1 Mart 2012 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. NAHL (20-27(85-D)




C sayfasından devam


20-) Velleziyne yed'une min dûnillâhi lâ yahlukune şey'en ve hüm yuhlekun;

Allâh dûnunda yöneldikleri, kendileri yaratılmış oldukları için bir şey yaratamazlar. (A.Hulusi)

020 – Allah dan başka yalvardıklarınız ise hiç bir şey yaratamazlar, halbuki kendileri yaratılıp duruyorlar. (Elmalı)


Velleziyne yed'une min dûnillâhi lâ yahlukune şey'en ve hüm yuhlekun Allah’tan başka kendilerine yalvarıp yakardığınız varlıklar hiçbir şey yaratamazlar. ve hüm yuhlekun zira onlar kendileri yaratılmışlardır.

Velleziyne formu burada ve Kur’an da ve Arap dilinde bilinçliler için kullanılır. Yani bilinçli varlıklar. Burada kastedilen ölmüş büyükler, ilahlaştırılan aziyzler, peygamberler, veliyler, evliya, yani ölmüş ama öldükten sonra kutsanmış, ilahlaştırılmış insanlar kastediliyor belli ki. Çünkü velleziyne diye başlıyor. Velleziyne yed'une min dûnillâh

Evet, Hz. İsa’nın dilinden Kur’an o manzarayı bize veriyor değil mi. Ben istemedim Ya rabbi onlardan beni ilahlaştırmalarını diye şikayet ediyordu kendisini ilahlaştıranlardan. Evet, onlar istememişlerdir. Onun için sevgili efendimiz;

- La tutruni kema etrıyyet me Meryem. Fe innema ena abdun,  Fe kuluAbdullahi ve rasuluhu..! Beni de Meryem’in oğlunu uçurdukları gibi uçurup, kaçırıp göçürmeyin. Ben yalnızca bir kulum. Deyin ki Allah’ın kulu ve elçisi. Onun için şahadette abduhu ve resuluhu deriz. İşte bu nebevi tavsiye uyarınca.

Tabii kabir ziyareti eğer mezardakinden bir şey istemek değil, ibret almak içinse peygamberimiz bu ömrünün sonlarında teşvik etmişler.

- Küntü neheytüküm an ziyâretil kubûr.

Daha önce sizi kabir ziyaretinden men ediyordum, yasaklıyordum. Neden? Çünkü cahiliye ile bağları taze idi. Onun için hemen yerin altındaki ya da yerin üstünde ki şeyleri tanrılaştırmaya çok meraklılardı. Böyle bir hastalıkları var. Bu terbiye edildikten sonra “fezûruha” artık ziyaret edebilirsiniz. Çünkü artık o tehlike geçti diyordu. İbret almak için.


[ Atlanan ayet:

21-) Emvatün ğayru ahya'* ve ma yeş'urune eyyane yüb'asûn;

Hayy (hakikat ilmi) olmayan (yaşayan) ölülerdir... Ne zaman bâ's olunacaklarının da (yeni bir yapıyla yaratılacaklarının) şuurunda değildirler. (A.Hulusi)

021 - Hep ölüdürler, bizzat hayy değildirler ne zaman ba's olunacaklarına da şuurları yoktur. (Elmalı)


Ayet-i Kerimenin bu mealine göre, müşriklerin tapmış oldukları şeyler, put ve benzeri bir takım cansız varlıklardır.

Bu âyet-i Kerimeyi şu şekilde izah edenler de vardır: O müşriklerin taptıkları şeyler, ölmeye mahkumdurlar. Onlar, devamlı din kalamazlar Onlar, kendilerinin veya kendilerine tapanların ne zaman dirileceğini de bilemezler. Bu izah şekline göre ise müşriklerin taptıkları şeyler, canlı varlıklardır. Her iki izah şekline göre de âyet-i Kerimede müşrikleri kınama vardır.

(Taberi)] 


22-) İlahüküm ilâhun vahıd * felleziyne lâ yu'minune Bil ahireti kulubuhüm münkiretün ve hüm müstekbirun;

İlâh olarak düşündüğünüz, Ulûhiyet sahibi BİR'dir! Sonsuz gelecek yaşamlarına iman etmeyenlere gelince, onların şuurlarını inkâr kaplamıştır ve güçlü bir benlikle yaşamaktadırlar (benliklerini şirk koşanlar)! (A.Hulusi)

022 - İlâhınız bir tek ilâhtır, öyle iken Âhirete inanmayanlar kendilerini büyük sündüklerinden dolayı kalpleri münkirdir. (Elmalı)


İlahüküm ilâhun vahıd sizin ilahınız bir tek ilahtır. felleziyne lâ yu'minune Bil ahireti kulubuhüm münkiretün ve hüm müstekbirun sizin ilahınız bir tek ilahtır, fakat ahirete inanmayan kimselerin yürekleri küstahça kibirleri yüzünden bu hakikati inkara meyletti,

Dikkat buyurunuz lütfen, yüreklerin meylinden söz ediyor. Kalp, dönen demektir, bir kararda durmayan demektir, kelime manası da budur. ınkılâp o kökten gelir, münkâlip o kökten gelir. Onun için efendimiz;

- Ya Mukallibel kulûp, ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım.

- Sebbit kâlbi ale diynik kalbimi dinin üzerinde, senin yolunda sabit kıl diye dua ederdi.

Burada evirilip çevrilen kalbin yanlış yerlere akmasından söz ediliyor. Tabii kalp Kur’an da kan pompası anlamında değil, iç dünya anlamında kullanılır, bunu özellikle belirtmeliyim. Çünkü kalbi olanları uyarman için diye bu mealde bir ayet vardır. Yoksa hiç kimse o manada kalpsiz değildir. Demek ki Kur’an ın muhatabında aradığı kalp, kan pompasından başka bir şey.


23-) Lâ cerame ennAllâhe ya'lemu ma yüsirrune ve ma yu'linun* inneHU lâ yuhıbbul müstekbiriyn;

Elbette ki Allâh gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir... Muhakkak ki O, benlikleriyle yaşayanları sevmez. (A.Hulusi)

023 - Şüphe yok ki Allah, onların ne gizlediklerini, ne açıkladıklarını hep bilir, her halde o, kibirlenenleri sevmez. (Elmalı)


Lâ cerame ennAllâhe ya'lemu ma yüsirrune ve ma yu'linun ziyanı yok, nasıl olsa Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilmektedir. Lâ cerame’yi genelde çevrildiğinin, ya da anlaşıldığının dışında çevirdiğimin farkındayım. Fakat bu konuda özellikle Ragıp El Isfahani’nin müfredatına, ya da Ebul Beka’nın el külliyatına bakarsanız orada neden böyle çevirdiğimin gerekçelerini göreceksiniz.

inneHU lâ yuhıbbul müstekbiriyn şu bir gerçek ki O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.

Dikkat buyurunuz, Mekke’nin son ayları, O hiç sevmez. Daha önce gelen ayetler azap ile korkuturlardı. Ama Mekke’ye yaklaşıp hele Medine’ye geçtikten sonra O sever, O sevmez formu sıklaşacak. Yani vahiy terbiye ettiği muhataplarını ceza ile korkutmak yerine, Allah’ın muhabbetinden mahrum kalmakla korkutmayı, onu uyarmayı tercih ediyor. Bu Allah ile insan ilişkisinde ki alınan yola, rafine ilişkiye dikkat çekiştir. Allah severse ne gam. Allah sevmezse zaten belanı bulmuşsundur demektir bu. O sevsin; O sevdirir O severse. O sevindirir O severse. O sevsin yeter ki. Burada verilen şey odur.


24-) Ve izâ kıyle lehüm mazâ enzele Rabbuküm kalu esatıyrul evveliyn;

Onlara: "Rabbiniz ne inzâl etti?" denildiğinde, "Öncekilerin efsanelerini" dediler. (A.Hulusi)

024 - Onlara rabbiniz ne indirdi? Denildiği vakit da «eskilerin masalları» dediler. (Elmalı)


Ve izâ kıyle lehüm mazâ enzele Rabbuküm kalu esatıyrul evveliyn ve kendilerine; Rabbiniz size ne indirdi diye sorulduğunda hemen eskilerin masallarını, mitolojilerini indirdi derler. Böyle cevap verirler.

Bu ilginç bir yaklaşım Kur’an ın Enam/25 te, Enfarl/31, Nahl/24 te, Kalem/15. Bütün bu ayetlerde özellikle mucize bağlamında Allah’ın kudreti ile bağlantılı olarak anlatılan kıssalara mitoloji iddiasını reddettiğini görüyoruz. Yani Kur’an da anlatılan kıssaların mitoloji, efsane gibi algılanmalarını Kur’an reddediyor. Tarihi bir bilgi olarak verdiğini de Bil Hakk formu ile, özellikle

Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk. (Kehf/13) mesela.

Bir kıssa anlatılırken surenin başında böyle gelir. Biz sana bunu hakikatini , gerçeğini anlatıyoruz bu kıssanın. Bunu gerçek olarak anlatıyoruz. Yani piyasada dolaşan böyle bir söylenti var, bu gerçeği. manasına geliyor.

Eskilerin masalları İşte inkarcı yaklaşım bu. Eskinin masalları. Tarihe bakış, geçmişin gerçeklerine bakış, ibret almayan bir bakış, dahası kör bir bakış. Bakan ama görmeyen bir bakış. Kur’an tarihin yasalarını görmemize davet ediyor bizi. Tarihin yasalarını görmeye davet ediyor, çünkü İbn. Haldun’un Mukaddime de dediği gibi; Geçmiş geleceğe, suyun suya benzediğinden daha fazla benziyor. Onun için. Eğer ibret almazsak tekerrür edeceğini ihtar ediyor Kur’an.


25-) Li yahmilu evzarehüm kamileten yevmel kıyameti, ve min evzarilleziyne yudıllunehum Bi ğayri ılm* ela sae ma yezirun;

Kıyamet günü hem kendi veballerini bütünüyle yüklenip taşımaları ve ilimsizce saptırdıkları kimselerin veballerinden de (bir kısmını) yüklenmeleri için (böyle söylerler)... Kesinlikle bilin ki, yüklendikleri ne kötüdür! (A.Hulusi)

025 - Şunun için Kıyamet günü kendi veballerini kâmilen yüklendikten başka ilimsizlikleri yüzünden ıdlâl ettikleri kimselerin veballerinden bir kısmını da yüklenecekler, bak ne fena yük yükleniyorlar. (Elmalı)


Li yahmilu evzarehüm kamileten yevmel kıyameti, ve min evzarilleziyne yudıllunehum Bi ğayri ılm Böylece kıyamet günü kendi günahlarının yükünü tamamen bilgisizlikleri sebebiyle saptırdıklarının vebalini ise kısmen yüklenirler. ela sae ma yezirun Hele bir bakın şunlara ne berbat bir yükü yükleniyorlar, hele bir bakın.

Hemen burada aklımıza şöyle bir soru gelebilir. Hani; ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ (Zümer/7) Kur’an da bir kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenmez diyordu. Ama saptırılanlar, sapanların kısmen yükünü yükleneceği ne demek, vebalini? Aslında hiçbir çelişki yok. Aksine bu ayet öbürünü, o ilkeyi açıklıyor. Yani hem sapanlar hem saptıranlar birbirlerini adres gösterecekler, ben yapmadım o yaptırdı. Mesela sapıtanlar, kendilerini saptıranlara diyecek ki; Benim kusurum, suçum yok bu saptırdı, ben saptım. Saptıranlar da diyecek ki; Benim kusurum suçum yok, ben yapmadım o yaptı, yani sapmayaydı, aklı fikri yok mu. Burada herkes hiç kimseye yıkamayacak demektir. Yani saptıran, saptırdığının vebalini yüklenecek. Ama sapan da suçu öbürüne yıkamayacak. O da aklı ve mantığı Allah kendisine verdiği ve bunu da kullanmadığı için, körü körüne taklit ettiği için o da kendi vebalini götürecek. Yani hiç kimse suçu öbürünün sırtına yıkamayacak şeklinde anlamak doğru anlamaktır.

[Ek bilgi (Hadis);

"Kim, insanları doğru yola davet ederse, ona, kendisine tabi olacak kimselerin mükafattı kadar mükafat vardır. Verilen bu mükâfat, onlardan herhangi birinin mükâfatını eksiltmeyecektir.

Kim de sapıklığa çağırırsa, ona, kendisine uyan kişinin günahı kadar günah vardır. Yüklenilen bu günah da, onlardan herhangi birinin günahını eksiltmeyecektir.” (Müslim, K. el-ÎIm, bab: 16, Hadis No: 2674)]


26-) Kad mekeralleziyne min kablihim feetAllâhu bünyanehüm minel kavaıdi feharra aleyhimüs sakfü min fevkıhim ve etahümül azâbü min haysü lâ yeş'urun;

Onlardan öncekiler mekr yaptı... Allâh, onların binalarına temellerinden geldi! Tavan, tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkında olmadıkları taraftan geldi (umulmadık noktadan girip, umulmadık yerden yıktı)! (A.Hulusi)

026 - Evet, onlardan evvelkiler hileler kurmuşlardı, Allah da kurdukları bünyana kaidelerinden geldi de sekıf, tepelerinden üzerlerine çöktü ve azâb kendilerine duyamayacakları cihetten geldi. (Elmalı)


Kad mekeralleziyne min kablihim Doğrusu onlardan öncekiler de zaafı ustaca gizlenmiş düzenler kurmuşlardı. Mekr’i bendeniz böyle anlıyor ve çeviriyorum, zaafı ustaca gizlenmiş düzenler. Mekr, yani hile manasına gelir çıplak anlamı etimolojik olarak. Tuzak, düzen, ama zaafı ustaca gizlenmiş. Zaafı var, hangi tuzağın zaafı yok ki. Ne demişler el hayletü, terkül hilye. İkisi de aynı köktendir. Gerçek güç, hileyi terk etmektir. Evet, asıl hile, hileyi terk etmektir demişler. Ama biz asıl buraya gelelim: Ve anlıyoruz ki öncekiler zaafı gizlenmiş bir takım düzenler kurmuşlar.

feetAllâhu bünyanehüm minel kavaıdi feharra aleyhimüs sakfü min fevkıhim Fakat Allah onların kurdukları temellerinden sarstı ve sonunda üstlerinde ki tavan başlarına göçüverdi. ve etahümül azâbü min haysü lâ yeş'urun zira daha nereden geldiğini anlayamadan azap onlara ulaşmış ve işi bitirmişti. Onun için tepelerine çöktü damları diyor Kur’an.


27-) Sümme yevmel kıyameti yuhziyhim ve yekulu eyne şürekâiyelleziyne küntüm tüşakkune fiyhim* kalelleziyne utül ılme innel hızyel yevme vessue alelkafiriyn;

Sonra kıyamet sürecinde onları rezil - rüsva eder ve der ki: "Nerede onlar yüzünden bana karşı çıkıp düşman kesildiğiniz ortaklarım?"... Kendilerine ilim verilenler: "Bugün rezil - rüsvalık ve kötülük, hakikat bilgisini inkâr edenleredir" dediler. (A.Hulusi)

027 - Sonra Kıyamet günü onları rüsva edecek ve diyecek: hani nerede o sizin haklarında şikak çıkarıp durduğunuz şeriklerim? Kendilerine ilim verilmiş olanlar dediler ki: hakikat bütün sefalet-ü zillet bu gün kâfirlerin üstünedîr. (Elmalı)


Sümme yevmel kıyameti yuhziyhim ve yekulu eyne şürekâiyelleziyne küntüm tüşakkune fiyhim sonunda kıyamet günü gelecek Allah; Neredeymiş bakalım o uğruna mücadele verdiğiniz ortaklarım diye soracak.

Evet, Yani, haşa Allah’ın ortağı yok fakat orada bir ünlem varmış gibi anlamak lazım. Orada bir kinaye var. Benim bilmediğim ortaklarım mı varmış, gösterin onları bakalım. Yani siz bana ortak koşmakla, bana ait bir özelliği bir başkasına yakıştırmakla aslında benim bilmediğimi düşünüyorsun. Yani benim ortağımı ben bilmiyorum da siz mi biliyorsunuz (haşa) Dolayısıyla burada açıktır kelime; Şürekâiy, nerede imiş şu ortaklarım, gösterin bakalım diyecek kıyamette. Kinaye olarak tabii ki.

Tüşakkun yine bir kelime ayetteki, çıngar çıkardığınız, ayrılık çıkardığınız, mücadeleye girdiğiniz uğruna anlamına gelir.

kalelleziyne utül ılme innel hızyel yevme vessue alelkafiriyn kendilerine ilim verilenler, bugün diyecekler alçaklığın her türü ve kötülüğün daniskası kafirlerin tamamının üzerine olsun diyecekler. Tabii ki hesap gününde.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder