6 Mayıs 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİN (01 - 02) (147-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbim Kur’an ı bize aç, bizi Kur’an a aç. Rabbim Kur’an ı bizden şekvacı kılma. Rabbim Kur’an ı kitap taşıyan bir merkep gibi değil, kitabı yaşayan bir insan gibi yaşat, yaşamayı nasip et. Allahümme amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün rabbimizin insanoğluna olan en büyük merhamet ve rahmetinin ifadesi, vahiy ülkemizin yepyeni bir sitesiyle daha karşı karşıyayız. Vahyin sokaklarında, kentlerinde, şehirlerinde, caddelerinde dolaştıkça ne güzelliklerle, ne büyük lütuflarla, ne uyarıcı levhalarla, ne yol haritalarıyla karşılaşacağımızı gördükçe, rabbimize olan şükrümüz, minnetimiz, hamdimiz daha bir artıyor. Güvenimiz ve imanımız daha bir ziyadeleşiyor. Onunla konuşmanın hazzını, lezzetini yaşıyoruz.

İşte bugün bu hazzı bize yaşatacak olan sure Mü’min suresi. Elimizde ki mushafta 40. sure olan Mü’min; batı İslam aleminde 28 ila 45. ayetlerinde yer alan kıssaya istinaden Mü’min adıyla. Doğu İslam aleminde ise 3. ayetinde ki ifadeye istinaden Ğafir adıyla şöhret bulmuştur. Yani iki meşhur adı olan bir suredir. Tirmizi’de ki bir rivayette Hz. Peygamber bu sureyi ‘Hamim el Mü’min diye isimlendirdiğine göre sure daha Mü’min adını efendimiz hayatta iken almış olmalıdır.

Surenin iniş zamanına gelince Ebu Talip’in vefatının ardından inmiş olması kuvvetle muhtemel. Yani yaklaşık nübüvvetin 9. yılına  tekabül eder ki; Şimdi siz rabbim Allah’tır dediği için bir insanı öldürecek misiniz ayeti, 28. ayette ifadesini bulan bu ibareyi, Hz. Ebu Bekir; Resulallah Kâbe’nin yanında namaz kılarken onu öldürmeye kalkan bir müşriği onun başından savarken kullanmıştı. Demek ki bu surenin iniş zamanını tespitte bu hadise önemli bir denek taşı. Çünkü Resulallah’a böylesine büyük saldırılar, canına kastedecek kadar ağır saldırılar ancak Ebu Talip vefat ettikten sonra yapılabilmişti.

Surenin konusuna gelince, sure ana fikir olarak insandan söz eder. yaratan karşısında haddini, yaratılan karşısında değerini ve kıymetini bilmesi istenir insandan. Buna örnek çok surede. kezâlike yatbe'ullahu alâ külli kalbi mütekebbirin cebbar (35) Allah her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. Derken ayet aslında insana rabbi karşısında haddini bilmeye davet ediyordu.

Yine bir başka örnek; Kezâlike yü'fekülleziyne kânu Bi âyâtillâhi yechadun (63) işte Allah’ın ayetlerini göz göre göre, bile bile inkar edenler böyle savrulurlar. Böyle kendilerinin uzağına düşerler. Böyle fikri bir savruluşa uğrarlar. Böylesine savruk düşünürler, savruk yaşarlar. Yani kendilerinden geçerler ve haberleri dahi olmaz, kendilerini kaybederler. İşte bu ayet bu ana fikre bir işaret, bir atıf.

Sure insanın servet, ilerleme, gösteriş, güç, iktidar ve büyüklük tutkusunun insanoğlunun başına hangi belaları tebelleş ettiğinin en güzel ifadeleriyle, en beliğ ve edebi ifadeleriyle dolu. Gerçekten ben bu surede karşılaştığım bu konularda ki beliğ ve edebi ifadeler kadar yoğunluğa başka surelerde çok az karşılaştım. Onun için bu sure insanın dünyaya, insanın insana, insanın Allah’a karşı duruşunda koordinatları belirleyen, ölçüleri veren, istikamet açısını çok iyi ayarlayan surelerden biri.

İlerleme mitini put haline getirmiş modern insanın yürek fotoğrafını bu kadar güzel çizen bir cümle kurulabilir mi? Dinleyin, bakın şu cümleye; in fiy sudurihim illâ kibrun mahüm Bi baliğiyh (56) evet, ilerleme mitini put haline getiren modern insanın durumunu bundan daha güzel hiçbir cümle ifade edemez. in fiy sudurihim illâ kibrun mahüm Bi baliğiyh onların içinde hiçbir zaman erişip tatmin olamayacakları bir büyüklenme tutkusu vardır. Hiçbir zaman erişip tatmin olamayacakları. Büyüklenme tutkusu. Daha büyük olsun. Daha büyüğünü verirsiniz, yetmez. Daha büyük olsun? Daha büyüğünü verirsiniz, yetmez daha büyük olsun. İster, uğruna ömrünü koyar, istediğini elde eder, hiçbir şey elde etmemiş gibi davranır.

Onun için insanın dünyaya olan bu körü körüne aşkını, büyüklük tutkusunu, ilerleme mitini, ki modern paradigmanın dibinde, temelinde yatan mitoloji bu. İlerleme ve buna esir olmuş, köle olmuş, dolayısıyla eşyanın sahibi değil, eşyanın kendisine sahip olduğu bir nesne haline dönmüş insan tipinin bundan güzel tarifimi olur.

Asla erişemeyeceği. Çünkü tatmin olmuyor, tatmin yok. Onun içinde istiyor, uğruna ömrünü harcıyor, elde ediyor, yine tatmin olmuyor. Neden? Çünkü insan dünya ile tatmin olamaz. Çünkü insan kendinden daha küçük değerlerle tatmin olamaz. İnsan sadece Allah ile tatmin olur. Sadece cennet ile tatmin olur. Onun içinde;

Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh. (Fecr/27) ey tatmin olmuş insan, Allah’ın rızasına ererek tatmin olmuş insan, Fedhuliy fiy 'ıbadİY. Vedhuliy cennetİY (Fecr/29-30) gir kullarımın arasına. Yani küçük şeylerle tatmin olmayı bir kenara bırakıp, büyük, çok büyük ödülle, yani Allah rızasıyla tatmin olan kullarımın arasına gir. Onların arasına girersen cennete girmiş olursun. Gir cennetime. İşte bu, onun için bir insana ne kadar değerlisin diye sormak yerine, ne ile tatmin oluyorsun diye sorun oradan anlarsınız.

Bu aklın hangi duvara toslayacağı yine bu surede dile getirilmiş, Sünnetullah olarak ilan edilmiş 85. ayette. En çürümüş ortamlarda dahi diri bir imanın varlığının hikayesi anlatılır bu surede. Bu sureye adını veren Mü’min, bir meçhul Mü’mindir. Firavunun sarayında imanını o güne kadar açıklamamış, yerini ve zamanını beklemiş, tam yeri ve zamanı geldiğinde gözünü kırpmadan imanını açıklamış ve Firavunun Musa’ya karşı girişeceği komploların önüne göğsünü germiş bir meçhul Mü’min den söz eder Kur’an. 28 – 45. ayetlerinde O Mü’minin kıssası anlatılır. Sureye adını veren de o Mü’mindir.

Aslında bu bir semboldür, bu bir simgedir, kolektif bir Mü’mindir o. O sadece o anda olan biri değildir. Onun için adı yok, sanı yok, kimliğine ilişkin hiçbir bilgi yok. Sadece tavır, davranış ve eylemine ilişkin bilgi var. Bu ne demektir? Bu tavrı bu davranışı gösteren tüm zamanlarda ki herkes o Mü’mindir. Onun içinde burada böyle bir yiğit olmanın, böyle bir davranış sergilemenin Allah katında ki büyük değeri, Allah katında ki takdiri dile getirilir.

Bu girişten sonra suremizin tefsirine girebiliriz.



Rahman, Rahiym Allah adına.


1-) Haa, Miiiym;

Ha, Miiim! (A. Hulusi)

01 - Hâ Mîm. (Elmalı)


Haa, Miiiym hurufu mukadda bildiğiniz gibi. Daha önce defaatle işlediğim için ayrıntısıyla durmayacağım. Bu heca harfleri, başında geldiği surenin adı olduğu yorumu yapılmış. 35. farklı yorum yapılmış bu mukaddaat harfleri konusunda. Ama Kur’an da başında mukaddaat harfleri bulunan surelerin hemen hepsi, ki 3 ü dolaylı diğerlerinin tamamı dolaysız vahye atıfla giren surelerdir. Burada olduğu gibi.

Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil 'Aliym (2) bakınız hemen mukaddat harflerinden sonra vahye atıfla girdi sure. Bu ilahi kelamın indirilişi yüceler yücesi, her şeyi bilen Allah katındandır. Onun içinde mukaddaat harfleri işlev olarak şu manaya gelir denilmiş; Allah yüce manaları, aşkın manaları, ilahi kelamı, insanoğlunun konuştuğu bu harflerden oluşmuş kelimelerin içine, kalbine indirdi. Onun için ilahi kelam kendini, beşeri bir dilin içinde ifşa etti. Dolayısıyla bu mana zaten içinde mündemiç. Ama ondan öte manalar verenler, yorumlar yapanlar da olmuş. Benim en hoşuma giden Hz. Ebu Bekir’in yorumu. “Her kitabın bir sırrı vardır, Kur’an ın sırrıda bu  harflerdir.” Der.

7 surelik  Ha miiim ailesinin ilk suresidir bu. Bundan sonra 6 sure daha Haa miiim ile başlar ki bu 7 sure bir ailedir. Nüzul ve tedvin bu surelerde birbirlerine denk düşer. Yani bu 7 sure boyunca mushafta ki tedvin sırasıyla iniş sıralaması aynıdır. Burada birbiri ile çakışmıştır. Bu kadar açıklamayı yeterli bulup devamına geçelim;


2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil 'Aliym;

O BİLGİ'nin (Hakikat ve Sünnetullâh hakkında) tenzîli (tafsile indirme), Aziyz ve Aliym olan Allâh'tandır! (A. Hulusi)

02 - İndirilişi bu kitabın Allah dan, o azîz, alîm. (Elmalı)


Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil 'Aliym biraz önce manalandırdım, aziz bir ayet. El Aziyz ve El Aliym isimleriyle bitiyorsa genellikle bize şunu söyler. Bu konuda, bu ayetin sizi uyardığı konuda, size haber verdiği konuda ihtiyacı olan Allah değil, ihtiyacı olan sizsiniz. Genellikle Aziyz isimleriyle, El Aziyz isimleriyle biten Allah’a bu isimle atıf yapılan ayetlerin başında anlatılan hadiseye ilişkin yan anlam budur. Çünkü Aziyz; yüce, ihtiyacı olmayan, muhtaç olmayan, ulular ulusu, yüceler yücesi. Bu; ey insanoğlu Allah bu ilahi kelamı kendi ihtiyacından dolayı indirmedi, senin için indirdi, senin iyiliğin için indirdi anlamına gelir.

El Aliym; Bu da yine El Aziyz’i destekleyen bir isim. Sizin kılavuzsuz ne durumlara düşeceğinizi çok iyi biliyordu. Bu hayat yolculuğunda eğer kılavuzunuz olmazsa nerelere konacağınızı çok iyi biliyordu. Yani sizi arı olup bal yapmanız için kılavuzluk yaptı. Eğer ilahi kelam ile kılavuzluk yapmasaydı sinek olup nereleri kirleteceğinizi, ya da hangi çöplüklere konacağınızı iyi biliyordu.

Onun için çiçekleri gösterdi size, mikroplardan kaçındırdı sizi, hastalıklardan sakındırdı sizi gülleri gösterdi size. Topladıklarınızla bal yapan bir arı olun, ayaklarınızla oradan oraya mikrop taşımayın diye sineklikten arılığa terfi eden bir ahlaki yapıyı işte böyle inşa etti. İnsanoğlunu bildiği için. Yoksa gönül kanatlıdır, zar kanatlıdır. Ama çiçeğe mi konar, pisliğe mi konar o da gönlün rotasına bağlıdır. Gönlün burnunun koku alma kapasitesine bağlıdır. Gönlün eşyayı tanıma kapasitesine bağlıdır. Yani aklın, yani tasavvurun, yani bilincin eşyayı algılamasına bağlıdır.

Onun için gönül zar kanatlıdır., uçar ve konar. Rabbimiz ona rota çizmeseydi eğer, veya rabbimizin çizdiği rotayı görmezden gelseydi ne hale döneceğini işte biraz önce ki verdiğim sinek ve arı misalinden yola çıkarak anlayabiliriz.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
147. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder