1 Aralık 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Hud (041-049)(72-D)




C sayfasından devam.


41-) Ve kalerkebu fiyha Bismillahi mecraha ve mursaha* inne Rabbiy leĞafûrun Rahıym;

Dedi ki: "Binin onun içine! Onun akıp gitmesi de durması da ismi Allâh olan olaraktır! Muhakkak ki benim Rabbim, elbette Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (A.Hulusi)

41 - Binin içine, Allahın ismi ile mecrasında da mürsâsında da, hakikat rabbim şüphesiz bir gafurdur, rahîmdir. (Elmalı)


Ve kalerkebu fiyha sonunda Nuh haydi ona binin talimatını verdi. Bismillahi mecraha ve mursaha. Mecraha hatta mecrıha, ki mümkün olduğu kadar aşağı çekilerek birkaç farklı okunuşu var bu kelimenin, yol alması da, demir atması da Allah’ın adıyla olsun diye gemiyi sulara bıraktı.

Adeta burada bir besmele var. Ki besmele açık. Besmele tüm vahiylerin ortak parolası. Müminin yardım parolası. Nuh peygamber gemisini besmeleyle yüzdürüyor. Burada verilmek istenen İslam’ın bir kültür kodudur ki tüm peygamberlerin bize bıraktığı bir niyazdır, bir paroladır besmele. Görüyorsunuz sadece son nebinin son vahyinde yer alan bir ilahi parola değil, besmele tüm vahiylerin ortak kodudur.

inne Rabbiy leĞafûrun Rahıym; Gerçek şu ki rabbim çok bağışlayandır, rahmet kaynağıdır diyerek gemiyi sefere çıkarıyor Hz. Nuh.


42-) Ve hiye tecriy Bihim fiy mevcin kel cibali ve nada Nuhun ibnehu(Nuhu nibnehu) ve kâne fiy ma'zilin ya büneyyerkeb meana ve lâ tekün meal kafiriyn;

(Gemi) onlarla birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyor(du)... Nuh, bir kıyıda olan oğluna: "Oğlum! Bizimle beraber bin (Din anlayışıma katıl)... Hakikat bilgisini inkâr edenlerle beraber olma!" diye nida etti. (A.Hulusi)

42 - Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu, Nuh, oğluna bağırdı, ayrı bir yere çekilmişti, ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma dedi. (Elmalı)


Ve hiye tecriy Bihim fiy mevcin kel cibal ve gemi dağlar gibi dalgaların arasında yol almaya başladı. ve nada Nuhun ibnehu(Nuhu nibnehu) ve kâne fiy ma'zilin ya büneyyerkeb meana ve lâ tekün meal kafiriyn; ve Nuh oğluna dedi ki, ki o kendi başına bir kenarda duruyordu oğlu. fiy ma'zilin bir kenarda, bir kıyıda duruyordu. Seslendi ona, yavrucuğum dedi, oğulcuğum, gel bizimle birlikte bin gemiye, küfürde ısrar edenlerle birlikte olma.

Bir aile dramı demiştim ya, işte saç ağartan bir olay daha. Neden bu sure peygamberin saçlarını ağarttı..! Peygamber oğlu olsa dahi babasının ve oğlunun sorumlulukları ayrı. Bu ayetin temelinde yatan maksat çok daha farklı. Kişisel sorumluluk esastır diyor bu olay. Babası peygamber dahi olsa bunun, tek başına oğluna hiçbir yararı yok mesajı veriyor. İşte bu mesaj Resulallah tarafından alınmıştı. Sahi bizim tarafımızdan da alındı mı? Yoksa birileri hala babam hoca, dedem hafız demeye devam edecek..!


43-) Kale seaviy ila cebelin ya'sımuniy minel ma'* kale lâ asımel yevme min emrillâhi illâ men rahîm* ve hale beynehümel mevcü fe kâne minel muğrakıyn;

(Oğlu) dedi ki: "Beni sudan koruyan bir dağa sığınacağım"... (Nuh) dedi ki: "Bugün, rahmet ettiği kimse müstesna, Allâh hükmünden koruyucu yoktur"... İkisi arasına giren dalga ile o da boğulanlardan oldu. (A.Hulusi)

43 - O, ben: beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi, bu gün, dedi: Allahın emrinden koruyacak yoktur, meğer ki o rahmet buyura derken, dalga aralarına giriverdi, o da boğulanlardan oldu. (Elmalı)


Kale seaviy ila cebelin ya'sımuniy minel ma' oğlu babasına cevap verdi; Ben bir dağa kaçıp sığınacağım, o beni sulardan korur. kale lâ asımel yevme min emrillâhi illâ men rahîm Babası oğluna dedi ki bugün Allah’ın belasından O’nun rahmet ettikleri hariç kimse için kaçıp kurtulma ümidi yok ki sen kaçıp kurtulasın. ve hale beynehümel mevcü fe kâne minel muğrakıyn; derken aralarına dalga giriverdi, o da boğulanlardan biri oldu.


44-) Ve kıyle ya Arduble'ıy maeki ve ya Semau akliıy ve ğıydalmau ve kudıyel emru vestevet alel cudiyyi ve kıyle bu'den lil kavmiz zâlimiyn;

"Ey yeryüzü, suyunu yut! Ey semâ, (yağmurunu) kes" denildi... Su çekildi... Hüküm yerine geldi... (Gemi) Cudi'de (yüksek bir dağda) yerini aldı... "Zâlimler kavmine uzaklık olsun" denildi. (A.Hulusi)

44 - Bir de denildi: ey Arz! Yut suyunu ve ey Semâ! Açıl, su çekildi iş bitirildi ve gemi, Cudî üzerinde durdu, o zalim kavme defolun denilmişti. (Elmalı)


Ve kıyle ya Arduble'ıy maeki ve ya Semau akliıy ve ğıydalmau nihayet denildi ki; Ey yer suyunu yut ve ey gök, suyunu tut. Ve sular çekildi. ve kudıyel emru vestevet alel cudiyyi ve hüküm infaz edildi sonunda gemi cudi üzerine oturdu.

Buradaki cudi şu anda Mardin Cizre sınırları arasında yer alan bir dağ. Tevrat’ta ararat olarak geçiyor, ki ağrı dağına tekabül ediyor. Belki bir dönem cudi ile Ağrı dağının içinde bulundu o dağ silsilelerinin tamamına verilen bir isim de olabilir. Fakat bazı müfessirler Cudi’yi yüksek dağ, yüksek tepe anlamına bir cins isim olarak alıyorlar ki o zaman her yüksek tepeye söylenebilir, verilebilir. Ama burada Lam’ı tarifle geldiğine göre bilinen bir tepe olsa gerektir fakat bu tepenin bizim Mardin Cizre sınırları içerisinde bulunan ve insanları cudi dedikleri dağ olup olmadıklarına ilişkin bir şey söylemekte mümkün değil. Ama şu bir gerçek ki; MÖ. 250 yılında Babil baş kahini Berasus’un Keldani tarihi üzerine yazdığı kitapta cudi’nin, Nuh peygamberin gemisinin o dağa oturduğu bilgisi var.

Yine Aristo’nun öğrencilerinden biri olan Abibenus bu kaynağa dayanarak Nuh peygamber gemisinin oraya oturduğunu naklediyor. Ki öteden beri Cudi’nin Nuh peygamberin gemisinin oturduğu dağ olarak bilindiği de malum.

ve kıyle bu'den lil kavmiz zâlimiyn; ve kendilerine kıyan toplum için ne denildi; Eksik olsunlar bu'den Mef’ul olarak gelmiş nasp haliyle gelmiş. Yani Zemahşeri şöyle güzel bir nüktesini izah ediyor bunun dil açısından; Faili o kadar kesin ki diyor, yani tümleç olarak gelmiş. Bunun öznesi o kadar kesin ki, Allah yapar ve böyle geldiğinde de bir belaya bir beddua olarak söylenir diyor. Uzak olsunlar, kahrolsunlar gibi.


45-) Ve nada Nuhun Rabbehu fekale Rabbi innebniy min ehliy ve inne ve'adekel Hakku ve ente ahkemül hakimiyn;

Nuh Rabbine nida etti de dedi ki: "Rabbim, muhakkak ki oğlum ailemdendir... Senin bildirimin ise Hak'tır ve sen hakîmlerin en hakîmisin." (A.Hulusi)

45 - Nuh, rabbine nidâ etti de ya rabbi: dedi elbette oğlum benim ehlimdendir ve elbette senin vaadin haktır ve sen ahkemülhâkimînsin. (Elmalı)


Ve nada Nuhun Rabbeh ve Nuh Rabbine yakardı, fekale Rabbi innebniy min ehliy yüreği yaralı bir baba, gözlerinin önünde helak olan bir oğul. Bu dramatik olan manzarayı gözünüzün önüne bir getirin lütfen. Bir baba, hem de bir peygamber şefkati olan bir baba ve gözlerinin önünde sadece dünyası değil, ebedi dünyası mahvolmuş bir ciğerpare. Ne olursa olsun. İşte yüreği yaralı bir babanın yüreğinden kopup gelen bir feryat Kur’an tarafından ölümsüzleştiriliyor.

Fekale dedi ki; Rabbi innebniy min ehliy Rabbim dedi o benim oğlumdu, ailemden biriydi. ve inne ve'adekel Hakku ve ente ahkemül hakimiyn; Bir kez daha anladım ki ey rabbim senin sözün; herkesi kapsayan gerçeğin ta kendisiymiş. Ve senmişsin hakimlerin hakimi. İşte Nuh peygamber yanık yürekle bir baba olarak evladının gözleri önünde helak olmasının karşısında bu yakarışı rabbimiz tarafından şu üslupla reddedildi:


46-) Kale ya Nuhu innehu leyse min ehlik* innehu amelün ğayru salih* fela tes'elni ma leyse leke Bihi 'ılm* inniy eızuke en tekûne minel cahiliyn;

Buyurdu ki: "Ey Nuh! Muhakkak ki o senin ailenden değildir! Muhakkak ki o (hükmüme karşı oğlun konusunda ısrarlı olman) imanın gereği olmayan bir fiildir! Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme! Muhakkak ki Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim." (A.Hulusi)

46 - Ya Nuh! buyurdu: o senin ehlinden değil, o gayri Salih bir amel, binaenaleyh bilmediğin şey'in benden isteme ben seni câhillerden olmaktan tahzir ederim. (Elmalı)


Kale Allah ona şöyle cevap verdi; ya Nuh ey Nuh innehu leyse min ehlik kesinlikle o senin ailenden sayılmazdı. Sen aile sınırlarını kan bağıyla değil, din bağıyla çizmelisin. Bunun anlamı bu. Senin aileni kan değil din belirlemeli. innehu amelün ğayru salihiyn dolayısıyla bu yakarışın doğru olmayan bir davranıştır ey Nuh.

Bu ibarenin burada ki okunuş biçimiyle manası bu. Asım kıratına göre manası bu. Ki zaten buradaki yazılışı da böyle. Ama bu ibare farklı bir, alternatif bir anlama da gelebilir. innehu amelün ğayru Salih Hz. Nuh’a bu senin yakarışın, Allah’tan bu talebin doğru bir şey değil diyor bu. Fakat şöyle bir mana da verilebilir İnnehu oğul, yani o oğul senin yerini bulmamış bir amelindir. O zaman çocuk amel olarak, çocuk babanın ve annenin ameli olarak değerlendirilmiş olur ki Kur’an ın genel düşüncesinden yola çıkarak böyle bir benzetme doğru olabilir. Fakat birinci manası olmadığı kesin. Ama bir de farklı bir okuyuş var, farklı bir kıraat. O zaman bu amelün mastarı amile olarak okuyanlara göre, fiil olarak okuyanlara göre tamamen değişik bir manaya gelebilir. O zaman mana; Çünkü o yanlış yaptı, yani sen onun için böyle yakaramazsın çünkü o yanlış yaptı manasına gelir. Fakat bu biraz tali bir okuyuş, daha doğrusu birebir, herhangi bir ilave olmaksızın doğrudan anlamı bizim tercih ettiğimiz gibidir.

fela tes'elni ma leyse leke Bihi 'ılm bundan böyle hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme. Yani ilahi taktirin en içsel sebeplerini, insanın nihai komunu bilmiyorsun, hiç kimse bilemez bunlar gayb dandır, peygamber dahi bilemez. Onun için bilmediğin bir şeyi isteme denilmek isteniyor. inniy eızuke en tekûne minel cahiliyn; elbette ben sana cahillerden olmamanı öğütlüyorum ey Nuh buyuruyor rabbimiz.

Burada peygamber öğüt veren konumundan öğüt alan konumuna geçti. Yani peygamber nasıl insanlara yol gösteriyorsa, Allah’ta peygamberlerine yol gösteriyordu ve onları böyle eğitiyordu. İşte rabbimizin bir peygamberini nasıl eğittiğine ilişkin harika bir örnek olay.


47-) Kale Rabbi inniy euzü BiKE en es'eleKE ma leyse liy Bihi 'ılm* ve illâ tağfirliy ve terhamniy ekün minelhasiriyn;

(Nuh) dedi ki: "Rabbim! Bilgisine sahip olmadığım (içyüzünü bilmediğim) şeyi senden istemekten sana sığınırım! Beni bağışlamaz ve bana rahmet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum." (A.Hulusi)

47 - Ya rabbi! Dedi: senden bilmediğim şey'i istemekten sana sığınırım, sen bana mağrifetini reva, rahmetini atâ kılmazsan ben hüsrâna düşenlerden olurum. (Elmalı)


Kale Rabbi inniy euzü BiKE en es'eleKE ma leyse liy Bihi 'ılm peki Nuh peygamber yaptığı yanlışa karşı rabbi sinden böyle hafif azarlı, hafif yollu bir azarla bir uyarı alınca ne yaptı. Kendisine zalim kavmin davrandığı gibi davranmadı tabii ki. Ne yaptı bakınız; Rabbim dedi Hakkında bilgim olmadığı bir şeyi istemekten sana sığınırım. Hemen teslim oldu ve özür diledi. Bu kadar. Bu kadar basit diyemiyorum, özür dilemek basit değil çünkü, ama bu kadar güzel diyebiliyorum. Bu kadar muhteşem ve biz insanlara da, biz muhataplara da böyle bir öğüt. Yanlışı savunmak affedilmez bir yanlıştır. İnsan yanlış yapar fakat yanlışı savunmamalı.

ve illâ tağfirliy ve terhamniy ekün minelhasiriyn; zira eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen büsbütün kaybedenlerden olurum. İşte bir mümine düşen, günah karşısında yanlış karşısında, hata karşısında bir mümine düşen Nuh peygamberin işte bu halini takınmaktır.


48-) Kıyle ya Nuhuhbıt BiSelâmin minna ve berakatin aleyke ve alâ ümemin mimmen meak* ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azâbün eliym;

"Ey Nuh... Sen ve seninle beraber olanlardan oluşacak halklara bizden Selâm ve bereketlerle in... Biz onları yararlandıracağız, sonra da onlara bizden (hakikatindeki Esmâ mânâsı sonucu olarak, derûnundan gelen bir yolla) acı azap yaşatılır" denildi. (A.Hulusi)

48 - Ya Nuh! Denildi: in bizden bir selâm ve bir çok bereket ile sana ve beraberindeki kimselerden bir çok ümmetlere, daha bir çok ümmetler; ileride onları da müstefit edeceğiz, sonra onlara bizden bir elîm azâb dokunacak. (Elmalı)


Kıyle ya Nuhuhbıt BiSelâmin minna ve berakatin aleyke ve alâ ümemin mimmen meak Ey Nuh denildi, senin ve seninle birlikte olanların nesillerinden gelecek olanlara katımızdan bir esenlik ve mutluluk, bir bereket ve bolluk muştusuyla inip yerleş. Demek ki sadece o küçük hatasından dolayı bağışlanmıyor, ona büyük bir ödülün de verildiği ifade buyruluyordu.

ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azâbün eliym; fakat gelecek kuşaklar arasında öyleleri bulunacak ki önce onlara geçici zevkleri tattıracağız, sonra tarafımızdan can yakıcı bir azaba çarptıracağız.

Bu neye bir atıftır. Peki Nuh peygamber ve müminler kurtuldular tümü mümin olan bu insanlardan daha sonra neden kafir olanlar geldi, mümin olarak devam etmedi derseniz eğer, işte bu işin yasası bu deniliyor. Eğer; Ey Muhammed sen, Nuh peygamberin çocukları bunlar. Bunlar nereden çıktı diyorsan cevabı bu dercesine adeta. Bu, bu işin yasasıdır demeye getiriyor Kur’an.


49-) Tilke min enbail ğaybi Nuhıyha ileyk* ma künte ta'lemüha ente ve lâ kavmüke min kabli hazâ* fasbir, innel akıbete lil müttekıyn;

İşte bunlar Gayb haberlerindendir! Bunları sana vahyediyoruz... Bundan önce ne sen bunları biliyordun ne de halkın... O hâlde sabret... Muhakkak ki gelecek korunanlarındır. (A.Hulusi)

49 - İşte bunlar gayb haberlerinden, sana bunları vahiy ile bildiriyoruz, bundan evvel onları ne sen bilirdin ne kavmin, böyle, o halde sabret, her halde akıbet muttakilerindir. (Elmalı)


Tilke min enbail ğaybi Nuhıyha ileyk

Yine kamera, tarihin içinde ki örneklikten muhataplara döndü, şimdi ve burada yı dile getiriyor.

Bunlar sana bildirdiğimiz gaybı haberlerdendir. ma künte ta'lemüha ente ve lâ kavmüke min kabli hazâ bunları ne sen ne de toplumun daha önce biliyor değildiniz. fasbir, innel akıbete lil müttekıyn; şu halde sabret, unutma ki mutlu son, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olanlarındır. Yani bu kıssaları hikaye olsun diye anlatılmadıkların en güzel delili işte şu son cümle. Yani mutlu son Muttakilerindir. Aktüel karşılığı yaşanan hayattır bu cümlenin. Bizzat o an ve oradadır yani. Ahlaki dersler vermektedir bu kıssalar. Onun için bu kıssaları Allah hikaye olsun diye nakletmiyor. Bunlardan alacağınız ahlaki dersleri alın ey bu hitabın muhatapları demektir bu. İyi ve kötüyü tanıyın demektir. Tarih boyunca iyi ve kötünün davranışları değişmemiştir demektir bu kıssalar.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder