19 Aralık 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. KÂFİRÛN SURESİ (01-05) (198-C)




Kevser suresinden sonra Kafirun suresi geliyor 109. sırada elimizde ki mushafta. Fakat iniş sıralamasında 18. sırada yer alıyor. Adını ilk ayetinden alıyor. İhlas ile birlikte düşünülmüş bu sure hep. Hatta mukaşkışateyn şeklinde isimlendirilmiş. Yani hastalıktan iyi eden manasına, hastalığı kurutan, kurutup atan manasına. Tabii ki bu hastalık manevi hastalık, yani kalbin hastalığı İhlas ile birlikte sayanlar olmuş, hatta onu bir sure telakki edenler dahi olmuş.

Fakat öyle olmadığı kesin. Ama birbirine adeta atıf gibidir. Sanki Lâ İlâhe İllallah’ın Lâ ilâhe si. Kafirun suresi İllallah ‘ı, İhlas suresi ise İllallah, yani tevhid suresidir. Bu iki sure Lâ ilâhe İllallah’ın iki yarısını temsil eder. Lâ ilahe nin açılımı, Kafirun da, İllallah’ın açılımı tevhid yani ihlas suresinde yapılır gibidir.

İlk tertiplerde maun suresi ile fil suresi arasına yerleştirilmiş. Konusu tevhid. Ana fikri bir cümle “imanda pazarlık yok.” İmanda pazarlık olmaz. Hatta tersi de geçerli pazarlık olan yerde iman olmaz. Eğer imanda pazarlık yapıyorsa biri, orada da iman olmaz. Onun için pazarlık olan yerde iman, imanda da pazarlık olmaz.

Niye? İman pazarlıksız bir şey, Allah’a teslimiyet çünkü. Ya rabbi %95 teslim olsam olmaz mı? Olmaz, ona teslimiyet denmiyor ki İslam denilmesi için, Müslüman adını alması için, teslimiyet adını alması için pazarlıksız teslim olması, kayıtsız şartsız teslim olması lazım. %99 bile olmaz. Çünkü teslimiyetin özüne aykırı, teslimiyetin yapısına, mantığına aykırı. Teslimiyette pazarlık istisna tutulamaz. Ya rabbi sana teslim oldum ama şu, şu, şu hariç. Hayır Ya rabbi sana teslim oldum ama siyasi işlerime karışma, Ya rabbi sana teslim oldum ama ticaretime karışma. Bu teslimiyet değildir ki. Kayıtsız şartsız teslim olmaktır İslam’ın adı.

Tarihi bir zemin üzerine, olay üzerine oturur sure. Kureyş Allah resulü ile pazarlık yapar. Allah Resulü bu pazarlık üzerine bir rivayette Ebu Talib’e gelirler Kureyş’in uluları, sanadidi Kureyş kaynaklarımızın ifadesi ile ve ondan şöyle bir ricada bulunurlar.

Gel yeğenine içimizde ki en güzel kızı alalım eğer istiyorsa. Onu, onunla everelim. Veya para toplayalım içimizde en zengin yeğenin olsun, onu paraya boğalım. Veya içimizden en sevdiğin veya en meşhur, en dalyan gibi, en fidan gibi falanımızın oğlu. Bu oğlumuzu sana verelim onun karşılığında Muhammed’i bize  teslim et. Veya söyle ona başımıza lider olmak istiyorsa lider seçelim. Yani biraz sonra mecnun diyecekleri insana nasıl teklif ediyorlar, kendi içlerinde nasıl çelişkililer bakar mısınız.

Amca bunları dinlemiş ve göndermiştir. Yeğenini çağırmış; Yeğenim Kureyş böyle böyle böyle diyor. Allah resulünün cevabı tarihe geçecek dillere destan bir dava adamı cevabıdır. Vallahi ay emmiy, Vallahi ya emmiy. Valahi ey amca lev vede us şemse fiy yemini vel kamera fiy şimali lem ma teraktü hazel emr. Eğer güneşi sağ elime ayı sol elime koysalar vallahi ben bu davamdan vazgeçmem. Ama benim için en dikkat çekici tarafı bu ifadenin en sonudur. lem ma teraktü hazel emr. Hatta ye’tiyallahu bi emri ta ki Allah’tan bir emir gelinceye kadar.

Bu neyi gösteriyor, bu son cümle? Allah’tan bir emir gelirse vazgeçerim. Yani bu dava benim kişisel davam değil ki. Ben bunun kişisel bire kin meselesi, dava meselesi yapmadım ki. Allah görev kendirdi, kul olduğum için mecburum. Eğer Allah geri alsın, dönüp sormam bile niye aldın. Dolayısıyla siz elçiye konuşuyorsunuz, elçiye zeval olmaz ki. Elçiyi gönderene söyleyin bunu. Ben bir elçiyim, ben kendiliğimden gelmiş değilim ki, kendiliğimden çekileyim. Veya ben çekilince olsun. Mümkin mi bu?

Dolayısıyla yapılan teklifte ki mantık hatasını da gösteriyor aynı zamanda. Yani beni gönderen Allah’a söyleyin bunları bana değil ve ben bunu kişisel bir dava haline getirmedim. Yani inada bindirmedim ben. Allah geri çeksin ben bugün bırakırım. Yani bu çok önemliydi.

[Ek bilgi; Sure, küfür dini ile İslam dini arasında hiçbir ilginin bulunmadığını ve herbirinin başlı başına ayrı bir düşünce olup uzlaşma imkanının da bulunmadığını açıklamaktadır. Başlangıçta bu surenin muhatabı Kureyşli kafirlerdir ve sure onların teklifleri üzerine nazil oldu. Ama surenin geçerliliği o günler ile sınırlı değildir. Kur'an'a geçen bu talimat müslümanlar için kıyamete kadar geçerlidir. Küfür dini ne şekilde olursa olsun, hem sözle hem de amelle ondan beraat etmek gerekir. Bu surede, küfür dininin ilkelerine riayet edilemeyeceği ve din konusunda hiç bir anlaşma olamayacağı kafirlere bildirilmiştir. (Mevdudi-Tefhimu-l Kur’an)]

Ve bir başka kaynakta tarihi olay Vakıdi’nin ve İbn. İshak’ın eserlerinde Meğaziy ve Siyra da şöyle nakledilir. Hz. Peygamber Kâbe’nin etrafında tavaf ederken Esved Bin Abdülmuttalib, Velid bin Muğire, Ümeyye bin Halef ve As bin Vail gelirler ve şu teklifte bulunurlar; Gel sen bizim tanrılarımıza bir yıl ibadet et, biz de senin tanrına bir yıl ibadet edelim. Ona hayır deyince; O zaman gel sen bizim tanrılarımıza 1 ay ibadet et biz seninkine bir bütün yıl. Pazarlık yapa yapa bi1 günü 1 yıla çıkarırlar. Allah resulü üzgün bir biçimde onları reddederek eve döner ve işte o gece Kâfirun suresi nazil olur ve bu bir dönüm noktası olur.

Kafirun suresinden sonra artık Mekke aristokratlarının Allah resulünden ümidi kesilmiş. Yani artık pazarlık paylarının olmadığını bu işe böyle bir çözüm bulamayacaklarını anlarlar ve ondan sonra top yekun saldırıya geçer ve düşman olurlar. Yani Kâfirun suresi Mekke hayatı boyunca Allah resulünün dönüm noktalarından birini teşkil eder. Ondan sonra ikinci dönüm noktası is Necm suresidir. Müşriklerin putlarının tek tek sayıldığı ve reddedildiği, orada da düşmanlık bir ileri aşamaya taşınır. Bu dönüm noktası olan surelerden biridir. Şimdi suremizi tefsire geçebiliriz.

[Ek bilgi; İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah, "Ben, şirkten kurtulacağınız kelimeleri size öğreteyim mi?" dedi. Ve "o kelimeler, uyumadan önce Kafirun suresini okumanızdır" buyurdu. (Ebu Ya'la, Taberanî). (Mevdudi-Tefhimu-l Kur’an)]



Rahman, Rahıym olan Allah adına. Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına.


1-) Kul yâ eyyühel kâfirun;

De ki: "Ey hakikat bilgisini inkâr edenler!" (A.Hulusi)

1 - Deki: ey kâfirler! (Elmalı)


Kul yâ eyyühel kâfirun de ki siz ey kafirler. De ki siz ey küfrü hayat tarzı edinenler. De ki siz ey inkarı ahlâk haline getirenler. Kafirin ismi fail olmasından yola çıkarak bir fiil, failin ismi olması için onu hayat tarzı ve ahlâk tarzı haline getirmesi lazım. Onun için farklı versiyonlarıyla çevirdim. Ne kadar çevrilebilirse onların hepsini çeviriye yansıttım ki bu manalar da burada var olduğu bilinsin.

Kul, Kur’an da ilk de ki fiili. Ki Kur’an da bunun dışında 4 dure daha böyle başlar Kul HUvAllâhu Ehad. (İhlas/1) Felâk suresi Kul e'ûzü BiRabbil felak. (Felak/1) Nas suresi; Kul e'ûzü BirabbinNâs. (Nas/1) ve cin suresi; Kul ûhıye.. (Cin/1) Dolayısıyla 4 sure + 1= 5 sure Kur’an da Kul emir fiiliyle başlar. De ki; manasına gelir.

Birincisi inşadır, çünkü emirdir. Bunun anlamı da şudur ben seni inşa ediyorum ey kul, Allah seni inşa ediyor, emir veriyor, bu emri tut.

İkincisi o emir kuludur niye ona gidip de böyle pazarlıklar yapıyorsunuz manasını zımnen verir. Öyle değil mi Kul; onlara diyor ki De ki; Benim adıma de. Sen kendiliğinden demiyorsun ki. Bu vahyi, bu dini sen kendiliğinden tebliğ etmiyorsun ki, gelmişler seninle pazarlık yapıyorlar. Yapacaklarsa benimle yapsınlar. Zımnen bu var. De ki de Kul de bu var. Varsa itirazınız bana gelin diyor yani.

Üçüncüsü sözün asli sahibi o değil midir? Allah’tır Onun için Kur’an a siz onun sözü gibi bakmayın, Kur’an Allah’ın sözüdür. Allah’tan aldığını iletmektedir sadece bu. İşte kul böyle zımni vurgulara sahiptir.

El Kâfirun; Meful geldiği için Ya eyyühel Kafiriyn gelmiş. İsmi fail; küfrü hayat tarzı olursa ismi fail gelir. Fiil olarak gelebilirdi, ama fail olarak gelmiş çünkü küfrü hayat tarzı haline getirmişler.

[Ek bilgi; “Kafirun suresini her okuduğumda Hz. İbrahim’in bir tevhid deklarasyonu var Şuârâ suresinde o aklıma gelir.
İnsanın ne durumda olduğunu bilmesi lazım, sizin ne durumda olduğunuzu da bilmeniz lazım ve sizin ona etraflı bilgi vermeniz lazım. Yani ben şimdi şöyleyim siz böylesiniz. Eskiden ben böyleydim siz öyleydiniz, öyleyse ne haliniz varsa görüne getirecek bir tebliğ biçimi var.
Bu surede bir kararlılık öğretisi de vardır, ben böyleyim kardeşim. Sen şimdi beni böyle anla, ister kabul et istersen reddet ama ben buyum. Siz durumunuzu pozisyonunuzu açık dille ortaya koyacaksınız. Böylece inançların karışmamasını temin edeceksiniz. Yani nerede ayrışıyoruz, nerede birleşiyoruz bunun net çizgilerle ortaya koymak lazım. Yani bu sure mert ve net olmayı öğretiyor.
Hz. İbrahim’in tevhid manifestosu dediğimiz Şuârâ suresinde nefis bir açılımı vardır bu ayetlerin mutlaka hatırlanması gereklidir. 69. ayetten doğrudan bilgi 104. ayete kadar geliyor. Bir bölümü çok çarpıcı diyor ki rabbimiz;
Vetlü aleyhim nebee İbrahiym. (Şuârâ/69) sen şimdi onlara İbrahim’in haberini aktar, ya da İbrahim’in haberini gündem yap. Artık merkezinizde İbrahim’in haberi olsun.
İz kale liebiyhi ve kavmihi ma ta'budun. (Şuârâ/70) hani İbrahim babasına ve demişti ki, si,z neye kulluk yapıyorsunuz? Cevap veriyor;
Kalu na'budu asnamen fenezallü leha akifiyn. (Şuârâ/71) biz putlara tapıyoruz, biz putlara boyun eğmeye devam edeceğiz. Hz. İbrahim diyor ki;
Kale hel yesme'uneküm iz ted'un. Şuârâ/72) siz onlara dua ettiğiniz, yalvardığınız zaman sizi duyuyorlar mı?
Ev yenfeuneküm ev yedurrun. (Şuârâ/73) ya da size yarar veya zararları dokunuyor mu bunların? Cevap veriyorlar;
Kalu bel vecedna abaena kezâlike yef'alun. (Şuârâ/74) hayır, hayır, ama biz atalarımızı böyle yapar bulduk. Diyor ki Hz. İbrahim;
Kale eferaeytüm ma küntüm ta'budun. (Şuârâ/75) hiç düşünüyor musunuz nelere tapındığınızı, hiç kafa yordunuz mu, neye tapıyorsunuz. Duymuyor, işitmiyor, yararı yok zararı yok. Atam öyle yaptı diye böyle yapılır mı?
Entüm ve abaükümül akdemun. (Şuârâ/76) hem siz, hem geçmiş atalarınız neye tapındığınızı hiç düşündünüz mü?
Bu Kul yâ eyyühel kâfirun demek yani. Durum, pozisyon ortaya koyuyor. Sonra diyor ki Hz. İbrahim;
Feinnehüm adüvvün liy illâ Rabbel alemiyn. (Şuârâ/77) bu tapındığınız varlıklar benim düşmanımdır. Ancak benim dostluğum alemlerin rabbinedir. Şimdi Allah’ı anlatıyor diyor ki;
Elleziy halekaniy feHUve yehdiyn. (Şuârâ/78) O beni yaratan, bana doğru yolu gösterendir.
Velleziy HUve yut'ımüniy ve yeskıyn. (Şuârâ/79) beni doyuran, benim susuzluğumu giderendir.
Ve izâ merıdtu feHUve yeşfiyn. (Şuârâ/80) Hastalandığım zaman bana şifayı ihsan eden O’dur.
Velleziy yümiytüniy sümme yuhyiyn. Şuârâ/81) beni öldürecek sonra da diriltecek olan O’dur.
Velleziy at'meu en yağfire liy hatıy'etiy yevmeddiyn. (Şuârâ/82) mahşer günü hatamı bağışlamasını umduğum varlık ta O’dur.
Rabbi heb liy hükmen ve elhıkniy Bis salihıyn. (Şuârâ/83) rabbim bana güçlü bir muhakeme ihsan eyle. Beni salihler arasına koy.
Vec'al liy lisane sıdkın fiyl ahıriyn. (Şuârâ/84) beni benden sonrakilerin düzgün anacağı bir vesile eyle. Yani beni güzel sözlerle ansınlar.
Vec'alniy min veraseti cennetin na'ıym. (Şuârâ/85) beni nimet cennetlerine varis olanlardan eyle. Diye devam ediyor.
Hz. İbrahim Allah’ı böyle tanıtıyor. Bu surede de Cenabı Hakk peygamberden bir kulluk tanıtımı yapmasını istiyor. Karşı taraftakinin durumu ne, benim durumum ne. Onu ortaya koymasını istiyor. Böylece bir tevhid öğretisi bu surenin merkez konusu olarak tespit edilmiş oluyor. (Mehmet Okuyan- Okudun mu)]


2-) Lâ a'budu mâ ta'budûn;

"Sizin tapındığınıza ben tapınmam!" (A.Hulusi)

 2 - Tapmam o taptıklarınıza. (Elmalı)


Lâ a'budu mâ ta'budûn asla ama asla kul olacak değilim sizin kul olduğunuz şeylere.

[Ek bilgi; Bu ifade, kafirlerin ibadet ettiği ve halen de ibadet etmekte oldukları bütün mabudları şamildir. Onlar; melekler, cinler, nebîler, veliler, ölmüş insanların ruhları, güneş, ay, yıldız, hayvanlar, ağaçlar, nehirler, hayalî tanrılar ve tanrıçalar da olabilir. (Mevdudi-Tefhimu-l Kur’an)]


3-) Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud;

"Siz de benim ibadet ettiğime abidler (ibadet eden kullar) değilsiniz." (A.Hulusi)

3 - Siz de tapanlardan değilsiniz benim mabuduma. (Elmalı)


Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud ve siz de benim kul olduğuma kulluk edecek değilsiniz. Kul olacak değil, kulluk edecek değilsiniz.

Dikkat buyurun iki şeyi birbirinden ayırmaya çalışıyorum tam tercümeye yansıtmak için metni. Bu gerçekten zor bir şey. Ta’budu ve ‘abudu fiiller, bunlar fiil. ‘abidun ise fail, isim yani. Bu ikisini birbirinden ayırmak lazım tercüme yaparken. Dolayısıyla kul olmak ve kulluk etmek ayırımını işte bunun için dikkate değer buluyorum, bunun için önemli buluyorum.

Yine 2 ve 3. ayetler ile 4 ve 5. ayetler aynı gibi dursa da tekrar değil. Aynı da değil zaten. Yani bu surede tekrar yok, tekrar savunucularını destekleyen bir şey yok surede farklı. 2. ve 3.  ayetlerle 4 ve 5. ayetler farklı. 2 ve 3. ayetlerde lâ ile gelecek zaman fiksleniyor. Yani ben kulluk etmem derken etmeyeceğim, gelecek zaman 2 ve 3 te. Fakat 4. ayette ise ‘abedtüm; mazi geçmiş zaman. O zaman 2 çiftin de 2-3 ile 4-5. ayetlerin zamanı farklı ilkinde gelecek zamanda kulluk etmeyeceğini, yani şirke asla bulaşmayacağını ilan ediyor. 3 ve 4 le de geçmişte de hiç bulaşmamış olduğunu ilan ediyor. iki zamanı birden kapsıyor. Biri gelecek, öbürü geçmiş zamanı.

Müşriklerin teklifi çift zamanlıydı redde çift zamanlı geliyor aslında. Hatta Ebu Müslüm Isfahani’nin harika bir tahlili var. ayetlerde ki “mâ” larla ilgili. Burada ki; Lâ ‘abudu mâ ta’budun. Yine mâ ‘abudu yine mâ ‘abettüm, yine mâ ‘abudu. 4 tane mâ var ve bunları ikiye ayırıyor Ebu Müslim Isfahani, o cins kafa müfessirimiz. Ve ilk ikisiyle son ikisine farklı mana  veriyor. Gerçekten çok dikkat çekici. 2 ve 3 te ki mâ lar elleziyle hükmünde, yani ismi mevsul, ilgi zamiri yeni dil bilgisi kurallarıyla. Mutlak varlık manasına geliyor. Yani Allah. Fakat 4 ve 5 tekiler mastar. Bilinçsiz ve körü körüne bir kulluğa delalet ediyor. Mastar, fiilin kendisine delalet ediyor bilinçsiz ve körü körüne kulluk. Yani ben öyle bir şeye kulluk ediyorum ki, öyle bir varlığa, Mutlak varlık. 2. ve 3. ayetlerde ki mâl ar. Benim kulluk ettiğim mutlak varlık. Fakat sizin kulluk ettikleriniz ise körü körüne bir kulluk, gözü kapalı bir kulluk. İşte buna delalet ediyor.

Ve bu ayette gaybi bir ihbar da görüyoruz. Nedir bu? bu pazarlığı yapmak için gelen ekipten hiç biri ömürlerinin sonuna kadar iman etmiyorlar ve hepsi de müşrik olarak ölüyorlar. Bu çok ilginç. Demin saydığım isimlerin hepsi de müşrik olarak ölüyorlar. Devam ediyoruz;


4-) Ve lâ ene 'abidün mâ 'abedtüm;

"Sizin tapındıklarınıza ben abid (ibadet eden kul) değilim." (A.Hulusi)

4 - Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza. (Elmalı)


Ve lâ ene 'abidün mâ 'abedtüm zaten ben asla kul olmadım sizin geçmişte kul olduklarınıza, asla kul olmadım. Hz. Peygamberin geçmişinde şirke bulaşmadığının da en güzel delili, belgesidir bu.

[Ek bilgi; “Tercümelerde genellikle gözden kaçırılan bir detay var. Ama çok önemli bir soruyu cevaplayan bir detaydır bu. ve ne olursa olsun gözden kaçırılmamalıdır. Ve lâ ene 'abidün mâ 'abedtüm ben TAPINMIYORDUM sizin tapındığınız şeylere. Bu Hz. Peygamberin peygamber olmadan önceki hayatıyla alakalı duruşunu ortaya koyuyor.Hani deniyor ki Hz. Peygamber, peygamber olmadan önce kavminin dini üzere idi diyorlar. Bunu şiddetle reddediyorum Öyleyse ona neden hanif deniyor? Hz. Muhammed kavminin dini üzere falan değil. Onun delillerinden biri budur. İkinci gelen Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud siz de benim kulluk yaptığım varlığa kulluk YAPMIYORDUNUZ. Öyle ise şimdi; Leküm diynüküm ve liye diyn sizin dininiz size, benim yolum bana. Benim değerlerim bana, sizin değerleriniz size.
Bu bir anlamda din özgürlüğü deklarasyonudur da aynı zamanda. Yani yer yüzünde herkesi iman ettirmek zorunda değildir mü’minler. Çünkü Kur’an ı kerimde mesela Yusuf/103  ayetinde Ve ma ekserunNasi velev haraste Bi mu'miniyn. Yusuf/103) insanların çoğunluğu sen ne kadar üzerine düşsen de iman edecek değildir diyor.  (Mehmet Okuyan- Okudun mu)]


5-) Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud;

"Siz de benim kulluk ettiğime abidler (kullar) değilsiniz." (A.Hulusi)

5 - Hem de siz tapıcılardan değilsiniz benim mabuduma. (Elmalı)


Ve lâ entüm 'âbidûne mâ a'bud ve zaten siz de benim kulluk etmiş olduğuma kul olacak değilsiniz. Dolayısıyla bu ne geçmişte böyle oldu, ne gelecekte de böyle olacak.

Aslında burada harika bir nükte var biliyor musunuz; Şirk neydi? Hak batıl şirketi. Müşrikler kimdi? Allah’a iman eden Allah dışındakilere de tanrılık yakıştıran. Yani Allah’ı inkar etmiyorlar, iman ediyorlar. Bu ayetlerden yola çıkarak ne diyebiliriz? Hiçbir şirkte Allah’a iman kabul edilmez. Yani şirk varsa onun içinde %90 nında Allah’a iman olsa %10 da da Allah’tan rol çalıp bir başkasına tanrılık yakıştırılsa o %90 da iman etmemiş sayılıyor. Buradan bu çıkıyor. Yani siz aslında Allah’tan başkalarını Allah’a şirk koştuğunuz gün Allah’a iman etmeyi bıraktınız. Çünkü imanda pazarlık olmaz. İmanda %de olmaz. İmanda yüzdelikli iman yok ki, iman saf bir şey, som bir şey. Siz imanda yüzdelikli bir pazarlığa tabi tuttuğunuz günden itibaren Allah’ı inkar etmiş sayılıyorsunuz. Biz bunu anlıyoruz buradan.


6-) Leküm diynüküm ve liye diyn;

"Sizin din (anlayışınız) size, benim din (anlayışım) banadır!" (A.Hulusi)

6 - Size dîniniz, bana dînim. (Elmalı)


Leküm diynüküm ve liye diyn evet, sizin dininiz size, benim dinim bana.

Burada ki “lâm” lamı istihkak derler buna. Eğer istihkak manası verirsek çeviriyi şöyle yapmam lazım. Sizin dininiz size layık, benim dinim bana layık. Veya sizin dininize siz müstahaksınız, benim dinime de ben müstahakım. Evet, temizler temiz içindir, pisler pis içindir. Adeta herkes layık olduğunu bulur dercesine “lâm” a istihkak manası verecek olursak eğer.

Burada diyn aslında değerler sistemi, hatta borçluluk bilinci. Hatırlayalım Maun suresinin ilk ayetinde Eraeytelleziy yükezzibü Bid diyn (Maun/1) i izah ederken dinin manasını açmıştık. Aslında borçluluk bilinciydi. Dindarlık Allah’a borçluluk bilinci. Yani değerler sistemi.

Peki değerler sistemi olan insan pazarlık yapar mı? değerin pazarlığı olur mu? Bir değerin pazarlığını o değerin sahibi belirler fiyatını. Din gibi bir değerin sahibi Allah’tır. Dolayısıyla ben pazarlık yapamam diyor Allah resulü. Allah’ın dinine iman etmiş hiç kimse pazarlık yapamaz. Çünkü Allah’ın dininin fiyatını Allah belirler. Allah’tan başkasının hazinesinde de Allah’ın hazinesinde olan yoktur.

Peki siz ne yapıyorsunuz? Siz fiyatlandırıyorsunuz. Benim değerlerim var, sizin fiyatlarınız var. Benimki eddiyn, sizinki diyn. Dolayısıyla ben pazarlığa gelmiyorum siz geliyorsunuz. Siz hemen düşüverdiniz. Putlarınızdan ödün veriverdiniz, hemen pazarlığa yanaştınız. Zaten sıkıntınız da burada, kendiniz nasılsanız karşınızdakini de öyle anlıyorsunuz, öyle zannediyorsunuz. Niye? Siz pazarlığa gelebilecek bir din uydurdunuz, çünkü kendi uydurduğunuz şey. Helvadan put yaparsanız olacağı bu. Ama herkesi kendiniz gibi zannediyorsunuz. Eddiyn e iman eden insanları da kendiniz gibi pazarlıklı zannetmeyin. Onlar Allah’a teslim oldular, hiç pazarlık yaparlar mı?

Hani Firavunun sihirbazları hz. Musa’nın elinde ki mucizeye şahit olduktan sonra oracıkta Musa işle hiç pazarlığa bile yanaşmadan, böyle bir teşebbüse dahi kalkmadan. Rabbi Musa ve Harun. (Şûara/48) Biz Musa ve Harun’un rabbine iman ettik demişlerdi. Firavun bunun üzerine olanca haşmet, dehşet ve korkunçluğuyla; amentüm lehu kable en azene leküm. (Şûara/49) şimdi siz benden izin almadan iman ettiniz ha? le ukattı'anne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin  bu muhalefetinizden dolayı, bu kopmanızdan dolayı ellerinizi ve ayaklarınızı keseceğim ve leusallibenneküm ecme'ıyn ve topunuzu asacağım demişti de –ki dediğini de yaptı zaten- yapacağını da biliyorlardı. Bu tehdit üzerine Hz. Musa’nın gözlerine gözlerini dikip de şimdi ne olacak bile demediler.

Evet, ne dediler? inna ila Rabbina münkalibun. (Şûara/50). Olsun zaten rabbimize dönecek değil miyiz erinde gecinde, ne olacak ha bir gün önce ha bir gün sonra. Evet, pazarlıksız imanın tarihi örneklerini de Kur’an işte böyle anlatıyor.

Rabbim bizlere pazarlıksız, garazsız, ivazsız, kendisi için kılınmış ve içine hiç şirk katılmamış, küfür katılmamış ve asla Allah’tan başkasına tanrılık yakıştırmak gibi bir kirin, pisliğin katılmadığı som ve saf bir iman lûfetsin inşaAllah.


Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Allah doğru söyledi. Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder