30 Kasım 2011 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Hud (035-040)(72-C)



B sayfasından devam.


35-) Em yekulunefterah* kul iniftereytühu fe'aleyye icramiy ve ene beriy'ün mimma tücrimun;

Yoksa: "Onu uydurdu" mu diyorlar... De ki: "Eğer onu uydurdum ise, suçumun karşılığı banadır... Ben sizin suçunuzdan berîyim." (A.Hulusi)

35 - Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır, halbuki ben sizin yüklendiğiniz vebalden berîyim. (Elmalı)


Em yekulunefterah Yoksa ey Muhammed bu kıssayı o uydurdu mu diyorlar, kul iniftereytühu fe'aleyye icramiy ve ene beriy'ün mimma tücrimun; Cevap ver onlara, eğer onu ben uydurdumsa, bunun sorumluluğu bana aittir. Ama ben sizin suçlarınızın ve ene beriy'ün mimma tücrimun; sizin suçlarınızın, sizin günahlarınızın sorumluluğundan beriyim. Yani ben sizin günahlarınızın sorumluluğunu taşımıyorum ya.

Aslında öyle güzel bir üslup var ki ayetti kerimede, suçlayıcı değil. Muhatapları tahkir etmeden suçlamadan sadece durumlarını izah eden bir üslup ile davet.


36-) Ve uhıye ila Nuhın ennehu len yu'mine min kavmike illâ men kad amene fela tebteis Bima kânu yef'alun;

Nuh'a vahyolundu ki: "Halkından, iman etmiş olanlar dışında kimse iman etmeyecek... (Artık) onların yapmakta olduklarından dolayı üzgün olma!" (A.Hulusi)

36 - Bir de Nuh’a vahyolunmuştu ki haberin olsun kavminden iman etmiş olanlardan maada hiç biri iman etmeyecek, onun için her ne yaparlarsa gam yeme de. (Elmalı)


Ve uhıye ila Nuhın ennehu len yu'mine min kavmike illâ men kad amen yine kıssamıza yani tarihe tekrar dönüyoruz kaldığı yerden. Tabir caizse ilahi kamera izleyici, yani muhataptan hitaba tekrar dönüyor. Tarihin gizli belgelerinde yeniden geçmiş hakikatlerin çekimini yapıyor ve devam ediyor diyor ki; Derken Nuh’a şöyle vahy ettik; Şu kesin ki daha önce inanmış olanlar dışında bundan böyle toplumundan kimse sana inanmayacak.

Bunu ancak Allah söyler. Çünkü ümit kesme insan için mümkün değildir. İnsanın akıbetinin ne olacağını sadece Allah bilir. Onun için ancak bunu Allah söyler ve ancak bir peygambere söyler. Dolayısıyla bir peygamber dışında hiç kimse bir başkaları için onun ebedi olarak mühürlendiğini söyleyemez. Burada da rabbimiz Hz. Nuh’a sadece kendisinin vereceği bir haberi iletiyor ve artık mühürlendiklerini söylüyor. Bunların içinden mümin çıkmayacak diyor.

Sanırım Hz. Nuh’un da görüşü bir başka yerde ifade ediliyordu, isra suresinin son ayetlerinde olsa gerek yanılmıyorsam; (hayır Nuh/27)

İnneKE in tezerhüm yudıllu 'ıbadeKE ve lâ yelidû illâ faciren keffara; (Nuh/27)

Ne diyordu Hz. Nuh’un dilinden; eğer onları yeryüzünde bırakırsan kullarını saptırmaya devam edecekler ve onlardan bundan böyle kafirden başka bir şey doğmayacak ya rabbi diyor. Canından bıktırmışlar tabir caizse. Burada ise bu haberi rabbimiz veriyor ve artık iman eden gelmeyecek diyor.

fela tebteis Bima kânu yef'alun; artık onların yapa geldikleri şeylerden dolayı sakın üzüleyim deme.

Evet, saç ağartan hitaplardan biri daha. Peygamber tabii ki bu sözleri kendi üzerine de alıyordu ve eğer kendi içinde bulunduğu toplumda Nuh toplumunun akıbetine çarptırılacaksa rahmet ve şefkat peygamberi nasıl üzülmez, nasıl saçı ağarmaz.


37-) Vasnaılfülke Bi a'yunina ve vahyina ve lâ tuhatıbniy fiylleziyne zalemu* innehüm muğrekun;

Gözlerimiz olarak (mâiyet sırrına işaret bu ifade), vahyimizce gemiyi yap... Zâlimler hakkında (şefaat için) bana yönelme... Kesinlikle onlar boğulacaklardır! (A.Hulusi)

37 - Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz dâiresinde gemi yap, hem o zulmedenler hakkında bana hitap etme' çünkü onlar gark edilecekler. (Elmalı)


Vasnaılfülke Bi a'yunina ve vahyina ve lâ tuhatıbniy fiylleziyne zalemu bizim gözlemimiz altında ve işaret ettiğimiz üzere vahy ettiğimiz gibi gemiyi inşa et ve bundan böyle sakın zalimler hakkında bana başvurma. Bir daha kapıma bu zalimleri af için geleyim deme diyor adeta ayet. Onların işi bitti, rabbimiz onların artık süresinin dolduğunu işaret ediyordu Hz. Nuh’a ve gemiyi gözetimimiz altında vahyimizle inşa et emrini veriyordu.

Evet, bana başvurma diyor. Resulallah bunu nasıl algılıyor, ya bu toplum içinde böyle bir şey gelirse. Bir daha bunlar için bana başvurma derse;

 Lealleke bahı'un nefseke ella yekûnu mu'miniyn; (Şu’ara/3)

Kur’an ın kendisine mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin dediği bu şefkat ve merhamet peygamberi ne yapar o zaman. Tabii ki onu düşünüyordu.

innehüm muğrekun; şu kesin onlar boğulacaklar. Allah’ın hükmü.

[Ek bilgi; orijinal bir görüş;
http://ekabirweb.blogspot.com/2012/05/hz-nuhun-gemisi-buhar-kazanl-myd.html ]


38-) Ve yasnaul fülke ve küllema merra aleyhi meleün min kavmihi sehıru minh* kale in tesharu minna feinna nesharu minküm kema tesharun;

Gemiyi yapıyor(du)... Halkının ileri gelenleri Ona her uğradıklarında, alay ediyorlardı... (Nuh) dedi ki: "Eğer bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi (gün gelir) biz de sizinle alay ederiz." (A.Hulusi)


38 - Gemiyi yapıyordu, kavminden her hangi bir güruh de yanından geçtikçe onunla eğleniyorlar, dedi: bizimle eğleniyorsanız, biz de sizi sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz. (Elmalı)


Ve yasnaul fülke derken o gemiyi inşa etmeye koyuldu. ve küllema merra aleyhi meleün min kavmihi sehıru minh ve toplumunun önde gelenleri ne zaman ona rastlasalar gemi yaparken, onunla alay ederlerdi. Yani Hz. Nuh ile. kale in tesharu minna feinna nesharu minküm kema tesharun; Hz. Nuh’ta onların bu alaylarına şöyle cevap verirdi; Siz bizimle alay ediyorsanız, hiç kuşkunuz olmasın ki gün gelecek biz de tıpkı sizin gibi sizinle alay edeceğiz. Fakat azaptan sonra alaya delalet eden hiçbir şey nakledilmiyor, hiçbir peygamberden. Demek ki bu sadece uyarı yollu bir itiraz muhataplara.

Hüzün ve acıma dışında bela geldikten sonra hiçbir peygamber dönüp de alay etmiyordu. Ama bu onların bu küstahlıklarına verilmiş bir cevap o an için.


39-) Fesevfe ta'lemune men ye'tiyhi azâbün yuhziyhi ve yehıllu aleyhi azâbün mukıym;

"Bugünkü alçaltıcı azabın kime geleceğini; (gelecekteki) kalıcı azabın da kime ineceğini yakında bileceksiniz." (A.Hulusi)

39 - İleride bileceksiniz kime rüsva edecek azâb gelecek ve daimi azâb başına inecek. (Elmalı)


Fesevfe ta'lemune men ye'tiyhi azâbün yuhziyhi ve yehıllu aleyhi azâbün mukıym; Evet, zamanı gelince siz de öğreneceksiniz alçaltıcı bir cezanın kimin başına geleceğini. Dahası, kalıcı bir azaba kimin mahkum edileceğini. azâbün mukıym.


40-) Hatta izâ cae emruna ve farettennuru, kul nahmil fiyha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlü ve men amen* ve ma amene meahu illâ kaliyl;

Nihayet hükmümüz geldiğinde ve sular kaynaklardan fışkırıp taştığında dedik ki: "Ona, her cinsten bir çift ile daha önce aleyhlerine hüküm verilmiş olanlar dışında, aileni ve tüm iman etmiş olanları yükle"... Zaten Onunla beraber iman eden çok azdı. (A.Hulusi)

40 - Nihayet emrimiz geldiği ve Tennur feveran ettiği vakit dedik ki: yükle içine her birinden ikişer çift, ve aleyhinde hüküm sebketmiş olandan maada ehlini ve iman edenleri, mamafih pek azından maadası beraberinde iman etmemişti, dedi. (Elmalı)


Hatta izâ cae emruna ve farettennur en nihayet sonunda emrimiz gelince tandır kaynadı. Tam böyle. farettennur, tam karşılığı tandır kaynadı.

Tandır; içinde ateş yakılan yer, ocak, fırın anlamına geliyor. Kaynamak ise su ile ilgili bir şey. Kaynadı, coştu, taştı anlamına Fara, feveran da oradan gelir. Ateşle su yan yana adeta. Nasıl anlamalı; Tabii ki bu iki kelimelik bu ibareyi müfessirler çok farklı yorumlamışlar. Razi; tandır diyor, Tennur, bize de oradan geçmiş olsa gerek tandır; yeryüzüne mecazen ıtlak olunur. Arapça da yer yüzü için mecazi bir kullanımdır diyor.

İlginç olan bir şey söylüyor müfessirimiz elmalı; Burada ateşin içinde yandığı yer olan tandırla fara fiili, yani su için kullanılan kaynadı, coştu, taştı birlikte kullanılıyorsa bu çok daha farklı ve özgün bir anlama gelmesi lazım diyor ve buradan yola çıkarak; sanki Nuh peygambere vahiyle, ilahi gözetim altında yaptırılan geminin buhar kazanına işaret ediyor gibi bir şey söylüyor Elmalı’lı. Adeta kazanı ateşledi dercesine böyle bir imaya delalet ettiği yönünde bir yorumu var müfessirimiz elmalının.

[Ek bilgi; Ebu Hayyan, tefsirinde Hasen'den rivayetle "tennur"un "gemide suyun toplandığı yer" olduğunu nakletmiştir, ki bu ifade hemen hemen geminin kazanını andırıyor.

Görülüyor ki, tefsir âlimlerinin rivayetlerinin bazı noktaları yukarıda arz ettiğimiz mânâya değinir yapıdadır. Yani geminin yelkenli bir gemi değil, kazanla çalışan bir vapur olduğunu hatırlatır niteliktedir. Rivayetlerdeki bu ayrıntılar da görüldükten sonra biz şimdi hakkıyla diyebiliriz ki, tennurun gerçek anlamıyla bir ocak olması, aynı zamanda onun gemide su toplanan bir kazan ile ilişkili olmasına da engel değildir. Cumhurun ocak olduğu hakkındaki rivayetiyle bu rivayet arasında çelişki de yoktur.

Harf-i tarif ile "ettennur" buyurulması, bunun gemiye ait bir tandır, bir ocak olmasını açıkça belli eder. Ayı zamanda Hz. Nuh'a ait bir tennur olması da buna engel değildir. Çünkü bu onun bir mucizesidir. "Keşşaf" sahibinin, sarahatle belirttiği üzere, âyette gayesi yukarıdaki fiiline müteallik olup, mânâ demek olduğundan, tennurun feveranı gemideki yapım işinin sona ermesi, yükleme ve hareket emrinin de başlangıcı ve şartı olarak gösterilmiştir. Bunun böyle olduğu göz önünde bulundurulursa, tennurun feveranı gemiyi harekete geçiren kuvvetin kendisini ifade ettiği anlaşılır.

Bu günkü söylenişi ile "nihayet emrimiz gelip gemi ateşlendiği vakit" demek olur. Ve bunda tennur ve feveran kelimeleri gerçek anlamda kullanıldığı ve âyetin bu mânâda gayet zahir olduğu da şüphesizdir. Şu halde nassta hakikat anlamını ve zahiri bırakıp da te'vil aramaya hiç de sebep yoktur. Geminin yapımı tamam olup "fayrap" haline gelmesi, ilâhî emir olan tufanın başlayacağına bir alâmet olmasına da engel olan bir durum değildir.

Âyetin bu zahirine karşı, "O zaman öyle bir vapur nasıl yapılabilirdi? Yapılmış olsa bu sanat unutulur mu idi?" gibi vehim ifade eden bir iki sual akla gelebilir. Halbuki daha önceki çağlarda bilinip de sonradan kaybolup gitmiş bir takım sanatların olduğu bile tarihi misallerle sabittir. Kaldı ki Nuh, gemisini beşerin bilgi ve tecrübe birikimiyle değil, doğrudan doğruya "Bu gemiyi Bizim gözetimimizde ve vahyimize göre yap!" âyetinde de ifade buyrulduğu gibi, Allah'ın vahyi ile ve yine O'nun gözetiminde yapmıştır.

Her çiftten iki tane, yani erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane ki, bunun miktarını Allah bilir, gemiye alınmıştır. Bu kadar canlıyı alabilen ve bunlarla beraber Hz. Nuh'un bir oğlunun dışında bütün aile fertlerini ve az da kavminden kendisine iman etmiş olanları, gerek insanlar, gerek diğer hayvanlar için gerekli olan yiyecekleri dahi yüklenerek, dağlar gibi dalgalar içinde akıp giden bir geminin harikulade bir gemi olması ve bunun basit bir yelkenli gemi gibi düşünülmemesi gerekiyor. "O devirde böyle bir gemi yapılabilir miydi?" sorusuna karşılık, "Öyle fırtınalı ve dalgalı bir tufanda bu kadar yükü küçük bir yelkenli taşıyabilir mi?" sorusuyla cevap vermek gerekir.

http://ekabirweb.blogspot.com/2012/05/hz-nuhun-gemisi-buhar-kazanl-myd.html ]


[Ek bilgi; {Kur’an; tufanı Allah’ın buyruklarına tam bir şekilde karşı çıkan suçlu toplumlara yöneltilen cezalandırmalardan ibaret olan genel bir muhteva içinde nakleder.

Tevrat top yekün inkârcı insanlığı cezalandıran evrensel bir tufandan bahsederken Kur’an bunun aksine olarak iyice belirlenen müteaddit toplumlara gönderilen çeşitli cezaları zikreder. (ör; Araf/59 -93 ayetleri Nûh, Ad, Semud, Sodom,(Lût) Meyden topluluklarına verilen cezaları ayrı ayrı hatırlatır.) Keza Kur’an Tufanı da özellikle Nuh kavmine mahsus bir felâket olarak bildirir.

Geminin içinde bulunanlar hakkında Kur’an oldukça açık ifade taşır. Allah tarafından Hz. Nuh’a emir verilir ve felaketten masum insanların kalacakların bindirilmesi emri olduğu gibi yerine getirilir.

“(Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi. (Elmalı) (Hud/40)”

Kur’an gemide kovulan nasipsiz oğul dışında Hz. Nuh’un ailesi ile Allah’a iman eden sayıları az olan yolcuların bulunduğunu bildirir.

Tevrat ise gemide “sayıları az olan mü’minlerin bulunduğunu bildirmez, gerçekte Tevrat’ta geminin içindekiler konusunda 3 rivayet mevcuttur.

1 – Din adamları metnine göre Nuh istisnasız olarak kendi ailesi be her türden bir çift.

2 – Yahvis’te metin pâk hayvanlar ve kuşlar ile murdar hayvanlar arasında ayırım yapar. (gemi, pak hayvanlarla kuşlardan erkek ve dişi olarak yedişer çift, murdar hayvanlardan ise birer çift barındırır.)
3 – Değiştirilmiş Yahvis’te bir cümleye (Tekvin/7-8) göre pak olsun murdar olsun her ne4viden birer çift. (Maurıce Bucaılle- Kitab-ı Mukaddes Kuran ve bilim)}]


A’raf suresinin 64. ayetine bir atıf var bu ayette. Yani Hz. Nuh peygamberin mesajına karşı gelen kavminin uğradığı bela, tufan belası. İnsanlığın ortak hafızasına kazınmış bir bela olduğu için Çin ve Hindistan’dan Amerika yerlilerine kadar tüm yeryüzünde ki kültürlerde tufan, efsaneye dönüşmüş ve tüm dünyada bir tufan efsanesi tüm dünya kültürlerinde mevcut. Demek ki insanlığın bir ve beraber olduğu dönemde gerçekleşen, ilk dönemlerinde gerçekleşen bu muhteşem bela, bu büyük, bu korkunç bela, insanlığın dağılmasıyla ortak hafızasında yer aldığı için dağılmış ve toplumların kültürlerinde bir efsaneye, mitolojiye dönüşerek anlatıla gelmiş kuşaktan kuşağa. Ki A’raf 64. de ayrıntılı olarak buna değinmiştik.

kul nahmil fiyha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlü ve men amen Nuh’a emir verdik dedik ki; Yanına her bir cins hayvandan çifter çifter al. Bir de haklarında hüküm kesinleşmiş olanlar dışında aileni ve iman eden kimseleri al talimatını verdik.

Burada haklarında hüküm kesinleşmiş olanlar; illâ men sebeka aleyhil kavl oğlunu biliyoruz ama karısından da Tahrim suresinin 10. ayetinde söz ediliyor. Demek ki karısı ve oğlu da dahil, belki onların dışında da ailesinden bazı kimseler Hz. Nuh’a inanmamışlardı. Burada bir aile dramıyla karşı karşıyayız ve bu aile dramını bakın vahiy bize nasıl naklediyor.

ve ma amene meahu illâ kaliyl; zaten onun inancını paylaşan kimseler çok azdı.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder