18 Haziran 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. ENBİYA (001-002)(101-A)





El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Taha 25-26-27-28)

Allah’a hamd olsun. Bize vahyi gönderen, bizimle muhatap olan, bize tenezzül buyuran ve nüzul eden vahyi. Bir gök sofrası gibi yüreğimizin önüne, zihnimizin önüne, aklımızın önüne onu açan, bizi onunla merzuk eden Allah’a hamd olsun. Bu vahyi bize taşıyan, risalet görevini gereği gibi yerine getiren onun sevgili nebisi, bizim sevgili önderimiz Muhammed Mustafa’ya selâm olsun.

Rabbim, göğsüme genişlik ver. Kolaylaştır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni. Diyerek Hz. Musa’nın dilinden dökülen bu ebedi duayı yineleyerek bugünkü dersime girmek istiyorum.

Bugün Kur’an ülkesinin yepyeni bir sitesiyle daha karşı karşıyayız. Bu siteyi gezmenin, oradan ebedi hakikatlerin meyvesini devşirmenin, oradan bu gök sofrası, bu ebedi ziyafetten istifade etmek için bu sofranın başında, bu sofranın farklı lezzetlerini tatmanın heyecanını siz de benimle birlikte umarım yaşıyorsunuzdur.

Bu site Enbiya suresi. Elimizdeki Mushaf sıralamasında 21. sure olan enbiya suresi, adını içeriğinden alır. Çünkü bu sure adeta peygamberlerin geçit yaptığı bir suredir. Başta Hz. İbrahim, Eb-ul Enbiya, peygamberlerin atası ismiyle maruf olan Hz. İbrahim olmak üzere bir çok peygambere bu surede yer verilir. Fakat bu suredeki anlatılan, aktarılan peygamberlere bir vurgu yapılarak yer verilir. O vurguda Allah’ın yardımı, Allah’ın desteği sayesinde görevlerini başarıyla yaptıkları vurgusudur. Yani enbiya suresinde geçit resmi yapan bu peygamberlerle muhataba verilmek istenen ders şudur;

“Allah’tan bağımsız bir başarı planlaması yapılamaz. Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması yapılamaz.”

Sure bu içerikle, yani peygamberlerden söz eden bu içeriği ile ilk muhatabı olan sevgili efendimizin şahsiyetini inşayı amaçlar. Aslında vahiy ilahi bir inşa projesi olarak, muhatabının hayatını, tasavvurunu, aklını, kişiliğini inşa eder. Çünkü vahiy yer yüzünde yaratılış gayesine uygun bir hayatı inşa etmek için ustalık yapacak olan insanı inşa eden tek öğretidir. Onun için vahiy insan inşa eder, insan hayat inşa eder. Vahyin inşa ettiği insan eliyle inşa edilen bir hayattan ümit var olabiliriz. Çünkü böyle bir hayat yapısına ve yaratılışına uygun, yaratılış amacına uygun bir hayat olur.

Vahiy insanı şu 4 unsuru ile inşa eder.

1 – Kavramlarıyla, terimleriyle insanın tasavvurunu inşa eder. Yani hayatımızı üzerine kurduğumuz; Hayat – ölüm. Kâr – zarar. İyi – kötü. Hakk – batıl. Doğru – yanlış. Güzel – çirkin. Kalıcı – geçici, Büyük – küçük, Değerli – değersiz. Kıymetli – kıymetsiz. Dünya – ahiret. Hayat – ölüm. Ruh – ceset. Akıl – duygu, düşünce. Eylem – iman gibi hayatımızı üzerine inşa ettiğimiz bu temel kavramların içini doldurur. Çünkü insanlar bu temel kavramlarla düşünürler. Onun için bu kavramların neş’et ettiği insan tasavvurunu inşa eder vahiy bu kavramlarla. Kavramların içini doldurarak.

2 – Vahiy insanın aklını inşa eder. Önermeleriyle, hükümleriyle. Mesela der ki; Zalimlerden başkası için düşmanlık yoktur. Siz bu önermeden şu sonuca varırsınız. Benim düşmanım zalimler olmalıdır. Dolayısıyla mazlumlar da dostumdur. Zulmün tanımını yapar önce. Zalimi ve mazlumu tanımlar, ondan sonra da bu önermeyle sizin aklınızı inşa eder.

Yine vahiy Hayatın geçici olduğunu söyler. Onun bu hayatın geçici olduğu önermesiyle sizde bir akıl inşa eder ve siz geçiciye kalıcı gibi bakmazsınız.

Yine vahiy etrafında ki varlıkların insanın emrine amade kılındığını söyler ve bunun da bir emanet olduğunu söyler. Siz ele geçirdiğiniz her bir değeri, başta servet, hayat, sıhhat olmak üzere her bir değeri bir emanet olarak görmeye başlarsınız. Bu, şu sonucu getirir; Emanete ihanet ederseniz hain, emanete sadakat gösterirseniz sadık olarak yargılanırsınız.

3 – Vahyin inşa ettiği 3. unsur insanın şahsiyetidir. Kişiliğidir yani. Vahiy insan kişiliğini işte bugün tefsirine başlayacağımız Enbiya suresi gibi içerisinde peygamberlerin, yani örnek insanların hayatının anlatıldığı ayetlerle yapar. Yani Kur’an da ki peygamber kıssaları muhatabın şahsiyetini inşa etmek içindir. Yani numune- i intisaldir. Örnek olarak sunulmuştur. Ey muhatap, bak ve örnek al denilmektedir. İşte bu surede de peygamberler geçidi yapılırken bunun amacı muhatabın şahsiyetini inşadır.

Sure Mekke döneminin muhtemelen ortalarında nazil olmuştur. Ki Meryem suresinde ki bazı ayetlerle, mesela 91-92-93. ayetlerle bu surenin bazı ayetleri arasında çok doğrudan bir benzerlik görüyoruz. İbrahim ve Müminun sureleri aransa yerleştirmiş ilk kronoloji sahipleri enbiya suresini.

Sure ortak iyinin tek kökten neş’et ettiğini anlatır nihai tahlilde. Bütün sıraladığı, saydığı peygamberleri en sonunda ortak bir iyi kökene bağlar. Yani şunu söyler; İyinin kökü zaman değişmekle, mekan değişmekle değişmez. İyi aynı kökten neş’et eder. Aynı gözeden neş’et eder. Aynı kaynaktan fışkırır. O da Allah’ın rahmet kaynağıdır. O nedenle Allah’tan bağımsız bir iyi tasarımı ve iyi tanımı yapılamaz.

İşte bunun bir sonucu olarak 92. ayetinde bu surenin iyinin tek bir köke irca edilmesinin arkasından inanan insanların, kendisini vahyin inşa ettiği insanların da tek bir kaynaktan beslenmenin doğal sonucu olarak hedef birliği, eylem birliği duygu birliği ve düşünce birliği içinde olmasını öngörür ve der ki;

İnne hazihi ümmetüküm ümmeten vahıdete (92) işte sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Der.

Yani bu vahyin inşa ettiği insanlar hedefte, duyguda, düşünce de ve eylemde birlik oluşturmalıdırlar. Mesajını verir. Çünkü aynı kaynaktan beslenenler doğal olarak aynı hedefe yönelirler. Eğer aynı hedefe yönelmiyorlar fakat aynı kaymaktan beslendiklerini iddia ediyorlarsa bu beslenmede bir bozukluk var, beslenme bozukluğu var demektir. yani onlar aslında aynı kaynaktan beslenmiyorlar demektir.

İşte Kur’an kaynağına yanmış olan dilimizi ve damağımızı yaslamamızın, dayamamızın gerekli oluşunun temel nedeni de budur. Bugün eğer Kur’an a iman eden 1.5 milyarlık kitle birbiriyle zıt davranışlar sergileyebiliyor, aynı hedefe doğru koşamıyor, duygu ve düşünce birliğine ulaşamıyor, dolayısıyla birlik ve beraberlik sağlayamıyorsa bunun temelini aynı kaynaktan beslenememe olarak söyleyebiliriz.

Yine sure 108. ayetinde, tıpkı 92. ayette nasıl ki ümmetin sosyal birliği olan vahdet dile getiriliyorsa, 108. ayetinde de Allah’ın birliği aynı formla dile getiriliyor;

..ennema İlahüküm ilâhun vahıd (108)

Çok ilginç ..ümmetüküm ümmeten vahıde, İlahüküm ilâhun vahıd aynı form. Allah’ın birliği hangi formla dile getiriliyorsa ümmet birliği de o formla dile getiriliyor. Yani şu denilmek isteniyor; Akide de tevhid eğer sizde bir iman haline gelirse, sosyal birlik olan vahdette zorunlu olarak ortaya çıkar. Yani onun doğal bir sonucu olur. Onun için tevhidin doğal sonucu vahdettir. Allah’ı birlemenin, Allah’ın bir oluşuna inanmanın sosyal yansıması ümmetin birliğidir. Der Kur’an. Bu mesajı verir.

Biz bunu şöyle de çevirebiliriz: Sosyal birlik, yani vahdet aslında sosyal bir tevhittir. Allah’ın birliği olan tevhid ise akidevi bir vahdettir. Birbirinin yerine böyle koyabiliriz. O nedenle Allah’ın birliğine iman edipte hedef birliğini sağlayamamış olmak, bu imanda kusurlu davranmak anlamına gelse gerektir.

Şimdi bu girişten sonra, daha doğrusu surenin bu iki anahtarını verdikten sonra enbiya (Nebiler) suresinin tefsirine geçebiliriz.




1-) Ikterabe linNasi hısabuhüm ve hüm fiy ğafletin mu'ridun;

İnsanlara yaptıklarının sonucunu görme süreci yaklaşmıştır! Onlar ise kozaları içinde aldırmaz bir hâldeler! (A.Hulusi)

001 - Yaklaştı nâsa hesapları onlar ise hâlâ gaflette aldırmıyorlar.(Elmalı)


Ikterabe linNasi hısabuhüm ve hüm fiy ğafletin mu'ridun insanlar için yaptıklarının hesabını verme vakti iyice yaklaştı. ve hüm fiy ğafletin mu'ridun fakat onlar hala gaflet içinde aldırmazlık ve aymazlık içinde bu gerçeğe sırt çeviriyorlar.

İnsan soyuna, insanlığa yönelik bir uyarıyla söze girdi sure. linNas dedi, insanlık için bir uyarı. Sabahı Adem’le başlayan insanlık yürüyüşünün kuşluğu, öğlesi İbrahim ve ikindisi Muhammed’le geçti. Hepsine salâtı selâm olsun. Allah ruhlarını ta’zizyz etsin, yüceltsin. Şimdi Vel 'asri (‘Asr/1) dediği gibi Kur’an ın, ikindisindeyiz yeryüzünün ve bize sadece vahyin haber vereceği bir gerçeği haber veriyor enbiya suresinin 1. ayeti. Yaklaştı diyor, insanlar fark etmese de o çok yaklaştı. İnsanlar onu görmezden gelse de o yaklaştı.

Tabii ki o, her yaratılanın bir sonu olduğu yasası gereği bu içinde yaşadığımız yaratılmışlar dünyasının sonu olan kıyamettir, saattir.

Bu anlamda vahiy insana gerçek istikbali hakkında başka hiçbir kaynağın veremeyeceği bir bilgiyi veriyor. Vahiy insana öyle hitap ediyor ki hiçbir hitap bu kadar kapsayıcı ve bu kadar kuşatıcı olamaz. Size sonsuz geleceğinizden söz ediyor. Size var oluş probleminizin çözümünü sunuyor. Nereye gidiyorum ben kimim, nereden geliyorum niçin varım gibi varlık sorularına zaten Allah’tan başka kim doğru cevap verebilir ki. Onun için yarattığını bilen Allah, insana da nereye doğru gittiğini bu yürüyüşünün nasıl bir şekilde sonlanacağını haber veriyor.


2-) Ma ye'tiyhim min zikrin min Rabbihim muhdesin illesteme'uhu ve hüm yel'abun;

Rablerinden gelen her yeni uyarıyı, alaya alarak dinliyorlar! (A.Hulusi)

002 - Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlak eğlenerek dinliyorlar. (Elmalı)


Ma ye'tiyhim min zikrin min Rabbihim muhdesin illesteme'uhu ve hüm yel'abun rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir mesaj, yeni bir uyarı, yeni bir vahiy gelse, onu da alaya alarak dinliyorlar.

Tabii ki, surenin girişinde bir ilahi inşa projesi olan vahyin insanı nasıl inşa ettiğini anlatırken Tasavvur inşasından söz etmiştik. Kavramları ile tasavvuru inşa eder demiştik. Tabii ki istikbal deyince şu kısacık fani hayat aklına gelen biri, ebedi istikbali düşünemez. Düşünemeyince de ebedi istikbal üzerine bir hazırlık yapamaz.

İşte vahiy kavramların içini böyle doldurur. Sizin istikbal dediğinize vahiy yalan diyor. Sizin hiç görmediğinize, hiç hesaba katmadığınıza istikbal diyor. Yani geçici olan cesedinizin geleceğini değil, kalıcı olan ruhunuzun geleceğini öne alıyor. Sizi siz yapan, sizi beşer olmaktan çıkarıp insan kılan değerin istikbalini göz önüne alıyor.

Onun için de bilinci ters yüz olmuş, geçiciyi kalıcı, kalıcıyı geçici. Şimdiyi istikbal zanneden, istikbali ise yok zanneden, gelmeyecek zanneden bilinci alt üst olmuş birine hitap ediyor ve onların tarih boyunca davranış tarzlarının kendilerine gelen mesaja sırt dönmek, ona kulak vermemek ya da onu dinleyince, ona kulak verince onu alaya almak, yani ciddiye almamak olduğunu söylüyor.

İlahi mesajı ciddiye almamak gerçekte insanın kendisini ciddiye almamasıdır. Hayatı ciddiye almamasıdır. Kendisini ve hayatı ciddiye almayan birinin durumunu bakın nasıl tarif ediyor müteakip ayet:


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
101. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/15/islamoglu-tef-ders-enbiya-001-036101/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder