Maun suresinin arkasından Kevser
suresi geliyor. Elimizde ki mushafta 108. sure. El Kevser. İsmi camid. İsmi
camid lerin Arap dilinde özelliği delalet ettikleri mananın dışında başka
hiçbir şeye delalet etmezler. Yani sadece ve sadece delalet ettikleri mana ile
sınırlanırlar. Onun içinde çok hayır demek. Yani Allah resulüne eğer izafe
ediliyor, isnat ediliyorsa bu hayır o zaman Allah resulüne verilen, sadece ona
verilen çok hayırdan bahsediliyor demektir ki zaten öyle olduğu devamında ki
ibareden de anlaşılıyor.
Kevser suresi Mekki bir sure. Ama
tam tersini söyleyen otoritelerde olmuş, mesela Hz. Enes sahabeden.
ResulAllah’ın hizmetinde 10 yıl kalmış olan sahabe Medenidir demiş. Tabii böyle
bir hadis nakledilmiş. Bu hadis’in Enes’e nispeti doğrumu yanlış mı o ayrı bir
mesele. Fakat üslup ve muhteva bu görüşü asla desteklemez.
Tekasür’ün önüne yerleştirmişler
ilk tertip sahipleri. Bu da yaklaşık 2. yılın sonuna ya da 3. yılın başına
tekabül eder, peygamberliğin 3. yılı tabii ki. Zira surenin en sonu, 3. ayeti
Allah resulünden nefret edenlerden söz ediyor. Nefret edenlerden söz etmek için
onların artık piyasa da olması lazım. Bu da ilk yılda değildi. İlk yılda Allah
resulünden nefret edenden söz edemezdik. Onun için 3. yılın başına tarihlemek
doğru olsa gerek.
[Ek bilgi; Sure Medeni olabilir.
Şekil olarak bakıldığı zaman, ifade
tekniği olarak ta Mekki bir sure kimliğinde görülüyor. Genel olarak ta İslam
alimlerinin çok büyük bir kısmı surenin Mekke de indirildiği kanaatindedir. O
kanaat gereği Mekke’nin de 2. yılında, hatta sıralama da maun suresinin
peşindedir ve iniş olarak ta oldukça ilk yıllara tekabül ediyor, öyle kabul
ediliyor.
Böyle kabul edilince bence bir
takım sıkıntılar gündeme geliyor. Surenin içeriğinde anlatmak istediğinde çok
kolay anlaşılamayan bir takım yaklaşımlar ortaya konuluyor. Çok esaslı bazı
emirler biraz havada kalıyor. Bu itibarla farklı yaklaşımlar ortaya koymak
zorunda olduğumuz bir sure.
Genelde tabii Mekke de
indirildiği kabul edildiği için surenin içeriği de Mekki şartları tahayyül
ettirecek şekilde kabul ediliyor. Hatta bazen da mesela ‘ateyna fiiliyle
başlıyor. ‘Ateyna fiili geçmiş zaman fiili, mazi bir fiil. Onun anlamının
gelecek zaman ifade ettiği yorumları yapılıyor. Neticede o anlamda kullanılan
kelimeler Kur’an da var. Yani hakkını teslim edelim Kur’an da mazi siğada
gelmesine rağmen muzari manası veren, hele ki kıyamet ve mahşerle alakalı pek
çok kullanım var. Bunları görmezlikten gelmeyelim ama eğer bir zorunluluk varsa
öyle yorumlamak lazım mazi fiiller muzari manası nasıl alır diye. Yani siz onu
geçmiş zaman kalıbında tercüme edemezseniz, bir sıkıntı varsa o zaman dersiniz
ki olacağı kesin olan olaylar için geçmiş zaman kalıbı kullanılır. İşte kıyamet
için, mahşer için verilen örnekler bunlardan bir kaçıdır.
Fakat ben bu surede bu
yaklaşımın zorunlu olmadığına inanıyorum. Çünkü bu surenin Mekke de
indirildiğini ifade eden pek çok rivayet olduğu gibi, Medine de indirildiğini
gösteren rivayetler de var. Dolayısıyla biz meseleye rivayetler nasıl
şekillendi oradan bakmak yerine, surenin içinin nasıl dizayn edildiğine bakarak
mesajı anlamaya çalışmak ve biraz da surenin başka surelerle anlam ilişkisi
nasıldır acaba oradan baktığımız zaman bir farklı kapı önümüze açılıyor. Ben o
kapıyı zorlayanlardanım, öyle anlaşılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Diğeri de ille de yanlıştır demiyorum ama benim yaklaşımım bu.
Mesela Enes Bin Malik kaynaklı
bir rivayette diyor ki; Bir gün mescitteydik ResulAllah ta oradaydı, bir ara
böyle göğe doğru başını kaldırdı tebessüm ederek tekrar bize döndü ve biraz
önce bir sure indirildi bana dedi ve Kevser suresini okudu.
Böyle olunca şimdi Enes Bin
Malik çok iyi biliyoruz ki Medine nin adamıdır. Dolayısıyla mescit dendiğinde
de Medine mescidi akla gelir. Öyle olunca demek ki bu sure eğer o rivayet
doğruysa bu sure Mekki değil Mendi bir sure. Yani oradan bir çıkarımda
bulunabiliriz. Ama ben bu tabii yaklaşımımı sadece rivayetlerden ibaret
bırakmayacağım. Sadece Mekki olduğunu söyleyen rivayetler bulunduğu gibi Medeni
olduğunu gösteren rivayetlerde vardır işin bu kısmı ile ilgili birkaç bilgi
vereyim istiyorum.
Mesela İbn. Kesir bu surenin
Medeni olduğunu söylüyor. Mekki olduğu görüşlerini de veriyor ama kendi kanaati
o. Mesela Suyuti diyor ki bu sure nerede indirildiği tartışmalı olan
surelerdendir diyor. İşte Müslim’in şerh edicisi Nebevi de bu surenin Medeni olduğu
kanaatini ileri sürenlerdendir.
Şimdi başka nüzül sebepleri de
naklediliyor. Tabii ilk etapta bakıldığı zaman böyle düşünülebilir
diyebileceğimiz türden rivayetler var nüzül sebepleri ile ilgili.
Peygamberin erkek çocukları
ölüyordu. Erkek çocukları öldüğü için ona ebter diyorlardı soyu kesik
anlamında. Buna dair mesela As bin Vail’in, mesela Ukbe Bin Ebi Muayd ın,
mesela Ka’ab Bin Eşref’in ya da çeşitli Kureyşli ileri gelenlerin
peygamberimizi bu anlamda soyu kesiklikle itham ettiklerine dair rivayetler
var. Böyle rivayetlere bakınca Mekke liler, Kureyş’liler peygamberin erkek
çocuklarının öldüğünü ifade ederek ona ebter diyorlar demek ki sure Mekki’dir
sonucunu elde ediyorlar.
Fakat rivayetler bu kadar
değil. Mesela peygamberimize ebter diyenlerden biri Kaab Bin Eşref. Bu Mekkeli
değil, Medine’li bir adam. Öyle olunca iş değişiyor. Hatta daha çarpıcı bir
durum var; peygamberimizin hangi erkek çocuğu öldüğünde bunu söylüyorlar
sorusunu sorunca da peygamberimizin İbrahim adlı çocuğunun vefatı sonrasında
bunların söylendiği ifade edilir, o zaman iş daha da değişiyor.
Hz. İbrahim diyelim
Peygamberimizin oğlu, o da Medine de doğmuş bir çocuk. Öyle olunca bakın işin
rivayet boyutundan baktığınız zaman tek düze değil rivayetler sadece Mekke’yi
işaret etmiyor bu rivayetler. Bunlar Medine’yi de işaret ediyorlar. Dolayısıyla
surelerin Mekki mi Medeni mi olduğuna dair sadece rivayetlerden hareket etmenin
yetişmeyeceği kanaatindeyim. Başka şeylere de bakmak lazım.
Ben işte o başka şeyler
bağlamında kullanılan kalıpları esas alıyorum, verilen bilgileri esas alıyorum
ve burada sözü edilen mesela Kevser, surenin adı bu. Çok nimet demek, çok imkan
demek. Çok imkanın verildiği beyan ediliyor. Acaba peygamberimize bu sureden
önce indirilen başka surelerde böyle imkanlar verilmesinden verileceğinden söz
eden bilgiler var mı diye bir soru akla geliyor,
Bu sorunun çok net bir
cevabını Duha suresinde buldum. Orada yüce Allah buyuruyor ki; VedDuha (1) Kuşluk vaktine, gündüze yemin olsun VelLeyli izâ seca (2) bastırdığı zaman
geceye yemin olsun Mâ vedde'ake Rabbüke
ve mâ kalâ (3) rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı. Ondan sonra Ve lel'ahıretü hayrün leke minel'ûla.
(4) ahiret senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır diyor. Ahiret,
öncesinden. Tabii orada ki ahireti genelde ahiret olarak algılayan genel
yaklaşıma karşılık ben ahiretin peygamberliğin sonraki dönemi anlamına
geldiğini, yani Medine’si. Medinesinin Mekke’sine göre daha hayırlı olacağı
manasına geldiğini, o görüşü benimsediğimi ifade etmiştim. 5. ayette; İşte tam
da burayı işaret ettiğini düşünüyorum; Ve
lesevfe yu'tıyke Rabbüke feterda. (5) rabbin sana çeşitli nimetler ‘ıta
edecek ve sen memnun ve mutlu olacaksın.
İşte orada
peygamberimize verileceği lesevfe “lam”, te’kittir manayı kuvvetlendiriyor.
Sevfe İleride anlamına geliyor. Gene tabii hakkını teslim edelim bazı
alimlerimiz sevfenin ahireti işaret ettiğini ve peygamberimize ahirette
verilecek nimetlerin ayette kastedildiğini kabul ediyorlar.
Ben o
kanaatte değilim. Sevfe nin Medine’yi işaret ettiğine inanıyorum. Üstelik Ve lesevfe yu'tıyke ‘ata, yu’tıy fiilinin aynısının burada
kullanıldığını, dolayısıyla burada ki ‘ateyna ile orada ki Yu’tıy in yani fiil
olarak ta aynısını tercih edilmesi bence bir işarettir. Dolayısıyla Duha
suresinde verileceği haber verilen nimetlerin Kevser suresinde verildiğinden
söz edildiğine inanıyorum.
Öyleyse
Kevser suresi Mekki değil Medeni bir sure olmak durumundadır yani orası ile
irtibat kuruyorum. Bu benim kanaatim.
Bu sureye
Medeni demenin ne faydası var? Orada can alıcı bir mesele var. Orayı sağlam bir
zemine oturtabilmek için bu surenin iniş yeri ve iniş zamanı ile ilgili doğru
bir duruşunuz olmalıdır diye düşünüyorum.
Şimdi bu
surenin Mekki oluşu durumunda el Kevser ne demektir, Medeni olduğunu kabul
ettiğimizde el kevse ne demektir bu detayı vermek durumundayız. Burayı anlarsak Fe salli li
Rabbike venhar çok rahatlıkla anlaşılacaktır. İşte kurban
mıdır değil midir, ne anlama geliyor diye. Bence sorun 2. ayetten
kaynaklanmıyor, sorun 1. ayetten kaynaklanıyor. Surenin iniş yeri ve zamanı
konusunda ki çok net bir tutum ortaya konulamamasından ya da referansları çok
güçlü bir duruş ortaya konulamamasından kaynaklanıyor. Zannım budur yanılıyor
olabilirim ama gerçekten böyle inanıyorum, surenin Medine de indirildiğine inanıyorum
ve o itibarla da 1. ayeti yorumlayayım.
Şimdi şöyle başlıyor BismillahirRahmanirRahıym,
İnnâ a'taynâkel Kevser işte iki kelimelik bir ayet. İnnâ yı edat
sayalım a’taynâke fiil ve mef’ul ek Kevser de 2. Mef’ul sayalım. Yani kısa bir
cümlecik.
Şimdi innâ lar var Kur’an ı
kerimde biz ifadeleri var, bunun muhtemel bazı sebeplerini demiştik işte
tevazu, yücelik, insanlara istişare öğretme amacı olabilir bir de sistemin
içerisinde meleklerin görevlendirilmesini hatırlatıyor olabilir.
Burada İnnâ a’taynâ deyince
Allah’u telâ nın peygamberimize inkarcı muhatapların tutumunu ortaya koymak
üzere peygamberimizi sahiplenen bir anlam derinliğinin de olduğunu düşünüyorum.
Yani biz verdik. Yani burada bir başarı varsa bu başarı muhatabın değil, bu
başarının kaynağı biziz diyor. Yani risaletin ortaya konulmasında ki saik
biziz.
Çok önemli bir ayeti kerime
var En’am/33 Kad na'lemü biz biliyoruz innehu le
yahzünükelleziy yekulun bu inkarcıların söylemekte olduklarının seni
hüzünlendirmekte olduğunu biz biliyoruz. Feinnehüm bu adamlar lâ yükezzibuneke
aslında seni yalanmalıyorlar ve lakinnez zalimiyn işte bu zalimler Bi
âyâtillâhi yechadun Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.
Şimdi cenabı
Hakk imanı da üzerine alıyor, inkarı da peygamberin üzerinden kendi üzerine
alıyor. Yani biz ifadelerinde meseleyi sahipleniyor kendine yönlendiriyor.
Dolayısıyla burada böyle de bir anlam içeriğinin, anlam zenginliğinin
bulunduğunu düşünüyorum. (Mehmet
Okuyan-Okudun mu tv programı)]
Kur’an ın en kısa suresi Kevser
suresidir. 3 ayetlik 3 tane suresi vardır Kur’an ın. Fakat bu 3 ünün içinden de
en kısası Kevser suresidir. Fakat anlamı çok derindir.
Konu olarak şerh ve duha
suresinin hizasına yazılmalıdır. Yani motivasyon surelerinin hizasına Allah
resulünü motive ettiği için, yüreklendirdiği için, teselli ettiği için.
Evet, vahiy sadece ağır bir yük
değil, vahiy aynı zamanda büyük hayır, Kevser, el Kevser diyen bir sure bu.
yani vahiy sadece sırtını ikiye katlayan ağır bir yük değil ey Muhammed, vahiy
senin için Mekke’nin yetimini alemlere rahmet eden muhteşem bir hayır aynı
zamanda. Bu sayede yetim, alemlere rahmet oldu. Buna da şükür gerekir değil mi.
Medem böyle büyük bir nimetle karşı karşıyasın şükrünü eda et. Fe salli li
Rabbike venhar (2) işte 2 ayet bu şükrü emreder.
El ebter olup ondan alakasını
kesen, aslında el kevser’den mahrum kalır. Yani anlayacağınız gibi el ebter le
el Kevser birbirinin zıddıdır mesani özelliği gereği. Hümeze ve lümeze nasıl
birbirinin ters anlamları ise. Biri arkadan çekiştirmek biri önden
çekiştirmekse. Yine Müzzemmil ve Müddessir zıt anlamlıdır mesani özelliği
gereği. Müzzemmil’in aslı tezemmele dir. Nedir üstüne bir şey alan, yük yüklenen
manasına gelir. Müddessir aslı tedessera dır, altına bir şey alan manasına
gelir. Kinayeten yatan manasına gelir.
İşte onlar gibi burada da el
Kevser ile el ebter birbirinin zıddıdır. Elkevser çok hayır, el ebter çok
hayırdan kendini mahrum etmek, kesilmek manasına gelir. Şimdi suremizi tefsire
geçebiliriz.
Rahman rahıym Allah adına. Özünde
merhametli, işinde merhametli Allah adına. Her bildiri bir otorite adına okunur
ve dinlenir, siz ey kullar bu ilahi bildiriyi Allah’tan gelen bir bildiri
olarak dinleyin ve okuyun.
1-) İnnâ a'taynâkel Kevser;
Muhakkak
ki biz verdik sana O Kevser'i! (A.Hulusi)
1 -
Biz verdik sana hakikatte Kevser. (Elmalı)
İnnâ a'taynâkel Kevser sana, ke,
kitap zamiri. Sana, hatta belki yalnız sana bir çok hayır vermedik mi. Daha
doğrusu; Burada soru yok belki zımnen böyle de çevrilebilir. Sana bir çok hayrı
biz verdik. Çünkü burada ki vurgu bize. İnne nin ismi olarak gelmiş. Biz. Nefsi
mütekellim meal ğayr zamiri. Burada biz verdik başkası değil vurgu ona ayette.
Çok hayrı biz verdik.
Bu çok hayır ne? El Kevser; camid
isim. Camid isimler sadece müsemmalarına delalet eder demiştim. Nebiye tahsis
edilen nimetlere delalet eder bu. Çünkü müsemması nebi. Nübüvvet Allah resulüne
verilen 1 numaralı nimet. Kur’an Allah resulüne verilen 1 numaralı nimet.
Hz. Enes’ten havuz hadisi gelmiş.
Genelde müfessirlerimiz Kevser’i de cennette bir havuz diye nakletmişler. Biraz
önce Medeni mi Mekkiğ mi bahsinde ifade ettiğimiz gibi aslında bu biraz da
duygusal bir açıklama. Surenin indiği dönem itibarıyla ve kelimenin delaletleri
itibarıyla çok hayır manası ortada duruyor.
[Ek bilgi; Kevser
Suresi ırkçılığın kesin reddidir.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam
etti:
"(Biz sana kevseri
verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu sana buğzeden
ebterin, yani soyu kesik olanın ta kendisidir) İşte bu ayetin rehberliğinde
Hazreti Peygamberin şahsı manevisinde bugün karşı karşıya kaldığımız meseleleri
tekrar tekrar düşünmek zorundayız. Kevser Suresi ırkçılığın kesin reddidir.
Kevser Suresi asabiyetin reddidir. Her gün namazlarımızda okuduğumuz Kevser
Suresi soy üstünlüğü iddia edenlere, asalet taslayanlara, kendisini diğerinden
üstün görenlere Rabbimizin verdiği kesin ihtardır.
Oğullarıyla övünenler,
soylarıyla böbürlenenler, mezarlardaki ölülerini dahi sayacak kadar
kafataslarını ölçecek kadar aklını ve izanını kaybedenler aynı şekilde Kevser'i
de kaybetmişlerdir. Bizler 780 bin kilometrekare üzerinde tıpkı dünya sathına
yayılmış Müslümanlar, müminler gibi en önce Kevser Suresi'ni öğrenen, en önce
çocuklarımıza Kevser suresini öğreten onu tekrar tekrar okuyan bir ümmetiz. Soy
üstünlüğünü, asabiyeti kesinlikle reddeden bu sure bizim birbirimize nasıl
bakmamız gerektiğini gösteren ölçüdür. Kendisini diğerinden üstün gören, kendi
ırkını, kendi soyunu, kendi kavmini ve kabilesini diğerinden üstün gören veya
üstte gören Kevser'i kaybetmiş, Hazreti Peygambere takdir edersiniz ki yüz
çevirmiştir."(Kanal/a
haber)]
2-) Fe salli li Rabbike venhar;
O hâlde
Rabbin için salâtı yaşa ve kurbanı (benlik) kes! (A.Hulusi)
2 -
Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver. (Elmalı)
Fe salli li Rabbike venhar burada
aslında İnnâ
a'taynâke de ki zamir hitap zamiri, şahsa özel tahsisi ifade eder.
Duha da ki, inşirah suresinde ki ve fetih suresinde ki leke ler gibi. VedDuha, VelLeyli izâ seca, Mâ vedde'ake
Rabbüke ve mâ kalâ, Ve lel'ahıretü hayrün leke minel'ûla.
(Duha/1-2-3-4) leke minel’ûlâ, senin
için son, önden daha hayırlı olacaktır. Evet, burada ki leke gibi.
Yine; Elem neşrah
leke sadrek, (İnşirah/1) biz senin göğsünü ferahlatmadık mı. Leke
senin için aslında orada. Biz senin için göğsünü ferahlatmadık mı.
Yine; İnnâ fetahnâ
leke fethan mubiynâ. (Fetih/1) sana apaçık bir fetih nasip etmedik
mi. Leke, senin için ve sana. Dolayısıyla burada Allah resulüne verilen özel
nimetler hatırlatılıyor. Burada ki “kâf” ona delalet ediyor.
Fe salli li Rabbike venhar o halde
namazı da kurbanı da yalnızca rabbine tahsis et. Böyle çevirmek zorundayım
çünkü burada ki “lâm” tahsis içindir. Burada
namaz kıl ve kurban kes emri yok. Burada ki emir zaten kılınan namaz değil,
zaten öteden beri o toplumun kesmekte olduğu İbrahimi bir gelenek olan kurban
değil. Burada emir; Namazı rabbine
tahsis et, yani sadece rabbin için kıl.
Aslında burada ki namazı da bir
öncede ki surede ki namaz gibi ibadet olarak görebiliriz, anlayabiliriz.
İbadeti yalnızca rabbine tahsis et ve kurbanı da yalnız rabbin için kes.
Aslında bu emir Fatiha da her gün onlarca kez okuduğumuz ayeti kerimeyi
hatırlatmıyor mu İyyaKE na'budu VE iyyaKE nesta'iyn. (Fatiha/5)
na’budu, iyyaKe nesta’iyn; iyyaKe demektir aslında. Ama mef’ul mukaddem
gelmiş,başta gelmiş, tümleç başa alınmış. Neden? Çünkü tahsis anlamı katar da
ondan. Sadece, yalnızca, yalnız ve yalnızca sana kulluk ederiz. Ve yalnız
senden yardım isteriz. Belki şöyle de çevirebiliriz orada ki “vav”’a niçin
manası vurgusuna dayanarak; sadece sana kulluk ettiğimiz için sadece senden
yardım isteriz.
Evet, İşte o
ayetin Kevser suresinde ki karşılığı bu, belki açılımı. Fe salli li
Rabbike venhar yalnızca rabbin için ibadet et. İbadeti sadece
Allah’a has kıl.
Venhar; Nahr, aslında göğüs
manasına gelir. yani göğüs. Göğüsten mülhem olarak hayvan kurbanlamaya da bu
kökten bir isim söylenmiştir.Onun için kurban manasına gelmiştir. Farklı
manalar verenler de olmuştur, göğüsten yola çıkarak, etimolojisinden yola
çıkarak; Ellerini göğsüne kaldır manasına gelir diyenler de olmuştu. İftitah
tekbirinde ki eli göğse kaldırmanın, veya eli kulaklara kadar kaldırmanın
emrini buradan, delilinin bu olduğunu söyleyenler olmuştur. Fakat doğrusu Nahr,
yevmün nahr; kurban kesmektir, kurban kesilen gündür. Kurban bayramıdır
aslında. Dolayısıyla böyle intişar bulmuştur, hem Kur’an hem sünnette ve hem de
ilk muhatapların dilinde.
Burada hassaten, mücerret olarak
namaz kıl ve kurban kes emri yoktur. Burada emir namazı ve kurbanı Allah için
kıl ve kes dir. Allah’tan başkası için değil. Allah’a tahsis et sadece
Allah’tan ibadette ihlası emretmektedir bu ayet. İbadette şirki reddetmeyi,
başkasına dönmeyi reddetmeyi ve sadece ibadeti Allah’a has kılmayı
emretmektedir.
[Ek bilgi; Benliğin kurbanlığını
boğazla.Ta ki müşaheden esnasında benliğin telvin suretinde zuhur etmesin, seni
temkin makamından almasın. Kusursuz fena ile Hak’la beraber ol, O’nun bekasıyla
ebediyen beka bul! Vuslatın, halin, seninle var olan zürriyetin konumundaki
ümmetinin vuslatı ile soyu kesik olmazsın.(M. Arabi-Te’vilat)]
3-) İnne şânieke hüvel'ebter;
Muhakkak
ki sana hıncı olan var ya, asıl odur ebter (soyu kesik)! (A.Hulusi)
3 -
Doğrusu sana bugz edendir ebter. (Elmalı)
İnne şânieke hüvel'ebter hiç şüphe
yok ki senden nefret eden var ya, işte o hayrın tamamından kesilmiştir,
kopmuştur. Yani senden nefret eden, sana verilen çok hayırdan da kopar,
kopmuştur.
El Ebter’i tefsir geleneğimiz
farklı farklı mecralarda yorumlamışlardır. Hatta el ebter’i soyu kesik manası
vermek çok meşhur olmuştur. Soysuz, nesli yürümeyen, zürriyetsiz vs. gibi. Bu
manaya, böyle bir mana vermeye hem istikrai bir okuma sonucu Kur’an ın
yaklaşımı, hem kelimenin kendisi, hem bağlam, hem de dış bağlam şiddetle
reddeder ve fakir de reddeder.
Bir kez Allah resulüne
müşriklerin bir itham yapmış olduğu kabul ediliyor. Bu itham da ebter, yani
soysuz. Niçin? Oğlu olmadığı için, veya oğlu olup yaşamadığı için. Oğlu
olmuştur peygamberimizin Kasım, zaten künyesi ebül Kasım dır. Daha sonra
İbrahim. hicretin 6. yılda doğan 8. yılda vefat eden küçük İbrahim olmuştur.
Yani doğmuştur, ölmüştür. Zaten ebedi çocuk yoktur ki, doğmuştur ve ölmüştür.
Oğlu olmuştur ResulAllah’ın. Kaldı ki ebter çocuksuz, zürriyetsiz. Oysaki
ResulAllah’ın çocukları vardır. Kimisi hayatındayken vefat etmiş, Hz. Fatıma da
o vefat ettikten sonra yaşamıştır ve ondan da torunları olmuştur. Daha
Resulallah yaşarken olmuştur. Resulallah’ın nesli Fatıma üzerinden devam
etmiştir.
Ha, onlar kızı evlattan
saymıyorlar, oğlanı evlattan sayıyorlar dolayısıyla oğlan evladı üzerinden
yürümediği için böyle diyorlar dersek, o zaman Kur’an böyle bir ithamı itham
olarak kabul edip muhataplarına geri atmıştır öyle mi? Buradan o çıkıyor.
Huvel’ebter inne şânieke senden nefret eden, asıl ebter odur diyor. Yani Kur’an
bu hakareti onaylıyor kabul ediyor ama muhatabına atarak öylemi?
Acaba böylemi yani Kur’an
çocuksuz olmaya bir nakise olarak mı bakıyor. Çocuksuzluk Kur’an a göre bir
nakisa değildir. Çocuksuzlukla imtihan Kur’an a göre bir imtihandır. Hz.
Zekeriya bu imtihandan geçmiştir, Hz. İbrahim bu imtihandan geçmiştir, Hz.
Meryem’in annesi Hane bu imtihandan geçmiştir. Dolayısıyla bu bir imtihandır.
Allah dilediğine verir dilediğinden alır. Dilediğine de hiç vermez. Dolayısıyla
bu bir itham olamaz ki, bu bir nakisa olamaz ki. Bu insandan Allah’ın nimetini
işte kıskandığı esirgediği manasına gelmez ki. Bunda ne hayırlar gizlidir kimse
bilemez ki. Allah bazen vererek hayır diler bazen vermeyerek hayır diler. Hayır
Allah’ın dilediğindedir. Dolayısıyla verdiği için mi hayırlı, aldığı için mi
hayırlı kim bilebilir ki bunu. Onun için bunu bir itham olarak kabul etmesi,
düşünülebilir mi Kur’an ın Hele hele kız çocuğunu evlattan saymayan bir
anlayışı kabul etmesi düşünülebilir mi*
Peki bunu diyelim ki böyle,
klasik yorum muhatabına geri attı diyor ve biz de böyle kabul edelim bir an
için. Muhatabı kim? Tefsirlerimizde As Bin Vail. Tek isim geçer o. As Bin Vail
kim? Amr İbn. As’ın babası. Peki muhatabına geri attığına geri çevirdiğine göre
bu ithamı asıl ebter odur diyor ayet bu yoruma göre. Yani soyu kesik olan odur.
As bin Vail’in soyu kesik miymiş? Hayır, neden? Amr İbn As onun oğlu. Amr İbn.
As’ın oğlu da Abdullah ve ondan da bir çok torunu olmuştur. Dolayısıyla tarih
boyunca As bin Vail’in nesli yaşamıştır, nesli kesilmemiştir.
Bu şii müfessirlerimiz tarafından
bu ayetler Allah resulünün Hz. Fatıma dan gelen neslini tebcil etmek için
yorumlanmıştır. Sünni müfessirlerden bir kısmı ise buna mukabil Sünni bir
geleneği oluşturarak demişlerdir ki hayır, buradaki dünyadaki nesil değil,
ahiretteki nesil. Ahirette nesli kesiktir As bin Vail’in veya kafirlerin.
Öyle mi acaba Ahirette de nesli
kesilmiyor ki kafirlerin, müşriklerin cehennem var ve cehennemde ebedi
kalacaklar. Mü’minler cennette nasıl kalacaklarsa, müşrikler de cehennemde öyle
kalacaklar. Yani ne dünyada ne de ahirette küfrün ve şirkin kökü kesilmiyor,
bitmiyorlar. Dolayısıyla bu yaklaşımı hangi versiyonu ile olursa olsun alsak
alamıyoruz.
Onun için biz tekrar kelimenin
köküne dönüyoruz. Nedir? El ebter. Betera. Aslında gataa manasına gelir. Gataa.
El ebter, el gataa. Yani kesik bu manaya geliyor. Bunun soyla
ilişkilendirilmesi sonradan, el makdum manasına geliyor el ebter aslında. el
makdum; hiçbir iz kalmamacasına kopmak manasına gelir. Hatta öyle ki o kadar
koptu ki vardı da koptu bu bağ denilmeyecek kadar koptu manasını veriyor
lügatlarımız. Onun için burada ki soyu kesik manası sonradan kazandırılmış bir
mana hatta yoruma dayalı bir manadır.
Burada el Ebter aslında el
kevserin zıddıdır. El Kevser nasıl çok hayır manasına geliyorsa el ebter de
hayırdan kopmak, hayrın tamamından kopup kesilmek manasına geliyor. Senden
nefret eden hayrın tamamından kopup kesilir manasıdır. Ayetin manası budur. Ey
Muhammed bir adam senden nefret ediyorsa aslında Kur’an dan kopar, Allah’tan kopar,
vahiyden kopar, nübüvvetten kopar, hikmetten kopar, hakikatten kopar, ibadetten
kopar, kulluktan kopar yani hayırlardan kopar ve cennetten kopar. Onun için el
ebter olan el kevser’den mahrum kalır. Bu surede söylenen hakikat budur.
[Ek bilgi; Biz
sana ‘Kevser’i verdik..
Bana her gün, her okuduğumda
“Biz sana Kevser’i verdik” diyen Rabbimi duymazlıktan geliyorsam… Eyvah!
Ardından bak ki ne geliyor: “Namaz kıl Rabbin için kurban kes! Asıl seni kınayandır
soyu kesik, serveti devamsız olan!”
Bana (da) verildiğini fark
ettiğimde Kevser’in sağımda solumda önümde arkamda “Kevser olasıca” güzellikler
arıyorum. Ve buluyorum da.
Demek ki zaman bir Kevser;
bana veriyor Rabbim; namaz kılarak ebedileştiriyorum zamanı, ömrümden beş vakti
Rabbim için kurban olarak, keserek ömrüme devam kazandırıyorum.
Demek ki bedenim bir Kevser;
bana hiç yoktan bağışladı Rabbim; seccadeye atarak bu çürüyen, eksilen,
eskiyen, gözden düşen bedenimi sonsuz bir diriliğe kavuşturuyorum. Gözümü
ayırıyorum dünyanın süslerinden kurban gibi. Kalbimi sıyırıyorum fani
sevmelerin yüzünden kurban kesercesine. Bakışımı sonsuzlaştırıyorum.
Sevdalarımı faniliğin paslı kılıcından, ölümün insafsız uçurumundan
kurtarıyorum.
Demek ki servetim bir Kevser;
bana tam ihtiyacım kadar, tam arzu ettiğim biçimde, hak etmediğim halde
veriliyor. Servetimin yüzünü Allah’a çeviriyorum namazımdaki kıble gibi ve bana
verildiğini biliyorum, tükenmezlik kazanıyor. Nimet elimden çıksa da, Mün’im
olan Allah bana kalıyor, benimle kalıyor. Nimet hiç kesilmiyor, ebter olmuyor.
Demek ki “bana verilenler”
Kevser, “bana verilenleri” infak ederek kurban edersem, servetim devamlılık
kazanıyor, zenginliğim hiç bitmiyor.
Demek ki, şükür bir Kevser;
yediğimi içtiğimi ağzımla şükre dönüştürerek namaz kıldırırsam, burada biten ve
tükenenler adına söylediğim “Elhamdülillah”ı orada bitmez tükenmez bir
“Elhamdülillah” olarak yerim içerim.
Demek ki şükür bir Kevser;
“nimeti ziyadeleştiriyor”, çok ediyor, sonsuza taşı(rı)yor. Şükürsüzler biriktirdiklerini,
istiflediklerini, oburlukla yığdıklarını çoğaltmayı umarken, asıl onlarınki
“ebter” oluyor, bereketten kesiliyor. “Dille değil elle şükretmek” anlamına
gelen “infak”ımla kurban ettiğim, eksilttiğim malım kesintisiz ve bitmez
oluyor.
En önemlisi de: “Muhammed’e
[asm] Kevser’i veren” bana da “Muhammed’i [asm] Kevser olarak veriyor. Çünkü;
“…Bütün nimet hazinelerini
açmak salâhiyetinde olan, nimet-i imana vesile olan Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâm dahi öyle bir nimettir ki, nev-i beşer ilelebed o Zâtı medh ü senâ
etmeye borçludur.” (Yirmi Dokuzuncu Lem’â, Said Nursî) (Senai Demirci)]
Rabbim bizleri el ebter olmaktan
muhafaza kılsın, el kevser’e, yani hayrın kaynağı olan Allah resulünden koparmasın
inşaallah. Kevser suresinden sonra Kafirun suresi geliyor.
{ve ahıru da'vahüm enil Hamdu Lillâhi
Rabbil alemiyn. (Yunus/10)}
Dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a
hamdolsun." diye şükretmek olacaktır.(Elmalı)}
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder