15 Kasım 2011 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. Yunus (083-087)(70-B)


A sayfasından devam.


        83-) Fema amene li Musa illâ zürriyyetün min kavmihî alâ havfin min fir'avne ve meleihim en yeftinehüm* ve inne fir'avne lealin fiyl Ard* ve innehu leminel müsrifiyn;

        Firavun ve ileri gelenlerinin başlarına belâ olacağı korkusuyla, Musa'ya, kendi halkından genç bir gruptan başka kimse iman etmedi... Muhakkak ki Firavun yeryüzünde zorba hükümran idi! Muhakkak ki o, israf edenlerdendi! (A.Hulusi)

        83 - Hasılı Firavun ve cemiyetinin belâsı korkusundan iptîdâ Musâ’ya kavminin bir zürriyetinden başka iman eden olmadı, çünkü Firavun o yerde çok üstün idi ve çok aşırı giden müsriflerden idi. (Elmalı)


        Fema amene li Musa illâ zürriyyetün min kavmihî alâ havfin min fir'avne ve meleihim en yeftinehüm firavun ve onların önde gelenleri kendilerine işkence ederler korkusuyla Musa’ya, onun kavminden sadece bir avuç insan etti.

        Burada, bu ibarede tefsir aşamasına geçmeden daha meal aşamasında bir takım ifadelerin birkaç anlama geldiğinden dolayı bir vuzuha kavuşturma ihtiyacı var. Öncelikle min kavmihî onun kavminden, onun toplumundan. Kimin toplumundan? O kim? İbn. Abbas diyor ki; Onun toplumundan ibaresi firavunun toplumundan anlamına gelir. Onun büyük öğrencisi Mücahit tam tersini söylüyor. Musa’nın toplumundan diyor.

        Bizce bu iki tefsir devinin arasındaki bu ihtilafta biz, İbn. Abbas’ın görüşünün, yani onun kavminden ibaresi firavunun toplumundan anlamına geleceğini düşünüyoruz. Çünkü Zaten Musa’nın önderliğini İsrail oğulları benimsemişlerdi. Onun için burada çok az bir grup Allah’ın müdahalesiyle olan bu mucizenin ardından çok az bir grup, Firavun ve önde gelenlerin korkusundan dolayı çok az bir grup dışında Musa’ya kimse iman etmedi diyor.

        Dolayısıyla biz anlıyoruz ki İsrail oğulları değil bu. İsrail oğulları zaten Hz. Musa’ya İman etmişti. Ondan öte, İsrail oğulları öteden beri muvahhit idiler. Ataları İbrahim, İshak, Yakup ve Yusuf’un tek olan rabbine iman ediyorlardı. Hatta daha sonra da gelecek bir ayette göreceğimiz gibi o ana kadar bu tevhitte ihtilaf etmezken, Musa’ya vahiy gelince ihtilaf etmeye başlamışlardı. Onun için bu birincisi.

        İkincisi, İsrail oğulları öteden beri baskı görüyorlardı o andan itibaren baskı görmediler ki. Bu Kur’an da da ifade edilir. Öteden beri baskı gördükleri.

        Üçüncüsü; Enbiya suresinin 20. Ayetinde olacak gösteri bir bayram günü düzenlenmişti. (Taha/59 u kastediyor sanırım.) Bu olay Hz. Musa’nın isteği üzerine bir bayram günü gerçekleşti. Hz. Musa’nın bundan amacı yerlilere de tevhidi anlatabilmek ve ilahi vahyi onların da gönlüne sokabilmekti. Onlar arasından da müminler çıkarabilmekti. Ki Hz. Musa’nın bu amacı kısmen de olsa böylece bir avuç insanın imanı ile gerçekleşmiş oldu.

        Dahası meleihim de ki “Hüm” zamiri firavunun adamlarına gider, öyle olması çok daha uygundur, yani onların ileri gelenleri, meleihim, onların ileri gelenleri. İsrail oğullarının ileri gelenleri neden Hz. Musa’ya karşı çıksınlar. Zaten Mısır’dan çıkışta İsrail oğullarının tamamı Hz. Musa’nın arkasına dökülüp çıktılar. Onların ileri gelenlerinden maksat firavun toplumunun ileri gelenleri idi.

        Bir başka nedenimiz Hz. Musa ile bir kısım Mısır’lının mısır’dan çıkarken beraber olduğunun tarihi bir hakikat olması. Yani Mısır yerlileri de vardı Hz. Musa Mısır’dan toplumunu çıkarırken, firavunun zulmünden bir gece yürüyüşü ile kurtarırken, bu topluluğun içinde az da olsa Mısır yerlileri de bulunuyordu.

        Yine bir başka delilimiz zürriyyeten ibaresi var burada Zürriyeten aslında nesil demektir. Fakat bir avuç insan diye çevirdim ben, Hz. Musa’ya inanan ve onun arkasından gelen İsrail oğulları bir avuç değildi. Biliyoruz ki İsrail oğullarının tüm boyları, tüm kabileleri onun ardından geldiler. Onun içinde biz burada ki Min kavmihi ibaresini Firavunun kavminden bir avuç insanın Hz. Musa’ya iman ettiği şeklinde anlıyoruz.

        ve inne fir'avne lealin fiyl Ard çünkü Firavun ülkede gerçekten de otorite ve baskı sahibi idi. ve innehu leminel müsrifiyn; dahası o kontrolsüzün, ölçüsüzün, hesapsızın teki idi diyor Kur’an. Müsrifiyn, kontrolsüz bir adamdı. Müsrif deyince ekmek israfı aklınıza gelmesin yalnızca, asıl büyük israf, insanın hakikat israfıdır. İnsanın, Allah’ın verdiği aklı israf etmesidir. İnsanın; Allah’ın içine yerleştirdiği fıtratı israf etmesidir. En büyük israf akıl israfıdır.


        84-) Ve kale Musa ya kavmi in küntüm amentüm Billâhi fealleyhi tevekkelu in küntüm müslimiyn;

        Musa: "Ey kavmim! Eğer Esmâ'sıyla sizi yaratmış Allâh'a iman etmiş ve teslim olmuşlardansanız, O'na tevekkül (hakikatinizdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) edin" dedi. (A.Hulusi)

        84 - Musâ da, ey kavmim: siz gerçekten Allaha iman ettinizse, onun birliğine ihlâs ile teslim olmuş Müslimler iseniz artık ona itimât edin dedi. (Elmalı)


        Ve kale Musa ya kavmi in küntüm amentüm Billâhi fealleyhi tevekkelu in küntüm müslimiyn; Musa ise inananlara dönerek dedi ki; Ey topluluk eğer Allah’a inanıyorsanız o halde yalnızca O’na güveniniz.

        Biraz önce buraya atıf yapmıştım. Bir peygamber çağrısı. Aslında peygamberlerin yolunu izleyen her öncünün çağrısı bu olmalı. Eğer hakikat üzerinde direnmenin bedelini ödüyorlarsa Hakk ehli, ıstırap çekiyorlarsa, egemenlerin zulmüne muhatap oluyorlarsa, onların baskı, şiddet ve terörüne muhatap oluyorlarsa ne yapmalılar, önderler onlara ne söylemeli sorusunun tarihteki en güzel cevabı işte burada veriliyor. Ne diyor Hz. Musa;

        “Ey topluluk, eğer Allah’a inanıyorsanız o halde yalnızca O’na güveniniz. Yalnızca O’na güvenmeniz gerekir. Tabii ki siz O’na teslim olmuşsanız.”

        O da biliyor ki Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmayanlar Allah’a güvenmezler, Allah’a güvenmeyenler Allah’a teslim olmazlar. Bunlar birbirlerini getiren şeyler. İslam Allah’a güvenmektir. Müslüman Allah’a teslim olan insandır. Allah’a güvenmeyen Allah’a neden teslim olsun. Ya da şöyle bir önerme de yapabilir miyiz, kime teslim olmuşsanız onun kulusunuz. Sanırım bu da doğru. Eğer bir insan Allah’a teslim olmamışsa Allah’a güvenmiyor demektir. Allah’a güvenmeyene Allah neden güvensin ki.

        Allah’a güvenmeyen insan, aslında Allah’ın kendine güvenine ihanet, hem de en büyük ihaneti etmiş değil midir. Çünkü insanoğlu öncelikle Allah’tan alacaklı değil, Allah’a borçludur. Allah insana güvenerek vermiştir tüm verdiklerini. Aklı, yüreği, duyguyu, düşünceyi, eli ayağı, gözü kulağı, dili dudağı ve daha sayamayacağımız sınırsız nimetleri. Bunlar Allah’ın insanoğluna güveninin eseridir. Bedelini ödemeden almıştır insan bunları Allah’tan. Eğer insan Allah’a güvensizlik beslerse, Allah’ın kendisine olan güvenine ihanet etmiş sayılır. İşte bu nedenle böyledir.


        85-) Fekalu alAllâhi tevekkelna* Rabbena lâ tec'alna fitneten lil kavmiz zâlimiyn;

        (Onlar da) dediler ki: "Biz Allâh'a tevekkül ettik (El Vekiyl isminin özelliğine iman ettik, vekîlimiz O'dur)... Rabbimiz, bizi onların zulmüne alet etme!" (A.Hulusi)

        85 - Onlar da, biz Allâha itimat ettik, ya Rabbenâ bizi o zalim kavmin fitnesine düşürme. (Elmalı)


        Fekalu alAllâhi tevekkelna bunun üzerine dediler ki, o müminler Hz. Musa’nın bu tavsiyesini alınca itiraz etmediler. Dikkat buyurursanız Kur’an da İsrail oğullarının ve İsrail oğulları ile birlikte iman eden Mısır’lıların, yani tüm bir iman eden, Musa AS. a iman eden tüm bir müminler topluluğunun Mısır’dan çıkıncaya kadar çok müstakim, istikamet üzere olduğunu görüyoruz. Fakat nedense Hz. Musa’ya mesaj verilir verilmez bu adamların tavrı değişiveriyor. alAllâhi tevekkelna onlar ne diyor, yalnız Allah’a güvendik.

        Rabbena lâ tec'alna fitneten lil kavmiz zâlimiyn; Rabbimiz diyorlar, ey rabbimiz bizi bu zalim kavmin zulmüne muhatap kılma. Kelime kelime çevirecek olursam; bizi bu zalim topluluğun elinde fitne kılma. Tabii ki çok fazla anlaşılır olmuyor böyle bir çeviri. Onun için bu zalim kavmin zulmüne, Burada fitnenin inanca yönelik zulüm ve baskı olduğunu düşündüğüm için bu çevirinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.


        86-) Ve neccina Bi rahmetiKE minel kavmil kafiriyn;

        "Rahmetini bizde açığa çıkararak, hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğundan kurtar." (A.Hulusi)

        86 - Ve rahmetinle bizi o kâfir kavimden kurtar dediler. (Elmalı)


        Ve neccina Bi rahmetiKE minel kavmil kafiriyn; ve bizi, inkarda ısrar eden toplumun elinden lûtfu kereminle kurtar.

        Evet, Hz. Musa’nın verdiği taktik sonucunda Hz. Musa’ya iman eden o bir avuç Mısır yerlisinin tavrı, imanı burada ortaya çıkıyor. Musa’nın taktiği neydi, dua. Bir peygamber müntesiplerine, iman ehline dua tavsiye ediyor. Tevekkül tavsiye ediyor. Tabii ki fiili tevekkül tavsiye ediyor. Ama bu tevekkülün fiili olanı hemen arkadan geliyor. Neymiş, tevekkül nasıl yapılırmış, Allah’a güvenme akıllı bir kulda, mümin bir insanda fiili olarak nasıl tezahür edermiş onu müteakip ayetten öğreniyoruz.


        87-) Ve evhayna ila Musa ve ahıyhi en tebevveâ likavmiküma Bi mısra buyuten vec'alu buyuteküm kıbleten ve akıymus Salâte, ve beşşiril mu'miniyn;

        Musa ve erkek kardeşine: "Mısır'da halkınız için evler hazırlayın... Evlerinizi ibadethane yapın ve salâtı ikame edin... İman edenleri müjdele" diye vahyettik. (A.Hulusi)

        87 - Biz ise Musâ’ya ve kardeşine şu vahyi verdik: kavminiz için Mısırda bir takım evler ihzar edin, ve evlerinizi kıble tarafına yapın ve namaz kılın, hem de müminleri tebşir eyle. (Elmalı)


        Ve evhayna ila Musa ve ahıyhi en tebevveâ likavmiküma Bi mısra buyuten Evet, bu çok önemli dostlar. Hepimizi birebir yakından ilgilendiren bir ayetle karşı karşıyayız. Allah’a tevekkül nasıl fiili olarak icra edilir derken Musa ve kardeşine şöyle vahyettik; Şehirde toplumunuz için bazı evleri karargah edinin. en tebevveâ likavmiküma Bi mısra buyuten ikiniz ey Musa ve Harun ikiniz, şehirdeki bazı evleri. Her ev karargah olmaz. Bazı evleri merkez edinin. İman merkezi, eğitim merkezi. Tıpkı bir okul gibi. Bir insan fabrikası kurun. Bazı merkezler insan yetiştirsin.

        Resulallah’ın hayatında bu nasıl tezahür etmişti çok iyi bildiğinizi sanıyorum Erkam’ın evi. Erkam Bin Ebi’l Erkam diye genç bir sahabi ilk Müslüman olanlar arasında bulunuyordu. Kaynakların bize verdiği bilgiye göre 16 - 18 yaşında evli bir sahabe idi.

        Daha ilginci Hz. Peygamberin onca yaşlı, onca tecrübeli ve hatta onca varlıklı sahabi dururken neden Erkam’ın evini karargah olarak seçti, bu ilginç. Çünkü Erkam Haşimoğullarının, Resulallah’ın mensubu bulunduğu ailenin kadim rakibi ve düşmanı olan bir aileye mensup, Mahzum oğullarından. Yani Ebu Cehil’in de müntesibi olduğu o büyük ve Mekke’nin güçlü ailelerinin başında gelen Mahzum oğulları. Hep rekabet halindeler haşimoğulları ile, peygamberimizin ailesiyle.

        Mahzum oğullarından, rakiplerinden birinin evini seçmekle Resulallah, aslında insanların o ilk üç yıldaki gizlilik döneminde, insan eğitimi döneminde Resulallah’ın ve dostlarının nerede eğitim yaptıklarının Mekkeliler tarafından anlaşılmaması için seçtiği bir strateji idi. Harika bir yöntemdi. Akıllarına Resulallah’ın aile rakibi olan birinin evinde konuk olduğunu, onun evini karargah edindiği gelmiyordu. Onu son ihtimal olarak dahi düşünmüyorlardı.

        Dahası Erkam Bin Ebi’l Erkam’ın karargah olarak kullanılan evi öyle bir yerde idi ki eve birkaç yoldan giriş ve çıkış imkanı vardı. O eve girip çıkarken müminleri gözleme ihtimaline, gözetleme ihtimaline karşı alınmış bir tedbir di aynı zamanda.

        Hatta hatırlıyorum siyerden Küçük Ali, Daha çocuk, küçümencik bir çocuk, belki 9, belki 10 yaşında. Belki daha küçük. İlk defa Resulallah’ı duyup ta Mekke’ye gelen ve Resulallah’la buluşmak isteyen Ebu Zer’in Bir aylık aç susuz Kabe’nin yanında o acıklı serüvenin ardından, kalışının ardından Resulallah durumu öğrenince Küçük Ali’yi yollamış, Ali; Amca sen beni şu kadar mesafeden takip edeceksin. Ben bir kapının önüne geldiğimde nalinim ayağımdan çıkmış gibi yapacağım, eğileceğim, sen o kapıya girersin, ben devam edeceğim.

        İşte çocuğu bile böylesine eğitilmiş bir karargah idi Dar_ül Erkam. Dar-ül Erkam bir iman okulu idi. Orada müminler besleniyorlardı, ruhlarıyla besleniyorlardı. Duygu ve düşünceleri besleniyordu. Orada vahyin eğitiminden geçiriliyorlardı. Orada öğretmeni peygamber olan bir okul kurulmuştu Dar-ül Erkam’da. Ve siz sanıyor musunuz ki o tarihin gördüğü en büyük iman hamlesi olan o büyük inkılap, iman inkılabı, sıradan insanların omzlarında öylesine yüceldi. Hayır o insanlar Dar-ül Erkam üniversitesinin rektörü Hz. Muhammed olan bu üniversitenin mezunları idiler, öğrencileri idiler.

        Dahası; vec'alu buyuteküm kıbleten ve akıymus Salâ İkinci tavsiye geliyor, ilahi tavsiye Hz. Musa’nın şahsında tüm müminlere. Kendi evlerinizi ise ibadethaneye dönüştürerek ibadetinizi eda edin. Bu da ikinci tavsiye. Karargah edinin bir okul, bir eğitim müessesesi, bir insan fabrikası olacak karargahlarınız olsun, bir de herkes kendi evini ibadethaneye dönüştürsün. O zaman kim engelleyebilir iman hamlesini. Eğer evler bir ibadethaneye dönüşürse, birer okula dönüşürse kim kapatabilir o okulları. Hangi güç kapatabilir.

        Ruhsal eğitim burada her evin bir ibadethaneye, bir okula dönüşme ilahi emri, ilahi tavsiyesi, aslında ailenin dirilişine bir yol gösterme değil midir. Ailenin dirilişine yol açacak bir tavsiye bir emir değil midir. Ahzap 33. ayet geliyor aklıma. Ne diyordu;

        Ve karne fiy buyutikünne Hz. Peygamberin doğrudan eşlerine yönelik bir hitap idi Ahzap 33. Oturun evlerinizde diyordu. Fakat bu eve kapanın emrine gelmiyordu. Aslında biz bu oturunun gerçek anlamını hemen bir sonraki, 34. ayette buluyoruz.

        Vezkürne ma yütla fiy buyutikünne min âyâtillâhi vel hıkmeti.. (Ahzap/34) Sizin içinde oturacağınız evler, içinde Allah’ın ayetlerinin düşünüleceği ve hikmeti öğrenileceği evler olmalıdır. Yoksa oturup ta dedikodu yapın, oturup ta onu bunu didikleyin, çekiştirin, ya da oturup ta oya örün demiyordu. Yani içinde Allah’ın ayetlerinin öğrenildiği, hikmetin öğrenildiği bir okula dönüştürün, hikmet evine, Beytül Hikme’ye dönüştürün, Dar-ül Hikme olsun, Dar-ül zikr olsun, Dar-ül Kur’an olsun, Kur’an evi olsun, Hikmet evi olsun diyordu. Onun için bu Hz. Musa’ya yapılmış ilahi tavsiye ile Ahzap suresinin 34. ayeti çok güzel çakışıyordu.

        ve beşşiril mu'miniyn; eğer böyle olursa ne mi olurdu, Müminleri zaferle müjdele. İşte zafer; evleri dirilmiş, evleri dev olmaktan çıkıp okul olmuş, hikmetin karargahı olmuş bir toplumda iman zafere ulaşabilirdi.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder