6 Haziran 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. TÂHÂ (071-077)(99-C)







B sayfasından denam

71-) Kale amentüm lehu kable en azene leküm* innehu le kebiyrukümülleziy allemekümüssıhr* fele ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin ve le usallibenneküm fiy cüzû'ınnahl* ve leta'lemünne eyyüna eşeddü azâben ve ebka;

(Firavun) dedi ki: "Ben size izin vermeden Ona iman ettiniz ha! Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüzdür... Andolsun ki, sizin ellerinizi ve sizin ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizi hurma dallarından asacağım... Hangimizin azapça daha şiddetli ve daha kalıcı olduğunu elbette bileceksiniz!" (A.Hulusi)

071 - Ya! Dedi: ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha? O her halde size sihri öğreten büyüğünüz, o halde ahdim olsun ben ve elbet sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizleri hurma dallarına asacağım, ve her halde bileceksiniz ki hangimiz azapça daha şiddetli ve daha bakalı? (Elmalı)


Kale amentüm lehu kable en azene leküm Firavun; Demek siz benden izin almadan ona inandınız ha? Dedi. innehu le kebiyrukümülleziy allemekümüssıhr öyle anlaşılıyor ki size sihri öğreten ustanız, en büyüğünüz bu olsa gerek. fele ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin ve le usallibenneküm fiy cüzû'ınnahl fakat, mutlaka dönekliğinizden dolayı ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim ve topunuzu götürüp hurma kütüklerine asacağım.

Burada ki Min hilafin i dönekliğinizden dolayı diye çevirmek bağlamada sözcüğün etimolojik kökenine de çok daha uygun. Ama genelde çaprazlama keseceğim biçiminde anlaşılmış. Fakat muhalefetimizden dolayı bana olan muhalefetinizden dolayı, ya da dönekliğinizden dolayı diye çevirmek hadisenin yapısına da uygun görünüyor.

ve leta'lemünne eyyüna eşeddü azâben ve ebka Firavun’un tehditleri devam ediyor. Böylece hangimizin cezasının daha şiddetli ve kalıcı olduğunu iyice anlamış olacaksınız. Hangimiz dediği; Allah’ın mı benim mi. Şuna bakınız. İşte Firavunlaşmak bu. Allah ile boy ölçüşmeye kalkmak. Allah’la ayaklaşmaya kalkmak, haddini bilmemek..!

İnanca karşı tüm zamanlarda despot ve zorbaların tek silahı bu olmuş. Tehdit, baskı, işkence ve ortadan kaldırma. Firavun da bunu yapıyor. Aslında Firavun bir çizginin sözcülüğünü üstlenmiş durumda burada. Kur’an da bu olayı farklı farklı surelerde aktarmakla tarih boyunca devam eden despot ve zorba bir çizgiyi deşifre ediyor.

İzinli ve izinsiz iman görüyoruz. Ve diyor ki firavun benden izin almadan inandınız ha? Çok ilginç gerçekten. Yani benim izin verdiğim kadar inanın anlamını da içeriyor bu. İzin alın öyle inanın. İzinli iman diye bir kavramla karşılaşıyoruz burada. Tabii izinsiz iman. Firavununuzdan izin alacaksınız ve öyle inanacaksınız. Yani öyle diyor firavun. Firavununuzdan izin alacaksınız, öyle inanacaksınız. Firavununuz izin vermiyorsa inanmayacaksınız.

Peki izin vermediği halde inanırsanız? O zaman imajınızı bozarım. Yani ben birini öldürmeyi gözüme koyduğum zaman ona şu derim, ona, işte burada söylüyor; Vatanımızdan çıkarmak istiyor bu vatan hainleri diyor. Ona terörist adını veririm diyor. Hz. Musa’ya Firavun terörist muamelesi yapıyor burada. Çünkü ülkemizden bizi çıkarmak istiyor, iktidarımıza karşı ayaklanmış durumda diyor. onun içinde imajınızı bozarım, bir köpeği öldürmeyi kafasına koymuş olan bir zalim köpeği öldürmeye kalksa etraftan tepki görecektir fakat kuduz olduğuna inandırdıktan sonra öldürse teşekkür alacaktır. Bu imaj bozmadır.

Onun için Firavun imaj bozmaya kalkıyor ve izin almadan inandınız ha diyor. Benden izin almadan inandınız. Kendisi gibi düşünmeyene hayat hakkı tanımıyor. Firavunca bir tavır tabii ki ve Allah ile ayaklaşıyor. Allah’a karşı savaş açıyor.


72-) Kalu len nü'sireke alâ ma caena minel beyyinati velleziy fetarena fakdı ma ente kad* innema takdiy hazihil hayated dünya;

Dediler ki: "Bize gelen apaçık mucizelerden sonra, bizi yaratan üstüne seni asla tercih etmeyeceğiz... Ne hükmedeceksen hükmet! Sen sadece şu dünya hayatına hükmedersin." (A.Hulusi)

072 - İhtimali yok dediler: bize gelen bu açık mucizelere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz, artık neye hükmün geçer, ne yapabilirsen yap, senin olsa olsa bu Dünya hayata hükmün geçer. (Elmalı)


Kalu len nü'sireke alâ ma caena minel beyyinati velleziy fetarena onlar şöyle cevap verdiler senin tehditlerine kapılıp ta asla bize gelen hakikatin apaçık delillerine ve bizi yaratana sırt dönmeyeceğiz. fakdı ma ente kad nr karar verirsen ver umurumuzda değil. Kim söylüyor bunu? Yeni mümin, eski sihirbazlar. Firavunun kendilerine iktidar umudu bağladığı eski sihirbazlar yeni müminler işte böyle bir imani şuura eriyorlar. Ne karar verirsen ver umurumuzda bile değil, innema takdiy hazihil hayated dünya nasıl olsa senin kararın sadece bu fani dünya hayatında geçerlidir. İşte pazarlıksız iman dediğim şey bu.

Şimdi manzarayı gözünüzün önüne getiriniz lütfen. Hakikati gördüklerini biliyoruz biz eski sihirbazların. Firavunun sihirbazları hakikati gördüler. Ama en azından hakikati görünce tedbir almak adına şöyle davranabilirlerdi. Musa’nın kulağına eğilip; Tamam biz gerçeği gördük iman edeceğiz ama senin elinde bu gücü yaratan senin rabbin bizi de korur mu? Bu zalimin zulmüne karşı bize bir garanti verebilir misin diyebilirlerdi.

Bunu demiyorlar. Hz. Musa’nın gözüne bakmıyorlar, hatta Firavun; sizin ellerinizi ayaklarınızı keseceğim dönekliğinizden dolayı dediğinde ona karşı cevapları; Bizi Musa kurtarır da olmuyor. Musa’nın gözüne bakmakta olmuyor. Sadece ve sadece Allah’a güvendiklerini, kendisinin dünyada sadece zulmedebileceğini ve ahirete yönelik hiçbir hükümde bulunamayacağını, kendilerininse ebedi mutluluğa talip olduklarını dile getiriyorlar. Kısa zamanda imanın zirvesine çıkışları çok ilginç. İşte bu taklidi değil, bilgiye dayalı tahkiki iman oluşundan kaynaklanıyor.


73-) İnna amenna Bi Rabbina li yağfire lena hatayana ve ma ekrehtena aleyhi mines sıhr* vAllâhu hayrun ve ebka;

"Gerçekten Rabbimize iman ettik ki bizim için hatalarımızı ve sihirbazlığımızı mağfiret etsin... Allâh daha hayırlı ve bâkîdir." (A.Hulusi)

073 - Doğrusu biz günahlarımıza ve bizi zorladığın sihre karşı bize mağrifet etsin diye rabbimize iman ettik, Allah, hem daha hayırlı hem daha bekalıdır. (Elmalı)


İnna amenna Bi Rabbina li yağfire lena hatayana ve ma ekrehtena aleyhi mines sıhr şu kesin ki diyorlar biz hatalarımızı ve senin bizi icra etmeye zorladığın sihir türü şeyleri bağışlaması için gönülden inanıp güvenmişiz Allah’a. Yani biz hatalarımızı bağışlaması için senin bizi zorladığın sihirden dolayı da bizi affetmesi için Allah’a güvendik. Yani gidiyoruz, O’nun huzuruna hesap vermeye gidiyoruz. İşte bu sorumluluk bilinci. Artık öyle bir bilinçle kuşanmışlar ki görür gibi inandıkları ahiretin endişesini yaşıyorlar. Dünyanın değil.

Hayata ilişkin bir endişe taşımıyorlar. Umurumuzda bile değil dediler. Umurlarında olan tek şey var Allah. Firavun umurlarında değil. Dünya umurlarında değil, Umurlarında olan bire şey var Ahiret. Halk ne der, Firavun ne der demiyorlar, Firavunum ne der demiyorlar. Allah’ım ne der. Umurlarında olan bir şey var. Ebedi hayat. Geçici hayat umurlarında değil. İşte bu imanın anında inşa ettiği muhteşem bir tasavvur.

vAllâhu hayrun ve ebka zira Allah güven duyulanların en hayırlısı ve en kalıcısıdır.


74-) İnnehu men ye'ti Rabbehu mücrimen feinne lehu cehennem* lâ yemutü fiyha ve lâ yahyâ;

Gerçek şu ki: Kim Rabbine karşı suçlu olarak gelirse işte cehennem onun içindir... Orada ne ölür (kurtulur), ne de diriliği yaşar! (A.Hulusi)

074 - Her kim rabbine mücrim olarak varırsa şüphesiz ki ona Cehennem var onda ne ölür ne dirilir. (Elmalı)


İnnehu men ye'ti Rabbehu mücrimen feinne lehu cehennem Buraya kadar kıssa anlatıldı. Gerçekten Tarihte görülen ender imani inkılaplardan birinin gerçekleştiği bu sahne gözlerimizi önüne serildi. Tabii ki bir hikaye olarak değil. Pazarlıksız iman nasıl olur. Bilgiye dayalı tahkiki imanın, bilgisizce cehalete dayalı taklidi imandan nasıl farklı olduğu ve sahibini nasıl yüksek bir bilince şuura eriştirdiği anlatıldıktan sonra şimdi onlarla, onların izini izleyenler için Allah’ın hazırladığı ebedi mutluluk diyarından bir takım unsurlar gözümüzün önüne seriliyor.

İnnehu men ye'ti Rabbehu mücrimen feinne lehu cehennem Önce günahkarlar, önce sapkınlar, önce zalimlerin akıbeti konusunda bir ayet. Şüphe yok ki kim rabbine günahkar olarak kavuşursa, kendisini cehennemin beklediğini unutmasın. lâ yemutü fiyha ve lâ Yahyâ orada ne ölebilir ne yaşayabilir.


75-) Ve men ye'tihi mu'minen kad amiles salihati feülaike lehümüd derecatül 'ula;

Kim de O'na iman ederek, imanın gereği uygulamalarla gelirse, işte onlar için en yüce dereceler vardır. (A.Hulusi)

075 - Her kim de ona mümin olarak Salih ameller işlemiş bir halde varırsa işte onlara en yüksek dereceler var. (Elmalı)


Ve men ye'tihi mu'minen kad amiles salihat işte burada da o iman inkılabının büyük kahramanları olan eski sihirbaz, yeni müminler ve onların izini izleyenleri akıbeti geldi gündeme. Ama kimde sahibine erdemli işler yaptıran bir iman ile Allah’a kavuşursa feülaike lehümüd derecatül 'ula işte en yüce makamlar onların olacaktır.

İmanın etkisinin eylemde ortaya çıkacağını ifade eden bir ayet.. Yani imanın ispatı ameldir diyen bir ayet. Nasıl ki hayatın ispatı büyümek ve çoğalmaksa, nasıl ki canın ispatı hareketse, nasıl ki ağacın ispatı meyve ise, imanın ispatı da amel diyor bu ayet.


76-) Cennatu Adnin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve zâlike cezaü men tezekkâ;

Altlarından nehirler akan ADN cennetleri... Onda sonsuz yaşarlar... Arınıp tezkiye olanın karşılığı işte budur.
(A.Hulusi)

076 - Adin Cennetleri altından nehirler akar, onlarda muhalled olarak kalacaklar, ve o işte temizlenen kimsenin mükâfatı. (Elmalı)


Cennatu Adnin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha Mutluluğun üretildiği içerisinden ırmakların çağıldadığı, girenin bir daha çıkmadığı cennetler. Cennetu adnin; Mutluluğun üretildiği diye çevirdim, bu etimolojik kökene dayalı bir çeviridir. Çünkü adn, madenle aynı kökten gelir. Maden ise bir şeyin üretildiği merkez demektir. Bir şeyin üretildiği ve kaynaklandığı merkez. Cennet mutluluğun üretildiği merkezlerdir. Mutluluğun madeni oradan çıkar yani.

[Atlanan cümle; ve zâlike cezaü men tezekkâ
ve o işte temizlenen kimsenin mükâfatı. (Elmalı)]


77-) Ve lekad evhayna ila Musa en esri Bi ıbadİY fadrib lehüm tariykan fiyl bahri yebesa* lâ tehafü dereken ve lâ tahşâ;

Andolsun ki, Musa'ya (şunu) vahyettik: "Kullarımı geceleyin yürüt... Onlar için denizde asanla vurarak kuru bir yol aç! Yetişilmekten korkmaksızın ve (denizde boğulmaktan) dehşet duymaksızın (yürüsünler)!" (A.Hulusi)

077 - Ve filhakika Musâ’ya şöyle vahy ettik: kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve perva etmezsin, (Elmalı)


Ve lekad evhayna ila Musa ve doğrusu biz Musa’ya şöyle vahyetmiştik. en esri Bi ıbadİY fadrib lehüm tariykan fiyl bahri yebesa kullarımla birlikte geceleyin yola koyul. Onları denizin ortasında kuru bir yola vur.

En esri Bi ibadİY Hz. Musanın İsrası. Aslında Hz. Peygamberin tasavvurunu inşa amaçlı olan bu kıssa Hicrete de bir ima taşıyor. Aslında hicrete yavaş yavaş hazırlan imasıdır bu. Yani her firavunun bir  Musa’sı, her Musa’nın bir hicreti, isrası, her hicretin bir Medine’si vardır. Ya Muhammed sen de bunu aklına koy ve hiç çıkarma ki, Firavunun ne kadar zalim ve güçlü olursa olsun Allah onu bir gün cezalandırır. Ne kadar ağır acılarla sınanırsan sınan, bir gün kurtuluş mukadder olur ve Medine’ni kurarsın. Tıpkı Musa gibi. Mesaj bu.

lâ tehafü dereken ve lâ tahşâ arkanızdan yetişirler diye endişe etme, hepsinden öte Allah’tan gayrı kimseden korkma. Çünkü böyle çevirdim. Tırman içinde bir metnin zipli açılması aslında bu haşyet ve havf arasında ki fark daha önce defaatle vurgulamıştım burada iki kelime de aynı cümlede kullanılıyor. Havf korkanın küçüklüğünden kaynaklanan korku, Haşyet korkulanın büyüklüğünden kaynaklanan korku. Onun için de gözünde büyütme ey Musa diyor bu ayet. Gözünde büyütme, eğer çekinilecek biri varsa o da sadece ve sadece Allah’tır. O’na karşı duyman gereken ürpertiyi bir başkası için duyma mesajıdır bu.

Buradaki ırmak veya su, deniz; Kızıl deniz diye geçmiş bazı tarihi kayıtlarda. Bazıları da Nil diye geçmiş, bazılarında ise Akdeniz olarak. Bunun neresi olduğunu Kur’an bize haber vermiyor. Fakat bir su kütlesi olduğu açık. Hatta bugün Potsaid’in hemen kıyısından, Mısır’ın Potsaid kentinin hemen kıyısından başlayıp Nil’in Dimyat ağzı, ki Nil’in iki ağzı var döküldüğü. Biri İskenderiye ağzı, biri Dimyat ağzı. Dimyat ağzına kadar denizin ortasından, Akdeniz’in ortasından bir otobanlık yol gider. İçi de deniz dışı da deniz. Denizin içinde. Böyle bir yer kabuğu oluşumu var orada.

Çok ilginç. Ve Mısır’da sadece orada yok, Nil deltasının daha alt ucunda da bu tip yerler var. Çünkü Nil deltası dediğimiz o büyük üçgen. Hemen hemen Kahire’de başlayıp on binlerce dönüm araziyi kaplayan o büyük üçgen Nil’in getirdiği alüvyonlarla dolmuştur. Denizden kazanılmıştır adeta. Denizden kazanılmış topraklardır. Onun içinde neresi deniz, neresi kara çok fazla belli olmaz. O bölgelerden birinden bir geçit, ilahi bir yardımla bir geçit açılmış ve Hz. Musa toplumunu ilahi yardımın eseri olarak geçirmiş ve arkadan onları takip eden Firavun ve askerleri bildiğimiz akıbetle boğulmuşlar.

Aslında bu şöyle de tanımlanabilir. İradeli Müslümanların başı sıkışınca, İradesiz Müslüman olan toprak, su, ırmak, deniz yardıma koşmuşlar. Çünkü ikisinin de rabbi aynı. Birinin başı daralınca öbürü yardıma koşar. Nihayetinde eşya ya bilerek Allah’a itaat eder irade ile varlık, ya da iradesiz biçimde. İradesi olmayan varlıklar zaten Allah’a itaat etmişlerdir. Güneş, ay, dünya, dağlar, denizler Müslüman’dırlar. İradesiz Müslüman’dırlar. Allah onlara gelin demiştir itaate gelin, onlarda isteyerek itaat etmişlerdir. Kur’an da ifade buyrulduğu gibi.

..fekale leha ve lil Ardı'tiya tav'an ev kerha.* kaleta eteyna tai'ıyn (Fussilet/11) onlarda biz kayıtsız şartsız itaat ettik demişlerdir.

Bu mecazi bir diyalogdur tabii ki bu ayette geçen. Fakat iradeli varlık olan insan ise iradesi ile çağrılmıştır ve sadece insan itaat etme gücüne sahip olduğu için ve isyan etme gücüne sahip olduğu için isyanı cezalandırılmış, itaati de ödüllendirilmiştir.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder