Sevgili Kur’an dostları geçen
dersimizde Tâhâ suresinin 55. ayetine kadar işlemiştik. Söz konusu ayetlerde
Hz. Musa AS. ın peygamber olarak seçilişi ve ilahi davetle birlikte firavuna
gönderilişi naklediliyordu ve pasaj zamanlar ve zeminler üstü ebedi ilkelere
atıf yaparak bitiyordu. Allah’ın her şeyi bir amaç için yarattığı, insanı da
amaçlı olarak yarattığı, diğer eşyayı kendisi için yarattığı insanın kendi
amacının ne olduğunu sorgulaması gerektiğini ima eden, yaratılışa atıf yapan
Allah’ın yaratışında ki o ihtişama atıf yapan ayetlerle bitmişti.
Şimdi 56. ayetle tekrar konuya,
kıssaya dönerek tefsirimizi sürdürüyoruz.
56-) Ve lekad ereynahu âyâtina külleha
fekezzebe ve eba;
Andolsun
ki biz ona (Firavun'a) işaretlerimizin hepsini gösterdik... (Fakat o) yalanladı ve
kabulden kaçındı. (A.Hulusi)
056 - Kasem
olsun biz, ona âyetlerimizin hepsini gösterdik, öyle iken o yine yalan dedi
dayattı. (Elmalı)
Ve lekad ereynahu âyâtina külleha
doğrusu biz firavuna mucizevi belgelerimizin her türünü gösterdik. fekezzebe ve eba
fakat o yalanladı ve küstahça yüz çevirdi.
Firavuna Allah’ın mucizevi
ayetlerinin tümü gösterilmişti. Bu ayetler 2 anlama birden gelebilir.
1 – İlahi mesajlar. Yani onu
davet etmiştik, ona iletmiştik. Peygamberimiz vasıtasıyla hakikatin ne olduğunu
ona göstermiş anlamına gelebileceği gibi, Hz. Musa’nın Allah’tan gönderilen bir
nebi olduğuna işaret eden mucizelere de bir atıf olabilir.
Burada açıkça söylenen şu; İlahi
hidayet yoksa yetmiyor. Yani insanla vahyin karşılaşması buluşması şart. Fakat
bu tek başına yeterli değil. Işık geliyor, geliyor, geliyor, gözünüzün önüne
kadar geliyor. Fakat gözünüzü kapıyorsanız, göz kapağını indiriyorsanız ışık
sizin için ışık olmuyor. Gözünü kapayan dünyayı kendisine zindan edebiliyor.
Hakikati göremiyor. İlla ki gözünü açması lazım. Yani vahiy ışığının size kadar
gelmiş olması gerçeğin size kadar gelmiş olması yarısı işin. Sizin de gerçeğe
doğru adım atmanız gerekiyor. Yani gözünüzü açmanız, gönlünüzü açmanız, onu
kabullenmeniz, yoksa işe firavni bir inatla hakikat karşısında sessiz bir duvar
kesiliyorsunuz. Yamuk bakan doğru göremiyor. Yamukluğu baktığında arıyor,
bakışında değil.
57-) Kale eci'tena lituhricena min Ardına Bi
sihrike ya Musa;
"Sihrin
ile bizi arzımızdan çıkarmak için mi geldin, yâ Musa?" dedi. (A.Hulusi)
057 - Sen,
dedi: sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize ya Musâ! (Elmalı)
Kale eci'tena lituhricena min Ardına Bi sihrike
ya Musa ve firavun, bakınız kendisine gelen ebedi hakikate karşı
nasıl bir yönteme baş vuruyor. İnkar gerekçesine bakınız. Firavun dedi ki; Sen
sihrinle bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin ey Musa.
Bu bir suçluluk psikolojisidir.
Kendi suçunu Karşısındakinde görme psikozu. Kendisi bir yalan üzerine
iktidarını kurmuş, imaj iktidarı. Gücü imajına dayalı. Vitrinle götürüyor işi.
Korkunun kralı olmuş ve korkunun krallığının ekmeğini yiyor. Muhatabını da
kemdi cürümüyle suçluyor. Onun için sihrinle bizi toprağımızdan, yurdumuzdan,
yuvamızdan çıkarmak için mi geldin ey Musa diyor.
Resmi bir söylem bu. Zulüm
iktidarını sallayan Hz. Musa’nın davetine karşı firavun, sahte bir vatan millet
söylemi geliştiriyor. Yani yurdumuza yönelik bir tecavüz söz konusu söylemiyle
kendi zulüm iktidarını korumak için çarpıtıyor gerçeği. Yani güvenlik
problemine dönüştürüyor hakikat problemini. İman problemini güvenlik olarak
algılamalarını istiyor. Onun için de etrafındaki insanları zaaflarından yola
çıkarak korkutmaya çalışıyor. Resmi bir söylem bu. Firavunun Musa’ya karşı
söylemi sahte bir vatancılık, sahte bir milletçilik söylemi. Tam bir gündem
saptırma tabii ki. Hakikat ve adalet çağrısını güvenlik tehdidi olarak
algılamak başka ne olabilir ki.
Düşünebiliyor musunuz. Sizin
zulüm iktidarınızı sallayan ve sizi adalete davet eden birine karşı sahte bir
vatancılık söylemi. Belki eğer Mısır kadim tarihini hatırlayacak olursak belki
o günün firavunu, ki bu firavunun isminin 2. Ramses veya daha başkaları olduğu
yönünde bir takım tarihsel malumatlar var.
İşte her kimse Hz. Musa’nın davet
ettiği o firavunun belki de geçmişe yönelik tarihte yaşanmış bir takım iman
devrimlerini hatırlamasına neden oluyor Hz. Musa’nın daveti. Bunların en
başında kendisinden 3 – 5 kuşak önce Mısır yönetimine gelmiş olan Ahneto’nun
Tevhid devrimi yatıyor. Ahneton Mısır hükümdarı olduktan sonra binlerce ilaha
tapınılan ve apis kültünün, yani amon-ra ve apis kültü; Gökte güneş ilahı ve
onun etrafında bir çok ilah. Yerde ise öküz ilahı ve onun etrafında bir çok
ilah; toprak ilahi, su ilahı, ırmak ilahı, orman ilahı vs. vs.
Bu putperest kültün tüm
etkilerini yok edecek kararlar alıyor Ahneton ve herkesi bir tek yüce Allah’a
ibadete çağırıyor. Apis rahiplerinin işine son veriyor. Bu rahiplerin işi
serapis denilen apis mabetlerinde, yani içerisinde kutsal öküzlerin bulunduğu
apis mabetlerinde kendilerine ayrılan yerlere oturup apis öküzlerinin
tavırlarından, davranışlarından, işte kulaklarını, kuyruklarını oynatmalarından
yola çıkarak bir takım yorumlarda bulunmak ve geleceğe ilişkin çıkarımlar
yapmak. Bunların görevi bu. Yani gerçekten gülünç, gerçekten komik ama bu
böyle.
İnsan aklıyla arasını açarda
logosu mitosa dönüştürürse.hakikati mitolojiye dönüştürürse. Hakikate karşı
sırtını, mitolojiye karşı da yüzünü dönerse olacağı budur. Öküz insanın mürşidi
haline gelir. Öküz insanın tanrısı haline gelir ve kulağını oynattı şu anlama
gelebilir, kuyruğunu oynattı bu anlama gelebilir, böğürdü şu manaya gelebilir
gibi koca bir halkı birkaç öküzün arkasına döküp götürmek mümkündür. Onun için
tüm peygamberlerin temel görevi insanoğlunu böyle ahmaklıklardan ve
saçmalıklardan korumak olmuştur.
Allah’a kul olmayanlar
kendilerine kul olacak çok çok aşağı varlıklar bulmuşlardır. İşte apis kültü de
budur. Eski Mısır’ın Apis kültü buna dayanır. Dolayısıyla Ahneton bu kültü
tümden reddetti. Hatta yeni bir başkent yaptı Ahataton koydu. Allah kenti. Yani
Allah’a adanmış kent. Amon kültürünü reddetti, amon dinini ve onun yerine tek
tanrıcılığa dayalı bir tevhid dini ikame etti.
Daha da ilginci şunu yaptı,
yaptığı en büyük devrim bu beklide buydu. Zaten içeriğini böyle doldurmuş
olması bunları korkutuyordu. O güne kadar firavunların sarayı halka kapalı idi.
Halk firavunları hiç görmezdi. Sadece yakın çevre,elitler görürdü. Onun içinde
eski Mısır’da firavun heykelleri gerçek boyutlarının 20-30-40-50, hatta 100
katı boyutlardadır. Halk firavunları kendilerinden üstün, çok büyük sansın diye
böyle yaparlardı.
O heykellerin tamamı da şu
vaziyette durmuş, firavunlarla resmedilmişlerdir; İki elinden birinde kırbaç,
demir bir kamçı vardır. Birinde de ucunda halka olan bir haç işareti vardır.
Yani bu haçın aslında Hıristiyanlığın bir sembolü olmadığını, Hıristiyanlığa
putperestlikten geçtiğini de öğrenmiş oluyoruz. Eğer elinize o heykellerin,
yontuların birer resimleri geçer, ya da Yolunuz Mısır’a düşerse tahrir
meydanında ki eski Mısır meclisine girerde o devasa heykelleri görürseniz,
görme şansınız olursa ilk baktığınız yer elleri olsun. Bir elinde demir bir
kamçıyı, diğerinde ise ocunda halka olan bir haçı göreceksiniz.
İşte sahte bir kutsallık ve
zorbalık üzerine bina edilmiş bu yapıyı muvahhit Ahneton yıktı ve sarayı halka
açtı. Bakın biz de sizin gibi bir insanız demek için. Tabi iki kendisiyle,
yaşıyla sınırlı oldu bu tevhid inkılabı ve ondan sonra gelen firavunlar geri
putperestliğe, Amon kültüne, Apis kültüne geri döndüler. Yani yine Apis öküzü
Mısır’lıların tanrısı olarak sunulmaya devam etti.
Onun için Hz. Musa’nın kendisine
davete gelişi karşısında bu kadar telaşa kapılan firavun tarihte yaşanmış bu
tevhidi inkılaba dikkat çekmiş olmalı. Yani onun korkusunu yaşıyor olmalı.
Acaba bir daha mı korkusu. Çünkü unutmayınız ki Hz. Musa sarayda yetişmiş bir
prenstir. Dolayısıyla iktidarın varislerinden biridir. İşte korku iktidarı
ellerinden alma korkusuydu. Yani Kral çıplak diyen biri çıkmıştı ve Kral
gerçekten çıplaktı. Onun için de çıplak kral, kendisinin çıplaklığını
söyleyecek herkesin varlığına düşman oluyordu.
58-) Felene'tiyenneke Bi sihrin mislihi fec'al
beynena ve beyneke mev'ıden lâ nuhlifühu nahnu ve lâ ente mekanen süva;
"Sendekinin
benzeri bir sihri, biz de sana getireceğiz... Aramızda bir buluşma zamanı
belirle ki, ikimiz de ona uyalım... Düzgün bir mekânda buluşalım."
(A.Hulusi)
058 - O
halde bilmiş ol ki biz de onun gibi bir sihir sana yapacağız, şimdi sen,
seninle aramızda bir miadı tayin et ki ne senin ne bizim hulf etmeyeceğimiz
denk bir mahal olsun. (Elmalı)
Felene'tiyenneke Bi sihrin mislihi
bakınız ne diyor firavun; Fakat şunu da bil ki ey Musa, biz de sana benzer bir
sihirle karşılık vereceğiz. Yani o dönem Mısır’ında kimya ilmi gerçekten de zirvesini yaşıyordu.
Unutmayalım ki Mısır yönetiminde büyü, dinsel bir obje olarak görülüyordu. Yani
bir parça kutsal bir obje olarak. Onun için rahipler büyücülükte yapıyorlar,
aynı zamanda bunlar toplumun bilim adamları sınıfını oluşturuyorlardı. Yani 3
niteliği kendilerinde taşıyorlardı. Hem dini otorite olmak, hem ilmi otorite olmak,
hem de büyücülük gibi 3 niteliği kendilerinde taşıyorlardı.
Onun için firavun yönetimi
altında zirvesini yaşayan sihirbazlığın kendi iktidarına bir koltuk değneği
olarak kullanılmasını istemişti.
fec'al beynena ve beyneke mev'ıden lâ nuhlifühu
nahnu ve lâ ente mekanen süva haydi şimdi bizimle senin arasında
kamuya açık bir mekanda bizim de senin de caymayacağın bir buluşma zamanı tayin
et diye teklifte bulundu Hz. Musa’ya.
Meveyd hem mastar, hem ismi
zaman, ismi mekan anlamlarına gelir. Yani söz ver, bir yer tayin et, bir zaman
tayin et. Ama bir sonraki ayetten öyle anlaşılıyor ki, zaman tayini
kastedilmektedir. Firavunun Hz. Musa’ya bunu söylemesinin temelinde şu yatıyor
olsa gerek. Sen tayin et yerini zamanını ki daha sonra seni alt ettiğimizde, o kadar
emin görünüyorlar ki seni alt ettiğimizde; Bak bak işte sizin yerinizde sizin
otoriteniz altında oldu demeyesin. Şeklinde anlayabiliriz.
59-) Kale mev'ıdüküm yevmüzziyneti ve en
yuhşerenNasu duha;
(Musa) dedi ki: "Sizin
buluşma vaktiniz bayram günüdür... İnsanlar kuşluk vakti toplansınlar."
(A.Hulusi)
059 - Size
miad, dedi: ziynet günü ve nâsın toplanacağı kuşluk vakti. (Elmalı)
Kale Musa dedi ki; mev'ıdüküm
yevmüzziyneti ve en yuhşerenNasu duha buluşma zamanınız bayram günü,
tam da halkın toplandığı kuşluk vakti olsun.
60-) Fetevella fir'avnü feceme'a keydehu sümme
eta;
Firavun
döndü (gitti)
ve hilesini (büyücülerini) topladı, sonra geldi. (A.Hulusi)
060 - Bunun
üzerine Firavun tedbire girişti, bütün hîlesini derdi topladı da sonra geldi.
(Elmalı)
Fetevella fir'avnü feceme'a keydehu sümme eta
hemen ardından firavun görüşmeyi sona erdirdi ve tüm düzeneğini, hilesini,
hurdasını tasarladıktan sonra buluşma zamanı çıkageldi.
A’raf/111-114. ayetleri arasında
anlatılan sihirbazları, yani resmi bilim adamlarını iktidarı için seferber eden
firavun, onlara ulufe teklif ediyor. Onlar da zaten bize ne vereceksiniz diyor.
A’raf suresinin biraz önce söylediğim ilgili ayetlerinde. Yani resmi bilim
adamları “putperest Amon kültünün din adamları” al gülüm ver gülüm işindeler.
Yani maddi berdel karşılığında hakikati satma teklifi ile karşı karşıya. Bir
tarafta sahte dini otorite ve sahte ilmi otorite, öbür tarafta zalim ve sahte
siyasi otorite. Bu ikisi arasında da danışıklı bir dövüş var. Yani sen beni destekle
ben de seni destekleyeyim. Sen sende olandan bana ver, ben de bende olandan
sana vereyim. Tarih boyunca tüm zalim ve despot yönetimlerin uyguladığı bir
yöntem. Firavunca da uygulanıyor orada.
61-) Kale lehüm Musa veyleküm lâ tefteru
alAllâhi keziben feyüshıteküm Bi azâb* ve kad habe meniftera;
Musa
onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size... Allâh üzerine yalan uydurmayın!
Bundan dolayı azap ile kökünüzü keser... İftira eden hakikaten
kaybetmiştir." (A.Hulusi)
061 - Musâ
onlara veyl sizlere, dedi: Allaha yalanı iftira etmeyin sonra bir azâb ile
kökünüzü keser, filhakika iftira eden hâib oldu. (Elmalı)
Kale lehüm Musa veyleküm Musa onlara
dedi ki; “size yazıklar olsun.” lâ tefteru alAllâhi keziben feyüshıteküm Bi azâbin
Allah’a karşı yalan uydurmayın, böyle yaparsanız o size kökünüzü kurutacak bir
ceza verir. ve
kad habe meniftera zaten O’na iftira eden daha baştan kaybetmiş,
daha baştan yitirmiştir.
62-) Fetenazeu emrehüm beynehüm ve
eserrunnecva;
(Sihirbazlar) işlerini
aralarında tartıştılar... Aralarında fısıldaştılar. (A.Hulusi)
062
- Şöyle ki: aralarında işlerine
kavraştılar ve gizli fısıldaştılar. (Elmalı)
Fetenazeu emrehüm beynehüm ve eserrunnecva
derken Firavun ve yandaşları aralarında tartışarak planlarını yaptılar, fakat
bunu gizlediler.
ve eserrunnecva Necva zaten kulis anlamına da gelir. Yani gizli
gizli bir şeyler konuşmak, tartışmak, karara bağlamak. Yani muhalifler ve
muhataplar için bir oyun tezgahlamak anlamında.
Hz. Musa’nın sihirbaz
olmadığı konusunda demek ki tereddütleri
var. Yani gerçekte olabilir. Gerçekten farklı bir güç taşıyor. Farklı bir
desteğe sahip diye de düşünüyor olabilirler ki, kendi aralarında bunca telaşa
düşmüş olmalı. Tuzak kurmak için kendi aralarında ciddi bir istişare
mekanizması geliştirmiş olmalılar.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
99.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/01/islamoglu-tef-ders-taha-056-09899/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder