii sonuç tarihsel malumattan daha çok tarih üstü, zaman üstü bir müjdedir burada. O müjde açık, her yerde Allah sevdiği kullarını desteklemek için birilerini aracı kılar. Allah onlara olan yardımını en olmadık zamanda, en olmadık yerde gösterir işte burada olduğu gibi. Yani genel mesaj burada budur.

[Ek bilgi; “Firavun, amcasının oğlu Harmil'in Mûsâ (a.s.) 'ya iman ettiğini bilmiyordu. O, Mûsâ (a.s.)'yi onların şerrinden kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. (Ebü'l-Leys Semerkandi- Tefsir-ül Kur’an)]

Allahu alem..!

etaktülune racülen en yekule RabbiyAllâhu ve kad caeküm Bil beyyinati min Rabbiküm Bir adamı sırf rabbim Allah’tır dediği için, üstelik size rabbinizden hakikatin apaçık delillerini getirdiği halde öldürecek misiniz dedi o Firavunun sarayında imanını o güne kadar gizleyen mü’min bir yiğit, mü’min bir adam böyle dedi. Rabbim Allah’tır dediği için bir adamı öldürecek misiniz.

Bu cümle tarihte bir başka olay hakkında da kullanıldı. Resulallah A.S. Kâbe’nin etrafında ibadet ediyordu, namaz kılıyordu. Ukbe bin Ebu Muayd, ki müşrik liderlerindendi. O anda gözü karardı adamın, küfrü başına vurdu. Resulallah’ı öldürmeyi kafasına kurdu ve geldi boynunda ki atkıyla Resulallah’ın boynuna sardı ve onu boğmaya başladı. Hz. Ebu Bekir o anda oradan geçiyordu ve hemen yetişti Ukbe Bin Ebu Muayd’ı itti Resulallah’ın üzerine abanan bu müşrikten Resulallah’ı kurtardı. Ve orada işte bu ayeti okudu. Rabbim Allah’tır dediği için bir şahsı öldürecek misiniz.

Buradan yola çıkarak biz bu surenin iniş zamanını da girişte tespit etmeye çalışmıştık ki Resulallah’a yönelik iyiliği yok etme çabaları Ebu Talib’in vefatından sonraya denk düşüyordu. Onun içinde nübüvvetin 9. yılına tarihlemiştik bu sureyi işte bu olaydan dolayı.

Rabbim Allah’tır dediği için, sırf bunun için bir kişiyi öldürecek misin? Evet, tarih boyunca tüm firavunların yaptığı rabbim Allah’tır dediği için insanların hayatına kastetmek. Ne yapmış? Suçu ne dediğinizde; rabbim Allah’tır benim rabbim sadece Allah’tır dediği için. Aslında tüm firavun zulümlerini alt alta topladığınızda hasımlarına yaptıkları şiddetli muamelenin temelinde yatan gerekçeyi öğrenmeye kalktığınızda buraya ulaşıyorsunuz. Yani kula kul olmadı diye katletmeye kalkmak. Kula kul olmayanlara düşman olmak, iktidarın elinde tuttuğu gücünü kula kul olmayanlara karşı şiddetli bir biçimde kullanmak.

Neden? Kula kul olmayanları korkutacak bir şey yokta ondan. Kula kul olmayanlar hiçbir iktidarın kölesi olmaz da ondan. Kula kul olmayanlar, iktidara kul olan yöneticilerin karşısında özgür olurlar da ondan. İşte buna dayanamıyorlar. Onun için burada ki bu ifade tüm tarih boyunca kula kul olanların, makama kul olanların, iktidarına kul olanların, kulu kendisine kul edenlerin, kula kul olmayanlara karşı yürüttüğü şiddet politikasının temelini teşkil eder.

 ve in yekü kâziben fe'aleyhi kezibühu kaldı ki diyor o mü’min adam. Eğer yalancı ise yalanının zararı yalnızca kendisinedir. Yani Musa eğer yalan söylüyorsa yalanının zararı herhangi birine değil. Yani size zarar verecek bir şey değil bu Bunun zararını kendisi görür. ve in yekü sadikan yusıbküm ba'dulleziy ye'ıdüküm yok eğer gerçeği söylüyorsa tehdit ettiklerinin en azından bir kısmı gelip sizi mutlaka bulacaktır. innAllâhe lâ yehdiy men huve müsrifün kezzab çünkü Allah yalan dolanla kendini alaya veren, musrifün, kendini israf eden, kendini harcayan birini asla hedefine ulaştırmaz.

Bu sureden önce işlediğimiz surede ..lâ taknetu min rahmetillâh. (Zümer/53) denilen Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmeyin denilen kimseleri hatırlayınız. esrefu alâ enfüsihim ey kendini harcayan kullarım diyordu ya. Kendini harcamak, hayatını israf etmek. Onun için eğer böyle yapıyorsa kendini harcamış olur. Ama kendini harcayan birini de Allah asla hedefine ulaştırmaz diyor o mü’min kişi, o mü’min adam. Harika bir yaklaşım.


29-) Ya kavmi lekümül mülkül yevme zahiriyne fiyl Ard* femen yensuruna min be'sillahi in caena* kale fir'avnü ma üriyküm illâ ma era ve ma ehdiyküm illâ sebiyler reşad;

(O adam dedi ki): "Ey vatandaşlarım! Yeryüzünde hüküm sürenler olarak bugün zenginlik sizindir... Fakat, eğer bize gelirse, Allâh'ın hışmına karşı bize kim yardım edip kurtarır?"... Firavun dedi ki: "Ben size kendi görüşümden başkasını göstermiyorum ve tek çıkar yoldan başkasına da sizi kılavuzluk etmiyorum." (A. Hulusi)

29 - Ey benim kavmim! Bu gün mülk sizin, Arzda yüze çıkmış bulunuyorsunuz, fakat Allahın hışmından bizi kim kurtarır şayet gelirse bize? Firavun, ben, dedi: size reyimden başkasını göstermem ve her halde ben size Reşat yolunu gösteriyorum. (Elmalı)


Ya kavmi lekümül mülkül yevme zahiriyne fiyl Ard ey kavmim bugün iktidar sizin tekelinizde ve siz üstün güçsünüz. Zahiriyne fiyl ard, aslında bu ibareyi aynen şöyle çevirmemde hiçbir sakınca yok; Siz bu günün süper gücüsünüz. Evet, yani dil açısından bu manayı veren bir yapıda bu ibare. İktidarın bir imtihan olduğunu unutursanız eğer o zaman ebediyen kaybedersiniz. O mü’min adamın söylediği, verdiği zamanlar ve mekanlar üstü öğüt bu. Devam edelim o zaman;

femen yensuruna min be'sillahi in caena tamam ama yani siz bugün iktidar tekelinizde. Yer yüzünde süper güçsünüz. Eyvallah, tamam. Ama eğer Allah’ın cezasına maruz kalırsak bizi O’ndan kim kurtaracak. Ne kadar ibretamiz değil mi? İnsanoğlu iktidarla şımarınca yer yüzünün mutlak hakimi sanır kendisini.

Oysa böyle zanneden herkes eminim ki kalbine dahi söz geçiremez. Yani kendi bedeni üzerinde ki iktidarı dahi mutlak değilken insanın, yeryüzünde ki iktidarı nasıl mutlak olur. Yer sallansa yeri tutamaz, gök inse göğü tutamaz. Ölüm gelse geri çeviremez. Kalbi dursa çalış diyemez. Peki bu nasıl iddia, bu nasıl bir haddini bilmezlik, kendini bilmezliktir ki kişiyi, sahibini tanrılık iddiasına sürükler. Böylesine haddini bilmezliğin önünde ancak böyle bir bilin durur işte. Yani eğer senin iktidarını Allah bir sallamaya ve sarsmaya başlarsa, kütür kütür yıkmaya başlarsa bunun önünde kim duracak. Kim geçecek bunun önüne ve sana kim yardım edecek.

kale fir'avnü ma üriyküm illâ ma era ve ma ehdiyküm illâ sebiyler reşad Firavun buna karşılık dedi ki; Ben size sadece kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi doğru olan alternatifsiz bir yola yöneltiyorum.

Evet, zorbaların tarih üstü mantığı burada da ortaya çıktı. Aslında burada söylediği şu. Kimsenin alına ihtiyacım yok, kimsenin, senin de aklına ihtiyacım yok demeye getiriyor. Eşkıya dünyaya hükümdar olunca gücün sözü, sözün gücünü yok etmeye kalkacaktır. İşte burada olduğu gibi. Yani senin aklına ihtiyacım yok demeye getiriyor aklını beğenmişlik. Tüm zorbaların mantığı böyle çalışıyor. Farklı düşünen kendilerini uyaranlara karşı düşman oluyorlar. Etraflarında zaten hep kendi zulümlerini onaylayan insanları tutuyorlar. Onun için zulmettikçe etraflarında ki insanlar onu alkışlıyor, onlar alkışladıkça o zulmünü artırıyor. Yani birbirlerinin günahına takviye oluyorlar.

Onun için efendimiz sahih bir haberde, hadisinde; Eğer Allah bir yöneticiye yardım etmek isterse onun etrafına onu uyaran bir bitane verir. Yani bir dostlar topluluğu. O yanlış bir şey yapmaya kalktığında onlar onu uyarır. Doğru bir şey yaptığında ise onu tebrik ve taltif ederler.

Eğer Allah bir yöneticiye rahmetini kesmişse, ondan yüz çevirmişse; onun etrafına onun her dediğine kafa sallayan bir bitane verir. Yani bir yakın çevre. Onlar o günah işledikçe onu teşvik ederler. Onlar teşvik ettikçe o günahı artırır, zulmü artırır.

Harika bir tespit, gerçekten de tüm çağlar boyunca, bugün içinde geçerli olan gerçekten bir öğüt bu. Yönetici etrafında ki insanlarla birlikte davranır. O insanlar yöneticinin davranışını iyi ya da kötü yönlendiren çevreyi oluşturur.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
148. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder