B sayfasından devam
50-) Ve hazâ zikrun mübarekün enzelnaHU,
efeentüm lehu münkirun;
Bu da
inzâl ettiğimiz mübarek bir hatırlatmadır! Siz O'nu inkâr edenler misiniz?
(A.Hulusi)
050 - İşte
bu - Kur'an - da bizim indirdiğimiz mübarek zikirdir şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz.
(Elmalı)
Ve hazâ zikrun mübarekün enzelnaHU
işte bu da kendisini bizim indirdiğimiz kutlu kılınmış hatırlatıcı bir
mesajdır. efeentüm
lehu münkirun peki bu durumda siz O’nu hala inkar mı edeceksiniz.
Yeni bir pasaja daha giriyor:
51-) Ve lekad ateyna İbrahiyme rüşdehu min
kablü ve künna Bihi 'Alimiyn;
Andolsun
ki biz İbrahim'e daha önceden rüşdünü (olgunluk
düşüncesi - hanîflik) verdik... Biz Onu
bilirdik. (A.Hulusi)
051 - Şanım
hakkı için bundan evvel de İbrahim’e rüştünü vermiştik. (Elmalı)
Ve lekad ateyna İbrahiyme rüşdehu min kabl
ve doğrusu biz Musa’dan çok daha önce İbrahim’e de doğru işleyen bir muhakeme
vermiştik. Rüşdehu; doğru işleyen bir muhakeme. Haz. İbrahim’in sanattan
sanatkara, eserden müessire atlayan o akıl yürütmesini hatırlayınız. Daha ilk
delikanlılık çağında yıldızdan, aydan, güneşe ve oradan Allah’a ulaşan, yani
parmağı görünce parmağa değil parmağın gösterdiği yere bakan bir muhakeme. İşte
bu rüşt. Ki En’am/74-79. ayetlerinde Hz. İbrahim’in bu akıl yürütme serüveni
ayrıntılı bir biçimde anlatılır.
Onun için burada rabbimiz
insanoğlunu aklını kullanmaya davet ediyor. Eğer aklını kullanırsa Allah’ın
varlığını ispat için sadece çevresinde bulunan eşya kafi, ilave bir uyarıcıya
gerek yok. Parmağı görsün, parmağın işaret ettiği yere baksın O’nu görecektir,
O’nu bulacaktır. Çünkü varlık bir sanattır. Hangi sanat sanatkarsızdır ki.
Varlık gibi muhteşem bir sanatın sanatkarı olmasın. Varlık bir eserdir, hangi
eserin müessiri olmaz ki. Varlık bir fiildir, hangi fiil failsizdir. Hangi
eylem öznesizdir ki. Bir eylem varsa o eylemin bir de sahibi vardır demektir.
Onun için burada işte ona dikkatimizi çekiyor Kur’an.
ve künna Bihi 'Alimiyn İbrahim’in;
bununla doğru yolu bulacağını daha başından biliyorduk. Yani insana verdiğimiz
bu muhakeme gücünü insan doğru kullanırsa doğru yolu bulur. İbrahim bunun
örneğini verdi ve biz de o örneği vahiyle ölümsüzleştirdik demeye getiriyor.
52-) İz kale liebiyhi ve kavmihi ma hazihit
temasiylülletiy entüm leha 'akifun;
Hani (İbrahim) babasına ve
halkına demişti ki: "Kendilerine tapındığınız bu heykeller de nedir?"
(A.Hulusi)
052 - O
vakit ki babasına ve kavmine ne bu başına toplanıp durduğunuz temsîl dedi. (Elmalı)
İz kale liebiyhi ve kavmihi ma hazihit
temasiylülletiy entüm leha 'akifun hani o babasına ve kendi
toplumuna sizin kendilerine tapınıp durduğunuz bu heykeller de neyin nesi
dediği zaman;
53-) Kalu vecedna abaena leha 'abidiyn;
Dediler
ki: "Atalarımızı bunlara tapanlar olarak gördük (biz de onları taklit ediyoruz işte)." (A.Hulusi)
053 - Atalarımızı
bunlara ibadet ediyor bulduk dediler. (Elmalı)
Kalu vecedna abaena leha 'abidiyn
onlar şöyle cevap verdiler. Atalarımızı onlara kulluk eder bulduk. İşte bu
kadar, tek cevap bu. Başka ne olabilir ki. Yani savunulacak hiçbir yeri
olmayınca referansı atalarına veriyorlar. Çünkü savunulacak hiçbir akli boyutu
yok. Ne diyecekler.
Tüm putperestlikler böyledir,
modern putperestlikler de böyledir. Atalarını onların üzerinde bulmuşlardır.
Hakikatin referansı atalar değildir ki. Hakikatin referansı kadim değildir ki.
Sorgulayan bir akla çağrıdır İbrahim’in çağrısı aslında. Yani kıdemli olan
doğru olan değildir. Doğru olan kıdemine bakılmaz. Onun için hakikatin
referansı atalarınız olamaz. Onlar atalarının ocağından közü değil külü aldılar.
Ateşi değil külü aldılar ve külü kutsallaştırdılar. Onun içinde perişan
oldular. Bunun eylemin kendisi insanoğlunun kendi aklına yaptığı en büyük
zulümdür aslında.
54-) Kale lekad küntüm entüm ve abaüküm fiy
dalalin mubiyn;
(İbrahim) dedi ki:
"Yemin ederim ki, sizin de atalarınızın da sapık bir düşüncede olduğu
apaçık ortada!" (A.Hulusi)
054 - Kasem
olsun ki dedi, siz de atalarınız da açık bir dalâl içindesiniz. (Elmalı)
Kale lekad küntüm entüm ve abaüküm fiy dalalin
mubiyn peki onların bu akla hakaret olan mantığına karşı Hz.
İbrahim’in cevabı ne oluyordu? Dedi ki; doğrusu sizde, atalarınızda başından
beri apaçık bir sapıklık içinde imişsiniz.
55-) Kalu eci'tena Bil Hakkı em ente minel
lâ'ıbiyn;
Dediler
ki: "Sen bize Hak olarak mı geldin yoksa sen oyun oynayanlardan
mısın?" (A.Hulusi)
055 - Dediler:
ciddi mi söylüyorsun yoksa sen şakacılardan mısın. (Elmalı)
Kalu eci'tena Bil Hakkı em ente minel lâ'ıbiyn
bakınız Hz. İbrahim’in bu haklı çıkışına karşı ne cevap veriyorlar onlar?
Dediler ki; Sen bunları söylerken gerçekten ciddi misin, yoksa bize şakacıktan
bir oyun mu oynuyorsun.
Tabii alttan alta tehdit
ediyorlar. Yani kim bunları bize karşı söyleme yiğitliğinde bulunabilir ki.
Ciddi olamazsın sanırım saka yapıyorsun. Alttan alta bir tehdit yönlendiriyorlar.
Bu cevap değildir aslında. Bu
tehdittir. Cevap veremeyince tehdide yönelirler. Bakınız Tarih boyunca küfrün
yaptığı iman karşısında bu olmuştur. Bakınız İbrahim’in karşısında Nemrud’un
çocukları, Musa’nın karşısında firavun ve onun hempaları, Resulallah’ın
karşısında Ebu Cehil’in ve onun hempaları, yoldaşlarının tavrı aynıdır. Çünkü
orada aklı selim yoktur artık. Tüm peygamberler aklı selime, sağduyuya davet
ederler. Ama onların karşısındakiler de hep tehdit ederler. Hep alttan ya da
üstten tehdit ederler. Burada da aynı şey geçerli.
56-) Kale bel Rabbuküm Rabbüs Semavati vel
Ardılleziy fetarehünne, ve ene alâ zâliküm mineş şahidiyn;
(İbrahim) dedi ki:
"Hayır (oyun değil bu)! Rabbiniz, semâların ve arzın Rabbidir ki, onları belli
bir işlev ve sistemle yaratmıştır! Ben buna şahitlerdenim." (A.Hulusi)
056 - Doğrusu,
dedi: rabbiniz o Göklerin ve Yerin rabbidir ki onları yaratmıştır ve ben buna
şahadet edenlerdenim. (Elmalı)
Kale İbrahim ne demiş olmalı sizce?
Bakın vahit onu da naklediyor; bel Rabbuküm Rabbüs Semavati vel Ardılleziy fetarehünn
asla dedi. sizin rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir ki onları o yaratmıştır. ve ene alâ zâliküm
mineş şahidiyn ve ben de bu gerçeğe tanıklık etmek için size
gönderilen biriyim. Yani sizin rabbiniz gökleri ve yeri yaratan Rabdir. Sizin
rabbiniz, size bu hayatı inşa eden rabdir. Sizin rabbiniz sizi görüp gözeten,
sizi yedirip içiren, sizi doyuran, sizin içinizi ve dışınızı, geçmişinizi ve
geleceğinizi bilen ve sizi var edip yaşatan ve sonunda da sizden hesap soracak
olandır. Dolayısıyla ne küçük rab seçiyorsunuz, ne adi tanrılara kulluk
ediyorsunuz.
Neden böyle yaptıklarını tabii
cevap veremezler. Hz. İbrahim onları suçüstü yakalıyor. Çünkü onlar
istediklerinde alt edebilecekleri bir tanrı istiyorlar. Evet, tüm problem bu.
Ensesine tokat atabilecekleri bir tanrı, kendilerine hükmedecek, kendilerine
yol gösterecek bir tanrı değil, çünkü yolda yürümek istemiyorlar. Çünkü
kaytarmak istiyorlar. Çünkü hesap vermek istemiyorlar.
57-) Ve tAllâhi le ekiydenne asnameküm ba'de en
tüvellu müdbiriyn;
"TAllâhi,
arkanızı dönüp gittikten sonra, sizin putlarınıza mutlaka bir tuzak
kuracağım." (A.Hulusi)
057 - Ve
tallahi siz dönüp gittikten sonra putlarınıza lâhüdd bir tedbir yapacağım. (Elmalı)
Ve tAllâhi le ekiydenne asnameküm ba'de en
tüvellu müdbiriyn derken İbrahim kendi içinden şu kararı aldı.
Allah’a yemin olsun ki siz dönüp gittikten sonra putlarınız için tasarladığım
şeyi mutlaka gerçekleştireceğim dedi.
58-) Fece'alehüm cüzâzen illâ kebiyren lehüm
leallehüm ileyhi yerci'un;
(Nihayet İbrahim) belki ona
gidip sorarlar diye, en büyükleri dışında putları paramparça etti. (A.Hulusi)
058 - Derken
onları parça parça etti, ancak bir büyüklerini bıraktı ki belki ona müracaat
ederler. (Elmalı)
Fece'alehüm cüzâzen nihayet onların
tümünü paramparça etti. illâ kebiyren lehüm leallehüm ileyhi yerci'un
dönüp de kendilerine başvurabilsinler diye en büyük puta dokunmadı.
59-) Kalu men feale hazâ Bi alihetina innehu le
minez zâlimiyn;
Dediler
ki: "Bunu tanrılarımıza kim yaptı ise, muhakkak ki o zâlimlerdendir."
(A.Hulusi)
059 - Bunu
bizim ilâhlarımıza kim yapmış? Her halde o zalimlerden biri dediler. (Elmalı)
Kalu men feale hazâ Bi alihetina innehu le
minez zâlimiyn olan bitene onlar vakıf olunca birbirlerine dediler
ki kim yaptı bunu ilahlarımıza, her kimse onun haddini bilmez biri olduğu
apaçık. Zâlimiyn’i öyle çevirdim.
Çünkü etimolojik manası öyle. Bir şeyi yerinden eden demektir. Zalim; yerini
bilmeyen, yani haddini bilmeyen. Tabii ki kendilerini üstün görüyorlar. Fakat
gariptir, ilah diye taptıkları kendilerine muhtaç. Onun için kendilerini
böylesine suçüstü yakalayan ve rezil eden insana karşı cevap bulamayınca kaba
kuvvete başvuruyorlar ve işte onun resmini izliyoruz burada.
60-) Kalu semi'na feten yezküruhüm yukalu lehu
İbrahiym;
Dediler
ki: "Bunlar hakkında konuşan (geçersiz
olduklarından söz eden) İbrahim diye bir genç
işitmiştik." (A.Hulusi)
060 - Bir
delikanlı işittik bunları anıyor adına İbrahim deniyormuş dediler. (Elmalı)
Kalu semi'na feten yezküruhüm yukalu lehu
İbrahiym onlardan bazıları adına İbrahim denilen bir gencin, onları
diline doladığı kulağımıza kadar geldi dediler.
İbrahim, Sami di ailesine mensup
bir kelime, bir isim. Ebun Rahimun
kökünden geldiği söylenir. Ki Sami dil ailesinde, -Arapça, Sami dil ailesinden
ana dillerinden, ana versiyonlarından biri.- onun için ebbe’. Rahiym de Sami
dil ailesindeki hemen bütün dillerde de benzer söyleyişle bulunan kelimeler.
Yani şefkatli ata, şefkatli baba manasına gelir.
61-) Kalu fe'tu Bihi alâ a'yüninNasi leallehüm
yeşhedun;
Dediler
ki: "Onu tutuklayıp halkın gözleri önüne getirin ki, herkes olaya şahit
olsun." (A.Hulusi)
061 - Haydin
dediler: getirin onu nâsın gözleri önüne belki şahadet ederler. (Elmalı)
Kalu fe'tu Bihi alâ a'yüninNasi leallehüm
yeşhedun diğerleri dediler ki; Onu insanların önüne çıkarın. Belki
görgü tanıklığı yapacak birileri çıkar.
62-) Kalu eente fealte hazâ Bi alihetina ya
İbrahiym;
Dediler
ki: "Tanrılarımıza (heykellere - putlara) bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?" (A.Hulusi)
062 - Dediler:
sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ya İbrahim. (Elmalı)
Kalu eente fealte hazâ Bi alihetina ya İbrahiym
onu tabii getirdiler. (Aralar atlanıyor, çünkü Kur’an ın üslubu biliyorsunuz
vecizdir. beyanı icaz üzeredir. İcaz şu manaya gelir; en az lafızla en çok
manayı taşımak. Mümkün olan en az lafızla, sözcükle, mümkün olan en çok manayı
taşıma ki Kur’an da bunun zirvesini buluyoruz. Onun için o aradaki olayların
bizi doğrudan ilgilendirmeyen o ara formlarını biz zihnimizde dolduracağız.-
Onu tuttular, yakaladılar,
getirdiler en sonunda. Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın ey İbrahim diye
sorguladılar.
63-) Kale bel fealehu, kebiyruhüm hazâ
fes'eluhüm in kânu yentıkun;
(İbrahim) dedi ki:
"Hayır! Onların şu büyükleri yapmıştır onu! Onlara (putlara) sorun, eğer
konuşabiliyorlarsa!" (A.Hulusi)
063 - Belki
dedi şu büyükleri yapmıştır, sorun bakalım onlara eğer söylerlerse. (Elmalı)
Kale İbrahim şöyle dedi; bel fealehu,
kebiyruhüm hazâ fes'eluhüm in kânu yentıkun Hayır dedi. Bunu yapsa
yapsa şu en iri olanı yapmıştır.
Harika bir mizansen. Hz.
İbrahim’in öğüt vermek için seçtiği harika bir yöntem. Bundan daha güzel
anlatılamazdı bu gerçek zaten. Evet görüyorsunuz. Aslında Hz. İbrahim’in baş
vurduğu bu yöntem şiddet olsun diye başvurulmuş bir yöntem değil. Sırf şiddet
olsun diye. Aksine fiili olarak ispat yöntemidir. Şu en iri yarı olanı
yapmıştır dedi. En iyisi mi arka planda verilen bilgilere göre putları kırdığı
baltayı en iri yarının boynuna asmış. İyisi mi siz dedi Hz. İbrahim,
kendilerine sorun. Tabii ki eğer cevap verebiliyorlarsa. Cevap versinler.
Tabii bu gerçeği onlarda
biliyordu dostlar. Yani biz eski Sümerlerin ataları olan ur krallığının
mensuplarının, putların taş olduğunu bilmediğini mi düşüneceğiz. Hatta hatta
yer yüzünde ilk kanunların, ki doğru değil bu ama batı kaynaklı tarih bize
böyle vermeye çalışır, Hammurabi metinleri olduğunu söylerler. Ki bu metinler
işte o topraklara aittir. Yani bu adamlar paganist, putperest, putlara
tapıyorlar. Taptıkları putlar cansız, cevap veremez. Ya mezarda ki ölüler, ya
da heykeller. Onlara saygı gösteriyorlar, onlardan bir şey istiyorlar, onların
huzuruna gelip onlara şikayetlerini sunuyorlar vs. vs. Garip garip şeyler. Yani
akıllı insana yakışmayacak saçmalıklar.
Peki bunlar karşılarındakilerin
kendilerini duymayacak, ölüler ya da taşlar olduğunu heykeller olduğunu
bilmiyorlar mıydı. Bunun cevabı nedir dostlar? Bu soru önemli bir soru. Cevabı
şudur; tapmak; ontolojik bir ihtiyaçtır. Sahici bir tanrıya ulaşamazsa,
sahtesini hemen icat eder. İnsanların elinden gerçek tanrılarını, insanlarla
gerçek tanrının arasını kopardığınızda, onları ondan ayırdığınızda, onu
öğretmediğinizde, ona ulaşan yolu göstermediğinizde kendilerine hemen en adi
isimde bir sahte tanrı bulacaklardır. Neden derseniz, çünkü bu ontolojik
ihtiyaçtır. İnsanoğlu tapmadan duramaz.
Diyeceksiniz ki ya hiçbir şeye
tapmayanlar? Yer yüzünde hiçbir şeye tapmayan biri mi var? Var mı öyle biri?
Ateist dediklerinizi getirin, onların en ateisti kendine tapıyordur. Kendi heva
ve hevesine, kendi içgüdülerine. Hiçbir şeye tapmayan biri mi var. Onun için
Allah’a tapmayanlar kendilerine sahte ilah bulmakta hiçte gecikmeyeceklerdir.
Çünkü tapmak insanoğlunun var oluşsal bir ihtiyacıdır.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz
102. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/22/islamoglu-tef-ders-enbiya-037-077102/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder