8 Mart 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (52-59)(86-D)




C sayfasından devam.

52-) Ve leHU ma fiys Semavati vel Ardı ve lehüd diynü vasıba* efeğayrAllâhi tettekun;

Semâlar ve arzda ne varsa O'nun içindir! Din de daimî - ebedî - yalnız O'nundur! Allâh'ın gayrından mı sakınıyorsunuz? (A.Hulusi)

052 - Hem Göklerde yerde ne varsa onun, din de daima onundur, öyle iken siz Allahın gayrisinden mi korkuyorsunuz? (Elmalı)


Ve leHU ma fiys Semavati vel Ard zira göklerde ve yerde olanların hepsi O’na aittir. ve lehüd diynü vasıba varlıkların O’na olan borçluluk bilinçleri ise bitimsizdir. ve lehüd diynü daima diye de anlayabiliriz, daimdir, daimidir.

Burada ki diyn’i bendeniz asıl anlamına dönüştürerek açıklamaya çalıştım. Deyn’den gelir diyn, borç manasına gelir. Diyn aslında insanın Allah’a borçluluk şuuruna ulaşmasıdır. İnsan borçlu doğar, sorumlu doğar, günahkar değil. Allah’tan almıştır sahip olduğu her şeyi. Onun için Allah’a borçludur. Ama insan Allah’a borcunu hiçbir zaman ödeyemez. Çünkü borcunu ödemek için yine Allah’tan yeni krediler almaya muhtaçtır. O halde insan Allah’a borcunu ödemesi için bu uyarılar yapılmaz, ne için yapılır? Borçlu olduğunun bilincinde olması için. Eğer borçlu olduğunun bilincinde olursa o insan Allah’a borcunu ödemiş sayılıyor. Bilincinde olsun yeterli.

İşte buradaki ve lehüd diynü vasıba ibaresinin hakikati de bu olsa gerektir. Sorumluluğu vardır insanın. Hayatın inşası. Eğer insan yer yüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa ederse işte o zaman Allah’a olan borcunu ödemiş sayılır.

efeğayrAllâhi tettekun  şimdi siz kalkıp Allah’tan başkasına saygı duyacaksınız öyle mi? Yani bütün bunlar ortada dururken, Allah’a borçlu iken, var oluşunuzu Allah’a borçlu olduğunuzu bile bile şimdi kalkıp Allah’tan başkasına saygı duyacak O’ndan başkasından titreyecek, O’ndan başkasını otorite edinecek ve O’ndan başkasına karşı varlığınızı sunacaksınız öyle mi.


53-) Ve ma Biküm min nı'metin feminAllâhi sümme izâ messekümüddurru feileyHİ tec'erun;

Nimetten neyiniz varsa Allâh'tandır! Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman O'na yakarırsınız. (A.Hulusi)

053 - Hem sizde nimet namına her ne varsa hep Allah dandır, sonra size keder dokunduğu zaman da hep ona feryat edersiniz. (Elmalı)


Ve ma Biküm min nı'metin feminAllâh fakat nimetten payınıza her ne düşerse bilin ki o Allah’tan dır. Nimetten ne pay düştü bilin ki o Allah’tandır. sümme izâ messekümüddurru feileyHİ tec'erun dahası başınız ne zaman dara düşerse hemen O’ndan imdat dilersiniz. Bunu da unutmayın. Yani ne kadar inkarcı olursanız olun, başınız dara düştüğünde hemen Allah’ı hatırlarsınız. Aslında buradan bile yola çıkarak Allah’a, yalnız Allah’a kulluk etmeniz gerektiğini bilmiyor musunuz.


54-) Sümme izâ keşefeddurre anküm izâ feriykun minküm Bi Rabbihim yüşrikûn;

Sonra (Allâh) sizden o sıkıntıyı kaldırdığı zaman, bir de bakarsın ki sizden bir kısmı hemen Rablerine ortak koşarlar (o sıkıntının kalkışını Rablerine değil, başka bir tesire bağlarlar). (A.Hulusi)

054 - Sonra sizden o kederi açtığı zaman da içinizden bir kısmı derhal rablerine şirk ederler. (Elmalı)


Sümme izâ keşefeddurre anküm izâ feriykun minküm Bi Rabbihim yüşrikûn O daha sonra üzerinizden darlığı çekip alacak olsa, yani düştüğünüz sıkıntıdan kurtaracak olsa sizi, o zaman da içinizden bir grup hemen rablerine şirk koşmaya başlar. Ey insanoğlu bu ne nankörlük dercesine. Kendilerini sıkıntıdan kurtaranın başkası olduğunu düşünür. Burada ki ima o. Hem sıkıntıya düştüğü anda hiç kimsenin ulaşamayacağı anda Allah’a yalvarır. En sıkı ateisti bile böyledir. En zor zamanında elini Allah’a açar. Fakat sıkıntıdan kurtulunca beni falanca kurtardı, feşmekanca kurtardı diye onları Allah’a ortak etmeye kalkar.


55-) Li yekfüru Bima ateynahum* fetemette'u* fesevfe ta'lemun;

Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek için (böyle yaparlar)... O hâlde zevklenin... Yakında bileceksiniz. (A.Hulusi)

055 - Kendilerine verdiğimiz nimeti küfrân ile karşılamak için şimdi zevk edin bakalım fakat yarın bileceksiniz. (Elmalı)


Li yekfüru Bima ateynahum adeta kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük edercesine diyor. Yani imanın ahlaki karşılığı güvendir, sık sık vurgulamıştım. O da insanı neye sürükler, insanı hamd ve şükre götürür, sürükler. Eğer imanın ahlaki karşılığı olan güven bir insanda yerleşmişse hamd ve şükreder. Allah verince hamd eder, alınca şükreder. Alınca şükreder çünkü daha büyüğünü alabilirdi. Alınca şükreder çünkü zaten o vermişti. Alınca şükreder çünkü daha büyüğünü yeniden verebilir. Alınca şükreder çünkü O’na her şeyini borçludur. Hamd eder daha doğrusu. Alınca hamd eder, çünkü zaten ondan almıştı. Küfrün ahlaki karşılığı ise güvenmemek ve nankörlüktür. İşte burada da nankörlük dile getiriliyor.

fetemette'u* fesevfe ta'lemun Haydi tadımlık lezzetlerle oyalanın bakalım. Gün gelecek nasıl olsa gerçeği öğreneceksiniz. fesevfe ta'lemun.


56-) Ve yec'alune lima lâ yalemune nasıyben mimma razaknahum* tAllâhi letüs'elünne amma küntüm tefterun;

Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden hayalî tanrılarına bir pay ayırırlar... TAllâhi, yaptığınız uydurmalardan elbette sorgulanacaksınız! (A.Hulusi)

056 - Bir de bizim kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden tutuyorlar ilim şanından olmayan nesnelere bir nasip ayırıyorlar, tallahi siz bu yaptığınız iftiralardan mutlak mesul olacaksınız. (Elmalı)


Ve yec'alune lima lâ yalemune nasıyben mimma razaknahum bir de kendilerine verdiğimiz rızktan dolayı hakkında bir şey bilmedikleri şeylere bir pay ayırırlar.

Biraz önceki ayette, 54. ayette de ifade buyrulmuştu hatırlayın. Başlarından sıkıntı kalkınca şirk koşarlar buyuruyor. Yani sıkıntıyı kaldıranın Allah olduğunu unuturlar ve hemen kendilerine, üzerlerine yıkılan tavanı kaldırmak için gelen kepçeye dozere teşekkür ederler de o kepçeyi gönderene teşekkür etmezler. Bu komikliğe dikkat çekiyor. Ne kadar gülünç bir çelişki bu. İşte bakınız gülüveriyoruz, tebessüm ediyoruz. Komik çünkü ve Allah’a karşı bunu çok yapıyoruz. Bu gülünçlüğe çok düşüyoruz. Onu ifade buyuruyor Kur’an.

54. ayette dile getirilen probleme dikkat demiştim. Adres şaşırmak diyorum ben buna, adres şaşırmak. Yani asıl teşekkür edeceğimiz yeri bırakıp, ekmeğin sahibine değil, ekmeğe teşekkür. Düşünün, ekmek teşekkürden ne anlar. Ekmeğin sahibine teşekkür etmek, asıl o değil mi. Müsebbibe değil sebebe yönelmek, müessire değil esere hayran olmak. Dolayısıyla bu güçlerin insan hayatı üzerinde belirleyici bir etkisi olduğunu düşünmeye doğru gidiyor bu. Böyle bir düşünsel sapma, tasavvurdaki sapma insan hayatı üzerinde bir takım güçlerin etkili olduğunu düşünmeye vardırıyor ve böyle düşünmeye başlayınca insan, onlardan korkmaya, onlara karşı saygı duymaya, yani bir tür onları tanrılaştırmaya başlıyor.

tAllâhi letüs'elünne amma küntüm tefterun Allah şahittir ki iftira ede geldikleri şeylerden dolayı kesinlikle sorguya çekilecekler.


57-) Ve yec'alune Lillâhil benati subhaneHU ve lehüm ma yeştehun;

Kız çocuklarını da Allâh'a nispet ederler... Subhan'dır "HÛ"! ("HÛ", münezzehtir bu yakıştırmadan)! Hoşlarına gideni de (erkek çocukları) kendilerine... (A.Hulusi)

057 - Allaha kızlar da isnat ediyorlar, hâşâ o sübhane, kendilerine ise canlarının istediği. (Elmalı)


Ve yec'alune Lillâhil benati subhaneHU ve lehüm ma yeştehun üstelik kızları Allah’a isnat ederken haşa, beşeri niteliklerden uzak, “aşkın bir varlıktır” O. Beğendiklerini ise kendilerine ayırıyorlar. Yani kızları Allah’a nispet ediyorlar, sübhane, haşa. Tüm eksikliklerden münezzehtir. Neden bir eksikliktir? Çünkü evlat sahibi olmak, tamamlanmamış olmanın bir gereğidir. Muhtaç olmanın bir gereğidir. Bir evlada sahip olan bir anaya da muhtaçtır, bir babaya da muhtaçtır. Allah ise tüm noksanlıklardan münezzehtir.

Onun için kızları Allah’a nispet ediyorlar. Nasıl yapıyorlar bunu? Zaten Lat, Menat, Uzza, dişi biçiminde dizayn edilmiş putlardır unutmayalım. Yani ilk muhatapları olan Mekke müşriklerinin o korkunç çelişkisini yüzlerine vuruyor. Ve bugünkü insana, tüm çağlada ki muhataplara da çelişkilerini gösteriyor. Yani hem dişiyi Allah’a nispet ediyorsunuz, beğendiklerini ise kendilerine ayırıyorlardı. Bu ayet cinsiyete değil, müşriklerin çelişkisine bir atıftır. Devam ediyoruz konunun anlaşılması için;


58-) Ve izâ büşşira ehadühüm Bil ünsâ zalle vechuhu müsvedden ve huve kezıym;

Onlardan biri dişi ile müjdelendiğinde, öfkeli bir hâlde, yüzü simsiyah kesilir! (A.Hulusi)

058 - Halbuki onların birine dişi müjdelendiği vakit öfkesinden yüzü simsiyah oluyor. (Elmalı)


Ve izâ büşşira ehadühüm Bil ünsâ zalle vechuhu müsvedden ve huve kezıym ne var ki onlardan birine bir kız çocuğu olduğu müjdesi verilse yüzü kapkara kesilir, içini öfke ile karışık bir hüzün kaplar. İşe bakın siz, çelişkiye bakın. Hem bizi Allah’a ulaştıracak diye taptıkları şeyler dişi şeyler olacak, hem de kendilerine bir kız çocuğu müjdelendiğinde yüzleri kapkara kesilecek. Dolaylı olarak o çocuğu veren Allah’a itiraz olarak kabul ediliyor bu.

Kadına karşı aşağılayıcı bir tutum içinde oldukları biliniyor Mekke putperestlerinin. Bu yerilmekle kalmıyor ayette kadına karşı. Yani cinsel bakış açıları, cinselliğe önem veren bakış açıları yeriliyor, yerden yere vuruluyor ayette. Çünkü müjdelendiğinde diyor. Kız çocuğu müjdelendiğinde. Yani onu müjde olarak kabul ediyor. Ama onlar müjdeyi ne olarak kabul ediyor, bir felaket haberi olarak kabul ediyorlar. İşte onu yeriyor Kur’an alttan alta ve çelişkiyi yüzlerine vuruyor. Devam ediyoruz;


59-) Yetevara minel kavmi min sûi ma büşşira Bih* eyümsikühu alâ hunin em yedüssühu fiyttürab* ela sae ma yahkümun;

Kendisi ile müjdelendiği şeyin (ona göre) kötülüğünden (dolayı), halkından gizlenir... (Kız çocuğu oldu diye) horlanmayı göze alıp onu tutacak mı; yoksa onu toprağın içinde gizleyip saklayacak mı (diri diri toprağa mı gömecek)? Kesinlikle biline ki, hükmettikleri şey çok kötüdür! (A.Hulusi)

059 - Verilen müjdenin sui tesiriyle kavminden gizleniyor, hakaret üzere onu tutacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Bak ne fena hükümler veriyorlar. (Elmalı)


Yetevara minel kavmi min sûi ma büşşira Bih ona müjdelenen şeyin kendisinde oluşturduğu kötümser duygulardan dolayı toplumdan köşe bucak saklanacak delik arar, kaçacak delik arar. eyümsikühu alâ hunin em yedüssühu fiyttürab şimdi onu zillete katlanma pahasına tutsun mu yoksa toprağa mı gömsün.

Evet, toprağa gömüyorlardı. Çok sık rastlanan  bir uygulama olmamakla birlikte, bazen ahlaki kaygılarla kız çocuğudur, ilerde ahlaksızlığa düşer ki Hz. Ömer’in de başından böyle bir cinayet geçmişti. Öz yavrusunu elleri ile gömdüğünü kendisi anlatacaktır. Ama o ahlaki kaygılarla. Yoksulluk kaygısıyla değil ahlaki kaygılarla gömmüştü. Fakat bir çoğu yoksulluk kaygısıyla gömerlerdi. Enderde olsa böyle uygulamalar oluyordu. Yani Bieyyi zenbin kutilet (Tekviyr/9) hangi suçundan dolayı öldürüldü o yavrucağız. Hangi suçundan dolayı. Bunu şiddetli bir biçimde soruyor ve Allah hesabını soracak diyor zaten ve arkasından;

ela sae ma yahkümun görüyorsunuz değil mi ne berbat akıl yürütüyorlar. Değer yargısında ki dehşet sapma. Seçimi kendilerine ait olmayan şeyle övünüyorlar. Ne berbat hüküm veriyorlar. Seçmek elinizde mi, erkek yada dişi doğmak sizin elinizde mi idi ki övüneceksiniz yada yerineceksiniz. Daha yüce şeylerle övünmek dururken dişilik veya erkeklikle övünenler yada yerinenlere işte bir uyarı, bir azardır bu.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
86. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/02/islamoglu-tef-ders-nahl-35-6986/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder