29 Kasım 2011 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. Hud (029-034)(72-B)




A sayfasından devam


29-) Ve ya kavmi lâ es'elüküm aleyhi malen, in ecriye illâ alAllâhi ve ma ene Bi taridilleziyne amenû* innehüm mülaku Rabbihim ve lakinniy eraküm kavmen techelun;

"Ey halkım... Bunun için sizden bir karşılık istemiyorum... Benim yaptığımın karşılığı ancak Allâh'a aittir... Ben, (siz onları aşağı görseniz de) iman edenleri yanımdan uzaklaştıramam! Muhakkak ki onlar Rablerine kavuşacaklardır... Fakat ben sizi cahillik eden bir halk olarak görüyorum." (A.Hulusi)

29 - Hem ey kavmim! Buna karşı ben sizden bir mal istemiyorum, benim ecrim ancak Allaha âittir, ve ben o iman edenleri koğacak değilim, elbette onlar rablerine kavuşacaklar, ve lâkin ben sizi cahillik eder bir kavim görüyorum. (Elmalı)


Ve ya kavmi lâ es'elüküm aleyhi malen İmdi ey kavmim, çabama karşılık, bu davetime gayretime karşılık sizden bir beklenti içerisinde değilim. in ecriye illâ alAllâh benim çabamın karşılığı sadece Allah’a aittir. Ya da şöyle çevireyim; benim çabamın karşılığını takdir etmek Allah’a kalmıştır. Bir peygamberin gayretini Allah’tan başka kim takdir edebilir, gereği gibi kim ödüllendirebilir ki.

Tam sırası değil mi “Şey'e bepni surete hudün” Benim saçımı Hud suresi ağarttı diyen peygamberi gözümüzün önüne getirmenin tam sırası değil mi; İnsanlığa olan şefkat ve merhametinden dolayı saçını ağartan, hayatını ortaya koyan bir peygamberin ve tüm peygamberlerin hakkını kim neyle ödeyebilir ki.

Bu çıkarcı mantığa bir hitap aslında. Her peygamberin ilk söylediği iki şeyden biri. Birincisi ben de sizin gibi bir insanım, ikincisi ise ücret istemiyorum. Yaptığım işin karşılığını sizden beklemiyorum. Görmüyor musunuz. Tabii ki bu hitabın muhataplarının menfaatperest, çıkarcı olduğu akla getirilirse aslında Nuh peygamberin söylemek istediği daha iyi anlaşılır.

Sizin gözünüzde hiç kimse karşılık beklemeden hiçbir şey yapmaz, siz öylesiniz zaten. Çıkara dayalı iş yaparsınız. Fakat söyler misiniz ben neden hayatımı ortaya koyuyorum. Tabii bunu onlar anlayamadılar. Bir peygamberin bu ölümcül gayretini çıkarcı ve mala tapan, dünyaya tapınan insanlar nasıl anlasın. Bugün peygamberin izinden gidenleri de anlayamıyorlar. Çıkarı olmasa yapmaz diyorlar. Çünkü kendisi çıkarı olmayınca hiçbir şey yapmıyor. Bu basit ve dünyevi bir çıkar değil, fakat ilahi çıkarı zaten var. Ebedi mutluluktan daha büyük çıkar mı olur.

Hey ahmak..! Diyesi geliyor insanın. Ebedi saadet ve güvenlik garantisi. Kula kul olmamak, yalnızca Allah’a kul olmaktan daha büyük bir menfaat mi olur. Cennet getiren bir çıkar.

ve ma ene Bi taridilleziyne amenû* innehüm mülaku Rabbihim dahası iman edenleri de etrafımdan uzaklaştıracak değilim. Nuh peygamber onların taleplerini böyle reddediyor. Çünkü onlar rablerine kavuşacaklarına inanıyorlar.

Bu ayetlerin ilk muhatabı olan sevgili peygamberin yaşadığı bir takım olaylara da bir gönderme bu. Onun etrafında ki Mekke ileri gelenleri, ondan da aynı şeyi istiyorlardı. Ve onu Nuh peygamberin kavminin ileri gelenlerinin kendisini suçladığı şeyle suçluyorlardı. Etrafında ki Bilal’ı gösteriyorlar, Zinnire’yi gösteriyorlar. Ammar’ı, Yasir’i, Sümeyye’yi, Hattap bin Eret’i gösteriyorlar. Bunlar horlanan, özgürlüğü elinden alınan insanları ve biz bunların arasına mı gireceğiz diyorlardı. Ve hatta bu küstahlıklarını öyle ileri götürüyorlardı ki, bir keresinde sevgili efendimiz amcası Ebu Lehep’i davet ettiğinde Ebu Lehep hemen o ölçüp biçen, hani Kur’an ın ifade buyurduğu gibi;

İnnehu fekkere vekaddere. (Müddesir/18) O düşündü taşındı, ölçtü, biçti

Fekutile keyfe kaddere; (Müddesir/19) Kahrolası, nasıl ölçtü biçti, nasıl takdir etti.

Sümme kutile keyfe kaderde (Müddesir/20) Bir daha kahrolası, nasıl da ölçtü biçti.

Akıllı, Ebu Cehil’in deli olduğunu kim söyleyebilir. Ya Ebu Lehep’in. Kendilerince akıllı insanlar. Ölçüp biçiyorlar, fakat ölçüp biçerken tek sınırları var; Bencil çıkarları, nefisleri. Dünyayı nefislerinden ibaret görüyorlar ve her şeye çıkar gözlüğü ile bakıyorlar. Kişisel ihtiyaçlarıyla sınırlı görüyorlar, ruhlarının ihtiyaçlarının farkında değiller. Onun için ölçüp biçiyorlar, fakat yanlış ölçüp biçiyorlar. Ölçüde hile yapıyorlar, yamultuyorlar. Allah’ın baktığı yerden bakmıyorlar, şeytanın baktığı yerden bakıyorlar. Onun içinde yamuk ölçüyorlar. Yamuk ölçünce pazarlık yapıyorlar Ebu Lehep gibi.

Yeğenim demişti, ben Müslüman olursam bana ne var? Resulallah açık konuştu hiç pazarlığa yanaşmadan. İmanda pazarlık olur mu: “Herkese ne varsa amca sana da o var.” Evet, Ebu Lehep’in mantığı bunu kabul edemez. Ne demişti; “Beni herkesle bir tutan din olmaz olsun.” İşte böyle ölçüp biçerler onlar.

ve lakinniy eraküm kavmen techelun; Devam ediyor Hz. Nuh Bu arada ben de sizin cahilce davranan bir toplum olduğunuzu düşünüyorum. Yani siz bizim için öyle düşünüyorsunuz ama, ben ve biz müminler de sizin için böyle düşünüyoruz. Yani siz aymaz adamlarsınız. Siz kendinizi bilgili, bana iman edenleri de aşağı görüşlü, düşüncesi kıt insanlar olarak niteliyorsunuz. Fakat eğer Allah’ın gör dediği yerden bakarsanız kendinizin cahil olduğunu göreceksiniz.


30-) Ve ya kavmi men yensuruniy minAllâhi in taredtühüm* efela tezekkerun;

"Ey halkım... Eğer onları uzaklaştırırsam Allâh'a karşı bana kim yardım eder? Düşünemiyor musunuz?" (A.Hulusi)

30 - Hem ey kavmim! Ben onları koğarsam Allah dan beni kim kurtaracak? Artık bir düşünmez misiniz? (Elmalı)


Ve ya kavmi men yensuruniy minAllâhi in taredtühüm bakın ey kavmim demişti Hz. Nuh: Eğer onları etrafımdan uzaklaştırırsam Allah’tan gelebilecek bir cezaya karşı bana kim yardım eder. efela tezekkerun; Bunu da mı düşünemiyorsunuz. Bunu dahi düşünmekten aciz misiniz.


31-) Ve lâ ekulü leküm ındiy hazainullahi ve lâ a'lemül ğaybe ve lâ ekulü inniy melekün ve lâ ekulü lilleziyne tezderiy a'yunüküm len yü'tiyehümullâhu hayra* Allâhu a'lemü Bima fiy enfüsihim* inniy izen leminez zâlimiyn;

"Size, Allâh'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum... Gaybı da bilmem... Ben bir meleğim de demiyorum... Hor-hakir gördüğünüz kimseler için, Allâh asla onlara bir hayır vermez de demiyorum... Onların içlerinde ne olduğunu Allâh daha iyi bilir... (Bunların aksini söylersem) ben kesinlikle zâlimlerden olurum." (A.Hulusi)

31 - Ben size ne Allahın hazîneleri benim yanımda, ne de gaybı bilirim demiyorum, ben bir Meleğim de demiyorum, o sizin gözlerinizin horladıkları hakkında Allah, onlara hiç bir hayır vermez de demem, onların içlerindekini en iyi bilen, Allah dır, ben o halde zalimlerden olmuş olurum. (Elmalı)


Ve lâ ekulü leküm ındiy hazainullah ve Hz. Nuh kendi gerçeğini, nübüvvet gerçeğini, davet gerçeğini, şu tüm zamanlar ve zeminlerde geçerli olan harika bir üslup ile açıklamış ve demişti ki: Ben size Allah’ın hazineleri benim gözetimimdedir demiyorum. ve lâ a'lemül ğayb görünmezin bilgisine sahipte değilim. Yani şunu demek istiyor, bir peygamber ne değildir.

1 – Bir peygamber define detektörü değildir. Böyle demek istiyordu. Yani ben bulunmamış hazineleri size gösterecek biri değilim.

2 - Bir peygamber gaipten haber veren kâhin değildir. Benim böyle bir iddiam da yok. Hatırlayın Resulallah’ı Osman Bin Maz’un’un vefatında konuk olduğu evin hanımı, ya da kendi eşi;

- Ey Osman Cennet sana helal olsun, müjdeler sana. Diye cenazesine dönüp de seslenince Fark etmeden arkadan gelen Resulallah’ın cevabını hatırlayın;

- Sen ne diyorsun be hanım, vallahi ben yarın kendime ne yapılacağını dahi bilmiyorum, kaldı ki bir başkası..! Dercesine.

Vallahi ben dahi kendime ne yapılacağını bilmiyorum bir peygamberle karşı karşıyayız. Yine devam ediyor Hz. Nuh:

ve lâ ekulü inniy melek üstelik asla ben meleğim de demiyorum. Hani hatırlayınız sevgili efendimiz bu mesajları hayatında şöyle uyguluyordu. Bir keresinde kızı Fatıma’ya;

- Kızım Fatıma, nefsini Allah’ın elinden satın al, vallahi yarın senin için de bir şey yapamam.

Ve diğer aile fertlerini sıralayarak Kur’an ın bu mesajını nasıl içselleştiğini, nasıl anladığını uygulamasıyla gösteriyordu.

ve lâ ekulü lilleziyne tezderiy a'yunüküm len yü'tiyehümullâhu hayra sizin küçük görüp tahkir ettiğiniz kimseler için Allah onlara gelecekte bir hayır vermeyecek demeye ise zaten ben yanaşmam. Allah kime hayır vereceğini kendisi bilir. Tabii ki kendisi bunu açıklamıştır, hayır imanındır. ..vel akıbetü lilmüttekıyn; (Kasas/83) Güzel son, mutlu son Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle donananlarındır.

Allâhu a'lemü Bima fiy enfüsihim Allah onların içindekini çok daha iyi bilir. inniy izen leminez zâlimiyn; eğer böyle davranırsam, eğer yanımdaki bu yoksul, bu ezilmiş, bu horlanmış insanları itersem, kovarsam, atarsam, ben de sizin gibi horlarsam o zaman ben de kendisine kıyanlardan olurum.

Evet dostlar, görüyorsunuz aslında bu surenin belki de bel kemiğini teşkil eden ve tüm bu helak olan kavimlerin arkasından bir cümle ile ifade edilen hakikat bu ayetlerin satır aralarında da veriliyor. Bir kavmi akidesinden dolayı helak etmez Allah. Birbirlerine karşı zalimce davranışlarından dolayı helak eder. İşte biz burada bunu görüyoruz.


32-) Kalu ya Nuhu kad cadeltena feekserte cidalena fe'tina Bima te'ıdüna in künte minas sadikıyn;

Dediler ki: "Ey Nuh... Bizimle gerçekten mücadele ettin... Bunda çok ileri gittin! Eğer doğrucuysan, bizi tehdit ettiğin şeyi, bize getir." (A.Hulusi)

32 - Ey Nuh! dediler: cidden bize mücadele ettin, cidalimizde çok ileri de gittin, de haydi bizi tehdit edip durduğun azâbı getir de görelim, sadıklardan isen. (Elmalı)


Kalu ya Nuhu kad cadeltena feekserte cidalena Onlar cevap verdiler, o Nuh peygamberin toplumunun ileri gelenleri, küfürde öncüler, toplumun zalimleri dediler ki; Ey Nuh bizimle tartıştın, üstelik tartışmamızda hayli ileri gittin. fe'tina Bima te'ıdüna in künte minas sadikıyn; ve bununla da yetinmediler şu cüreti gösterdiler. Madem öyle eğer doğru söylüyorsan haydi bizi tehdit ettiğin cezaya çarptır.


33-) Kale innema ye'tiyküm Bihillâhu inşâe ve ma entüm Bi mu'ciziyn;

(Nuh) dedi ki: "Eğer dilerse onu size ancak Allâh getirir! Siz, Allâh'ı dilediğini yapmakta âciz bırakamazsınız." (A.Hulusi)

33 - Onu, dedi: ancak Allah getirir: dilerse, ve siz onu âciz bırakacak değilsiniz. (Elmalı)


Kale innema ye'tiyküm Bihillâhu inşâe ve ma entüm Bi mu'ciziyn Nuh peygamber onlara şu cevabı verdi. Allah dilesin yeter ki. Yeter ki Allah dilesin onu sizin başınıza öyle bir sarar ki onu siz dahi atlatamazsınız. Onu, o belayı, o cezayı başınıza öyle bir dolar ki mümkün değil. Allah eğer o hükmü verirse cezayı atlatamazsınız.


34-) Ve lâ yenfeuküm nushıy in eredtü en ensaha leküm in kânAllâhu yüriydü en yuğviyeküm* HUve Rabbuküm ve ileyHİ turce'un;

"Eğer Allâh sizi saptırmayı irade ederse; ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm yarar sağlamaz. O, Rabbinizdir ve O'na rücu ettiriliyorsunuz." (A.Hulusi)

34 - Ben size nasihat etmek istemiş isem de Allah sizi helâk etmek murad ediyorsa benim nasihatim size fâyda da vermez, rabbiniz o, ve siz nihayet ona irca' edileceksiniz. (Elmalı)


Ve lâ yenfeuküm nushıy in eredtü en ensaha leküm in kânAllâhu yüriydü en yuğviyeküm zira ben size ne kadar öğüt vermeye çalışsam da,i eğer Allah “Sizin ısrarlı seçiminize bakarak.” Bunu koyma zarureti hasıl oldu, çünkü Kur’an ın tamamına bu ayetin de maksadına mebni olarak okunması sonucunda bu tırnak içi açıklama zaruridir. Sizin ısrarlı seçiminize bakarak yoldan sapmanıza geçit vermişse, izin vermişse önünüzü açmış, ipinizi boynunuza dolamış ve ne haliniz varsa görün demişse, derse bunu Allah, benim verdiğim öğüt size hiçbir yarar sağlamaz. İşte gerçek. Burada söylenen Allah’ın saptırması en yuğviyeküm öyle diyordu. Evet, ayette.

Ne anlama gelir sizi saptırması. Aslıda saptırmanın Allah.’a atfedildiği her ayet, insanın tercih etme seçme yeteneğini insana bahşetmesine bir atıftır. Bunu daha önce de yeri geldikçe sık sık dile getiriyorum. Ki gözden kaçmasın, Allah’a iftira yapılmasın. Allah saptırdı ibareleri Kur’an da, Allah insana seçme kabiliyeti ve özgürlüğü verdi biçiminde anlaşılır. Yoksa ..Vema yudıllu Bihî illel fasıkıyn. (Bakara/26) Açık ve net. Yoldan sapanların dışında kimseyi Allah yoldan saptırmaz. Bu açık. Demek ki insan sapmayı tercih ediyor, Allah’ta ona izin veriyor, sadece bu.

en yuğviyeküm* HUve Rabbuküm ve ileyHİ turce'un; O sizin rabbinizdir, sonunda ona döndürüleceksiniz.

Burada müstakil bir ayet, yukarıdaki ile adeta bağlantısı olmayan, araya girmiş, konunun arasına, daha doğrusu hitabın zamanına, muhatabın şimdi ve burada sına dönmüş bir ayetle karşı karşıyayız. Geçmiş zamana götürmüştü ayet muhataplarını, şu anda kesiverdi tabir caizse filmi ve kamerayı izleyicilere çevirdi. Orada Resulallah’ı doğrudan muhatap alıp diyor ki;


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
72. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/11/25/islamoglu-tef-ders-hud-025-06072/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder