C sayfasından devam.
116-) Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme
fesecedu illâ ibliys* eba;
Hani
biz meleklere (arz kuvvelerine) "Secde edin Âdem'e (şuur
varlığa)" demiştik de, İblis hariç, (hepsi) hemen secde
ettiler... (İblis) kaçınmıştı! (A.Hulusi)
116 - Ve
düşün o vaktı ki: Melâikeye «Âdem için secde edin» dedik, hemen secde ettiler,
ancak İblîs dayattı. (Elmalı)
Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu
illâ ibliys* eba hani meleklere Adem’e hürmet ve itaat edin
dediğimiz zaman onların tümü hemen hürmet ve itaat etmişti. Fakat sadece iblis
yüz çevirmişti.
6 yerde Kur’an da Adem İblis
kıssası anlatılır. Aslında bu kıssanın anlatıldığı yerde şöyle bir ima
görüyorum gibi. Babalar da yanılır. Çünkü peygamberlere ve son peygamber
Resulallah AS. a karşı çıkan
inkarcıların karşı çıkış gerekçelerinin başında biz babalarımızı böyle bulduk,
bu yolda bulduk, biz onları takip ediyoruz diyorlardı. Zımnen Adem kıssasının
Kur’an da bu kadar çok gelmesi, geldiği her yerde hemen hemen böyle bir imayı
içerir. Babalar da yanılır, atalar da yanılır. Yani Adem gibi büyük bir atanız,
Adem gibi Allah’ın kendisine gerçekten özel muamele yaptığı bir atanız
yanıldığına göre ey insanoğlu sen kendini yanılmaz mı zannediyorsun. Atanın
yolunda olmakla övünüyorsun. İşte böyle bir imayı içerir. Ataların mutlak
hakikatin referansı olamayacağı ilkesi hatırlatılıyor. İnsanoğlunun sonradan
nasıl kendine kıyıcı ve cahilleştiği izah edilir ki;
innehu kâne
zalumen cehula. (Ahzap(72) emanet ayetini hatırlayalım. Biz
emaneti göklere, yerlere dağlara sunduk kabul etmedi, fakat insan kabul etti.
Ama kabul etti de daha sonra insanda cahil olup, zalim olup çıktı, yani bunu
bilmezden geldi, kabul ettiği yükün altına girmemeye kalktı. Ya da önce kabul
etti, sonra kabul ettiği şeyi görmezden geldi. Zulmetti kendisine ayetini
hatırlayalım.
117-) Fekulna ya Ademu inne hazâ adüvvün leke
ve li zevcike fela yuhricenneküma minel cenneti fe teşka;
Dedik
ki: "Ey Âdem, kesinlikle şu (iblis,
vehmini tahrik eden kendini beden kabul etme fikri) senin ve eşin (bedenin) için bir düşmandır! Sakın sizi (kendinizi şuur {melekî yapı
- kuvve} olarak yaşadığınız) cennetten (bedenselliğe - bilinç yaşamı boyutuna)
çıkarmasın; sonra şakî (kendini beden sınırlamasının mutsuzluğu içinde bulan ve
bunun sonuçlarını yaşayarak yanan) olursun!"
Not:
Burada anlatılmak istenen, müşahedemizdekine göre özetle şudur: Âdem ismiyle
işaret edilen, yokken, Allâh Esmâ'sının ihtiva ettiği ruh {mânâlar bütünü} üflenerek,
bir "şuur varlık" hâlinde beyinde yani madde bedenden açığa çıkarılmıştır.
Beyin bu açığa çıkarılışı kabul edecek şekilde 'tesviye' edildikten sonra,
açığa çıkan bu El Esmâ ruhu - data olan şuur varlık, melekî bir yapı -
boyut olarak cinsiyetsizdir.
Ne var
ki beyinin oluşum sürecinde karındaki ikinci beyin denen nöronlar topluluğunun
ve diğer organların yolladığı verilerin beyinde oluşturduğu "ben bu
bedenim" düşüncesi, iblis tarafından da kullanılarak, Âdem'i, kendini
beden kabul noktasına düşürmüştür. İblis diye tanımlanan cin türünün, {göze göre görünmez} ışınsal bedenli
varlığın, beyine yolladığı impulse ile tahrik ettiği kendini beden olarak
kabullenme fikriyle, şuurun hakikati örtülmüş; kendisini, eşi diye tanımlanmış
olan beden kabulü noktasına indirmiştir.
Beyin,
yapısı itibarıyla, veri tabanını oluşturan genetik bilgiler, şartlanmalar,
değer yargıları ve bunun getirisi duygular ile çeşitli fikirler doğrultusunda
açığa çıkan bilincin, akıl kuvvesini değerlendirmesiyle kendi DÜNYASI İÇİNDE
YAŞAR! Bilincin yani oluşmuş benliğin, şuur boyutunu oluşturan Allâh Esmâ'sına
'İman' etmesi ve "orijin BEN"deki özelliklerle yaşayarak farkında
olmadığı meleki denen kuvvelere ermesi istenir. Ona bu hatırlatılmak üzere
BİLGİ {KİTAP}
yollanır! İşin doğrusunun bu olduğu 'hatırlatılmaktadır'. Şuur ise bu bağlardan
öte, hakikati Allâh ilmine uzanan melekî kuvve - nûrdur. Şuur, kalp veya daha
deriniyle hakikati aksettirmesi itibarıyla 'fuad' (Esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcılar - kalp nöronları) diye anlatılır. Fuad adıyla işaret edilen hakikati kavrama
özelliği ana rahminde 120. günde ya beyne aksettirilir o takdirde kişi
"said" olarak nitelendirilir; ya da aksettirilemez ve beyinde bu
açılım olmaz, bu defa da o kişi "şaki" diye tanımlanır.
Bundan
sonra o nöronların işlevi kopyalandığı beyinden devam eder. "Ayna nöronlar"
konusunun bir kapsamı da bu olaydır tespitimize göre! Şuurun, eşi olarak
kendisine geçici süre verilmiş olan beden ise, kâh maddeden meydana gelmesi
itibarıyla 'arzın dabbesi', kâh bedendeki hayvanlarla ortak özellikler
dolayısıyla 'en'am', kâh da şuurun melekî vasfını sınırlaması veya örtmesi
fikrini beyinde tetiklemesi itibarıyla 'şeytan' diye tanımlanmıştır.
"İnsan" diye tanımlanmış "şuur", kendi orijin yapısını,
bedende gözünü açması dolayısıyla da unutmuş, 'hatırlamaz' olduğu için 'zikir -
hatırlatıcı' gönderilmiştir.
Kur'ân
bilgisi, 'zikir' yani 'hatırlatıcı'dır. İnsana hakikatini hatırlatmak içindir.
Beyin - beden kabulünün getirisi sınırlı - kayıtlı cehennemî bedensel yaşam;
şuur boyutundaki melekî boyuttaki seyir ise cennet yaşamı olarak tanımlanmaktadır.
Bütün bu olaylar ve cennet - cehennem tasvirleri bir kısım âyetlerde
vurgulandığı üzere, tamamıyla misal yollu benzetme ve işaret yollu anlatımdır.
Cennet şuur yaşamı ve şuurdan, El Esmâ özelliklerinin açığa çıktığı bir yaşam
olduğu içindir ki; biyolojik - hayvansı beden var olmadığı ve dahi söz konusu
olmadığı içindir ki; buna dair oluşlar da o boyutta yer almaz. Onun için
cennetin gerçekte, çok algı dışı bir yaşam boyutu olduğuna işaret edilmiştir.
Konunun detayları ayrı bir kitap mevzuudur. Ancak Kurân'daki işaretlerin yerli
yerinde değerlendirilip anlaşılması için bu kadar bir özet anlayışımızı buraya
eklemeyi uygun gördüm. Eksik veya yanlış müşahedem oluşmuşsa bağışlanma
dilerim. Hakikatini bilen Allâh'tır. (A.H.)
(Bu NOT konusunda A.H. nin bir süre önce arkadaşlarına
yaptığı bir açıklamayı burayı tıklayarak dinleyebilirsiniz.)
(A.Hulusi)
117 - Bunun
üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandır, sakın
sizi Cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun. (Elmalı)
Fekulna ya Adem inne hazâ adüvvün leke ve li
zevcik bunun üzerine biz de ey Adem demiştik işte bu sana ve eşine
tarifsiz bir düşmanlık beslemektedir. Yani şeytan sana ve eşine tarifsiz bir
düşmanlık –ki, adüvvün ibaresinin nekira, belirsiz gelmesinden dolayı tarifsiz
bir düşmanlık diye çevirmemiz uygun olur.-
fela yuhricenneküma minel cenneti fe teşka
dolayısıyla onun sizi bu bahçeden çıkarma girişimine karşı çok dikkatli olun. Fe teşka. Yoksa..! yoksa bedbaht
olursunuz.
118-) İnne leke ella tecû'a fiyha ve lâ ta'râ;
"Oysa
senin için onda (biyolojik - hayvansı - madde
beden olmadığı için) ne acıkma (hissi) var ne de çıplak
kalma!" (A.Hulusi)
118 - Çünkü
senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır. (Elmalı)
İnne leke ella tecû'a fiyha ve lâ ta'râ
zira aklından çıkarma ki burada aç değilsin, açık değilsin.
119-) Ve enneke lâ tazmeü fiyha ve lâ tadhâ;
"Kesinlikle
sen onda (yeni madde - biyolojik bedensiz yaratılışın dolayısıyla) ne susarsın
ne de güneşten yanarsın!" (A.Hulusi)
119- Ve
sen orada susamazsın ve Güneşte yanmazsın. (Elmalı)
Ve enneke lâ tazmeü fiyha ve lâ tadhâ
yine unutma ki burada ne susuzluk çekersin, ne de sıcağa maruz kalırsın.
120-) Fevesvese ileyhişşeytanu kale ya Ademu
hel edüllüke alâ şeceretil huldi ve mülkin lâ yebla;
(Sonunda) Şeytan ona vesvese
verip: "Ey Âdem, sana ölümsüzlük ağacını ve eskiyip yok olmaz mülkü
bildireyim mi?" dedi. (A.Hulusi)
120 - Derken
Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâvuzluk edeyim mi Huld ağacına ve
çürümez mülke? Dedi. (Elmalı)
Fevesvese ileyhişşeytanu kale ya Ademu hel
edüllüke alâ şeceretil huldi ve mülkin lâ yebla hal böyle iken, yani
Adem ve eşi o durum içinde sonsuz bir mutluluk ve nimet içinde yüzerken şeytan
onu vehimlere sürükleyerek gizlice içinden fısıldayarak fıs fıs fıs ederek –ki
vesvese doğal bir kelimedir.- fısıldayarak ey adem dedi. sana sonsuzluk ağacını
ve sonu gelmez bir saltanatın yolunu göstereyim mi? Şaşanın debdebenin yolunu
göstereyim mi?
İşte insanın içine düştüğü tuzak.
İşte insanın var olduğu her yerde sürekli önüne çıkan tuzak. Nedir?
Mükemmelleşme ve ebedileşme tuzağı. İnsan çoğu zaman bu tuzaklarda kaybolur.
İnsanın önüne hepte bu tuzakları kurarlar insana düşman olanlar. Ve nedense
bunlar gene de hep insan olur. İnsan cinsinden çıkarlar. İnsanı kendilerine kul
köle etmeye çalışanlar da insanları bunlarla tuzağa düşürürler.
Ebedileşme, mükemmelleşme ve
müreffeh bir hayat, sorunsuz bir hayat. Dünyada cennet vaadi. Hep böyle düşünürler.
Ki Kur’an da bir başka ayeti kerimede Hz. Adem ve eşinin tuzağa düşürülüş şekli
şöyle anlatılır.
..en teküna
melekeyni ev teküna minel halidiyn (A’raf/20) İki melek olmak
istemez misiniz, ya da ebedileşmek. Yani melekleşmek istemez misiniz. Kim
istemez. Ama insanın melekleşmek istemesi büyük bir hatadır. Çünkü mükemmellik
insana göre değildir. Nerede mükemmellikten söz ediliyor o Allah’a aittir.
Allah dışında mükemmel mi vardır ki. Belki Adem’in kendisini aldatmaya çalışan
şeytana söyleyeceği söz, söylemesi gereken şey de buydu.
[Ek bilgi; İnsanlarda akıl, fikir, idrak, vehim, şekillendirme,
hayâl dediğimiz özellikler şartlanma
ve tabiat istikametinde vehim hükmü altında kullanılır! Normal
olarak bütün insanlardaki kullanım, bu özellikleri “vehim” hükmü altında olarak
ve şartlanmalar istikametindedir.
Çevre neyi “değerli” diye empoze
etmişse, o değerli dediği şeyi elde etmek için çaba sarf eder ve bunu elde etmediği takdirde büyük zarar
göreceğini düşünür insan! (A.Hulusi-İnsan ve sırları-1)]
121-) Feekela minha febedet lehüma sev'atühüma
ve tafika yahsıfani aleyhima min varakıl cenneti, ve 'asa Ademu Rabbehu feğavâ;
İkisi
de (şuur ve bilinç {beden}) ondan (ağacın,
bedenselliğin meyvesinden) yediler! SEVAT'ları
(bedenleri)
hissedilir oldu da Cennet yaprağından (bedensellik
duygusunu bilinçteki hissedişleriyle) örtmeye
çalıştılar! Âdem, Rabbine âsi oldu da yaşayışı bozuldu. (A.Hulusi)
121 - Bunun
üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıverdi ve
üzerlerine Cennet yaprağından yamamağa başladılar ve Âdem rabbine asî oldu da
şaşkın düştü. (Elmalı)
Feekela minha bunun üzerine o ikisi
ondan yediler. febedet
lehüma sev'atühüma ve tafika yahsıfani aleyhima min varakıl cenne ve
hemen ardından kendi cinselliklerinin farkına vardılar ve başladılar has
bahçenin yapraklarından topladıkları ile üzerlerini örtmeye.
Burada cinselliğin keşfedilmesi
sembolik bir dille anlatılıyor. Belki şöyle bile yaklaşmak mümkün Adem ve Havva
çifti insanlığın prototipi arge tipi olarak büyüdüler, bluğ çağına erdiler ve
ilk defa cinsellik diye bir şeyi keşfettiler. Böyle de anlamakta bir sakınca
yok. Böylece insanoğlu ilk defa Allah’ın bünyesine yerleştirdiği bir şeyi
keşfetti. O keşfediş burada sembolik bir lisanla, dile getiriliyor.
[Ek bilgi; A`râf Sûresi`nin
20-22. âyetlerinde ise olayın seks kökenli bir gelişme gösterdiğine şöyle
işaret ediliyor:
"Derken şeytan ayıp
yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verdi ve dedi ki:
-Rabbim sizi başka bir şey için değil, sadece iki melek veya ölümsüzlerden
olmanızı önlemek için yasaklamıştır.(A’raf/20)
Ve doğrusu ben size öğüt verenlerdenim. (A’rad/21)
Şeytan onları aldatarak aşağı
sarkıttı. Ağaçtan tadınca ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarını
üst üste yamayıp ayıp yerlerini örtmeye başladılar." (A’raf/22) Deniyor.
Cennet yaşamı içinde iken
Cenâb-ı Hak, O`nun yanında Havva`yı meydana getiriyor...Âdem ile Havva
kendilerindeki bu ilâhi isimlerin mânâsını tam hakkıyla Cennet denilen bir hâl
içinde, Cennet yaşamı denilen bir hâl içinde yaşarken, Şeytan onları aldatarak
aşağı sarkıttı.
Yâni, onlara seksi empoze
etti... Aşağı sarkıtmasının, anlamı; sekse- dolayısıyla, beşeriyete, yâni
bedenle yaşamaya yöneltilmesi idi.
Adem ve Havva, beden kavramı
olmadan evvel, kendilerini bir beden olarak kabullenme sınırlamasına
girmedikleri için, özgürce her düşündüğünü tahakkuk ettirebiliyorlardı. Bahsi
geçen "Yasak ağaç", bize
göre, seks kavramı idi!... Ağacın gövdesinden dallar ve meyveler oluştuğu gibi;
seksten de çocuklar, torunlar oluşuyordu.. Seksin getireceği üreme, yasak ağaç
şeklinde sembolize edilmişti!.. (A.Hulusi-Bilincin arınışı)]
ve 'asa Ademu Rabbehu feğavâ sonuçta
Adem rabbine karşı gelmiş ve düzenini bozmuş oldu.
Aslında ğava; batıl inançtan
kaynaklanan cehalet ve cesaret manasına gelir. Hatta Ragıp el Isfahani bunu çok
anlamı yanında fesede ‘ay şuhu
anlamı olduğunu yani hayat düzenini bozdu anlamına geldiğini de söylediği için
bendeniz onu tercih ediyorum. Hayat düzenini bozdu. Tabii bu aslında kendileri
için belki de zorunlu bir yoldu. Neden zorunlu? Çünkü zaten insanın bünyesine
yerleştirilmiş olunan şehvet güdüsü bir gün gelip ortaya çıkacaktı. Yani
insanlaşacaklardı. Sürekli tüketici olarak kalmayacaklardı o has bahçede. O
nedenle de zorunlu bir süreçti bu.
122-) Sümmectebahu Rabbuhu fetabe aleyhi ve
heda;
Sonra
Rabbi Onu seçti, arındırdı, Onun tövbesini gerçekleştirdi ve hakikatine
erdirdi! (A.Hulusi)
122 - Sonra
rabbi onu ıstıfa etti de tevbe sini kabul buyurdu ve yol gösterdi. (Elmalı)
Sümmectebahu Rabbuhu Nihayet rabbi
onu seçip arındırdı. Bu İctebahu; onu arındırdı, onu saflaştırdı, onu seçti,
hatta onu ayıkladı manasına gelir. Nihayetinde Allah onu bırakmadı. Bütün bu
başına gelenler insan olmanın belki de kaçınılmaz sonuçlarıydı. fetabe aleyhi ve
heda hem tevbesini kabul etti, hem de ona doğru yolu gösterdi.
Ademle şeytanı birbirinden ayıran
şey; Birinin günah işleyip diğerinin işlememesi değil. Çünkü ikisi de hata
etti. İkisi de asi oldu. Ademle şeytanı birbirinden ayıran şey Ademin hatasını
itiraf edip dönmesi, şeytanın ise hatasında ısrar etmesidir. İşte temel fark
bu. Onun için insanı insan eden melekleşme değildir, günah işlememesi değildir.
Günahtan dönmemesi, ona aldırmaması ona alışmasıdır. İşte insanı
şeytanlaştıracak olanda budur.
123-) Kalehbita minha cemiy'an ba'duküm
liba'din adüvv* feimma ye'tiyenneküm minniy hüden femenittebe'a hüdaye fela
yedıllu ve lâ yeşka;
(Rabbi) dedi ki:
"Birlikte (şuur ve daha sonra terk
edilecek beden eşi) inin aşağı ondan! Bir
kısmınız bir kısmınıza düşman olarak! Benden size bir Hüda (hakikatinizi hatırlatıcı)
geldiğinde, kim benim Hüdama (hatırlattığım
hakikatine) tâbi olur ise, işte o sapmaz ve
şakî olmaz!" (A.Hulusi)
123 - Buyurdu
ki: inimiz ikiniz de oradan hepiniz, bazınız bazınıza düşman olarak, sonra ne zaman
size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o dalâlete
düşmez ve bedbaht olmaz. (Elmalı)
Kalehbita minha cemiy'an ba'duküm liba'din
adüvvun dedi ki o makamdan hep birlikte birbirinize düşman olarak
inin. feimma
ye'tiyenneküm minniy hüden bundan böyle de benim katımdan size doğru
yol bilgisi gelmeye devam edecektir. Yani insanoğluna Allah peygamberleriyle,
vahiyleriyle uyarmayı sürdürecektir.
femenittebe'a hüdaye fela yedıllu ve lâ yeşka
artık kim benim gösterdiğim yolu izlerse işte o ne sapacak ne de kendini
yitirecektir.
124-) Ve men a'reda an zikrİY feinne lehu
me'ıyşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyameti a'ma;
"Kim
zikrimden (hatırlattığım hakikatinden) yüz çevirir ise, muhakkak ki onun için (beden - bilinç kayıtlarıyla)
çok sınırlı yaşam alanı vardır ve onu kıyamet sürecinde kör olarak
haşrederiz." (A.Hulusi)
124- Her
kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maişet vardır ve onu Kıyamet günü
kör olarak haşr ederiz. (Elmalı)
Ve men a'reda an zikrİY fakat kimde
benim uyarıcı mesajlarımdan, benim vahyimden, benim davetimden yüz çevirirse feinne lehu
me'ıyşeten danken iyi bilsin ki onun hayat alanı daraldıkça
daralacaktır. Burada sadece geçimi falan değil, rızkı değil, yani sadece maddi
şeylere indirgeme konusunda böyle bir tarihsel zaafımız var. Hayat alanı,
Taberi’nin de dediği gibi zaman olarak, mekan olarak ve hayatın her alanı
olarak hayat alanı daralacak.
Neden? Allah’ı hesaba katmamış
bir hayat anlamsız bir hayattır. Yani kısaca söylemek gerekirse Allahsız bir hayat,
anlamsız bir hayattır. Böyle bir hayatın alanı daralmaz da ne olur. Düşünün
kutsaldan arındırılmış bir hayatın basitliğini ve sığlığını. Kutsaldan
arındırılmış, ötelerle ilişki kurulmamış, Allah ile ilişki kurulmamış bir
hayatın hangi derinliği olabilir ki.
ve nahşuruhu yevmel kıyameti a'ma ve
kıyamet günü biz o kimseyi kör olarak kaldıracağız. Dünyada, biraz önce de
söylemiştim tefsir ederken gerçeğe gözlerini kapamıştı. Ahiret manevi arıza ve
hastalık ve çirkinliklerin nitelik olmaktan çıkıp niceliğe büründüğü yerdir
demiştim. Onun için burada da geldi. Dünyada manevi kördü ahirette bu fiziki
olarak ortaya çıkacak.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
100.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/08/islamoglu-tef-ders-taha-099-138100/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder