B sayfasından devam
110-) Ya'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm
ve lâ yuhıytune Bihi ılma;
Onların
önlerindekini de, arkalarındakini de (geçmiş ve
geleceklerini) bilir... O'nun ilmini ihâta
edemezler. (A.Hulusi)
110 - O
onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu ilmen ihata
edemezler. (Elmalı)
Ya'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm
O; onların bildiklerini de bilmediklerini de biliyor. Belki burada ima edilen
şey, ki lafzen bu önündekileri de arkasındakileri de biliyor manasına gelir
ama, bildiklerini ve bilmediklerini bir açılım olarak geçmişlerini ve
geleceklerini biliyor manasına da gelir.
ve lâ yuhıytune Bihi ılma fakat
insan bilgisinin sınırlılığı sebebi ile bunu asla kavrayamayabilir. Yani insan
Allah’ın geçmişi ve geleceği nasıl bildiğini, insanın gizli ve açığını nasıl
bildiğini kavrayamaya bilir. Zaten kavrayamaz. Allah’ın mutlak ilmini nasıl
kavrasın, sınırlı olan, sonsuz olanı nasıl kavrasın. Bu eşyanın tabiatına
aykırı. Bu ibare çok yakın bir biçimde Bakara/255. ayetinde ki Ayete el kürsi
olarak bilinir. Enbiya/28., Hac/28. geçer. Ki bir anlamı şöyle; Allah’ın zatını
kavrayamaz anlamına gelebilir. 2. si O’nun bilgisini kavrayamaz. Ama biz 2.
anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz.
111-) Ve 'anetilvucuhu lil HayyilKayyûm* ve kad habe men
hamele zulma;
Vechler
(yüzler), Hayy
ve Kayyum'a zillet ile boyun eğmiştir... Bir zulüm yüklenen (halife oluşunu fark edemeden vefat eden) kimse hakikaten kaybetmiştir. (A.Hulusi)
111 - Ve
bütün yüzler o hayyü kayyuma baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hâib
olmuştur. (Elmalı)
Ve 'anetilvucuhu lil HayyilKayyûm
her şeyi ayakta tutan mutlak dirinin huzurunda yüzler yere eğilmiştir. ve kad habe men
hamele zulma ve sırtına zulüm yükünü yüklenen kimsenin işi
bitmiştir. Tabii ki ahirette.
Zulüm yükü, aslında zulüm yerini
bilmemekti dostlar. Zulmün etimolojik manası dilsel anlamı yerinden etmektir
bir şeyi. Kişi kendisini yerinden ederse Allah’ın koyduğu yerde durmazsa
kendisine yapabileceği en büyük zulüm budur işte. Kendisine yaptığı zulmü
sırtlanan, bu zulümden nasıl kurtulacak. Kendisine zulmetmek, yani kendi
kendine kıymaktan söz ediyor ayet ve düşünüyor musunuz dostlar Allah sizi size
karşı savunuyor. Sizi sizin şerrinizden koruyor.
Allah böyledir işte ve bunu
sadece Allah yapar. Allah insanı kendisinin şerrinden korur. Allah insana
kendisine dahi kötülük yapamayacağını emreder. Ben benim değil mi diyemez
insan, çünkü sen senin değilsin. Bu koskoca bir yalan olur. Sen kendi bedelini
ödeyerek hak etmiş değilsin, kendi kendini yaratmış değilsin, tercihini
sonucunda var olmuş değilsin, var olduğunda tercih yapacak zaten bir akla bile
sahip değildin. Var olduğunu bile bilmeden var oldun. Ama biri biliyordu. İki
gözünü, iki kulağını, iki elini iki ayağını, bir yüreğini bir beynini hiçbir
bedel ödemeden aldın, borç aldın. Asana borç veren de Allah’tı. Yani beynin
var, beynin varsa dinin olmak zorundadır. Borcun varsa dini olmak zorundadır.
Onun için din borçluluk duygusudur Allah’a.
112-) Ve men ya'mel mines salihati ve huve
mu'minün fela yehafü zulmen ve lâ hadmâ;
Kim
imanlı olarak doğru fiiller ortaya koyarsa, o, bir haksızlığa uğramaktan ve
hakkının çiğnenmesinden korkmaz. (A.Hulusi)
112 - Her
kim de mümin olarak Salih amellerden işlerse o vakit o, ne bir zulümden korkar,
ne çiğnenmeden. (Elmalı)
Ve men ya'mel mines salihati ve huve mu'minün
fela yehafü zulmen ve lâ hadmâ Fakat kimde mümin olduğu halde
erdemli davranırsa artık o ne haksızlığa uğramaktan, ya da hak ettiğinden
mahrum bırakılmaktan korksun.
Nahl/96. ayetinde yaptıklarının
en iyisiyle ödüllendirilecek diyordu ya Kur’an. Korkmasın o. Yani ne haksızlığa
uğratılacak ne de hak ettiği bir şey elinden alınacak. Yaptıklarının en
iyisiyle ödüllendirilecek diyor Kur’an.
113-) Ve kezâlike enzelnahu Kurânen Arabiyyen
ve sarrefna fiyhi minel va'ıydi leallehüm yettekune ev yuhdisü lehüm zikra;
İşte
böylece O'nu Arapça bir Kur'ân olarak inzâl ettik; Onun içinde tehditkâr
haberleri, sonları, türlü türlü açıkladık... Umulur ki korunurlar (arınırlar) yahut (Kur'ân) onlara bir öğüt
olur. (A.Hulusi)
113 - Ve
işte onu böyle Arabî bir Kur'an olarak indirdik ve bunda vaîydden(tehditten)
türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahut da
o, onlara bir zikir ihdas eyler. (Elmalı)
Ve kezâlike enzelnahu Kurânen Arabiyye
ve böylece biz bu vahyi Arapça bir hitap olarak indirdik. ve sarrefna fiyhi minel va'ıyd ve
ondaki tüm uyarıları bütün boyutlarıyla ortaya serdik. Yani her türlü örneği
vererek, insan yeter ki ibret alsın, yola gelsin diye verilebilecek her
türlü örneği, kullanılabilecek her türlü
dil imkanını kullanarak insanı uyardık.
Neden? Bahanesi olmasın diye. Ya
rabbi şöyle olsaydı belki uyanırdım demesin diye. Hem korkutarak, hem
sevindirerek, hem müjdeleyerek, hem uyararak, hem tehdit ederek, yani hangi
üslup kullanılacaksa tüm üslupları kullandık ki, bundan almazsa şundan alır,
ondan almazsa ondan alır diye. Ne demeye hakkı var insanın?
leallehüm yettekune ev yuhdisü lehüm zikra
belki sorumluluk duyarlar da bu mesaj onların fıtratlarında zaten var olanı
hatırlama yoluyla yeniden ortaya çıkarır diye.
Ne kadar da uzun bir çeviri oldu
değil mi. Kısacık metin uzunca çeviri. ev yuhdisü lehüm zikra var ya, o üç kelime, işte
odur uzatan bunu. Çünkü ahdese; bir
şeyi yeniden ortaya çıkardı manasına gelir. Bir şeyi yeniden icat et, yeniden
meydana getirdi. Zikr ise yukarda da değindim unutulan bir şeyi hatırlamak
manasına gelir. yuhdisü lehüm zikra cümleciği
birlikte ifade edildiği zaman anlamı şudur; Fıtrat, ilahi format olan alt
yapıydı. Üzeri küfürle örtülürse eğer alt yapı ile üst yapı arasında ilişki
kalmaz. Yani temelle bina arası kopar.
Küfür bir kopuştur zaten, bir
kırılmadır. Hiçbir kopuş makbul değildir. İnsanın özünden kopuşudur şirk,
küfür. Dolayısıyla vahiy bu temelleri ortaya çıkarıp üzerine hayat binasını
inşa etmek için gönderilmiş ilahi bir projedir. Yani alt yapıya uygun bir üst
yapı projesi.
Peki alt yapıya uygun bir üst
yapı olmaz, yani Allah’ın temele yerleştirdiği fıtrata uygun bir hayat
yaşanmazsa ne olur? İki ayrı malzeme kullanıldığında en ufak sarsıntıda gider.
Mühendisliğin en bilinen gerçeğidir. Betonla ahşap, iki ayrı malzeme iç içe
kullanılmaz. Çünkü birbirine geçmeyen malzemelerdir. Eğer siz alt katı beton,
orta katı ahşap, bir üstünü daha beton yaparsanız bu birbirini tutmayan malzeme
olur. Onun içinde iki ayrı malzemeden yapılan hayat binası yıkılır. Daha
doğrusu alt yapıya uygun bir üst yapı olmamış olur. Fıtrata uygun bir üst
yapının projesini vahiy verir. İşte vahiy hayat binanızın yıkılmaması için
ahirette ki o büyük deprem ve sarsılıp ta yere geçmemesi için sizi peşinen
uyarır. Dikkat edin hayat binanızı doğru yapın. Şu mühendislik esasları ve şu
statik hesapları üzerine kurun diye vahiy insanı uyarır.
114-) Fete'âllellahul Melikül Hakk* ve lâ
ta'cel Bil Kur'âni min kabli en yukda ileyke vahyuhu ve kul Rabbi zidniy 'ılma;
Melik
ve Hak olan Allâh ne yücedir! O'nun vahyi sana bitmeden önce Kurân'ı (tekrara) acele etme ve:
"Rabbim ilmimi arttır" de. (A.Hulusi)
114 - Demek
ki Allah o hak şehin şah yüksek, çok yüksek, mamafih sana vahyi tamam edilmeden
evvel Kur'an ı acele etme ve de ki «rabbim artır beni ilimce».(Elmalı)
Fete'âllellahul Melikül Hakk sonuçta
aşkın olan Allah, mutlak otoritenin sahibi olarak, mutlak hakikatin de
kaynağıdır. Evet, yine kısa bir metin uzun bir çeviri. Fete'âllellahul Melikül Hakk hepsi
de uzun uzun tanımlanmayı gerektiren sıfatlar.
El Melik; Mülkün mutlak sahibi
Allah’ın sıfatı olarak ebedi otorite, sahici iktidar demektir.
El Hakk; Yaratılmışların aksine
değişmez mutlak gerçek. Allah için sıfat olarak kullanıldığında değişmez
gerçeğin kaynağı anlamına gelir. Mahza hakikat yani. Onun içinde burada
Allah’ın ebedi hakikati, insanınsa geçici tabiatına bir atıf yapılıyor. O
nedenle de kalıcı olan Allah’tan bağımsız bir kalıcılık mı düşünüyorsun ey
insanoğlu. Şeytan da Adem’i böyle aldatmıştı. Allah’tan bağımsız bir mutluluk
mu düşünüyorsun ey insanoğlu. Allah’tan bağımsız bir kariyer planlaması mı
yapıyorsun ey insanoğlu. Yanlış yapıyorsun. Aklını başına al uyarısı.
ve lâ ta'cel Bil Kur'âni min kabli en yukda
ileyke vahyuh Şu halde O’nun vahyi sana tamamıyla ulaştırılmadan
önce Kur’an hakkında tez canlı davranma. Çok önemli bir uyarı. Adeta tefsir
usulünün, Kur’an ı anlamanın temel ilkelerinden biri bu ayet.
Ne diyor? Kur’an ın bütününü gözetilmeden,
gözetmeden parçası üzerinden yola çıkarak bir hükme varma diyor.
Özeti bu. Tabii öncelikle Resulallah’a söylüyor gibi ama hayır, hepimize
söylüyor. Bütünü bilmeden parça üzerinden yola çıkarak kendince şeyler çıkarma
ortaya. Hükümler çıkarma. Çünkü parçadan yola çıkarak vardığın hükümler bütüne
aykırı olabilir. Kur’an ı anlamanın çok temel bir esasıdır bu aslında ve
tarihimiz boyunca Kur’an ı yanlış anlamanın en büyük nedenlerinden biri
diyeceğim ama hayır, en büyük nedeni Kur’an ın bütününü göz ardı ederek,
maksadını göz ardı ederek, amacını göz ardı ederek parçalarından yola çıkıp ta
hüküm vermek olmuştur.
İşte bu ayette bu muhteşem uyarı
yapılıyor ki Kur’an a yamuk yaklaşılmasın. Yani biraz önce de tefsirimizin
ilkesini dile getirirken söyledik; Kur’an ın tümüne bir ayet, her ayete de
Kur’an ın bütünü gibi bak, maksadı gözet, amacı gözet. Amacı göz ardı ederek
doğru hükme varamazsın.
ve kul Rabbi zidniy 'ılma fakat, rabbim ilmimi artır de. Yani en sonunda da
bunu söyle. Çünkü ne yaparsan yap nihayetinde anlamın imkanını tüketemezsin.
Vahyin imkanını tüketemezsin. Vahyin imkanı devam edecek. Vahyin lafzı bir kez
nazil oldu, ama anlamı sonsuza kadar nazil olacak.
Benim ilmimi artır; İlim;
Malumat, veri, bilgi değil dostlar. Buradaki ilim var ya Rabbi zidniy ‘ilme ayetindeki ilim data değil, veri değil, malumat
değil. Yani salt bilgi kırıntıları değil. Nedir bu? İsterseniz büyük lügatçı
Mekayyıs sahibi İbn. Faris versin bunun anlamını; El ‘ılmi diyor; Yedıllu alâ eserin bisşey’i yetemeyyezü
bihi an ğayri. Bundan daha şahane bir ilim tarifi olamaz. Bir izdir diyor,
‘ılm; bir izdir. Ki onu izleyerek,
onu takip ederek bir şeyi diğerinden, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu
yanlıştan Hakkı batıldan ayırmaya yarar.
Buyurun, ilim buymuş, ilim izmiş,
ilin alamet kökünden mastarından türetilir
onun için. İşaret demektir. eser diye tanımlaması da boşuna değil
dilcimizin. Nedir İz; İzler izlenir. Yani ilim amaç değil araçtır. Bir şeyin
ilim olabilmesi için insanı, El Hakk olan Allah’a götürmesi lazım. O yolda bir
işaret taşı olması lazım. O nedenle dostlar ilin mutlak hakikate bir atıf
olduğu zaman ilim olur.
Hikmet; veriyi, bilgi kırıntısını datayı ilme dönüştürme
becerisidir. Hikmet diye buna denir ve vahiy insanda bilgi verilerini
ilme dönüştüren istasyon kuran, dönüşüm, çevrim istasyonu kuran bir
müessesedir. Vahiy; Çevrim istasyonu kurar insanın aklında, insanın yüreğinde.
Neye yarar bu çevrim istasyonu? Sıradan malumatı, veriyi, datayı, ilme çevirir.
Bilmem anlatabildim mi. İşte vahiy bu istasyonun kurulum projesidir, inşa
projesidir.
115-) Ve lekad ahıdna ila Ademe min kablü
fenesiye ve lem necid lehu 'azma;
Bundan
önce Âdem'i bilgilendirmiştik... (Fakat) O unuttu... Onu (uyarıyı
uygulamada) azîmli bulmadık. (A.Hulusi)
115 - Filhakika
bundan evvel Âdeme ahit verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık.
(Elmalı)
Ve lekad ahıdna ila Ademe min kabl
ve doğrusu, -Kur’an yeni bir pasaja girdi. Ama yukarısı ile tabii ki bağlantılı olarak.- biz Adem’e her
şeyden önce talimatımıza uygun bir fıtratı nakşetmiştik. Öyle söyleyelim.
İlginç değil mi, yukarıda ki
tefsirimizi, yorumlarımızı hatırlayınız lütfen ve burada anlatılana
eklemleyiniz. Adem’e biz diyor ayet her şeyden önce talimatımıza uygun bir
fıtratı nakşetmiştik ahıdna’yı böyle
çevirdim. Yani ahd, söz demektir aslında, söz almıştık. Ama burada ki Adem,
aslında insan soyunu temsilen kullanılan bir sembol burada. Yani Adem insan
soyunun mümessili olarak gündeme taşınıyor burada. İnsan oğlunun fıtrat
sözleşmesine bir atıf dile getiriliyor. Çünkü Adem’in insan soyunu temsil
ettiğine dair bir yorumum temelsiz bir yorum değil; A’raf/11. ayetine
dayanıyor. O ayette;
Ve lekad
hâlâknaküm.. (A’raf/11) biz sizi yarattık ..sümme savvernaküm.. sonra size
suret verdik, ..sümme
kulna lil melaiketiscüdu liAdem.. sonra meleklere dedik ki Adem’e
secde edin. Sizi yarattık, size suret verdik, sonra meleklere Adem’e secde edin
dedik. Siz-Adem. Adem-siz. İşte bu. Onun için A’raf/11. ayetinde aslında Hz.
Adem’in insanoğlunu temsilen, temsil eden bir prototip olduğunu anlıyoruz.
Dolayısıyla burada sözleşmeden maksatta Allah’ın; İnsanın temeline
yerleştirdiği fıtrattır. Fıtrat sözleşmesi. O sabit bir sözleşme. Onun için
çevirimizin gerekçesi buydu.
Ademe
üflenen ruh; iradenin verilişini temsil ediyordu aslında. Kur’an ın değişik
ayetlerinde ruhun üflenişi dile getirilir. Ahd ve Misak olarak ta anılır bu.
sözleşme yapılmıştı. Allah – insan arasında ki bu sözleşme, aslında insanın
Allah’a kulluğunu temsil ediyordu. Yani Ya rabbi, kul olduğumu unutmayacağım.
Hiç haddimi aşmayacağım demekti. Fakat, devam edelim;
Fenesiye ama insanoğlu bunu unuttu. ve lem necid lehu
'azma fakat o buna yabancılaştı. Unuttu. Dolayısıyla biz onu bu
hususta kararlılık sahibi bulamadık diyor Rabbimiz. Yani Adem Allah ile
sözleşme yapmıştı fakat unuttu.
Unutmak yabancılaşmaktır aslında,
önemsememektir, aldırmazlıktır bir yerde. Onun için unutmanın nihai anlamında
bir yabancılaşma olduğu belli.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
100. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/08/islamoglu-tef-ders-taha-099-138100/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder