13 Mayıs 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİN (23 - 26) (148-A)






Değerli Kur’an dostları geçtiğimiz ders Mü’min suresinin 22. ayetine kadar tefsir etmiştik. Bugün aynı surenin 23. ayeti ile dersimizi sürdüreceğiz. Ancak geçen dersimizde işlediğimiz ayetleri kısaca hatırlatmam gerekirse, Allah’ın ayetlerini polemik konusu edinenlerden söz eden pasajlar işledik. Allah’ın ayetlerini polemik konusu edinmek, inkarı Allah’ın ayetleriyle savunmaya, yani batılı kayırmak için Hakkı kendisi ile vurmaya kalkmak diye tarif etmişti 5. ayet.

İşte bu çerçevede Allah’ın ayetlerini polemik konusu edip onlar hakkında ileri geri konuşan akıl ele alınıp en sonunda ilahi rehberliği reddedenlerin akıbetini ifade etmişti geçen dersimizde işlediğimiz pasajlar. Ve Musa ve Firavun mücadelesine söz getirildi. Şimdi bu tarihi mücadelenin bağlamında tarih üstü, tarih ötesi tüm zamanlar ve mekanlar üstü ibret ve ders çıkaracağımız noktalara dikkatimizi çekecek vahiy.

Özetle bu mücadele de siz Allah’a güvenin Allah size olan desteğini en ummadığınız zamanda gönderir. Mesajı verilmekte. Belki daha özet bir biçimde söylemek gerekirse Allah’ın yardımı asla engellenemez. Firavunun sarayında da olsa asla ilahi yardım engellenemez mesajıdır.


23-) Ve lekad erselna Musa Bi âyâtiNA ve sultanin mubiyn;

Andolsun ki Musa'yı işaretlerimiz ve apaçık bir karşı konulamaz delil ile irsâl ettik. (A. Hulusi)

23 - Celâlim hakkı için Musâ’yı âyetlerimizle ve açık bir bürhan ile gönderdik. (Elmalı)


Ve lekad erselna Musa Bi âyâtiNA ve sultanin mubiyn doğrusu biz Musa’ya mesajlarımızı ve sahibinin doğruluğuna şahit olan apaçık bir belgeyi vermiş, mesajlarımızla ve sahibinin doğruluğuna şahitlik yapan apaçık bir belge ile Musa’yı elçi göndermiştik.


24-) İla fir'avne ve hamane ve karune fekalu sahırun kezzab;

Firavun'a, Haman'a ve Karun'a (irsâl ettik)... Dediler ki: "Çok yalancı bir büyücüdür." (A. Hulusi)

24 - Firavuna ve Hâmân’a ve Karun’a da dediler ki: bir sihirbaz, bir yalancı. (Elmalı)


İla fir'avne ve hamane ve Karun kimlere? Firavuna, Haman’a ve Karun’a. Aslında ayeti kerime de bu üç erkin sayılması, iktidarı oluşturan üç saç ayağına bir gönderme.

1 - Üç erkten birincisi; Firavun, siyasal ayak.

2. Haman; Bürokratik ayak,

3 – Karun; Ekonomik ayak.

Yani bir zulüm eğer payidar oluyorsa bu üç ayak üzerinde durur genellikle. Onun bir ayağı siyasaldır, bir ayağı bürokratiktir veya dini bürokrasidir, bir ayağı da ekonomiktir. İşte burada bu üçünü birden görmekteyiz. Haman; bir yoruma göre Ha-aman, yani amon tapınağının baş rahibi ve onun temsil ettiği dini erk. Ama eski Mısır yönetim tarzı göz önüne getirilecek olursa o yönetimde Firavundan sonra yetki amon tapınağının baş rahibinde. Dolayısıyla Firavun adına kimi zaman yetkileri onu kullandığını da biliyoruz.

İşte bu çerçeve de Karun ise ekonomik erki temsil ediyor. Yani paranın gücünü temsil ediyor. İktidarın gücü, paranın gücü ve örgütlü dinin, ya da dini bürokrasinin gücü Firavunun zulmünün üç saç ayağını oluşturuyordu. Ve ilginçtir ki Hz. Musa’nın getirdiği tevhide karşı bu üç saç ayağı, yani sapmış olan putperestliğin dini erki yine siyasetin Firavunla temsil edilen erki, ekonominin Karun’la temsil edilen erki tevhide karşı, ilahi mesaja karşı birlikte savaş verdiler. Yani ilahi mesaj bu üçünü birden iktidarını sarstı, salladı ve sonunda devirdi.

fekalu sahırun kezzab fakat onlar yalancı sihirbazın teki demişlerdi. Bu yalancı sihirbazın teki diye Hz. Musa’ya yönelik bu iftira aslında efendimiz S.A. ı da teselli mahiyeti taşıyor. Çünkü benzerini müşrikler de Resulallah’a söylemişlerdi. Yalancı sihirbazın teki. Oysa Nebi S.A. hiçbir sihrine şahit olmamışlar. Bırakınız onu olağan dışı sayılabilecek bir şeyini görmemişlerdi ki onun sihrine örnek vermek gerektiği zaman zorlanmışlar ve sadece diye diye anne babayı evladından ya da evladı anne babasından ayırıyor diyebilmişlerdi. Sihir bunun neresinde?

Resulallah bununla teselli ediliyor ve sana yönelik bu iftira sadece seninle başlamadı. Risalet vazifesini üstlenen senden önceki nebilerde bu türden iftiralara maruz kaldılar. Ama iftira edenler suya gömüldüler. İftira edilen nebilerse tarih onların adını altın harflerle yüreklere yazdı.


25-) Felemma caehüm Bil Hakkı min 'ındiNA kaluktülu ebnaelleziyne amenû meahu vestahyu nisaehüm* ve ma keydül kâfiriyne illâ fiy dalâl;

(Musa) onlara indîmizden Hak olarak (Hakk'ı) getirince, dediler ki: "Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını diri bırakın"... Hakikat bilgisini inkâr edenlerin tuzağı boşa çıkar! (A. Hulusi)

25 - Bunun üzerine kendilerine tarafımızdan hakkı getiriverince de onunla beraber iman etmiş olanların oğullarını öldürün, kadınlarını diri tutun dediler, kâfirlerin düzeni de hep dalâl içinde. (Elmalı)


Felemma caehüm Bil Hakkı min 'ındiNA kaluktülu ebnaelleziyne amenû meahu vestahyu nisaehüm Musa kendilerine katımızdan hakikati getirince onun yanında yer alan mü’minlerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün dediler. Onun yanında yer alan, iman eden kimselerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün. Bu biraz da Tevrat merkezli bir yorumla kız çocuklarını diri bırakıp erkeklerini öldürün şeklinde anlaşılmış.

Ama ibarede ki kadın manasına gelen nisa kelimesinden yola çıkarak anneleri sağ bırakıp çocuklarını öldürdüklerini de söyleyebiliriz. Yani burada eğer söz konusu olan soykırımsa cezalandırılması gereken annelerdi denilebilir. Yani neden anneler, yani doğum yapan, çocuk doğuran, Firavunun yasağını bile bile çocuk doğuran anneler cezalandırılmıyor da çocukları öldürülüyor. Küçücük yavrular öldürülüyor denilecek olursa analara acı çektirmek için diye cevap verebiliriz. Yani Firavunun zulmü, anaların rahmine uzanmıştı. Anaların rahmine uzanan zulmün nasıl sonuç vereceği konusunda eğer tereddüdünüz varsa işte bu tarihi kıssayı göz önüne getirin.

Bir zulüm ki anaların rahmine kadar uzanıyorsa orada iş bitmiş demektir değil mi? Hayır. İşte bize böyle düşünen mantığın Allah’ın yardımını hesaba katmadığı gerçeğini söylüyor bu kıssa. İnsanın gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar. Zulmün isterse annelerin rahmine kadar uzansın yine de sonuçta başaramayacağının tarihi bir vesikasıydı bu. Firavun sonunda düşmanını kucağında büyütmek zorunda kalmıştı. Yani siz zulmünüzle annelerin rahmini dahi kontrol altına almaya kalkarsınız. Fakat Allah size öyle bir düzen kurar ki, siz düşmanınızı kucağınızda  el bebek, gül bebek yetiştirmek zorunda kalırsınız, farkına bile varmazsınız. İşte Hz. Musa’nın hayatı budur.


…Firavun'un bir rüya gördüğünü, korkup kederlendiğini naklediyor. Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş gördü. Bu ateş, Mısır'a kadar uzanıp, Firavun'un evlerini yaktı. Fakat sadece Kıpti'lere zarar verdi, İsrail oğulları ise kurtuldular. Uyanınca hemen kahin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini istedi. Onlar dediler ki; "İsrail oğulları içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helakine ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak. Doğacağı zaman da iyice yaklaştı."
Bu haber üzerine telaşlanan Firavun, İsrail oğullarından doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti….Kaynak;


15 - Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle dedi:
16 - İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.”
17 - Ama ebeler Tanrı’dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı’nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar.
18 - Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, “Niçin yaptınız bunu?” diye sordu, “Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?”
19 - Ebeler, “İbrani kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor” diye yanıtladılar, “Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar.”
20 - Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı.
21 - Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı.
22 - Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: “Doğan her İbrani erkek çocuk Nil’e atılacak, kızlar sağ bırakılacak.”
(2) 1 - Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi.
2 - Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi.
3 - Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı.
4 - Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu.
5 - O sırada firavunun kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, firavunun kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi.
6 - Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, “Bu bir İbrani çocuğu” dedi.
7 - Çocuğun ablası firavunun kızına, “Gidip bir İbrani sütnine çağırayım mı?” diye sordu, “Senin için bebeği emzirsin.”
8 - Firavunun kızı, “Olur” diye yanıtladı. Kız gidip bebeğin annesini çağırdı.
9 - Firavunun kızı kadına, “Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm” dedi. Kadın bebeği alıp emzirdi.
10 - Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu. (Tevrat, Mısırdan çıkış 1- 2)]

ve ma keydül kâfiriyne illâ fiy dalâl kafirlerin düzeni asla hedefine ulaşmayacaktır. İşte bu tarihi hadise de bunun göstergesi.

El adlü esasül mülk demişti Hz. Ömer. Adalet iktidarın temelidir, esasıdır. Devlet diyor bir İslam alimi, küfürle değil zulümle yıkılır. Onun içindir ki zulüm ile abad olanın ahiri berbat olur. Belki Kur’an da sık sık Firavun ve Musa mücadelesini anlatılmış olması insanoğluna zulmün payidar  olmayacağının bir ibret vesikası idi.


26-) Ve kale fir'avnü zeruniy aktül Musa vel yed'u Rabbeh,* inniy ehafü en yübeddile diyneküm ev en yuzhire fiyl Ardıl fesad;

Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim... O da Rabbini (yardıma) çağırsın... Muhakkak ki ben, (Musa'nın) din anlayışınızı değiştirmesinden yahut bu beldede fesat çıkarmasından korkuyorum." (A. Hulusi)

26 - Bir de Firavun: bırakın beni, dedi: öldüreyim Musâ’yı da o rabbine duâ etsin, zira ben onun dininizi değiştirmesinden ve yahut Arzda bir fesat çıkarmasından korkuyorum. (Elmalı)


Ve kale fir'avnü zeruniy aktül Musa Firavun; bana bırakın Musa’yı ben öldüreyim dedi ve ekledi vel yed'u Rabbeh,* inniy ehafü en yübeddile diyneküm ev en yuzhire fiyl Ardıl fesad O rabbine yalvara dursun vel yed’u rabbeh, ama ben asıl onun, sizin dininizi değiştirmesinden ve dahi ülkede düzeni bozmasından korkuyorum. Yani iki şeyden korktuğunu söylemişti firavun; dininizi değiştirmek ve düzeni bozmak.

Ama ondan önce bir cümle var zeruniy aktül Musa bırakın onu bana ben öldüreyim Musa’yı diyor. Ölümle korkutuyor. Tüm Firavunlar en çok ölmekten korkarlar. Aslında biri düşmanını neyle korkutuyorsa, kendisi ondan çok korkuyordur. Bu bir açık vermedir. Tüm tarihin firavunları ölümden çok korkarlar. İşte bu nedenle de hasımlarını en çok ölümle korkutmaya kalkarlar. Ve onların en büyük düşmanı insanın ölümden korkmaması, ölümden korkmayan insan. Ya da insandan ölüm korkusunu kaldıran bir iman gücüdür. Onun için böyle bir imandan her çağın Firavunları çok korkarlar. Ve arkasından iki şey söylemişti; Sizin dininizi değiştirmesinden korkuyorum, düzeni bozmasından.

Aslında buradaki din hayat tarzı manasına gelir. Hayat tarzınızı değiştirmesinden diye de anlayabiliriz. Kendisi hayat tarzını, anaların rahmine uzanacak kadar zulümle değiştirmeye kalkıyordu. Ama Musa sözle daha güzel bir hayat tarzını anlatırken ona razı olmuyordu. İşte zulmün mantığı bu. Kendisi kendi hayat tarzını annelerin rahmine uzanacak kadar dayatıyor, fakat daha güzel ilahi bir teklif ile gelen hayat tarzını ise anlatmaya dahi izin vermiyor ve ölümle tehdit ediyor.

Fesat çıkarma suçlaması zulümden beslenenler, zulme razı olmayan herkesi kamu düzenini bozmakla suçlamışlar. Onun için hemen siyasal bir alana getiriyor sözü firavun. Yani kendi zulüm iktidarını sarsacak ve sallayacak her unsuru, toplumsal düzeni bozan bir olay olarak lanse etmeyi propagandasına uygun buluyor. Bu klasik bir firavun mantığı.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
148. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder