12 Haziran 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. TÂHÂ (102-109)(100-B)


A sayfasından devam


102-) Yevme yünfehu fiysSuri ve nahşurul mücrimiyne yevmeizin zurka;

O süreçte Sur'a nefholunur! O gün suçluları gözleri dönmüş bir hâlde haşrederiz. (A.Hulusi)

102 - O gün ki sur üfürülecek ve mücrimler o gün göm gök mahşeri toplayacağız. (Elmalı)


Yevme yünfehu fiysSuri ve nahşurul mücrimiyne yevmeizin zurka o gün kalk borusu çalacak Yevme yünfehu fiysSur o gün kalk borusu çalacak ve biz de o günahı hayat tarzı haline getirmiş olanları, korku ve dehşetten mosmor kesilmiş bir halde bir araya toplayacağız.

Evet, el mücrimyn günahı hayat tarzı haline getirenler diye çevirmeyi uygun buluyorum. Bir kez günah işleyene mücrim denmez. Yani günahkarlığı ad olarak, isim olarak alabilmek için onu hayat tarzı haline getirmek. Ona boğazına kadar batmak ve onu artık normal görmek, günahı artık içselleştirmek, günaha karşı rahatsızlık duymamak halidir. Mücriym odur. Onun için günahı hayat tarzı haline getirenler diye çevirdim, çünkü buradaki söylenen muhataba ahiretteki durumu anlatılıyor. Günahı dünyada hayat tarzı haline getirmiş, ahirete o nasıl bir akıbete uğrayacak işte onu görüyoruz.

Burada ki anlatılan gerçek Kur’an dan başka hiçbir kaynağın bize haber veremeyeceği bir gerçek. İnsanın ezeli mazisi ve ebedi istikbali konusunda Allah’tan başka kim bilgi verebilir ki. Kim bilir ki versin. Ruhunuzun tarihi konusunda size kim bilgi verebilir. Kimin malumatı var ki. Ve ruhunuzun mazisi konusunda size kim bilgi verebilir. İstikbali hakkında size kim bilgi verebilir ki. İşte Allah bilgi verebilir ve o bilgiyi de burada veriyor. Hesap gününün dehşeti karşısında insanın içine düşeceği o korku ve acziyeti sergileyen mecazi bir ibare bu.

Zürka, aslında burada göze atfedilerek ki metinde böyle bir göz yok, ama gözü mavileşir, mosmor olur şeklinde anlamış bazı müfessirler fakat buna gerek yok insanın kanı dondu denilir. Kanı dondu. Mosmor kesildi. Bu kan dolaşımının ani durumlar karşısında yavaşlayarak tende ki rengin değişmesi. Bu bir sebebe dayalı olarak gerçekleşir. O da nedir dehşet hali. Aslında burada söylenen ahirette insanın karşılaşacağı o dehşet durumdur.


 103-) Yetehafetune beynehüm in lebistüm illâ 'aşra;

Kendi aralarında şöyle fısıldaşırlar: "(Dünya'da) sadece on (saat) kaldınız." (A.Hulusi)

103 - «Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar. (Elmalı)


Yetehafetune beynehüm in lebistüm illâ 'aşra dehşetten kısılmış bir sesle birbirlerine; “dünyada ne kadar kaldınız ki, hepsi hepsi 10 gün işte.” Diye fısıldaşacaklar.

Evet, insanın zaman algısındaki izafiliğe, göreceliliğe bir atıf var. İnsan dünyada da böyle. Aslında zamanı algılayış biçimi insanın çok farklı. Diyeceksiniz ki gün 24 saat, hafta 7 gün. Yıl 365 gün. Değil, nasıl yaşadığınıza bağlı olarak zaman değişiyor. Zamanı hovardaca harcayanlar, zamanı israf edenler, zamanın altından girip üstünden çıkanlar, zamanı saçıp savuranlar için aslında gün 24 saat değil, hafta 7 gün değil, yıl 365 gün değil. Ömür 1 gün. Çünkü hiçbir şey yapmadı.

Zamanı değerlendirenler, zamanın birimi olarak nefesi görüp her nefesinden hesaba çekileceğini hep hatırlayanlar ve bu hesabı verebilecek bir ömür yaşayanlar. Yani zamanı sünnetleyenler, tabaklardan önce, yemeklerden önce, Allah’ın kendilerine verdiği en büyük değer olan zamanı sünnetleyenler; onlar böyle demeyecekler. Çünkü onlar gerçekten hayatın hakkını vermiş olmanın huzurunu yaşayacaklar.

Kur’an da ahirette ki bir enstantane olarak, bir manzara olarak zamanın, hayatın ne kadar kısa geçtiğini ifade eden ayetler hep ahirette hayattan pişman olan, hayatını kötü yaşayan kimselerin diline yerleştirilir. Demek ki hayatı iyi yaşayanlar doğru zaman algısına sahip olanlar olacaklar. O nedenle insanın zaman algısındaki izafiliğe atıf yapıyor. Ki bakara/259 i, İsra/52, Kehf/19. ayeti de buna benzer atıflar içerir.

10 sayısı Arapça da azlıktan kinaye olarak kullanıldığı için burada birkaç gün biçiminde anlaşılabilir. Tabii burada bahsedilen şey biraz da hayatı amaçsız ve hovardaca harcamanın sonucunda insanın hayal kırıklığını düş kırıklığını ifade ediyor. K, 127. Ayette hayatını israf edenlere bir atıf var. Gelecek o ayet. O ayetle birlikte okunmalı bu ayet.


104-) Nahnu a'lemu Bima yekulune iz yekulu emselühüm tariykaten in lebistüm illâ yevma;

Onların ne dediklerini biz (hakikatleri olarak) daha iyi biliriz; en çok bileni "Sadece bir gün kaldınız" dediğinde. (A.Hulusi)

104 - Gidişçe en beri benzerleri «bir günden fazla durmadınız» deyince ne diyeceklerini biz biliriz. (Elmalı)


Nahnu a'lemu Bima yekulune iz yekulu emselühüm tariykaten in lebistüm illâ yevma bakın dahası da varmış. Yol açısından onların en akılda nesinin yani en önde giden zincirlilerin biri; hayır diyecek asla bir günden fazla kalmadınız. Dediği zaman onların kendi içlerinde neler neler diyeceklerini ve yine en iyi biz biliriz.

Evet, akılda nelerinden biri veya en akıllısı diyecek ki diyor. Demek ki onların en akıllısı aslında en önde geleni. Hayır 1 gün, 10 gün de değil, 1 gün. Demek ki o daha da hovardaca tüketmiş. Yani burada ince bir ironi var. İnce bir alay var. en akıllısı hesapta. Demek ki onun için 1 gün bile değil. Onu söylüyor Kur’an. Hayatı böylesine yamuk değerlendirmememiz için zamanın hakkını verin, nefesin hakkını verin günün hakkını verin, ömrün hakkını verin. Unutmayın ki hayat Allah tarafından size bahşedilmiş bir sermayedir ve bir daha verilmeyecek olan sermayedir. Bu sermayeyi hovardaca tüketenler Allah’ın verdiği sermayeye ihanet etmiş olurlar.


105-) Ve yes'eluneke anil cibali fekul yensifüha Rabbiy nesfa;

Sana dağlardan sorarlar... De ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak." (A.Hulusi)

105 - Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbim onları un ufak edip savuracak da. (Elmalı)


Ve yes'eluneke anil cibal ve sana o gün dağların durumu hakkında soracaklar, yani kıyamet günü, kozmik kıyametin kopacağı gün dağlar ne olacak diye soracaklar fekul yensifüha Rabbiy nesfa bu takdirde onlara şöyle de; Rabbim onları un ufak edip tümünü savuracak.

Belki burada ki sorudan kasıt şu; Yani dağlar güçlü ya, dağ gibi derler onun için. Teşbih olarak kullanılır. Yani bizi savuracak haydi, bizi savuran rüzgarlar getirebilir de dağları da savurabilir mi. Allah’ı takdir edememek tabii bu soru. Birazda oradan kaynaklanıyor. Dağları bile savuracak, sizin kıymetiniz ne. İşte o günün dehşeti mosmor eder insanı. O günün dehşeti bu.


106-) Feyezeruha ka'an safsafâ;

"Onların yerlerini boş, dümdüz hâlde bırakır." (A.Hulusi)

106 - Yerlerini düpedüz bomboş bırakacak. (Elmalı)


Feyezeruha ka'an safsafâ ve arzı çırılçıplak, kupkuru bir düzlük olarak bırakacak.


107-) Lâ tera fiyha 'ıvecen ve lâ emta;

"Orada ne çukur ne de tümsek görmezsin." (A.Hulusi)

107 - Onda ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremeyeceksin. (Elmalı)


Lâ tera fiyha 'ıvecen ve lâ emta orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.

Mutlak bir yok oluş değil Kur’an da kıyamet. İbrahim/48. ayetinde açıkça ifade edildiği gibi yeniden oluş. Yani Allah’ın yasası gereği bir kevn ve fesad, bir ölüş ve oluş. Bu yasa böyle devam edip gidecek. Onun için burada aslında anlatılan gerçek şu; Ey insanoğlu senin ve etrafında gördüğün her şeyin bir ömrü var, bir süresi var, bir sonu var. Dolayısıyla cansız bile gördüklerinin bile, amaçsız gördüklerinin bile, -ki cansızsa amaçsız gibi görünmeye çok yakıştırılır-  senin gibi yaratıklar zirvesinde olan Yaratılmışların en tepesine oturmuş olan akıllı ve iradeli bir varlığın amacı olmasın mı. Onların bile bir sonu varsa seninde ömrünün nihayeti olmasın mı?

Hatta belki burada şu var mecazen. Dikkat buyurursanız son ayette ne bir çukur, ne bir tümsek. Çukur tümseğin zıddıdır. Adeta şu söylenmeye çalışılıyor. Şuur verilmemiş varlıklar içinde bile en sonunda adalet sağlanacak. En sonunda bir adalet sağlanacak, çukur tümseğe, tümsek çukura karşı adil hale getirilecek. Şuur verilmeyen dağlara tepelere dahi böyle bir adalet tecelli edecekse ey insanoğlu bilinçli olarak yaptığın eylemlerden dolayı sorumluluk taşımayacak mısın. Senden bir hesap sorulmayacak mı. Yani çukur ve tümsek dahi bir gün elden geçirilecekse, testiyi kıranla suyu getiren nasıl aynı görülecek Allah tarafından, böyle bir şey bekleme.


108-) Yevmeizin yettebiuned daıye lâ 'ıvece lehu, ve haşeatil asvatu lirRahmâni fela tesme'u illâ hemsa;

O süreçte zorunlu uyulacak davetçiye tâbi olurlar... Rahmân korkusuyla sesler kesilir... Derinden gelen iniltiden başka bir şey işitmezsin. (A.Hulusi)

108 - O gün davetçiye ı'vicasız(zorunlu) tebe'ıyyet (uymak)edecekler öyle ki Rahmanın heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin. (Elmalı)


Yevmeizin yettebiuned daıye lâ 'ıvece leh o gün onların tümü yamukluk yapamayacakları bir davetçiye tabi olmak zorunda kalacaklar. Evet, ben biraz argoya mı kaçar acaba diye düşündüm ama lâ ‘ıvece leh, aynen böyledir. Yamukluk yapamayacakları. Çünkü ‘ıvec; yamuk, eğri demektir. Onun için kendisine dünyada yamukluk yapıyorlar gönderilen davetçilere. Fakat ahirette onu da yapamayacaklar. Kaçınılmaz bir biçimde o davete uyacaklar, fakat ahirette uymuş olmanın hiçbir getirisi olmayacak.

ve haşeatil asvatu lirRahmâni fela tesme'u illâ hemsa artık bütün sesler O sınırsız Rahmet kaynağının geçit verdiği, O sınırsız rahmet kaynağının azametinden dolayı iyice kısılmıştır. Artık bitmiştir insan. O sınırsız, yani rahman olan Allah karşısında kimin sesi çıkar ki demek istiyor. Kısılmıştır, öyle ki; İllâ hemsa boğuk bir uğultu dışında hiçbir ses işitilmeyecek.

Mahşeri anlatıyor. İçinizde bana mahşeri anlat diyen var mı? Bakınız Allah mahşeri anlatıyor. Mahşeri O’ndan başka kimse anlatamaz. Derinden gelen bir uğultu. Sanki gerçekten ölüm uğultusu gibi. İnsanların canhıraş uğultusu. Ses çıkaracak mecalleri yok ama bir inilti denizi gibi uğulduyor. Böyle uğulduyor.


109-) Yevmeizin lâ tenfeuş şefa'atü illâ men ezine lehür Rahmânu ve radıye lehu kavla;

O gün şefaat fayda vermez... Sadece Rahmân'ın izin verdiği ve sözüne (illâ Allâh diyen) razı olduğu kimse müstesna! (A.Hulusi)

109 - O gün şefaat fayda vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ. (Elmalı)


Yevmeizin lâ tenfeuş şefa'atü illâ men ezine lehür Rahmânu ve radıye lehu kavla o gün kendisine o rahmet kaynağının izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimselerden başkasına kayırma ve arka çıkmanın hiçbir faydası, hiçbir yararı olmayacak. Yani O rahman olan Allah’ın kendisine izin verdiği, geçit verdiği ve sözünden razı olduğu La ilahe illallah belki de o sözün en kısa şifresi. Sözünden razı olduğu kimselere kayırma fayda vermeyecek. Hiç kimsenin kayırması onları kurtarmayacak.

Ahirette adam kayırmanın olmayacağı yolunda Kur’an da 25 e yakın ayet var. Bunların 23. menfi cümle olarak gelir. Nefyederek gelir. Süpürerek gelir. Yok diyerek gelir. İlginçtir. Yani böyle bir şey varsa kafanızda ben orada da bulurum bir kayırıcı diyen varsa kafanızdan silin bunu dercesine yok diyerek gelir. Allah’ın razı olduğu kelime i Tevhide, yani tevhide uygun bir hayat yaşayana Allah ödül verecektir. Unutmayalım razı olduğu söz tevhid sözüdür. Oysa ki birilerinin kayıracağına inanmak, tevhidi zedeleyen bir yaklaşım. İllallah. Bu O’ndan başka bir kayırıcının olmayacağına da inanmaktır. Çünkü Allah tek otoritedir. O’nu tek otorite bilmek, ahiretin tek otoritesi bilmek, ahirete imanın bir parçasıdır.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
100. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/08/islamoglu-tef-ders-taha-099-138100/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder