20 Mart 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (101-105)(88-B)



A sayfasından devam


101-) Ve izâ beddelna ayeten mekâne ayetin vAllâhu a'lemu Bima yünezzilu kalu innema ente müfter* bel ekseruhüm lâ ya'lemun;

Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimizde, "Sen yalnızca bir iftiracısın!" dediler. Allâh neyi inzâl ettiğini daha iyi bilir! Bilakis, onların çoğunluğu bilmezler. (A.Hulusi)

101 - Bir âyeti bir âyetin yerine bedel yaptığımız vakit Allah indirdiğine ve indireceğine alem iken o Şeytan yârânı: «Sen sırf bir müfterisin» dediler, hayır onların çoğu bilmezler. (Elmalı)


Ve izâ beddelna ayeten mekâne ayeh biz bir ayeti diğeri ile değiştirdiğimizde vAllâhu a'lemu Bima yünezzil “ki Allah neyi ne zaman indireceğini pekala bilendir.” Bu tire içi bir cümle-i mûterıza olarak görülmeli, kalu innema ente müfterin dediler ki sen sadece ve sadece uydurduklarını söyleyen birisin. Yani baştaki cümle ile birlikte alırsak, biz bir ayeti diğeri ile değiştirdiğimizde, ki Allah neyi ne zaman indireceğini çok iyi bilir. Onlar şöyle derler; Sen sadece uydurduğunu söyleyen birisin. bel ekseruhüm lâ ya'lemun aksine onların çoğu işin gerçeğini bilmeyen kimselerdir.

Bu ayet hiçbir zaman savunulması mümkün olmayan klasik nesh teorisine delil olamaz. Klasik nesh teorisi kısaca; Kur’an da ki ahkâm ayetlerinin, şer’i hükümleri içeren ayetlerin, sonra inenlerden bazılarının, önce inen bazılarını “Hükümsüz bıraktığı”, “İptal ettiği.” Yönünde bir tezdir. İşte bu ayet bu teze delil gösterilir. Fakat bu tezin sahiplerinin tamamının da kabul ettiğine göre ahkâm ayetleri Medine’ye aittir. Bu ayet ise Mekke’de inmiş bir sure içerisinde Mekki bir ayettir. Mekki bir ayet nasıl Medine’de inmiş ayetlerle ilgili bir teze delil olur. Ondan ayrı olarak ayette ki tebdil farklıdır. Bir kere nesh değildir. Tebdilden söz ediliyor. Bunun anahtarı da ayetin içindedir. Zaman ve zemin gözetilerek parça parça indirilmek anlamına gelen Yünezzil fiilidir. Ayetin yine içinde yer alan. Yani tebdil, yünezzil fiiliyle, peyderpey zamanı ve zemini gözetilerek parça parça indirilmeyle birlikte anlaşılabilir ki, İbn Abbas böyle anladığı için şu şekilde açıklamış ayeti; “Bir ayetin başka bir ayetle değiştirilmesi demek, sert üsluplu ayetlerin yerini, yumuşak üsluplu ayetlere terk etmesi.” Bunu zaten biz bu surenin 125. ayetinde açıkça okuyoruz.

Ud'u ila sebiyli Rabbike Bil hikmeti velmev'ızatil hasene.. Nahl/125 O halde rabbinin yoluna güzel öğütle, hikmetle çağır. İşte, yani üslubunu bu güne göre ayarla. Bir başka zaman inen ayet bakıyorsunuz ..vağluz 'aleyhim (Tahriym/9) diyor. Onlara karşı sert ol. O gün öyle gerekiyor çünkü. İşte tebdilden anlayacağımız bu olmalıdır.


102-) Kul nezzelehu ruhulkudüsi min Rabbike Bil Hakkı li yüsebbitelleziyne amenû ve hüden ve büşra lilmüslimiyn;

De ki: "O'nu, Ruh-ül Kuds (Cibrîl ismi verilmiş kuvve; El Esmâ'dan ilim kuvvesi), senin Rabbinden (hakikatini oluşturan Esmâ bileşiminden) Hak olarak indirmiştir... İman edenlere direnç vermek ve müslimler için de kılavuz ve müjde olarak." (A.Hulusi)

102 - Söyle onlara: onu Rabbinden hikmeti hakk ile Ruhulkudüs indirdi ki iman edenleri tespit etmek ve Müslümanlara bir hidayet, bir işaret olmak için. (Elmalı)


Kul nezzelehu ruhulkudüsi min Rabbike Bil Hakkı li yüsebbitelleziyne amenû ve hüden ve büşra lilmüslimiyn De ki; Onu kutsal ruh, mutlak hakikate bir atıf olsun ve hem imanda sebat edenleri de desteklesin, hem de Allah’a telsin olan kimseler için bir yol haritası ve bir müjde olsun diye rabbin katından parça parça, peyderpey, bölüm bölüm, zaman ve zemini gözeterek indirdi. Bu ayette bir üstteki ayetin açıklaması sadedinde adeta. Biraz önceki tefsirimi doğrular nitelikte.


103-) Ve lekad na'lemü ennehüm yekulune innema yuallimuhu beşer* lisanülleziy yulhıdune ileyhi a'cemiyyün ve hazâ lisanun 'arabiyyun mubiyn;

Andolsun ki: "Onu ancak bir beşer öğretiyor" demelerini biliyoruz... Hak'tan saparak kendisine nispet ettikleri kimsenin dili, Arapçayı iyi konuşamayan bir dildir... Bu ise apaçık Arapça bir lisandır. (A.Hulusi)

103 - Muhakkak biliyoruz ki onlar «mutlaka onu bir beşer talim ediyor» da diyorlar, ilhad etmek istedikleri kimsenin lisanı A'cemîdir, bu Kur'an ise gayet beliğ bir Arabî lisan. (Elmalı)


Ve lekad na'lemü ennehüm yekulune innema yuallimuhu beşer Doğrusu biz onların, ona bu vahyi öğreten bir insandan başkası değil dediklerini çok iyi biliyoruz.

Evet, ilginç bir duyuru. Nedir bu? O günkü müşrikler, Mekke putperestleri vahyin kaynağını bulandırmak ve kuşku uyandırmak için böyle bir itiraz sergiliyorlar. Çok ilginç. Oysa ki biz Kur’an dan yine onların şöyle bir itirazları olduğunu da biliyoruz. “Sen bunu kendi ellerinle yazdın, söylüyorsun, okuyorsun.” Biraz önce de bunu ima eden bir ayet okuduk.

Demek ki içlerinde bir kısmı daha var ki, onun kendi elleri ile yazma iftirasını bile ona bir paye olarak görüyorlar. Çünkü Kur’an ın belağatı, edebiyatı, ihtişamı önünde eksiksiz tüm müşrikler eğiliyorlar. Bunu görüyorlar. Muhteşem bir hitap ile karşı karşıyalar. Kaynağı hakkında ki ihtirazi kayıtları ayrı.

Hatta bir kaynakta rastlamıştım, Kur’an ın kıyametle ilgili bir suresi kendisine okunan bir bedevi, sure okunur okunmaz yere kapanıyor. Yanındakiler diyorlar ki hayrola iman mı ettin. Yok diyor. Ben bu sözlerin muhteşem belağatı karşısında yere kapandım. Yani böylesine biliyorlar. Onun için galiba elleri ile yazmasını bile ona iltifat telakki eden birileri, bir başkası ona öğretiyor iftirasını atıyor. İlginç değil mi Kur’an bunu da hiç çekinmeden kayda geçiriyor.

Bu çok önemli. Bu son söylediğim çok önemli. Eğer Kur’an kul eliyle yazılmış bir kitap olsaydı, o günde kalıp gidecek, unutulacak olan böyle bir iftirayı kayda geçirip ölümsüzleştirmezdi. Bu konuda hiçbir kompleksi yok ki vahyin. Hiçbir tereddüdü yok ki bunun hesabını yapsın. Kur’an vahiy kaynağından geldiğini çok iyi biliyor. Onun için Kur’an ın bu konuda herhangi bir şeyi yok. Görüyorsunuz, çok açık. Vahyin ilahi olduğunun en büyük delillerinden biri bu olsa gerektir. Eğer insan eli ile yazılmış bir metin, ve Allah’a isnat edilmiş bir metin olsa, böyle kendisi hakkında yapılmış iftiraları alıp ta geleceğe taşır mı. Eğer bunda böyle bir metin kaynağı konusunda kuşku bulunsa, gelecekte garezkâr, kendisine inkarcı yaklaşan birilerinin elinde delil olabilecek böyle bir delili taşır mı.

Ve nitekim modern oryantalistler, Kur’an ın kendi taşıdığı bu ayeti kendisine karşı kullanıp Kur’an ın kaynağı hakkında tereddüt uyandırmaya kalkıştılar. Ama hiç kâr etmedi, çünkü onlara ilk cevabı yetiştiren yine kendi arkadaşları, oryantalist arkadaşları oldu. Montgomery Watt gibi ve diğer insaflı oryantalistler gibi.

Kastettikleri kişi kim olabilir ki burada? Bir açıklama daha var ayetin devamında onun dilinin yabancı biri olduğu söyleniyor. Bu müşriklerin, Kur’an ı kendisinden öğreniyor dediği Mekke’deki kişi kim sorusuna net bir cevap bulamıyoruz. Bu iftirayı attıkları, kastettikleri bir kişi var anlaşılan. Ama o kişinin kim olduğu belli değil. Hatta hangi dine mensup olduğu belli değil. Ama köle olduğu kesin gibi. Mekke de Hıristiyan ya da Yahudi. Ama Yahudi’nin olmadığını biliyoruz Mekke’de. Tarihte hiçbir kayıt yok Yahudi olduğuna ilişkin, Hıristiyan bir köle olduğuna dair.

Fakat kim sorusunu sorduğunuzda 6 ayrı ihtimalli rivayet geliyor. 6 ayrı isim gündeme geliyor. Dolayısıyla bir köle ve daha sonra bu ismi hiç görmüyoruz. İslam tarihinde, Medine’de, Resulallah’ın yanında hiç göremiyoruz. O isimlerden hiç biri. Dolayısıyla böyle bir iftiranın tarihsel olarak ta saçma olduğu ortaya çıkıyor.

Resulallah’a biri vahiy öğretecek..! Şuna bakın, şu iftiraya bakın. Bir harikuladeyi inkar etmek için iki harikulade gerekiyor. Bu şu demektir. Siz Resulallah’a bu vahyin indirildiğini inkar etmek için, bir başkası için iki olağanüstünün gerçekleşmesi lazım. Yabancı dil konuşan birine, Arapçanın zirvesi olan bir kelamın inmesi ve onunda bunu anlayıp insanlara, Arapçanın zirvesi olan bir üslupla beyan etmesi, açıklaması. Şimdi, bir tanesini inkar ederken iki tanesine iman etmeniz gerekiyor. Yabancı olduğunu söylediğine göre. Onun için o bölümünü okuyalım ayetin;

lisanülleziy yulhıdune ileyhi a'cemiyyün ve hazâ lisanun 'arabiyyun mubiyn onların, gerçeği saptırmak için, kendisini ima ettikleri kişinin dili yabancı bir dil olduğu halde işte bu vahyin dili hem özünde açık, hem de hakikati açıklayan bir Arapçadır. Apaçık bir Arapçadır. Yani nasıl olabilir bu. O her kimse. Adını verdikleri o kimsenin dili yabancı imiş. Bu olağan üstüyü reddedeceğim derken, iki olağanüstüye iman etmeyi gerektiren iftira, şaşkınlığın, hem de derin bir şaşkınlığın eseri olsa gerek. Allah’ın o yabancıya vahiy indirdiğine inanacaksınız bu iftiraya inanmak için. İkincisi bir yabancının Arap dilinin en harika metnini, muhteşem bir Arapçayla ortaya koyduğuna inanacaksınız. Yani bu dehşet bir çelişki.


104-) İnnelleziyne lâ yu'minune Bi âyâtillâhi lâ yehdiyhümullâhu ve lehüm azâbün eliym;

Muhakkak ki Allâh, kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenleri, hakikate erdirmez... Onlara acı bir azap vardır. (A.Hulusi)

104 - Allahın âyetlerine inanmayanları elbette Allah, hidayete erdirmez ve onlara elîm bir azâb vardır. (Elmalı)


İnnelleziyne lâ yu'minune Bi âyâtillâhi lâ yehdiyhümullâh şu kesin ki Allah’ın ayetlerine inanmayan kimseleri Allah doğru yola yöneltmeyecektir. Evet, bu da çok önemli. Allah’ın doğru yola yöneltmesinin ilk şartı, Allah’ın ayetlerine imandır. Onun için değerli Kur’an dostları iman ön bilgidir demiştim. Küfür önyargıdır. Küfür önyargısı ile Kur’an a yaklaşanlara Kur’an sırrını açmaz. Küfür ön yargıdır, çünkü küfür insanın var oluş sözleşmesine ihanettir. Fıtratına ihanettir.

Allah’ın ayetlerine inanmak sadece Kur’an ayetlerini kapsamaz, aynı zamanda insan ayetini kapsar, insan kitabının ayetlerini. Kâinat kitabının ayetlerini ve tarih, hadisat kitabının ayetlerini kapsar. Eğer bunlara Allah’ın müdahil olduğunu görebilecek bir gözü varsa insanın, Allah’ın zamana, Allah’ın insana, Allah’ın eşyaya müdahil olduğunu, bunların Allahsız olamayacağını, Allahsız olmanın anlamsız olma demeye geldiğini, bu evrendin bir kozmos olduğunu kaos değil. Bir düzene dayandığını. Her sanatın bir sanatkâra, her eserin bir müessire, her fiilin bir faile muhtaç ve mecbur olduğunu görebilirse bir insan, zaten vahyin sahibini bulacak, vahyin kaynağına iman edecektir.

ve lehüm azâbün eliym dahası, ötede ahirette onların payına can yakıcı bir azap düşecektir.


105-) İnnema yefteril kezibelleziyne lâ yu'minune Bi âyâtillâh* ve ülaike hümül kâzibun;

Yalanı uyduranlar, yalnızca, Allâh'ın kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenlerdir... Yalancıların ta kendileri işte bunlardır! (A.Hulusi)

105 - Yalanı ancak Allahın âyetlerine inanmayanlar uydurur iftira ederler, işte onlar kendileridir ki o yalancılardır. (Elmalı)


İnnema yefteril kezibelleziyne lâ yu'minune Bi âyâtillâh zaten yalan uydurup birilerine atma işini ancak Allah’ın mesajlarını inkarda direnenler yapar. ve ülaike hümül kâzibun zira onlar yalanı meslek haline getirenlerdir. El kâzibun’u böyle çevirmek daha hoş geldi bana. Yalanı meslek haline getirmek Kâzip, ismi fail. Yani bir fiili, eylemi isim olarak almak için o eylemin sizin mesleğiniz haline dönüşmesi. Artık o eylemin sizde karar kılması gerekiyor. Onun için yalanı meslek haline getirenlerin ta kendileridir. Yani siz iyi bilirsiniz diyor, uydurup ta Allah’a atmayı.

Uydurduğunuz yalanı nasıl iyi bilirler; Allah kendilerine herhangi bir şey bildirmemişken, mesela bir eşyaya kutsallık izafe ediyorlar. Geliyorlar birinin başında çocuk istiyorlar. Müşrikler de buna benzer şeyler yapıyorlardı.Önce Allah’tan isterler, Allah istediklerini verince de giderler birilerinin kapısına, falanca baba verdi derlerdi. Falancadan istedim de o verdi derlerdi. Dolayısıyla Allah’a ait bir sıfatı başkasına yakıştırırlardı. Allah’a ait bir yetkiyi gasp etmeye kalkarlardı, yetki gaspı diyorum ben buna.

Onun için değerli dostlar burada; siz daha iyi bilirsiniz onu diyor. Yani aslında siz kendi suçunuzu peygambere atmaya kalkıyorsunuz. Allah’a ortaklar koşuyorsunuz. Allah mı söyledi bunu bir başka ayette, öyle ifade buyruluyordu. Allah’tan mı aldınız haberi bunlar benim ortaklarım dediğini duydunuz mu? Ama önce şirk koşuyorsunuz ondan sonra da Allah’a bunu atfediyorsunuz, iftira ediyorsunuz. İşte onun için bu ima.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
88. Videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/03/16/islamoglu-tef-ders-nahl-98-12888/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder