19 Haziran 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. ENBİYA (003-008)(101-B)


A sayfasından devam

3-) Lahiyeten kulubühüm* ve eserrun necva elleziyne(necvelleziyne) zalemu* hel hazâ illâ beşerun mislüküm* efete'tunes sıhra ve entüm tubsırun;

Akılları fikirleri oyun eğlencede! O, nefslerine zulmedenler, aralarında fısıldaşıyorlar: "Sizden farklı bir beşer mi sanki! Ne olduğunu görüp dururken, sihirli sözlerine mi kapılıyorsunuz?" (A.Hulusi)

003 - Kalpleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sırlaştılar: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihere mi gidiyorsunuz? (Elmalı)


Lahiyeten kulubühüm onların aklı fikri oyunda oynaştadır. Yani oyun çocuğu yaşını aşamamıştır akılları. Ham bir akıl, hayata laubali ve ciddiyetsiz yaklaşım. Akıl yaşları oyun çocuğu yaşı. Onun için de akılları fikirleri oyunda oynaştadır. Henüz büyümemişlerdir. Belki yaşı 50 dir, 40 tır, 30 dur, 60 tır, 70 tir, 80 dir ama akıl yaşı itibarıyla oyun çocuğu kadar biganedir gerçeğe. Gerçeği kavramaktan uzaktır. Onun içinde aklı fikri oyunda, oynaştadır.

ve eserrun necva elleziyne (necvelleziyne) zalemu üstelik bu haddini bilmezler el altından şöyle fiskos yapıyorlar. Elleziyne zalemu’yu necvelleziyne zalemu, bu haddini bilmezler şöyle fiskos yapıyorlar diye çevirdim. Aslında zulüm kelime manası bir şeyi yerinden etmektir. Tersi hikmettir, bir şeyi yerine koymak. Allah için kullanıldığında hikmet; Bir şeyi yerli yerince yaratmak, kul için kullanıldığında bir şeyi Allah’ın yarattığı yere koymaktır. Zulümde bir şeyi Allah’ın yarattığı yerden etmektir.

Zalemu, elleziyne zalemu, zalimiyn, zalimun gibi formlarda gelen sözcükler ve kalıplar bir tümleç taşımadıklarında da zalemu en fusehüm (3/117) gibi anlaşılırlar, yani kendilerine zulmedenler. Kendi kendilerine kıyanlar. Eğer kelimenin kök anlamından gelirsek kendini Allah’ın koydu yerden alıp başka yere oyanlar. Allah’ın verdiği rolü, Allah’ın kendileri için sevdiği rolü benimsemeyenler. Kendilerine başka roller alanlar. Allah’ın kendilerini yarattığı amacı gerçekleştirmeyenler.

İşte bu, onun için böyle bir insanın zihni, alt üst olmuş bir zihindir. Yani yerinden olmuş bir zihin. Yerinden olmuş bir zihin; amuda kalkmış bir insanın haline benzer. Eğer bir insan yere kafasını, havaya da ayaklarını kaldırmışsa ve böyle bakıyorsa etrafına bu insan gördüğü her şeyi ters görür. Fakat duruşunu doğru olarak zannettiğinde, doğru gördüğünü iddia eder.  Yani her şey ters duruyor zanneder ve bunda da ısrar eder. Çünkü yamukluğu baktığında aramaktadır, bakışında değil. Eğer bu insana gördüğünü düzeltecek bir ekip bir güç, bir iktidar verseniz, bu sefer ters baktığını unutarak kendi tersliğini kabullenmeksizin gördüğü her şeyi ters çevirmeye başlar, çevirtmeye başlar ve bunu da doğrusunu yapıyorum diye yapar.

Dolayısıyla gücü ne kadar artarsa tahribi de o kadar yükselir. İktidarı ne kadar büyürse, çevreye verdiği, insana verdiği, kendine verdiği zarar da o kadar büyür. Onun için burada ki elleziyne zalemu’yu haddini bilmezler diye çevirdim. Haddini bilmez, işte haddini aşar. Sınırını bilmez. Şöyle de çevirmek mümkün; Bilinci tersyüz olmuşlar. Bilinci alabora olmuş kişiler. Demekte mümkün.

hel hazâ illâ beşerun mislüküm ve onlar şöyle derler, yani fısıldarlar, fiskos yaparlar. Bu da sizin gibi ölümlü bir insan değil mi? Beklentileri nedir? Ölümsüz bir Melek. Yani bunlar kendilerine bir meleğin peygamber olarak gönderilmesini istiyorlar. Bir insanın değil. Peki bir Melek peygamber olarak gönderilse gerçekten samimi olarak iman ederler miydi? Hiç sanmıyorum. Neden böyle bir bahaneyle kaçıyorlar? Şöyle düşünüyorlar; gelen peygamber insan olduğu için, onları davet ettiği şeyi kendisi de yaşıyor. Yani kendi hayatına aldığı bir şeye davet ediyor. Ama bir melek onları davet etseydi bu kez bu davetten sıvışmak için çok kolay bir bahane bulacaklardı;

- O melek biz insanız, farklı düzlemlerin varlıklarıyız. Dolayısıyla biz nasıl Meleğin arkasına takılıp ta Meleğin izini sürelim. Diyeceklerdi. Yani bu “bir tür kurnazlık”, bir tür olumsuz kurnazlık, kötü kurnazlık.

efete'tunes sıhra ve entüm tubsırun şu halde siz.. Onlar devam ediyorlar muhataplarına, akıllılar ya..! Bakınız yani ters durunca, başları üstüne dönünce akılsız oldukları halde kendilerini alemin akıllısı görmelerinin en tipik örneği; Şu halde siz göz göre göre büyüye kapılıp gidecek birileri misiniz. Yani bir büyünün arkasına ı düşeceksiniz diyorlar.

Tabii bilinci ters dönmüş birinin tarif ettiği her şey yanlıştır. Onlar hakikati büyü gibi gördüklerine göre, büyüyü de gerçek gibi anlıyorlar olsa gerektir. Ki gerçekten tarihsel olarak hayatlarına baktığımızda böyle görüyorlar. Kahinlerin, kahin koltuğunda, şaman koltuğunda oturan şairlerin, arrafların (Falcı, kahin. Müneccim), hikayecilerin, masalcıların arkasına ciddi ciddi düşen, kendini akıllı sanan bu insanlar, peygamberlere ilk karşı gelenler oluyor. Bunu amuda kalkmak olarak değil de nasıl nitelersiniz.

İşte gerçeğe ters yaklaşmak, yani insan tahterevalli gibidir bir ucu kalktığında diğer ucu iniyor. Mutlaka hakka batıl gibi baktığında, batıla da hak gibi bakıyor. Dostunu düşman olarak bellediğinde, düşmanını da dost olarak görüyor. Allah’la arası açıldığında, şeytanla arası kapanıyor, yaklaşıyor. Hakikate karşı yabancılaştığında kendisine karşı da yabancılaşıyor ve tabii batıla yaklaşıyor. Onun için insan zihin olarak bir tür tahterevalli gibidir. Batıldan uzaklaşan doğal olarak hakka yaklaşır. Allah’tan uzaklaşan doğal olarak şeytana yaklaşacaktır.


4-) Kale Rabbiy ya'lemul kavle fiys Semai vel' Ard* ve HUves Semiy'ul 'Aliym;

(Hz. Rasûlullâh): "Benim Rabbim semâda ve arzda konuşulanı bilir... O, Semi'dir, Aliym'dir" dedi. (A.Hulusi)

004 - Dedi: rabbim söyleneni bilir: Gökte de Yerde de ve o öyle semî, öyle alîmdir. (Elmalı)


Kale Rabbiy ya'lemul kavle fiys Semai vel' Ard de ki; Rabbim, gökte ve yerde söylenen her sözü, her düşünceyi çok iyi bilmektedir. ve HUves Semiy'ul 'Aliym o her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.


5-) Bel kalu adğâsü ahlâmin belifterahu bel huve şa'ır* felye'tina Bi ayetin kema ursilel evvelun;

Şöyle de dediler: "Konuştukları kuruntulardan oluşan rüyalarıdır! Muhtemelen uyduruyor... Hayır, O bir şairdir! (Eğer böyle değilse) geçmişte yaşamış Rasûllerdeki gibi mucizesini göstersin!" (A.Hulusi)

005 - Dediler: adgâsü ahlâm, yok onu uydurdu, yok o bir şâir, yoksa bize evvelkilerin gönderildikleri gibi bir âyet getirsin. (Elmalı)


Bel kalu adğâsü ahlâmin hayır dediler bunlar karma karışık düşlerdir. Bunlar işte, ne dediğini bilmeyenlerin ağzından çıkan şeylerdir. Bunlar haddi zatında öyle üzerinde durmaya  değmeyen karma karışık rüyalardır, hayallerdir, belki halüsinasyonlardır demeye getirdiler. Ne için diyorlar? Vahiy için diyorlar. Kendilerinin ebedi istikbalini kurtaracak olan ve Allah’ın insanoğluna tenezzül buyurup ta önüne açtığı gök sofrası için diyorlar. İnsan kendi elleriyle kendi istikbalini nasıl mahvederin resmidir bu aslında. Allah’ın rahmetine nasıl sırt döner, Allah’ın kendisine olan sevgi ve şefkatini elinin tersiyle nasıl iterin cevabıdır işte bu.

belifterahu akıl karışırsa ağızdan çıkanı kulakları duymaz. İşte bu ayette onların ağzından çıkanı kulaklarının duymadığı böyle resmediliyor. Yok, tok,. Onu kendisi uydurdu diyorlar. Diyorlar ama buna kendileri de inanmamış olacaklar ki devam ediyorlar; bel huve şa'ırun bu da değilse o bir şair olmalı. Evet, yani aslında hiçbir şey demiyorlar gördüğünüz gibi. Çünkü her şeyi deme iddiasında olanlar hiçbir şey dememiş olurlar. Bunların hepsi birden olamaz. Sihir diyorlar, ondan sonra karmakarışık düşler diyorlar, ondan sonra kendisi uydurmuş olmalı diyorlar, bu kez de o da olmadı, bakıyorlar hiç birisi yakışmıyor, şairdir diyorlar. O da yakışmıyor, onunda yakışmadığını biliyorlar, çünkü ömründe hiçbir şiir yazmadığını kendileri de çok iyi biliyor Resulallah’ın.

felye'tina Bi ayetin kema ursilel evvelun bu kez de diyorlar ki, tabii bu kez de başka bir şey diyorlar. O da ikna etmiyor çünkü şair değil, hiç şiir yazmamış, şiir okumamış, şairler arasında sayılmamış adı. Geçmiş hayatında böyle bir şey görülmemiş ondan; İyi ama diyorlar bu kez de önceden gönderilen peygamberler gibi bize bir mucize getirseydi ya.

Evet, söylediklerine kendilerinin de inanmadığı ne kadar açık. Aslında şair derken bir yanlış anlamanın önüne geçmek için birkaç cümle ile izah etmek isterim;

Kur’an şiiri reddediyor değil o günün şairi, bu günün şairi gibi değildi. O gün şair şaman koltuğundaydı. Kahinlerin bir çoğu aynı zamanda şair idiler. Dolayısıyla şiirlerini dizip koşarken cinlerle ilişki kurduklarına inandırırlardı insanları ve gerçekten de dizip koştukları şiirler anlamdan çok etkiye dayanırdı. Onun içinde sözleri bir büyü gibi kullanırlardı ve gerçekten de büyü idi. Hatta halk dilinde iki söz bir büyü deyimini bilirsiniz. Onların sözleri muhatabı büyülemek için kullanırlardı.

Dolayısıyla vahiy şairi şaman koltuğundan indirdi, gerçek yerine koydu ve tabii ki gerçek yerine geçen şairin sırtına da peygamber hırkasını giydirdi. Ka’b bin. Züheyr’in sırtına giydirdiği hırka gibi. Aslında Resulallah’ın Banet Suat kasidesini söyleyen şair Ka’b bin Züheyr’in sırtına geçirdiği, sırtından o anda çıkarıp ta sırtına geçirdiği hırka ka’b a verdiği bir ödül değil, şiire verdiği bir ödüldü. Belki insanlık tarihinde şiirin alabileceği en yüksek ödüldü bu.


6-) Ma amenet kablehüm min karyetin ehleknaha* efehüm yu'minun;

Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir şehir halkı da iman etmemişti... Onlar mı iman edecekler? (A.Hulusi)

006 - Onlardan evvel İhlâk ettiğimiz hiç bir karye iman etmedi şimdi onlar mı iman edecekler? (Elmalı)


Ma amenet kablehüm min karyetin ehleknaha* efehüm yu'minun onlardan önce kendilerini inkarda ısrarlarından dolayı helak ettiğimiz nice kentler, nice yurtlar, nice medeniyetler iman etmemişlerdi. Şimdi bunlar mı iman edecekler. Evet, öyle diyor Kur’an. Şimdi bunlar mı iman edecekler. Yani burada tarihin yasasını hatırlatıyor gibidir bu ayet. Böyle çalışan bir zihin, böyle bakan bir tasavvur sahibini zorunlu olarak helake götürür. Böyle bir sapma açısını takip ederek yürüyen birinin varıp duracağı durak, helak durağıdır. Bunu söylemek istiyor. Çünkü tarih ortada. İnsanın geçmişi ortada. Eğer hakikate böylesine ters bir mantıkla yaklaşıyorsa bu insan sonuna kadar hakikate zıt gidecektir. Yürüdükçe uzaklaşacaktır. Yol aldıkça aslında hakikatten uzaklaşacaktır. Onun için bu yasayı hatırlatıyor olsa gerektir bu ayet.

Şimdi bunlar mı iman edecekler. Yani onlardan önce kendilerini inkarda ısrarlarından dolayı helak ettiğimiz nice uygarlıklar iman etmediler ki, ki bunlar da onların yolunda. Bunlar mı iman edecekler. Onlarda böyle başlamışlardı. Onların helaki de bu süreçte gelişmişti. Onu haber veriyor.


7-) Ve ma erselna kableke illâ ricalen nuhiy ileyhim fes'elu ehlez zikri in küntüm lâ ta'lemun;

Senden önce, kendilerine erkeklerden başkasını vahiy ile irsâl etmedik... Eğer bilmiyorsanız, geçmiş hakkında bilgi sahibi kişilere sorun. (A.Hulusi)

007 - Senden evvel de başka değil ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz bir takım ricâl gönderdik, haydin zikir ehline sorun bilmiyorsanız. (Elmalı)


Ve ma erselna kableke illâ ricalen nuhiy ileyhim biz senden önce de kendilerine mesajlarımızı ilettiğimiz ölümlü insanlardan başka birilerini peygamber olarak göndermedik. fes'elu ehlez zikri in küntüm lâ ta'lemun hem eğer bu konuda bir şey bilmiyorsanız geçmiş vahiylerin mensuplarına sorun.

illâ ricalen erkekler manasına gelir harfiyen, lafzen. Fakat bu surenin yukarıda mealini ve tefsirini verdiğimiz 3. ayeti, yine 7. ayet ve 8. ayetlerden anlaşılan, bu ayetlerin münkir, inkarcı muhatapları, peygamberlerin cinsiyetlerine ilişkin bir itirazda bulunmuyorlar ki, yani ortada peygamberlerinin cinsiyetlerinin tartışılması diye bir şey söz konusu değil. Onun için bu ayetten yola çıkarak peygamberlerin erkek ya da bayan olduğunu söylemek, ya da şu cinsten olmak zorundalar, bu cinsten olmamak durumundalar demenin bu ayetle bir alakası yok. Çünkü ayet bağlamı itibarıyla, hem iç bağlam, hem tarihi bağlamı itibarıyla cinsiyetle alakalı değil. İnsan olmakla alakalı, beşeriyetle alakalı. Çünkü muhataplar peygamberin insanlığına itiraz ediyorlar, cinsiyetine değil.

Hatta; bilmiyorsanız geçmiş vahyin mensuplarına sorun diye bitiyor bu ayet. Geçmiş vahyin mensuplarının kitabına baktığımızda Tevrat’a, Tevrat’ta başta Deborah peygamber olmak üzere bir çok kadın peygamberin hayatının anlatıldığını görüyoruz. Yani bu pasajın anlatmak istediği şey peygamberin cinsiyeti değil. İnkarcı muhataplar Melek peygamber istiyorlar ve Allah’ta tüm insanlık tarihi boyunca hep insan peygamber gönderdiğini ifade buyuruyor.


8-) Ve ma cealnahüm ceseden lâ ye'külunet ta'ame ve ma kânu halidiyn;

Onları (Nebi/Rasûlleri), yemeğe ihtiyacı olmayan bedenli olarak meydana getirmedik! (Onlar dünyada) ebedî kalıcılar da değillerdi. (A.Hulusi)

008 - Biz onları hem yemek yemez bir ceset yapmadık hem de mühalled değildiler. (Elmalı)


Ve ma cealnahüm ceseden lâ ye'külunet ta'ame ve ma kânu halidiyn biz onları yemeğe bile ihtiyaç duymayan varlıklar olarak göndermedik. İşte yine bağlam devam ediyor. Dahası onlar ölümsüz de değildiler. Melek peygamber talebine bir cevap bu ayet. Yani onlar şöyle diyorlardı Kur’an ın bir yerinde;

..mali hazer Rasûli ye'külüt taame ve yemşi fiyl esvak. (Furkan/7) bu ne biçim peygamber diyorlardı. Yemek yiyor, üstelik bir de çarşıda pazarda dolaşıyor. Yani onlar kendileri gibi yiyen, içen, yaşayan, hastalanan ve ölen birinin peygamberliğini kabul etmemekte direniyorlardı.

Bu haddi zatında biraz önce de söylediğim gibi uyanıkça bir sıvışmanın yöntemi idi. Vahyi izlemek istemiyorlardı. Vahyi hayatlarına koymak istemiyorlardı. Yani vahyin kılavuzluğuna uymamak için böyle bir bahanenin arkasına sığınıyorlardı. Eğer Melek bir peygamber gönderilmiş olsaydı ki bu zaten mümkün değil, Allah’ın yasasına aykırı, Çünkü siz melek misiniz ki size melek peygamber göndereyim diyordu vahiy. Kendi cinsinizden olmak zorundaydı peygamber. Çünkü peygamberler izlenmek için vardır. İz bırakan izlenir. İzi olmayan nasıl izlenir. Peygamberler iz bırakırlar. Yürürler çünkü. İzleri kalır yer yüzünde ve onların izini takip ederek gidenler onların yolunu tutmuş olurlar.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
101. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/15/islamoglu-tef-ders-enbiya-001-036101/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder