14 Haziran 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. TÂHÂ (116-124)(100-D)


C sayfasından devam.

116-) Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu illâ ibliys* eba;

Hani biz meleklere (arz kuvvelerine) "Secde edin Âdem'e (şuur varlığa)" demiştik de, İblis hariç, (hepsi) hemen secde ettiler... (İblis) kaçınmıştı! (A.Hulusi)

116 - Ve düşün o vaktı ki: Melâikeye «Âdem için secde edin» dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı. (Elmalı)


Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu illâ ibliys* eba hani meleklere Adem’e hürmet ve itaat edin dediğimiz zaman onların tümü hemen hürmet ve itaat etmişti. Fakat sadece iblis yüz çevirmişti.

6 yerde Kur’an da Adem İblis kıssası anlatılır. Aslında bu kıssanın anlatıldığı yerde şöyle bir ima görüyorum gibi. Babalar da yanılır. Çünkü peygamberlere ve son peygamber Resulallah AS. a karşı  çıkan inkarcıların karşı çıkış gerekçelerinin başında biz babalarımızı böyle bulduk, bu yolda bulduk, biz onları takip ediyoruz diyorlardı. Zımnen Adem kıssasının Kur’an da bu kadar çok gelmesi, geldiği her yerde hemen hemen böyle bir imayı içerir. Babalar da yanılır, atalar da yanılır. Yani Adem gibi büyük bir atanız, Adem gibi Allah’ın kendisine gerçekten özel muamele yaptığı bir atanız yanıldığına göre ey insanoğlu sen kendini yanılmaz mı zannediyorsun. Atanın yolunda olmakla övünüyorsun. İşte böyle bir imayı içerir. Ataların mutlak hakikatin referansı olamayacağı ilkesi hatırlatılıyor. İnsanoğlunun sonradan nasıl kendine kıyıcı ve cahilleştiği izah edilir ki;

innehu kâne zalumen cehula. (Ahzap(72) emanet ayetini hatırlayalım. Biz emaneti göklere, yerlere dağlara sunduk kabul etmedi, fakat insan kabul etti. Ama kabul etti de daha sonra insanda cahil olup, zalim olup çıktı, yani bunu bilmezden geldi, kabul ettiği yükün altına girmemeye kalktı. Ya da önce kabul etti, sonra kabul ettiği şeyi görmezden geldi. Zulmetti kendisine ayetini hatırlayalım.


117-) Fekulna ya Ademu inne hazâ adüvvün leke ve li zevcike fela yuhricenneküma minel cenneti fe teşka;

Dedik ki: "Ey Âdem, kesinlikle şu (iblis, vehmini tahrik eden kendini beden kabul etme fikri) senin ve eşin (bedenin) için bir düşmandır! Sakın sizi (kendinizi şuur {melekî yapı - kuvve} olarak yaşadığınız) cennetten (bedenselliğe - bilinç yaşamı boyutuna) çıkarmasın; sonra şakî (kendini beden sınırlamasının mutsuzluğu içinde bulan ve bunun sonuçlarını yaşayarak yanan) olursun!"

Not: Burada anlatılmak istenen, müşahedemizdekine göre özetle şudur: Âdem ismiyle işaret edilen, yokken, Allâh Esmâ'sının ihtiva ettiği ruh {mânâlar bütünü} üflenerek, bir "şuur varlık" hâlinde beyinde yani madde bedenden açığa çıkarılmıştır. Beyin bu açığa çıkarılışı kabul edecek şekilde 'tesviye' edildikten sonra, açığa çıkan bu El Esmâ ruhu - data olan şuur varlık, melekî bir yapı - boyut olarak cinsiyetsizdir.

Ne var ki beyinin oluşum sürecinde karındaki ikinci beyin denen nöronlar topluluğunun ve diğer organların yolladığı verilerin beyinde oluşturduğu "ben bu bedenim" düşüncesi, iblis tarafından da kullanılarak, Âdem'i, kendini beden kabul noktasına düşürmüştür. İblis diye tanımlanan cin türünün, {göze göre görünmez} ışınsal bedenli varlığın, beyine yolladığı impulse ile tahrik ettiği kendini beden olarak kabullenme fikriyle, şuurun hakikati örtülmüş; kendisini, eşi diye tanımlanmış olan beden kabulü noktasına indirmiştir.

Beyin, yapısı itibarıyla, veri tabanını oluşturan genetik bilgiler, şartlanmalar, değer yargıları ve bunun getirisi duygular ile çeşitli fikirler doğrultusunda açığa çıkan bilincin, akıl kuvvesini değerlendirmesiyle kendi DÜNYASI İÇİNDE YAŞAR! Bilincin yani oluşmuş benliğin, şuur boyutunu oluşturan Allâh Esmâ'sına 'İman' etmesi ve "orijin BEN"deki özelliklerle yaşayarak farkında olmadığı meleki denen kuvvelere ermesi istenir. Ona bu hatırlatılmak üzere BİLGİ {KİTAP} yollanır! İşin doğrusunun bu olduğu 'hatırlatılmaktadır'. Şuur ise bu bağlardan öte, hakikati Allâh ilmine uzanan melekî kuvve - nûrdur. Şuur, kalp veya daha deriniyle hakikati aksettirmesi itibarıyla 'fuad' (Esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcılar - kalp nöronları) diye anlatılır. Fuad adıyla işaret edilen hakikati kavrama özelliği ana rahminde 120. günde ya beyne aksettirilir o takdirde kişi "said" olarak nitelendirilir; ya da aksettirilemez ve beyinde bu açılım olmaz, bu defa da o kişi "şaki" diye tanımlanır.

Bundan sonra o nöronların işlevi kopyalandığı beyinden devam eder. "Ayna nöronlar" konusunun bir kapsamı da bu olaydır tespitimize göre! Şuurun, eşi olarak kendisine geçici süre verilmiş olan beden ise, kâh maddeden meydana gelmesi itibarıyla 'arzın dabbesi', kâh bedendeki hayvanlarla ortak özellikler dolayısıyla 'en'am', kâh da şuurun melekî vasfını sınırlaması veya örtmesi fikrini beyinde tetiklemesi itibarıyla 'şeytan' diye tanımlanmıştır. "İnsan" diye tanımlanmış "şuur", kendi orijin yapısını, bedende gözünü açması dolayısıyla da unutmuş, 'hatırlamaz' olduğu için 'zikir - hatırlatıcı' gönderilmiştir.

Kur'ân bilgisi, 'zikir' yani 'hatırlatıcı'dır. İnsana hakikatini hatırlatmak içindir. Beyin - beden kabulünün getirisi sınırlı - kayıtlı cehennemî bedensel yaşam; şuur boyutundaki melekî boyuttaki seyir ise cennet yaşamı olarak tanımlanmaktadır. Bütün bu olaylar ve cennet - cehennem tasvirleri bir kısım âyetlerde vurgulandığı üzere, tamamıyla misal yollu benzetme ve işaret yollu anlatımdır. Cennet şuur yaşamı ve şuurdan, El Esmâ özelliklerinin açığa çıktığı bir yaşam olduğu içindir ki; biyolojik - hayvansı beden var olmadığı ve dahi söz konusu olmadığı içindir ki; buna dair oluşlar da o boyutta yer almaz. Onun için cennetin gerçekte, çok algı dışı bir yaşam boyutu olduğuna işaret edilmiştir. Konunun detayları ayrı bir kitap mevzuudur. Ancak Kurân'daki işaretlerin yerli yerinde değerlendirilip anlaşılması için bu kadar bir özet anlayışımızı buraya eklemeyi uygun gördüm. Eksik veya yanlış müşahedem oluşmuşsa bağışlanma dilerim. Hakikatini bilen Allâh'tır. (A.H.)


117 - Bunun üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi Cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun. (Elmalı)


Fekulna ya Adem inne hazâ adüvvün leke ve li zevcik bunun üzerine biz de ey Adem demiştik işte bu sana ve eşine tarifsiz bir düşmanlık beslemektedir. Yani şeytan sana ve eşine tarifsiz bir düşmanlık –ki, adüvvün ibaresinin nekira, belirsiz gelmesinden dolayı tarifsiz bir düşmanlık diye çevirmemiz uygun olur.-

fela yuhricenneküma minel cenneti fe teşka dolayısıyla onun sizi bu bahçeden çıkarma girişimine karşı çok dikkatli olun. Fe teşka. Yoksa..! yoksa bedbaht olursunuz.


118-) İnne leke ella tecû'a fiyha ve lâ ta'râ;

"Oysa senin için onda (biyolojik - hayvansı - madde beden olmadığı için) ne acıkma (hissi) var ne de çıplak kalma!" (A.Hulusi)

118 - Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır. (Elmalı)


İnne leke ella tecû'a fiyha ve lâ ta'râ zira aklından çıkarma ki burada aç değilsin, açık değilsin.


119-) Ve enneke lâ tazmeü fiyha ve lâ tadhâ;

"Kesinlikle sen onda (yeni madde - biyolojik bedensiz yaratılışın dolayısıyla) ne susarsın ne de güneşten yanarsın!" (A.Hulusi)

119- Ve sen orada susamazsın ve Güneşte yanmazsın. (Elmalı)


Ve enneke lâ tazmeü fiyha ve lâ tadhâ yine unutma ki burada ne susuzluk çekersin, ne de sıcağa maruz kalırsın.


120-) Fevesvese ileyhişşeytanu kale ya Ademu hel edüllüke alâ şeceretil huldi ve mülkin lâ yebla;

(Sonunda) Şeytan ona vesvese verip: "Ey Âdem, sana ölümsüzlük ağacını ve eskiyip yok olmaz mülkü bildireyim mi?" dedi. (A.Hulusi)

120 - Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâvuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? Dedi. (Elmalı)


Fevesvese ileyhişşeytanu kale ya Ademu hel edüllüke alâ şeceretil huldi ve mülkin lâ yebla hal böyle iken, yani Adem ve eşi o durum içinde sonsuz bir mutluluk ve nimet içinde yüzerken şeytan onu vehimlere sürükleyerek gizlice içinden fısıldayarak fıs fıs fıs ederek –ki vesvese doğal bir kelimedir.- fısıldayarak ey adem dedi. sana sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez bir saltanatın yolunu göstereyim mi? Şaşanın debdebenin yolunu göstereyim mi?

İşte insanın içine düştüğü tuzak. İşte insanın var olduğu her yerde sürekli önüne çıkan tuzak. Nedir? Mükemmelleşme ve ebedileşme tuzağı. İnsan çoğu zaman bu tuzaklarda kaybolur. İnsanın önüne hepte bu tuzakları kurarlar insana düşman olanlar. Ve nedense bunlar gene de hep insan olur. İnsan cinsinden çıkarlar. İnsanı kendilerine kul köle etmeye çalışanlar da insanları bunlarla tuzağa düşürürler.

Ebedileşme, mükemmelleşme ve müreffeh bir hayat, sorunsuz bir hayat. Dünyada cennet vaadi. Hep böyle düşünürler. Ki Kur’an da bir başka ayeti kerimede Hz. Adem ve eşinin tuzağa düşürülüş şekli şöyle anlatılır.

..en teküna melekeyni ev teküna minel halidiyn (A’raf/20) İki melek olmak istemez misiniz, ya da ebedileşmek. Yani melekleşmek istemez misiniz. Kim istemez. Ama insanın melekleşmek istemesi büyük bir hatadır. Çünkü mükemmellik insana göre değildir. Nerede mükemmellikten söz ediliyor o Allah’a aittir. Allah dışında mükemmel mi vardır ki. Belki Adem’in kendisini aldatmaya çalışan şeytana söyleyeceği söz, söylemesi gereken şey de buydu.

[Ek bilgi; İnsanlarda akıl, fikir, idrak, vehim, şekillendirme, hayâl dediğimiz özellikler şartlanma ve tabiat istikametinde vehim hükmü altında kullanılır! Normal olarak bütün insanlardaki kullanım, bu özellikleri “vehim” hükmü altında olarak ve şartlanmalar istikametindedir. Çevre neyi “değerli” diye empoze etmişse, o değerli dediği şeyi elde etmek için çaba sarf eder ve bunu elde etmediği takdirde büyük zarar göreceğini düşünür insan! (A.Hulusi-İnsan ve sırları-1)]


121-) Feekela minha febedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsıfani aleyhima min varakıl cenneti, ve 'asa Ademu Rabbehu feğavâ;

İkisi de (şuur ve bilinç {beden}) ondan (ağacın, bedenselliğin meyvesinden) yediler! SEVAT'ları (bedenleri) hissedilir oldu da Cennet yaprağından (bedensellik duygusunu bilinçteki hissedişleriyle) örtmeye çalıştılar! Âdem, Rabbine âsi oldu da yaşayışı bozuldu. (A.Hulusi)

121 - Bunun üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıverdi ve üzerlerine Cennet yaprağından yamamağa başladılar ve Âdem rabbine asî oldu da şaşkın düştü. (Elmalı)


Feekela minha bunun üzerine o ikisi ondan yediler. febedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsıfani aleyhima min varakıl cenne ve hemen ardından kendi cinselliklerinin farkına vardılar ve başladılar has bahçenin yapraklarından topladıkları ile üzerlerini örtmeye.

Burada cinselliğin keşfedilmesi sembolik bir dille anlatılıyor. Belki şöyle bile yaklaşmak mümkün Adem ve Havva çifti insanlığın prototipi arge tipi olarak büyüdüler, bluğ çağına erdiler ve ilk defa cinsellik diye bir şeyi keşfettiler. Böyle de anlamakta bir sakınca yok. Böylece insanoğlu ilk defa Allah’ın bünyesine yerleştirdiği bir şeyi keşfetti. O keşfediş burada sembolik bir lisanla, dile getiriliyor.

[Ek bilgi; A`râf Sûresi`nin 20-22. âyetlerinde ise olayın seks kökenli bir gelişme gösterdiğine şöyle işaret ediliyor:

"Derken şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verdi ve dedi ki: -Rabbim sizi başka bir şey için değil, sadece iki melek veya ölümsüzlerden olmanızı önlemek için yasaklamıştır.(A’raf/20)

 Ve doğrusu ben size öğüt verenlerdenim. (A’rad/21)

Şeytan onları aldatarak aşağı sarkıttı. Ağaçtan tadınca ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarını üst üste yamayıp ayıp yerlerini örtmeye başladılar." (A’raf/22) Deniyor.

Cennet yaşamı içinde iken Cenâb-ı Hak, O`nun yanında Havva`yı meydana getiriyor...Âdem ile Havva kendilerindeki bu ilâhi isimlerin mânâsını tam hakkıyla Cennet denilen bir hâl içinde, Cennet yaşamı denilen bir hâl içinde yaşarken, Şeytan onları aldatarak aşağı sarkıttı.

Yâni, onlara seksi empoze etti... Aşağı sarkıtmasının, anlamı; sekse- dolayısıyla, beşeriyete, yâni bedenle yaşamaya yöneltilmesi idi.

Adem ve Havva, beden kavramı olmadan evvel, kendilerini bir beden olarak kabullenme sınırlamasına girmedikleri için, özgürce her düşündüğünü tahakkuk ettirebiliyorlardı. Bahsi geçen "Yasak ağaç", bize göre, seks kavramı idi!... Ağacın gövdesinden dallar ve meyveler oluştuğu gibi; seksten de çocuklar, torunlar oluşuyordu.. Seksin getireceği üreme, yasak ağaç şeklinde sembolize edilmişti!.. (A.Hulusi-Bilincin arınışı)]

ve 'asa Ademu Rabbehu feğavâ sonuçta Adem rabbine karşı gelmiş ve düzenini bozmuş oldu.

Aslında ğava; batıl inançtan kaynaklanan cehalet ve cesaret manasına gelir. Hatta Ragıp el Isfahani bunu çok anlamı yanında fesede ‘ay şuhu anlamı olduğunu yani hayat düzenini bozdu anlamına geldiğini de söylediği için bendeniz onu tercih ediyorum. Hayat düzenini bozdu. Tabii bu aslında kendileri için belki de zorunlu bir yoldu. Neden zorunlu? Çünkü zaten insanın bünyesine yerleştirilmiş olunan şehvet güdüsü bir gün gelip ortaya çıkacaktı. Yani insanlaşacaklardı. Sürekli tüketici olarak kalmayacaklardı o has bahçede. O nedenle de zorunlu bir süreçti bu.


122-) Sümmectebahu Rabbuhu fetabe aleyhi ve heda;

Sonra Rabbi Onu seçti, arındırdı, Onun tövbesini gerçekleştirdi ve hakikatine erdirdi! (A.Hulusi)

122 - Sonra rabbi onu ıstıfa etti de tevbe sini kabul buyurdu ve yol gösterdi. (Elmalı)


Sümmectebahu Rabbuhu Nihayet rabbi onu seçip arındırdı. Bu İctebahu; onu arındırdı, onu saflaştırdı, onu seçti, hatta onu ayıkladı manasına gelir. Nihayetinde Allah onu bırakmadı. Bütün bu başına gelenler insan olmanın belki de kaçınılmaz sonuçlarıydı. fetabe aleyhi ve heda hem tevbesini kabul etti, hem de ona doğru yolu gösterdi.

Ademle şeytanı birbirinden ayıran şey; Birinin günah işleyip diğerinin işlememesi değil. Çünkü ikisi de hata etti. İkisi de asi oldu. Ademle şeytanı birbirinden ayıran şey Ademin hatasını itiraf edip dönmesi, şeytanın ise hatasında ısrar etmesidir. İşte temel fark bu. Onun için insanı insan eden melekleşme değildir, günah işlememesi değildir. Günahtan dönmemesi, ona aldırmaması ona alışmasıdır. İşte insanı şeytanlaştıracak olanda budur.


123-) Kalehbita minha cemiy'an ba'duküm liba'din adüvv* feimma ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdaye fela yedıllu ve lâ yeşka;

(Rabbi) dedi ki: "Birlikte (şuur ve daha sonra terk edilecek beden eşi) inin aşağı ondan! Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak! Benden size bir Hüda (hakikatinizi hatırlatıcı) geldiğinde, kim benim Hüdama (hatırlattığım hakikatine) tâbi olur ise, işte o sapmaz ve şakî olmaz!" (A.Hulusi)

123 - Buyurdu ki: inimiz ikiniz de oradan hepiniz, bazınız bazınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o dalâlete düşmez ve bedbaht olmaz. (Elmalı)


Kalehbita minha cemiy'an ba'duküm liba'din adüvvun dedi ki o makamdan hep birlikte birbirinize düşman olarak inin. feimma ye'tiyenneküm minniy hüden bundan böyle de benim katımdan size doğru yol bilgisi gelmeye devam edecektir. Yani insanoğluna Allah peygamberleriyle, vahiyleriyle uyarmayı sürdürecektir.

femenittebe'a hüdaye fela yedıllu ve lâ yeşka artık kim benim gösterdiğim yolu izlerse işte o ne sapacak ne de kendini yitirecektir.


124-) Ve men a'reda an zikrİY feinne lehu me'ıyşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyameti a'ma;

"Kim zikrimden (hatırlattığım hakikatinden) yüz çevirir ise, muhakkak ki onun için (beden - bilinç kayıtlarıyla) çok sınırlı yaşam alanı vardır ve onu kıyamet sürecinde kör olarak haşrederiz." (A.Hulusi)

124- Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maişet vardır ve onu Kıyamet günü kör olarak haşr ederiz. (Elmalı)


Ve men a'reda an zikrİY fakat kimde benim uyarıcı mesajlarımdan, benim vahyimden, benim davetimden yüz çevirirse feinne lehu me'ıyşeten danken iyi bilsin ki onun hayat alanı daraldıkça daralacaktır. Burada sadece geçimi falan değil, rızkı değil, yani sadece maddi şeylere indirgeme konusunda böyle bir tarihsel zaafımız var. Hayat alanı, Taberi’nin de dediği gibi zaman olarak, mekan olarak ve hayatın her alanı olarak hayat alanı daralacak.

Neden? Allah’ı hesaba katmamış bir hayat anlamsız bir hayattır. Yani kısaca söylemek gerekirse Allahsız bir hayat, anlamsız bir hayattır. Böyle bir hayatın alanı daralmaz da ne olur. Düşünün kutsaldan arındırılmış bir hayatın basitliğini ve sığlığını. Kutsaldan arındırılmış, ötelerle ilişki kurulmamış, Allah ile ilişki kurulmamış bir hayatın hangi derinliği olabilir ki.

ve nahşuruhu yevmel kıyameti a'ma ve kıyamet günü biz o kimseyi kör olarak kaldıracağız. Dünyada, biraz önce de söylemiştim tefsir ederken gerçeğe gözlerini kapamıştı. Ahiret manevi arıza ve hastalık ve çirkinliklerin nitelik olmaktan çıkıp niceliğe büründüğü yerdir demiştim. Onun için burada da geldi. Dünyada manevi kördü ahirette bu fiziki olarak ortaya çıkacak.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
100. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/08/islamoglu-tef-ders-taha-099-138100/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder