24 Kasım 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Hud (010-016)(71-D)




C sayfasından devam

10-) Ve lein ezâknahu na'mae ba'de darrae messethü le yekulenne zehebes seyyiatü anniy* innehu leferihun fehur;

Şayet yaşadığı bir sıkıntıdan sonra ona nimet tattırsak, elbette: "(Kendi aklımla) kötülüklerden kurtuldum" der... Muhakkak ki o, sevinçli ve kendiyle övünendir! (A.Hulusi)

10 - Ve şâyet ona dokunan bir zaruretten sonra bir saadet tattırıverirsek, her halde benden bütün seyyiat gitti der ve şüphesiz sevinir öğünür. (Elmalı)


Ve lein ezâknahu na'mae ba'de darrae messethü le yekulenne zehebes seyyiatü anniy* innehu leferihun fehur; Yok eğer yukarıdakinin zıddına, yok eğer kendisine dokunan bir sıkıntı ve darlığın ardından ona esenlik ve bolluk tattırsak; Şimdi yukarıda bolluktan sonra darlıkla sınasak diyordu, burada da darlıktan sonra bollukla, vererek sınasak hemen der ki; Kötülük benden uzaklaştı.

Bakınız bu çok önemli. zehebes seyyiatü anniy burada uzaklaşan özne kendisidir. Kötülüğün kendisi. Yani kötülük müstakil bir, sanki akla sahip, varlığa sahip uzaklaştı; “Kötülük veren güçler” benden uzaklaştı ve bir anda şımarıkça bir sevinç, küstahça bir övünce kapılır diyor.

Söylenmek istenen nedir dostlar burada, çok açık. Allah’tan bağımsız bir hayat tasarımı eleştiriliyor burada. Allah’tan bağımsız hayat tasavvurunda; kazançta, kayıpta Allah ile irtibatlı değil. Yani insan kazandığında da, kaybettiğinde de bunun Allah ile bağlantısını görmüyor, görmezden geliyor. İnsan – Allah ilişkilerinden bağımsız değerlendiriliyor. Geliri ya da gideri. Kazancı ya da kaybı. Varlıkla sınanmayı ya da yoklukla sınanmayı İnsan Allah ilişkilerinden bağımsız değerlendiriyor.

zehebes seyyiatü anniy Benden kötülük uzaklaştı, adeta yani uğursuzluk gitti dercesine Allah’ı işe katmadan, kendisinin Allah ile olan ilişkisinin bozuk olduğunu kapatırcasına. Bakınız bu bir uyanıklık. Oysa ki insan – Allah ilişkisi eğer sağlam olsa, kavi olsa, insanın rabbiyle olan ilişkisi güzel olsa aldığını da, verdiğini de kazancını da kaybını da Allah’la ilişkisi bağlamında değerlendirir ve öğüt alır, ibret alır ve rabbi ile ilişkisini gözden geçirmesine vesile olur. O zaman kazandığında iki kez kazanç olur, kaybettiğinde bir kez kazanç olur. Yine kazanır. Kaybederken de kazanır, rabbi ile ilişkisini istikamet açısını düzeltir.


11-) İllelleziyne saberu ve amilus salihat* ülaike lehüm mağfiretün ve ecrun kebiyr;

Sabreden ve yararlı çalışmalar yapanlar bunun dışındadır. İşte onlara bağışlanma ve büyük mükâfat vardır. (A.Hulusi)

11 - Ancak her iki halde sabredip Salih Salih ameller işleyenler başka, işte onlar için bir mağrifet ve büyük bir ecir var. (Elmalı)


İllelleziyne saberu ve amilus salihat ancak sabreden, iyi ve yararlı değer üreten kimseler “bu tavrı takınmazlar.” Bu ibareyi ben ekliyorum, böyle yapmazlar. ülaike lehüm mağfiretün ve ecrun kebiyr; İşte onlar için ilahi bir bağış ve muhteşem bir karşılık vardır. Onları cennet beklemektedir. Dünyada da huzur beklemektedir.


12-) Felealleke tarikün ba'da ma yuha ileyke ve daikun Bihi sadruke en yekulu levla ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek* innema ente neziyr* vAllâhu alâ külli şey'in Vekiyl;

(Rasûlüm!) Belki de sen, "O'na bir hazine inzâl edilseydi yahut beraberinde bir melek gelseydi ya" demelerinden (akılla değerlendirilen yerine gözle değerlendirilen mucize istemelerinden ötürü), için daralıp, sana vahyolunanın bazısını bildirmeyi terkedecek misin? Sen ancak bir uyarıcısın! Allâh her şeye Vekiyl'dir. (A.Hulusi)

12 - Şimdi ihtimal ki sen «ona bir hazine indirilse ya veya beraberindeki bir Melek gelse ya» diyorlar diye göğüsün daralarak sana vahyolunanın bazısını bu sebeple terk edecek olursun, fakat sen sırf bir nezîrsin' Allah ise, her şey'e karşı vekîl. (Elmalı)


Felealleke tarikün ba'da ma yuha ileyke ve daikun Bihi sadruke en yekulu levla ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek

Bölemedim, ancak uzun bir tercüme yapmak zorunda kalacağım; Şöyle ki, belki de onların onun üzerine bir hazine indirilmeli değil miydi. Ya da onunla birlikte bir de melek gelseydi ya. Demekle senden beklentileri -Felealleke yi işte tam da buraya yerleştiriyoruz- senden beklentileri, göğsün bu yüzden daralsın da sana bildirilen kimi vahiyleri kulak ardı edesin diyedir. Yani onlar senden mucize istiyorlar, şöyle bir süreç gelişsin istiyorlar;

Senden mucize isteyince, yani bir melek gelsin yanında ya da gökten hazine insin. Senin elinde olmadığı için mucize göstermekte için sıkılsın istiyorlar. Ve dahası, asıl istedikleri bazı vahiyleri kulak ardı etmen, mesela onları eleştiren, taptıkları tanrıları eleştiren, hayatlarını eleştiren vahiyleri kulak ardı edesin, çok fazla üzerinde durmayasın istiyorlar. Bakınız, beklenti bu. Böylesine kurnazlık için mucize istiyorlar.

Peki, peygamberin içi neden sıkılıyor, vahiy gösteremediğinden dolayı olabilir, ama hayır. Benim kanaatim bu değil. Bağlam içinde ve Kur’an ın tamamı siyerle birlikte peygamber hayatıyla birlikte düşünüldüğünde Resulallah’ın çok özel bir hassasiyeti var. İlerde gelecek kıssaları da burada düşünmek lazım. Mucize isteyen tüm kavimlerin hikayesi Kur’an da anlatılıyor.

Süreç şöyle gelişiyor; Önce mucize istiyorlar. Mucize geliyor, geldiği halde iman etmiyorlar. Mucize gelir de iman etmezlerse bunun yasası belli. Söz kesiliyor, defter dürülüyor, infaza kalıyor iş. Ceza artık imzalanmış oluyor. Onun için peygamberin içinin daralması işte bundandı. İçinde bulunduğu bu toplumun başına da geçmişte olduğu gibi geri dönülmez bir bela gelmesin istiyordu. İşte onun içi, onun için daralıyordu.

innema ente neziyr* vAllâhu alâ külli şey'in Vekiyl; Şu bir gerçek ki sen sadece bir uyarıcısın, Allah ise her bir şeyi en iyi koruyup gözetendir. Vekil değilsin, neziyrsin. Allah adına taahhüt altına girmeyip görevini yap denmek isteniyor. Mucizeyi karşılamamanın Resulallah’ı köşeye sıkıştırmak anlamına geldiği açık. Fakat sen mucize taahhüt edemezsin ki deniliyor. Sen işine bak, vazifeni yap, gerisini Allah’a bırak.


13-) Em yekulunefterah* kul fe'tu Bi aşri süverin mislihi müftereyatin ved'u menisteta'tüm min dunillâhi in küntüm sadikıyn;

Yoksa "Onu (Muhammed a.s.) uydurdu" mu diyorlar... De ki: "(Eğer beşer uydurması diyorsanız) hadi siz de onun benzeri on sûre getirin... Allâh isminin işaret ettiği anlamla hiç ilgisi olmayan (tanrılarınızdan) elinizin erdiği kim varsa, (onu da yardıma) çağırın... Eğer sözünüzde sadıklar iseniz (yapın bunu)." (A.Hulusi)

13 - Yoksa, onu kendi uydurdu mu diyorlar? Öyle ise de; haydin onun gibi uydurma on sûre getirin, Allah dan başka gücünüzün yettiğini de çağırın, eğer doğru söylüyorsanız bunu yaparsınız. (Elmalı)


Em yekulunefterah yoksa onu, o uydurdu mu diyorlar, kul fe'tu Bi aşri süverin mislihi müftereyatin ved'u menisteta'tüm min dunillâhi in küntüm sadikıyn; De ki; Eğer doğru sözlü kimselerseniz haydi, Allah dışında gücünüzün yettiğini, elinizin erdiği herkesi yardıma çağırın, siz de onun seviyesinde uydurulmuş 10 sure getirinde görelim bakalım.

Yunus/38. ayette mutlak olarak herhangi bir sure getirin meydan okuması var. Burada 10 sure getirin diyor. Buradaki ile oradaki arasındaki farkı El Menar tefsiri sahibi şöyle açıklıyor. Burada kıssalara benzer dediği için 10 ayrı kıssa getirin. Burada bir çık kıssa anlatılıyor, ama orada mutlak olarak bir sure, yani burada ki sureyi pasaj olarak ta anlayabiliriz bu meyanda. Bakara/23. ayette ise;

Ve in küntüm fiy raybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ fe'tû Bisûretin min mislihi.. (Bakara/23) diyordu.

Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşkuda iseniz, hadi bakalım onun benzeri bir sure siz getirin, belli bir sure değil, herhangi bir sure. Yani Kur’an bu meydan okumayı sürekli yapıyor müşriklere. Açılımı şu bunun; Eğer böyle bir metin Muhammed’in eli ile yazıldığını düşünüyorsanız, sizin içinizde ondan daha iyi belagati olanlar, ondan daha iyi Arapçası olanlar, hatta okuma yazması olanlar, ömrü boyunca şairliğiyle tanınanlar var. Ondan bir tek şiir sadır olmadı. Entelektüel bir metin ya da hitabını duydunuz mu daha önce, yok. Haydi buyurun siz de yapın diye meydan okuyor Kur’an.


14-) Fe illem yesteciybu leküm fa'lemu ennema ünzile Bi ılmillâhi ve en lâ ilâhe illâ HU* fehel entüm müslimun;

Eğer size cevap vermediler ise, (şunu) iyi bilin: O yalnızca Allâh ilmi olarak inzâl olunmuştur! Tanrı yoktur; sadece "HÛ"! Artık teslim olacak mısınız? (A.Hulusi)

14 - Yok eğer bunun üzerine size cevap veremedilerse artık bilin ki o ancak Allahın ilmiyle indirilmiştir ve ondan başka ilâh yoktur, nasıl artık teslim ediyor Müslüman oluyorsunuz değil mi? (Elmalı)


Fe illem yesteciybu leküm fa'lemu ennema ünzile Bi ılmillâhi ve en lâ ilâhe illâ HU Fakat eğer onlar sizin çağrınıza cevap vermezlerse o zaman bilin ki Kur’an vahyi, yalnızca Allah’ın ilmi ile indirilmiştir ve ondan başkada ilah yoktur. fehel entüm müslimun; şimdi siz artık O’na kayıtsız şartsız teslim olacak mısınız. Bu hakikat ortada iken, yapamayacağınız ortaya çıkınca, bu iddianızda ki asılsızlık ortaya çıkınca dürüst davranacak mısınız. Eğer kaybederseniz Allah’a teslim olacak mısınız..! Tabii ki olmadılar.


15-) Men kâne yüriydül hayated dünya ve ziyneteha nüveffi ileyhim a'malehüm fiyha ve hüm fiyha lâ yübhasun;

Km dünya hayatını ve onun süslü değerlerini irade ederse, yaptıklarının karşılığını tümüyle orada veririz... Onların dünyadaki karşılığı hiç eksiltilmez (dünya için yaşayan karşılığını dünyada alır ve biter). (A.Hulusi)

15 - Her kim Dünya hayatı ve ziynetini murad ederse biz, onlara amellerini Dünyada tamamen öderiz, ve bu babda kendilerine densizlik yapılmaz. (Elmalı)


Men kâne yüriydül hayated dünya ve ziyneteha nüveffi ileyhim a'malehüm fiyha ve hüm fiyha lâ yübhasun; Neden olmadılar derseniz cevabı da burada. Çok daha temelde farklı bir bağları vardı. Yani değerler alabora olmuştu, alt üst olmuştu. Küçük olanı büyük, büyük olanı küçük, değersiz olanı değerli, değerli olanı değersiz görüyorlardı işte şu ayette ifade buyrulduğu gibi;

Her kim dünya hayatını ve onun güzelliklerini isterse orada yaptıklarının karşılığını tastamam veririz. Üstelik onlar orada niyet ve amaçlarına bakılarak değerlendirmeye tabi tutulmazlar. ve hüm fiyha lâ yübhasun işte budur yani. lâ yübhasun değerleri düşürülmez anlamına gelir kelime olarak. Açılımı; Eğer niyet ve amaçlarına göre eylemlerine fiyat biçilecek olsaydı beş para etmezdi. Dünyada da hiçbir şey alamazlardı. Fakat dünyada niyet ve amaçlarına göre değil, yaptığına göre bakılır. Ama ahirette asıl niyetlere bakılacağı için, evet için, o zaman devam etmemiz lazım;


16-) Ülaikelleziyne leyse lehüm fiyl ahireti illen nar* ve habita ma saneu fiyha ve bâtılun ma kânu ya'melun;

İşte onlar öyle kimselerdir ki sonsuz gelecekte kendileri için ateşten başka bir şey yoktur... Yapıp ürettikleri şeyler orada getiri sağlamaz. Yapmakta oldukları şey boştur. (A.Hulusi)

16 - Fakat onlar Âhirette öyle olurlar ki kendilerine ateşten başka bir şey yoktur ve orada işledikleri bütün iyilikler heder olmuştur ve bütün yaptıkları boştur. (Elmalı)


Ülaikelleziyne leyse lehüm fiyl ahireti illen nar fakat işte bu kimselerin payına ahiretten düşen yalnızca ateştir. Neden;Çünkü artık niyetlerde hesaba katılmıştır, amaçlar da hesaba katılmıştır. Ahiret; eylemlerin niyet amaç ve tasavvurları da dikkate alınarak değerlendirildiği bir yerdir de onun için.

ve habita ma saneu fiyha ve bâtılun ma kânu ya'melun; zira onların orada yaptıkları yatırım, burada işe yaramayacaktır. İbadet adına yapa geldikleri ise zaten batıldır. Yani buradaki ibadet adına bir ilave açıklamadır; Dünyada ibadet adına ne yapmışlarsa batıl, hurafe olarak yaptılar. Onun için ahirette; “biz dünyada ibadette yapmıştık, hani nerde.” Diyemezler. O da batıl için yapılmış olduğundan batıl aslında yok demektir. Yok ama var gibi duran, mış gibi duran demektir.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.       
71. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/11/18/islamoglu-tefsir-ders-hud-001-02471/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder