El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy; (Taha
25-26-27-28)
Allah’a hamd olsun. Bize vahyi
gönderen, bizimle muhatap olan, bize tenezzül buyuran ve nüzul eden vahyi. Bir
gök sofrası gibi yüreğimizin önüne, zihnimizin önüne, aklımızın önüne onu açan,
bizi onunla merzuk eden Allah’a hamd olsun. Bu vahyi bize taşıyan, risalet
görevini gereği gibi yerine getiren onun sevgili nebisi, bizim sevgili
önderimiz Muhammed Mustafa’ya selâm olsun.
Rabbim, göğsüme genişlik ver.
Kolaylaştır işimi, çöz düğümü dilimden, ki anlasınlar beni. Diyerek Hz.
Musa’nın dilinden dökülen bu ebedi duayı yineleyerek bugünkü dersime girmek
istiyorum.
Bugün Kur’an ülkesinin yepyeni
bir sitesiyle daha karşı karşıyayız. Bu siteyi gezmenin, oradan ebedi
hakikatlerin meyvesini devşirmenin, oradan bu gök sofrası, bu ebedi ziyafetten
istifade etmek için bu sofranın başında, bu sofranın farklı lezzetlerini
tatmanın heyecanını siz de benimle birlikte umarım yaşıyorsunuzdur.
Bu site Enbiya suresi. Elimizdeki
Mushaf sıralamasında 21. sure olan enbiya suresi, adını içeriğinden alır. Çünkü
bu sure adeta peygamberlerin geçit yaptığı bir suredir. Başta Hz. İbrahim,
Eb-ul Enbiya, peygamberlerin atası ismiyle maruf olan Hz. İbrahim olmak üzere
bir çok peygambere bu surede yer verilir. Fakat bu suredeki anlatılan,
aktarılan peygamberlere bir vurgu yapılarak yer verilir. O vurguda Allah’ın
yardımı, Allah’ın desteği sayesinde görevlerini başarıyla yaptıkları vurgusudur.
Yani enbiya suresinde geçit resmi yapan bu peygamberlerle muhataba verilmek
istenen ders şudur;
“Allah’tan bağımsız bir başarı
planlaması yapılamaz. Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması yapılamaz.”
Sure bu içerikle, yani
peygamberlerden söz eden bu içeriği ile ilk muhatabı olan sevgili efendimizin
şahsiyetini inşayı amaçlar. Aslında vahiy ilahi bir inşa projesi olarak,
muhatabının hayatını, tasavvurunu, aklını, kişiliğini inşa eder. Çünkü vahiy
yer yüzünde yaratılış gayesine uygun bir hayatı inşa etmek için ustalık yapacak
olan insanı inşa eden tek öğretidir. Onun için vahiy insan inşa eder, insan
hayat inşa eder. Vahyin inşa ettiği insan eliyle inşa edilen bir hayattan ümit
var olabiliriz. Çünkü böyle bir hayat yapısına ve yaratılışına uygun, yaratılış
amacına uygun bir hayat olur.
Vahiy insanı şu 4 unsuru ile inşa
eder.
1 – Kavramlarıyla, terimleriyle
insanın tasavvurunu inşa eder. Yani hayatımızı üzerine kurduğumuz; Hayat –
ölüm. Kâr – zarar. İyi – kötü. Hakk – batıl. Doğru – yanlış. Güzel – çirkin.
Kalıcı – geçici, Büyük – küçük, Değerli – değersiz. Kıymetli – kıymetsiz. Dünya
– ahiret. Hayat – ölüm. Ruh – ceset. Akıl – duygu, düşünce. Eylem – iman gibi
hayatımızı üzerine inşa ettiğimiz bu temel kavramların içini doldurur. Çünkü
insanlar bu temel kavramlarla düşünürler. Onun için bu kavramların neş’et
ettiği insan tasavvurunu inşa eder vahiy bu kavramlarla. Kavramların içini
doldurarak.
2 – Vahiy insanın aklını inşa
eder. Önermeleriyle, hükümleriyle. Mesela der ki; Zalimlerden başkası için düşmanlık
yoktur. Siz bu önermeden şu sonuca varırsınız. Benim düşmanım zalimler
olmalıdır. Dolayısıyla mazlumlar da dostumdur. Zulmün tanımını yapar önce.
Zalimi ve mazlumu tanımlar, ondan sonra da bu önermeyle sizin aklınızı inşa
eder.
Yine vahiy Hayatın geçici
olduğunu söyler. Onun bu hayatın geçici olduğu önermesiyle sizde bir akıl inşa
eder ve siz geçiciye kalıcı gibi bakmazsınız.
Yine vahiy etrafında ki
varlıkların insanın emrine amade kılındığını söyler ve bunun da bir emanet
olduğunu söyler. Siz ele geçirdiğiniz her bir değeri, başta servet, hayat,
sıhhat olmak üzere her bir değeri bir emanet olarak görmeye başlarsınız. Bu, şu
sonucu getirir; Emanete ihanet ederseniz hain, emanete sadakat gösterirseniz
sadık olarak yargılanırsınız.
3 – Vahyin inşa ettiği 3. unsur
insanın şahsiyetidir. Kişiliğidir yani. Vahiy insan kişiliğini işte bugün
tefsirine başlayacağımız Enbiya suresi gibi içerisinde peygamberlerin, yani
örnek insanların hayatının anlatıldığı ayetlerle yapar. Yani Kur’an da ki
peygamber kıssaları muhatabın şahsiyetini inşa etmek içindir. Yani numune- i
intisaldir. Örnek olarak sunulmuştur. Ey muhatap, bak ve örnek al
denilmektedir. İşte bu surede de peygamberler geçidi yapılırken bunun amacı
muhatabın şahsiyetini inşadır.
Sure Mekke döneminin muhtemelen
ortalarında nazil olmuştur. Ki Meryem suresinde ki bazı ayetlerle, mesela
91-92-93. ayetlerle bu surenin bazı ayetleri arasında çok doğrudan bir
benzerlik görüyoruz. İbrahim ve Müminun sureleri aransa yerleştirmiş ilk
kronoloji sahipleri enbiya suresini.
Sure ortak iyinin tek kökten
neş’et ettiğini anlatır nihai tahlilde. Bütün sıraladığı, saydığı peygamberleri
en sonunda ortak bir iyi kökene bağlar. Yani şunu söyler; İyinin kökü zaman
değişmekle, mekan değişmekle değişmez. İyi aynı kökten neş’et eder. Aynı
gözeden neş’et eder. Aynı kaynaktan fışkırır. O da Allah’ın rahmet kaynağıdır.
O nedenle Allah’tan bağımsız bir iyi tasarımı ve iyi tanımı yapılamaz.
İşte bunun bir sonucu olarak 92.
ayetinde bu surenin iyinin tek bir köke irca edilmesinin arkasından inanan
insanların, kendisini vahyin inşa ettiği insanların da tek bir kaynaktan
beslenmenin doğal sonucu olarak hedef birliği, eylem birliği duygu birliği ve
düşünce birliği içinde olmasını öngörür ve der ki;
İnne hazihi ümmetüküm ümmeten vahıdete (92) işte sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir.
Der.
Yani bu vahyin inşa ettiği
insanlar hedefte, duyguda, düşünce de ve eylemde birlik oluşturmalıdırlar.
Mesajını verir. Çünkü aynı kaynaktan beslenenler doğal olarak aynı hedefe
yönelirler. Eğer aynı hedefe yönelmiyorlar fakat aynı kaymaktan beslendiklerini
iddia ediyorlarsa bu beslenmede bir bozukluk var, beslenme bozukluğu var
demektir. yani onlar aslında aynı kaynaktan beslenmiyorlar demektir.
İşte Kur’an kaynağına yanmış olan
dilimizi ve damağımızı yaslamamızın, dayamamızın gerekli oluşunun temel nedeni
de budur. Bugün eğer Kur’an a iman eden 1.5 milyarlık kitle birbiriyle zıt
davranışlar sergileyebiliyor, aynı hedefe doğru koşamıyor, duygu ve düşünce
birliğine ulaşamıyor, dolayısıyla birlik ve beraberlik sağlayamıyorsa bunun
temelini aynı kaynaktan beslenememe olarak söyleyebiliriz.
Yine sure 108. ayetinde, tıpkı
92. ayette nasıl ki ümmetin sosyal birliği olan vahdet dile getiriliyorsa, 108.
ayetinde de Allah’ın birliği aynı formla dile getiriliyor;
..ennema İlahüküm ilâhun vahıd (108)
Çok ilginç ..ümmetüküm ümmeten vahıde, İlahüküm ilâhun vahıd aynı form. Allah’ın birliği
hangi formla dile getiriliyorsa ümmet birliği de o formla dile getiriliyor.
Yani şu denilmek isteniyor; Akide de tevhid eğer sizde bir iman haline gelirse,
sosyal birlik olan vahdette zorunlu olarak ortaya çıkar. Yani onun doğal bir
sonucu olur. Onun için tevhidin doğal sonucu vahdettir. Allah’ı birlemenin,
Allah’ın bir oluşuna inanmanın sosyal yansıması ümmetin birliğidir. Der Kur’an.
Bu mesajı verir.
Biz bunu şöyle de çevirebiliriz:
Sosyal birlik, yani vahdet aslında sosyal bir tevhittir. Allah’ın birliği olan
tevhid ise akidevi bir vahdettir. Birbirinin yerine böyle koyabiliriz. O
nedenle Allah’ın birliğine iman edipte hedef birliğini sağlayamamış olmak, bu
imanda kusurlu davranmak anlamına gelse gerektir.
Şimdi bu girişten sonra, daha
doğrusu surenin bu iki anahtarını verdikten sonra enbiya (Nebiler) suresinin
tefsirine geçebiliriz.
1-) Ikterabe linNasi hısabuhüm ve hüm fiy
ğafletin mu'ridun;
İnsanlara
yaptıklarının sonucunu görme süreci yaklaşmıştır! Onlar ise kozaları içinde
aldırmaz bir hâldeler! (A.Hulusi)
001 - Yaklaştı
nâsa hesapları onlar ise hâlâ gaflette aldırmıyorlar.(Elmalı)
Ikterabe linNasi hısabuhüm ve hüm fiy ğafletin
mu'ridun insanlar için yaptıklarının hesabını verme vakti iyice
yaklaştı. ve hüm
fiy ğafletin mu'ridun fakat onlar hala gaflet içinde aldırmazlık ve
aymazlık içinde bu gerçeğe sırt çeviriyorlar.
İnsan soyuna, insanlığa yönelik
bir uyarıyla söze girdi sure. linNas dedi, insanlık için bir uyarı. Sabahı
Adem’le başlayan insanlık yürüyüşünün kuşluğu, öğlesi İbrahim ve ikindisi
Muhammed’le geçti. Hepsine salâtı selâm olsun. Allah ruhlarını ta’zizyz etsin,
yüceltsin. Şimdi Vel 'asri (‘Asr/1) dediği gibi Kur’an ın,
ikindisindeyiz yeryüzünün ve bize sadece vahyin haber vereceği bir gerçeği
haber veriyor enbiya suresinin 1. ayeti. Yaklaştı diyor, insanlar fark etmese
de o çok yaklaştı. İnsanlar onu görmezden gelse de o yaklaştı.
Tabii ki o,
her yaratılanın bir sonu olduğu yasası gereği bu içinde yaşadığımız
yaratılmışlar dünyasının sonu olan kıyamettir, saattir.
Bu anlamda
vahiy insana gerçek istikbali hakkında başka hiçbir kaynağın veremeyeceği bir
bilgiyi veriyor. Vahiy insana öyle hitap ediyor ki hiçbir hitap bu kadar
kapsayıcı ve bu kadar kuşatıcı olamaz. Size sonsuz geleceğinizden söz ediyor.
Size var oluş probleminizin çözümünü sunuyor. Nereye gidiyorum ben kimim,
nereden geliyorum niçin varım gibi varlık sorularına zaten Allah’tan başka kim
doğru cevap verebilir ki. Onun için yarattığını bilen Allah, insana da nereye
doğru gittiğini bu yürüyüşünün nasıl bir şekilde sonlanacağını haber veriyor.
2-) Ma ye'tiyhim min zikrin min Rabbihim
muhdesin illesteme'uhu ve hüm yel'abun;
Rablerinden
gelen her yeni uyarıyı, alaya alarak dinliyorlar! (A.Hulusi)
002 - Rablerinden
kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlak eğlenerek dinliyorlar. (Elmalı)
Ma ye'tiyhim min zikrin min Rabbihim muhdesin illesteme'uhu
ve hüm yel'abun rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir mesaj,
yeni bir uyarı, yeni bir vahiy gelse, onu da alaya alarak dinliyorlar.
Tabii ki, surenin girişinde bir
ilahi inşa projesi olan vahyin insanı nasıl inşa ettiğini anlatırken Tasavvur
inşasından söz etmiştik. Kavramları ile tasavvuru inşa eder demiştik. Tabii ki
istikbal deyince şu kısacık fani hayat aklına gelen biri, ebedi istikbali
düşünemez. Düşünemeyince de ebedi istikbal üzerine bir hazırlık yapamaz.
İşte vahiy kavramların içini
böyle doldurur. Sizin istikbal dediğinize vahiy yalan diyor. Sizin hiç
görmediğinize, hiç hesaba katmadığınıza istikbal diyor. Yani geçici olan
cesedinizin geleceğini değil, kalıcı olan ruhunuzun geleceğini öne alıyor. Sizi
siz yapan, sizi beşer olmaktan çıkarıp insan kılan değerin istikbalini göz
önüne alıyor.
Onun için de bilinci ters yüz
olmuş, geçiciyi kalıcı, kalıcıyı geçici. Şimdiyi istikbal zanneden, istikbali
ise yok zanneden, gelmeyecek zanneden bilinci alt üst olmuş birine hitap ediyor
ve onların tarih boyunca davranış tarzlarının kendilerine gelen mesaja sırt
dönmek, ona kulak vermemek ya da onu dinleyince, ona kulak verince onu alaya
almak, yani ciddiye almamak olduğunu söylüyor.
İlahi mesajı ciddiye almamak
gerçekte insanın kendisini ciddiye almamasıdır. Hayatı ciddiye almamasıdır.
Kendisini ve hayatı ciddiye almayan birinin durumunu bakın nasıl tarif ediyor
müteakip ayet:
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
101.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/15/islamoglu-tef-ders-enbiya-001-036101/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder