28 Ağustos 2011 Pazar

İslamoğlu Tef. Ders. Araf (133-138)(55-C)

Devam ediyor.


133-) Feerselna aleyhimüt tufane vel cerade vel kummele veddafadia veddeme âyâtin mufassalatin festekberu ve kânu kavmen mücrimiyn;

Biz de onların üzerine tafsilâtlı işaretler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan yağdırdık! (Yine de) büyüklendiler ve suçlu bir topluluk oldular. (A.Hulusi)

133 - Biz de kudretimizin ayrı ayrı âyetleri olmak üzere başlarına tufan gönderdik, çekirge gönderdik, haşarat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik yine inat ettiler ve çok mücrim bir kavim oldular. (Elmalı)


Feerselna aleyhimüt tufane Buradaki fee Ta’kıbiye dir, bütün işte bu tavırları yüzünden bunun üzerine ne oldu; Bizde onlara tufanı..!

Tufan, farklı farklı karşılıklar almış özellikle ıstılah kitaplarında. Ragıp el Isfahani; Kapsamlı felaket diye karşılamış. Tac-ul Aruz sahibi ise kitlesel ölüm getiren bir bela diyor. Ama açıktır ki tufan, sel ve su baskınları, ölümlere yol açan su ve sel baskınları olsa gerek. Ki Mısır’ın en büyük felaketlerinden biri Nil’in yılda birkaç kez kabarıp etrafında canlı adına ne varsa silip süpürüp götürmesi idi.

Onun içinde iğrenç bir gelenek oluşturmuşlar her yıl Nil kabarmasın diye içlerinden genç terütaze bir çocuğu, bir kız çocuğunu canlı canlı ırmağa atar boğarlar, ona kurban edip ırmak tanrısını teskin etmek için rüşvet vermiş olurlardı. Yani biraz önceki ayetlerle bu eski Mısır da ki gelenek arasında ne kadar ilginç bir irtibat var değil mi. Ayetlerin söylediği hakikatle. Yani gerçeğe iman etmezse insan, nasıl kendi soyuna hakarete yöneliyor, zulme yöneliyor. İşte bu Mısır geleneği, eski Mısır geleneği. Canlı canlı kız çocuğunu Nil’e atıp boğulmasını seyretmek. Hangi vicdan, hangi insaf, hangi insani duygu ile bir insan veya insanlık bunu izleyebilir.

İşte Allah belirlemezse hayatın esaslarını, insan kendi kısır aklı ile belirlemeye kalkar ve Allah’ı dışlarsa orada olacak olan budur.

Bugün olmuyor demeyiniz lütfen. Bugün modern tanrılara, modern yöntemlerle sunuyorlar insanları. Belki bu günün çağın modern tanrılarına öyle teker teker sunmuyorlar. Modern çağın modern tanrıları sırf 25 yıl içerisinde kopan iki dünya savaşında 60 milyon insanın kanını içiyor. Ama yine de doymuyor. Onun için bugün artık geliştik canım böyle şeyler olmaz demeyin lütfen. Modern çağın modern putları var, totemleri var, tanrıları var ve onların uğruna eskisinden çok daha fazla insan kurban ediliyor.

vel cerade vel kummele veddafadia veddeme kurbağa sürülerini, yani ondan önce cerad var, çekirge sürülerini, kurbağa sürülerini ve haşereleri vel kummel, bizde kınığ diye geçmiş, işte oradan geçen bir sözcük. Ve kan kırmızı suyu musallat ettik onlara.

Bunların hepsi firavun ve halkının başına gelen, Allah’ın vahyine karşı direndikleri için başına gelen belalar ve musibetler. Bu belaların ayrıntıları zaten Ahdi kadim’de, Kitab ı Mukaddes de ayrıntıları ile ele alınmış ve açıklanmış, anlatılmış.

âyâtin mufassalatin festekberu ve kânu kavmen mücrimiyn; Bunlar apaçık mesajlardı. Fakat yine de büyüklük tasladılar. Zira onlar günaha batmış bir toplumdu. Şeytanlaşmışlardı yani.

Musibet; müminin imanını, kafirin inkarını artırır sevgili dostlar. Onun için bu yasa o gün de geçerli idi. O günde müminlerin imanını artıran bu musibetler, kafirlerin inkarını artırmıştı.

[Ek bilgi; FİRAVUNA KARŞI GERÇEKLEŞEN BELÂLAR.

Kan Belası;

Musa’yla Harun RAB’bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü.(20)

Kurbağa belası;

Böylece Harun elini Mısır’ın suları üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp Mısır’ı kapladı.(6)
Firavun Musa’yla Harun’u çağırtıp, “RAB’be dua edin, benim ve halkımın üzerinden kurbağaları uzaklaştırsın” dedi,

Sivrisinek Belası;

Öyle yaptılar. Harun elindeki değneği uzatıp yere vurunca, insanlarla hayvanların üzerine sivrisinekler üşüştü. Mısır’da yerin bütün tozu sivrisineğe dönüştü.(17)
Büyücüler firavuna, “Bu işte Tanrı’nın parmağı var” dediler. Ne var ki, RAB’bin söylediği gibi firavun inat etti, Musa’yla Harun’u dinlemedi.(19)

At Sineği Belası;

Halkımı salıvermezsen senin, görevlilerinin, halkının, evlerinin üzerine at sineği yağdıracağım. Mısırlılar’ın evleri ve üzerinde yaşadıkları topraklar at sinekleriyle dolup taşacak.(21)
RAB Musa’nın isteğini yerine getirdi; firavunun, görevlilerinin, halkının üzerinden at sineklerini uzaklaştırdı. Tek sinek kalmadı.(31)

Hayvanların Ölümü;

RAB İsrailliler’le Mısırlılar’ın hayvanlarına farklı davranacak. İsrailliler’in hayvanlarından hiçbiri ölmeyecek.’ ”(4)
Ertesi gün RAB dediğini yaptı: Mısırlılar’ın hayvanları büyük çapta öldü. Ama İsrailliler’in hayvanlarından hiçbiri ölmedi. (6)

Çıban Belası;

Kurum bütün Mısır’ın üzerinde ince bir toza dönüşecek; ülkenin her yanındaki insanların, hayvanların bedenlerinde irinli çıbanlar çıkacak.”(9)
Büyücüler çıbandan ötürü Musa’nın karşısında duramaz oldular. Çünkü bütün Mısırlılar’da olduğu gibi onlarda da çıbanlar çıkmıştı. (11)

Dolu Belası;

RAB Musa’ya, “Elini göğe doğru uzat” dedi, “Mısır’ın her yerine, insanların, hayvanların, kırdaki bütün bitkilerin üzerine dolu yağsın.” (22)
Şiddetli dolu yağıyor, sürekli şimşek çakıyordu. Mısır Mısır olalı böylesi bir dolu görmemişti.(24)
Yalnız İsrailliler’in yaşadığı Goşen bölgesine dolu düşmedi.(26)

Çekirge belası;

Musa değneğini Mısır’ın üzerine uzattı. Bütün o gün ve gece RAB ülkede doğu rüzgarı estirdi. Sabah olunca da doğu rüzgarı çekirgeleri getirdi. (13)
Toprağın üzerini öyle kapladılar ki, ülke kapkara kesildi. Bütün bitkileri, dolunun zarar vermediği ağaçlarda kalan meyvelerin hepsini yediler. Mısır’ın hiçbir yerinde, ne ağaçlarda, ne de kırdaki bitkilerde yeşillik kalmadı.(15)
 “Lütfen bir kez daha günahımı bağışlayın ve Tanrınız RAB’be dua edin; bu ölümcül belayı üzerimden uzaklaştırsın.”(17)
RAB rüzgarı çok şiddetli batı rüzgarına döndürdü. Rüzgar çekirgeleri sürükleyip Kamış Denizi’ne döktü. Mısır’da tek çekirge kalmadı. (19)

Karanlık Belası:

Musa elini göğe doğru uzattı, Mısır üç gün koyu karanlığa gömüldü. (22)

Kitabı Mukaddes – Mısırdan çıkış.




134-) Ve lemma veka'a aleyhimürriczü kalu ya Mused'u lena Rabbeke Bi ma ahide 'ındek* lein keşefte annerricze lenu'minenne leke ve le nursilenne me'ake beniy israiyl;

Üzerlerine bu azap geldiğinde: "Ey Musa! Sözleşmene dayanarak, bizim için Rabbine dua et... Şayet bu azabı bizden kaldırırsan, muhakkak ki sana iman edeceğiz ve mutlaka İsrail oğullarını seninle beraber göndereceğiz" dediler. (A.Hulusi)

134 - Vaktaki azab üzerlerine çöktü, ya Musâ! dediler: Bizim için rabbine dua et, sana olan ahdi hürmetine, eğer bizden bu azâbı sıyırırsan kasem olsun ki sana katiyen iman ederiz ve Beni İsraîl’i seninle beraber mutlak göndeririz. (Elmalı)


Ve lemma veka'a aleyhimürriczü kalu Bu musibetlerin başlarına geldiği her zaman şu vaatte bulunurlardı.

İşte tam tipik bir küfür davranışı. Musibet başına gelince, yani başı sıkışınca şu vaatte bulunurlardı.

ya Mused'u lena Rabbeke Bi ma ahide 'ındek ey Musa, seninle yaptığı peygamberlik hürmetine bizim için rabbine dua et, lein keşefte annerricze lenu'minenne leke ve le nursilenne me'ake beniy israiyl; eğer o musibeti bizden uzaklaştırırsa söz, sana inanacak ve İsrail oğullarının seninle gitmesine izin vereceğiz.

Her musibet gelişinde, başları her sıkışmada böyle bir vaade bulunuyorlar. Peki ya devamı?


135-) Felemma keşefna anhümürricze ila ecelin hüm baliğuhu izâ hüm yenküsûn;

Kendilerine verdiğimiz mühlet sona erene kadar onlardan bu azabı kaldırdığımızda, bir de bakarsın ki onlar yine sözlerinden dönmüşler! (A.Hulusi)

135 - Vaktaki erişecekleri bir müddete kadar azâbı kendilerinden sıyırdık derhal yeminlerini bozdular. (Elmalı)


Felemma keşefna anhümürricze ila ecelin hüm baliğuhu izâ hüm yenküsûn; fakat sözlerini gerçekleştirecekleri bir süre için musibeti kaldırdığımız her seferinde ise gerisin geri sözlerinden dönerlerdi.

Hiçte sürpriz değil, hiçte garip değil. Fıtrat sözüne ihanet eden musibet sözüne neden sadakat göstersin ki. Onlar bir kere var oluşlarına ihanet ettiler. Çünkü küfür var oluşa ihanettir. Kişi kendi var oluşuna ihanet ediyorsa, musibet sözüne neden sadakat göstersin. Onun için onlar da göstermediler.


136-) Fentekamna minhüm feağraknahüm fiyl yemmi Bi ennehüm kezzebu Bi âyâtina ve kânu anha ğafiliyn;

(Bu sebeple) onlara yaptıklarının sonucunu şiddetle yaşattık; mucizelerimizi - işaretlerimizi yalanlamaları ve onlardan gaflete düşmeleri dolayısıyla, onları denizde boğduk! (A.Hulusi)

136 - Biz de âyetlerimizi tekzip ettikleri ve onlara kulak asmadıkları için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk. (Elmalı)


Fentekamna minhüm Göstermediler de ne oldu? Ne oldu, en sonunda bizde bunun acısını onlardan çıkardık. feağraknahüm fiyl yemmi Bi ennehüm kezzebu Bi âyâtina ve kânu anha ğafiliyn; Ayetlerimizi yalanladıkları ve onlara kayıtsız kaldıkları, dikkatinizi çekerim. ve kânu anha ğafiliyn; Onlara karşı kayıtsız kaldıkları, aldırmazlıkları, vurdum duymazlıkları yüzünden hepsini denizde boğduk.

Kayıtsız kalmak, bu önemli. Altını çizmeli bunun. Aldırmamak, karşı çıkmakla aynı görülüyor. Allah’ın tuttuğu karnede aldırmazlıkla karşı çıkmak, aynı suça, aynı nota tekabül ediyor. Onun için hakikat karşısında aldırmayanlar, sessiz kalanlar, zulme karşı sessiz kalanlar, zulmedenlere ortak olanlar gibi değerlendiriliyor. Buradan rahatlıkla bu çıkarılabilir.


137-) Ve evresnel kavmelleziyne kânu yüstad'afune meşarikal'Ardı ve meğaribehelletiy barekna fıyha* ve temmet kelimetü Rabbikel Husna alâ beniy israiyle Bi ma saberu* ve demmerna ma kâne yasne'u fir'avnü ve kavmühu ve ma kânu ya'rişun;

Hor görülüp güçsüz bırakılmış topluluğu, içinde bereketler oluşturduğumuz yeryüzünün doğularına ve batılarına mirasçı kıldık... Rabbinin İsrailoğullarına olan o en güzel sözü, sabretmeleri sonucu yerine geldi. Firavun ve halkının yapageldikleri şeyleri ve dikip yükselttiklerini de yerle bir ettik! (A.Hulusi)

137 - Ve o hırpalanıp ezilmekte bulunan kavmi ma'hud Arzın bereketlerle donattığımız maşrıklarına Mağribilerine varis kıldık ve Rabbinin Beni İsraîl’e olan o güzel kelimesi sabır etmeleri sebebiyle tamamen tahakkuk etti de Firavun ile kavminin yapa geldikleri masnûâtı ve yükselttikleri binaları yerlere serdik. (Elmalı)


Ve evresnel kavmelleziyne kânu yüstad'afune meşarikal'Ardı ve meğaribehelletiy barekna fıyha Bir zamanlar hor görülüp ezilen insanları, toprağını bereketli kıldığımız ülkenin en doğusundan en batısına kadar tamamına hakim kıldık.

Buradaki barekna fıyha ibaresi, isra suresinin 1. ayetinde, ki yaklaşık bir ifade olarak gelir. Kutsallıktan çok bize göre verimlilik, toprak bereketi anlamına gelir, alınmalıdır. Çünkü ikisinde de bereket toprağa izafe edilmiştir. Fiyha burada.

Subhanelleziy esra Bi abdiHİ leylen minel Mescidil Harami ilel Mescidil Aksalleziy barekna havlehu..(İsra/1) Orada da Havlehu, etrafını, etrafındaki araziyi anlamına. Onun için buradaki bereket, daha çok toprak bereketi, verimlilik olsa gerek.

Ali İmran/ 96 da ki Bekke’ye, Kabe’nin içinde bulunduğu vadi olan bekke vadisine atfedilen bereket ise daha farklı.

..Bi Bekkete mübareken.. Ali İmran/96 Yalın olarak geliyor orada ve Kabe vadisine atfediliyor, toprağa değil. Zaten toprağın bitek olmadığı, verimsiz olduğu İbrahim Suresinin 37. ayetinde açıkça zikredilmiş.

..Bi vadin ğayri ziy zer'ın 'ınde.. İbrahim/37.

Hz. İbrahim Allah’a dua ederken; Ben neslimi, çocuklarımı, eşimi, bitek olmayan, verimsiz, hiç ot bitmeyen bir araziye bıraktım diyor.

Onun için adeta burada ki barekna,  ğayri ziy zer'ın ifadesinin karşıtı. Yani bitek olan, bitek olmayan gibi düşünülürse sanırım daha doğru olur.

ve temmet kelimetü Rabbikel Husna alâ beniy israiyle Bi ma saberu ve rabbinin İsrail oğullarına verdiği güzel bir gelecek vaadi, onların sabırlarına karşılık olarak işte böyle gerçekleşmiş oldu. Bu vaat hangi vaatti, bu surenin 128. ayetinde Musa peygamberin dilinden verilen vaat. İşte o vaat gerçekleşti.

ve demmerna ma kâne yasne'u fir'avnü ve kavmühu ve ma kânu ya'rişun;

Bu çok önemli, Firavun ve avenesinin mimarı olduğu kibir uygarlığını işte böylece tarihe gömdük.

Kibir uygarlığı diye çevirdim, Çok fazla müdahil olmuş değilim bu çeviriyi yaparken. Çok serbest bir çeviri de sanmayın bunu. Aslında literal olarak ya'rişun sözcüğünün anlam alanı içerisinde kalarak bu çeviriyi yaptım. Çünkü aş, aynı kökten gelir. Görkem, yüce, kalmış, dikilmiş anlamına gelir. Herhalde buradan firavun uygarlığının görkemini tasdik ediyor değildir, bu görkemin bir başkaldırı, bir kibir uygarlığı olduğunu söylüyor Kur’an. Yani kibir uygarlığı, Allah’a karşı başkaldırı uygarlığı. Elindeki iktidar imkanını Allah’a başkaldırmak için kullanan bir uygarlık. Onun için ben de oradan yola çıkarak ya'rişun ibaresini kibir uygarlığı olarak çevirdim ve tüm tarihin kibir uygarlıklarının akıbetini işte buradan yola çıkarak görebilirsiniz.


138-) Ve cavezna Bi beniy israiylel bahre feetev alâ kavmin ya'küfune alâ asnamin lehüm* kalu ya Musec'al lena ilâhen kema lehüm aliheh* kale inneküm kavmün techelun;

İsrail oğullarına denizi geçirttik... Kendilerine ait putlara tapınan bir topluluğa ulaştılar. Dediler ki: "Ey Musa... Onların sahip olduğu ilâhlar gibi bizim için bir ilâh oluştur"... (Musa) dedi ki: "Muhakkak ki siz çok cahilsiniz!" (A.Hulusi)

138 - Ve Beni İsraîl’e denizi atlattık, derken bir kavme vardılar, toplanmışlar kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı, ya Musâ! dediler: Bunların bir çok ilâhları olduğu gibi sen de bize bir ilâh yap, siz, dedi: Gerçekten cahillik ediyorsunuz. (Elmalı)


Ve cavezna Bi beniy israiylel bahre sonunda İsrail oğullarını denizden geçirdik.

Bu deniz, kızıl deniz denilir genellikle ama bizce daha büyük bir ihtimalle burada sözü edilen, geçilen deniz, firavunun da içinde boğulduğu deniz, bugün artık kara haline gelen ve daha sonradan üzerinde Süveyş kanalının açıldığı, ki Süveyş kanalı açılmazdan önce, binlerce yıl önce kanalın olduğu yer yine denizdi. Onun için oralar önce deniz iken sonradan yavaş yavaş suları çekilip önce sığ bir denize, sonra bataklığa, sonra sazlık ve kamışlığa dönüşecektir. İşte daha büyük bir ihtimalle hadise burada gerçekleşmiş olmalı.

Kur’an neden olaylar arasında bir bağlantı kurmadan sadece belli noktalara zum yaparak geçiyor derseniz eğer, Kur’an ın maksadı bize hadisenin öyküsünü, hikayesini sunmak değil. Kur’an tarih kitabı değil. Kur’an burada ahlaki ilkelere, ahlaki motiflere dikkat çekiyor. Bizim dikkatimizi, ibret alacağımız noktalara çekip geçiyor. Amacı da öğüt vermek ve ibret almamızı sağlamak. Yoksa olayın tarihi detaylarını bize aktarıp ta bir tarih kitabının yaptığını yapmak değil. Onun için de Kur’an bize bu gibi hadiseleri anlatırken, sadece anlattığı bağlamla ilgili kısımlarını alır, diğer kısımlarını bırakır ve anlatırken olaylar arasında zamansal bir bağlantı da kurmayabilir kimi zaman. Hatta bazen takdim-tehir yapar. Sonradan olmuş olayı önce, önceden olmuş olayı sonradan nakledebilir. Bunlar esasa ilişkin şeyler değildir. Kur’an ın maksadı bize, tarihte yaşanmış o hadiseden yola çıkarak Allah’ın yasalarını öğretmektir.

feetev alâ kavmin ya'küfune alâ asnamin lehüm Derken bir takıp putlara tapınan insanlarla karşılaştılar İsrail oğulları. Kurtuldular, bakınız Allah’ın rahmeti sayesinde düşmanlarından kurtuldular, yolda puta tapan bir topluma rastladılar.

Kalu ne deseler beğenirsiniz peygamberleri olan Hz. Musa’ya, ya Musec'al lena ilâhen kema lehüm aliheh Ey Musa dediler, onların tanrısı gibi bize de bir tanrı tedarik ediver.

İşe bakın, Allah’a şükredecekleri bir noktadalar. Korkunç bir zulümden kurtarılmışlar, muhteşem bir mucize ile ve geldikleri nokta burası. İşte Müslüman İsrail oğullarının Yahudileştiği nokta burası. Müslüman İsrail oğullarının Yahudileştiği nokta.

Bu ümmete taa..!  başından bir uyarı, daha baştan uyarı. Yahudileşmeyin ey Ümmeti Muhammed. Siz de Müslüman İsrail oğullarının yaptığı gibi Yahudileşmeyin.

Tabii şöyle bir soru gelebilir akla. Nasıl olabilir, bu kadar mı körler, bu kadar mı vurdum duymazlar, bu kadar mı sapmaya hazırlar. Yani yaşadıklarını hiç yaşamamış gibi davranmaları mümkün mü. Bunun açıklamasını belki ilerde gelecek ayetlerle vereceğiz, ama hemen şunu söyleyeyim ki onlar, muhtemelen Amâlika kavimlerinden birinin, putperest kavimlerinden birinin içinden geçtiler yerleşim merkezlerinden ve onların taptığı putları gördüler. Ama ilginçtir onların heykelini yaptıkları, daha sonra yapacakları, daha doğrusu heykelini yapacakları buzağıdan anlıyoruz ki, aslında onlar Mısır’a tapıyorlar. Düşmanlarına tapıyorlar. Onu ilerde göreceğiz.

kale inneküm kavmün techelun; Musa cevaben dedi ki; Siz sahiden de cahil bir toplumsunuz, ne kadar cahil adamlarsınız dedi.


Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder