
“Euzübillahimineşşeytanirracim,”
“Bismillahirrahmanirrahim”
Sevgili dostlar bugünkü dersimize Bakara
suresinin 124. ayeti ile devam ediyoruz.
124
- Ve izibtela ibrahıme rabbühu bi kelimatin fe etemmehünn* kale innı caılüke
lin nasi imama* kale ve min zürriyyetı* kale la yenalü ahdiz zalimın
Hani Rabbi
(Esmâ bileşimi
hakikati) İbrahim'i bir
takım birimlerle (karşılaştırıp onlara karşı düşüncelerini) imtihan etmişti de (yıldız - ay -
güneş konularına verdiği cevapları hatırlayın), O da hakkıyla bu konularda
değerlendirmelerini ortaya koyarak, başarmıştı. Bundan sonra Rabbi:
"Ben seni insanlara imam (ilmi nedeniyle kendisine uyulan)
kılacağım" demişti. (İbrahim): "Zürriyetimden de" niyazında bulundu. Rabbi: "Sözüm
zulmedenleri kapsamaz" buyurdu. (A.Hulusi)
Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar
İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince,
Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu.
İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim
ahdime nail olamaz!" buyurdu. (Elmalı)
Ve
izibtela ibrahıme rabbühu bi kelimatin fe etemmehünn Hani hatırla sen Rabbi,
İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamıştı da O da bu sınavı başarı ile
tamamlamıştı. Kale
dedi ki; innı
caılüke lin nasi imama ey İbrahim ben seni insanlık için önder
yapacağım, lider yapacağım. İbrahim, Allah’ın bu ödülü karşısında şöyle
demişti; kale ve
min zürriyyetı Ya rabbi, benim zürriyetimden, neslimden de imamlar,
önderler çıkaracak mısın. Ve Allah şöyle cevap vermişti: kale la yenalü ahdiz zalimın
zalimler, kendi kendisine kötülük edenler kesinlikle sözüme, ahdime nail
olamazlar. Yani Vaadim onlar için geçerli değildir.
Burada ayetin ilk cümlesinde ki iptila terimi üzerinde durmak gerekiyor.
Türkçede de kullandığımız gibi iptila, müptela kelimesi; Bir şeyin değerini
ölçmek, bir şeyin özünde olanı dışarı çıkarmak, bir şeyin sırrını keşfetmek,
bir şeyin pahasını öğrenmek için onu sınamak, denemek, imtihan etmektir. Onun
için de insanın başına gelen kederlere, dertlere, acı ve ıstıraba iptila
denilir genellikle. Çünkü insanı sınayan, insanı imtihan eden, insanın
dayanıklılığını ölçen bir birimdir acı. O nedenle iptila denilir.
İşte Allah’ta Hz. İbrahim’i daha peygamber olmadan
önce sınıyor ve deniyor. Gördüğünüz gibi peygamberler amiyane deyimiyle
tombaladan çekilmiyorlar. Tesadüfen seçilmiyorlar. Peygamberler peygamber
olabilmeleri için bir takım sınavlardan geçiriliyorlar. İşte İbrahim AS. da bu sınavdan
geçiyor ve sınavını mükemmel bir biçimde veriyor.
Burada İbrahim As. sınandığı kelimelerin ne olduğu
konusu tefsirlerde tartışılmış. Ayette kelimat
deniliyor. Kelimeler. Tefsirler de İbn. Abbas’tan gelen bir rivayete göre
bu kelimat aşara hısal diye bilinen on özellik, yani bıyık kısaltmak, sakal
uzatmak, tırnak kesmek, sünnet olmak, koltuk traşı olmak ve temizlik yapmak,
misvak kullanmak, ağza ve buruna su vermek gibi kimisi doğal temizlikle, kimisi
estetikle ilgisi olan şeyler sıralanmış ki ben ayette kastedilenin bu olmadığı
kanaatindeyim, çünkü bütün bu şeyleri bir çocuk bile yapabilir. Bir çocuğun
bile becerebileceği böyle bir şeyi, bir peygamber seçiminde Allah’ın iptila
olarak tarif ve tavsif etmesi düşünülemez.
Kaldı ki İbrahim Peygamberin hayatında imtihan
aramaya ne gerek var, İbrahim gibi bir peygamberin ömründe sınandığı eğer
şeyleri sıralayacak olursak hemen aklımıza ilk gelen şey; Onun ateşle sınanması
değil midir? Asıl işte buradaki, ayetteki kelimat, harfiyen, kelime manası ile
değil de onun sınandığı bu ağır ve zor sınavlar anlamına alınmalı.
Zaten İbn Cinni'nin “el-Hasâis isimli 3 ciltlik harika bir eseri var. O eserin
1. cildinin başında daha başında kelime sözcüğünü ele alır. Kelime sözcüğünün
tüm kombinezonlarını yazar yan yana K, L, M, harflerinden ne kadar kelime cıkar,
k, l, m, m, l, k, l, m. k, l, k, m, l, k, Bunların hepsini sıralar. 5
kombinezon çıkan bu 3 harften 1 tanesi hariç diğerlerinin tamamının ortak
anlamı şiddet ve güç tür der. Çok ilginç bir araştırma. İşte kelimenin
etimolojik manası da gösteriyor ki, ayette geçen kelimat, insana çok şiddetli
gelen, çok güç gelen bir imtihan olsa gerek. O da hiç şüphesiz ki İbrahim AS.
ın, Nemrut’un halkı uyutmak için icat ettiği putları kırdıktan sonra atıldığı
ateşti. Yine öz evladını Allah’a kurban etmekle sınanması idi. Yine İbrahim AS.
ın Kâbe’yi yapmakla sınanması idi.
[Ek bilgi; Kalp, sır, ruh, hafa (gizlenme), vahdet,
haller ve makamlardan oluşan ruhani mertebelerle ve bu mertebelerde tanımlanan
teslim, tevekkül, rıza ve bunlara dair ilimlerle onu sınadı. İbrahim, Allah’a
ve Allah içinde süluk edip fena bulmak suretiyle bu sınavı tamamladı. (İbn
Arabi/Tevilat)]
Yine hicretle sınanmasıydı. Ki ülkesini terk etti.
Önce harran’a, sonra Filistin’e, sonra Mısır’a ve sonra taa..! iç Arabistan’a
Mekke’ye kadar bir ömrü hicretle geçti. Bütün bunlar ağır ve zor sınavlardı.
İşte İbrahim Peygamber bu ağır acılarla, ağır imtihanlarla sınandı ve ayette de
ifade edildiği gibi fe etemmehünn Onların tamamını da kazandı. Bu
sınavlardan alın aklığıyla çıktı. Onun için İbrahim’in sınandığı kelimelerden
kasıt işte onun başından geçen ve onu Halil eden, yani Allah dostu eden bu
sınavlardı diyoruz. Ve bunun üzerine
Allah kazandığı sınavın ödülünü verdi ona. Buyurdu ki; seni insanlığa önder
kılacağım.
caılüke lin nasi imama İmam kılacağım.
Ayette imam olarak geçiyor. Yani önder. Yani lider,
öncü, İmam bu demek. Bizim toplumumuzdaki o bizim burun kıvırıp ta geçtiğimiz,
o bizim dudak kıvırdığımız imam var ya, aslında o imam olabilmek için İbrahim
olmak gerekiyormuş. Onun için Allah insanlığa imam olarak seçtiğini buyuruyor.
İmam “üm” kökünden gelir. Üm anne demektir. Ümmet
te aynı kökten gelir, ikisi akraba kelimelerdir. Aynı kökten gelirler. Neden
böyle bir kökten gelir derseniz, çünkü lider, önder, lider olduğu toplumun
annesi gibidir de onun için. O topluma anne gibi kucak açacak, anne gibi
şefkatli, anne gibi merhametli, anne gibi rahmetli davranacaktır da onun için.
Bir şeyin Üm mü, yani annesi arap dilinde
1 - O şeyin varlığına sebep olan,
2 – O şeyi
terbiye eden,
3 – O şeyi ıslah
eden,
4 – O şeyi
koruyan ve gözeten kimsedir.
Demek ki imamın özelliği de bu. Yöneticinin,
liderin, öncünün özelliği; Öncülük yaptığı kimseleri, insanları, halkları,
toplumları, cemaatleri bir anne gibi koruyup kollaması görüp gözetmesi terbiye
etmesi, onlara önderlik ve örneklik etmesi, onları gözetmesidir. İşte Hz.
İbrahim bu anlamda imam seçildi.
Yine ümmette aynı kökten gelir. Ümmet, ileriki
ayetlerde de işleyeceğimiz gibi insanlık ailesinin ana toplumu demektir. Nasıl
imam ümmetin anası ise, ümmette insanlığın anasıdır. İmam ümmete öncüdür, ümmet
insanlığa. İmam ümmetin örneğidir, ümmet insanlığın örneğidir.
Bunun üzerine Hz. İbrahim şöyle bir dua da bulundu;
“Benim neslimden de önderler yarat”
Tabiî ki ana gibi bir baba herhalde böyle bir duada
bulunurdu. Böyle şefkatli bir duada bulunurdu. Yani Allah kendisine bir ödül
vermek istediğinde, ödülü hemen sırf kendisi için değil de ödülün içine
çocuklarını, taa..! ilerde gelecek neslini dahi katmak için böyle bir duada
bulunuyordu. Ne müthiş bir şefkat bu, tam İbrahim’i bir şefkat. Neslinden de
diyor. NesliMi demiyor. Çünkü o da
biliyor ki Bir insanın tüm çocukları hiçbir zaman öncü olamaz. Onun için nesliNin içinden de diyor. Ancak bu duaya
verilen cevap nedir?
kale
la yenalü ahdiz zalimın Allah dedi ki; Zalimler bu
sözüme dahil değildir. Zalimler sözümden hariçtir. Evet, zalim, yani kendine
kötülük eden. Kendisine kötülük eden, herkese kötülük edebilir. Onun içinde
zalimler önder, lider, başkan, örnek, imam olamazlar.
Bu ayete dayanarak bir çok alim, başta Tabiin,
sahabe ve daha sonra gelen imamlar olmak üzere birçok alim; Zalimler öncülük
yapamazlar, yönetici olamaz hükmüne varmışlardır. Bu hükümden dolayıdır ki Hz.
Hüseyin, Emevi sultasına karşı ayaklanmıştır ve bu ayeti delil göstermiştir. la yenalü ahdiz
zalimın Çünkü zalimlere boyun eğilmez. Zalimler önder, lider ve
başkan olamazlar.
Yine İmam-ı azam bu ayete dayanarak çağının
yönetimlerine karşı çıkmış, hatta bir keresinde Emevi valisi kendisini baş kadı
olması için sıkıştırınca, yani bugünkü anlamda anayasa mahkemesi başkanı
veyahut ta yüksek hâkimler kurulu başkanı diyebilirsiniz. Olması, bu görevi
alması için işkence altına alınca değil baş hâkimlik, baş yargıçlık görevi, şu
mescidin kapılarını say deseniz yine vallahi saymam demiştir. Çünkü zalimlerin
yönetimini meşrulaştırmaktan korkmuştur. Çekinmiştir.
Yine Emevi’ler o yaşarken yıkılmış, o yaşarken
yönetime Abbasiler geçmiş, Abbasiler de aynı teklifi yapmışlar, ve onlara karşı
da Ebu Cafer Mansur Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur’a karşı da cevap aynı
olmuştur. Ve bu cevap karşısında işkenceye çekmişler, imamı hapsetmişler,
işkence altında can verdiği halde görevi yine de kabul etmemişti.
Onun için İmamın bu ayet konusundaki tavır ve
fikirlerini Cessas; Ahkâm-ül Kur’an isimli eserinde harika bir biçimde özetler.
Ve der ki; “Orada, İmam’a iftira ediyorlar, bazıları diyorlar ki güya imam
zalimlerin, fasıkların imamlığı caizdir diye içtihatta bulunmuş, fetva vermiş
diyorlar. Bu ona büyük bir iftiradır. Ömrü zalimlere karşı böyle bir mücadele
ile geçen ve ömrünün sonunda zalimlerin elinde can veren bir imam böyle bir
içtihadı nasıl yapar.” Der.
Evet, la yenalü ahdiz zalimın Zalimler sözüme
ulaşamazlar. Yani bu sözümden hariçtir onlar buyuruyor Cenab-ı Hak. Bu ayete
bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki zalimler hiçbir zaman bu ümmetin önünde
önderliğe, liderliğe layık değillerdir.
Buradan şunu çıkaramayız. Zalimler hiç bir zaman
önder olamayacaklar. Tarihte de olmuşlardır, bugün de oluyorlar, gelecekte de
olabilirler. Lakin bu ayetle söylenmek istenen şey şudur; Layık değildirler.
Önderliğe liyakatleri yoktur demektir. Eğer layık olmadıkları halde önderlik
makamına, liderlik makamına geçmişlerse orayı gasp etmiş sayılırlar.
125
- Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna* vettehızu mim mekami ibrahıme
müsalla* ve ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne vel
akifıne ver rukkeıs sücud
Biz Beyt'i (Kâbe - kalp) insanlara
güvenilir sığınak yaptık! İbrahim makamını (Hullet makamı, Esmâ mertebesi
kuvveleriyle tahakkuk makamı) musalla (namazın yaşandığı yer) edinin.
İbrahim ve İsmail'e: "Beytimi; tavaf edenler, kulluğunu yaşamak için oraya
kapananlar ve secde eden rükû edenler için arındırılmış olarak muhafaza
edin" dedik. (A.Hulusi)
Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için
bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den
kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik:
"Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû
ve secde edenler için tertemiz tutun!" (Elmalı)
Ve
iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna Hani bunun üzerine biz beyti yani Kâbe’yi
insanlar için daimi bir merkez ve güvenlik yurdu kılmıştık.
Aslında bu ayetin bir üstteki ayetle irtibatı açık.
İbrahim’den söz edilen yerde hemen söz Kâbe’ye getirildi. Demek ki Kâbe aslında
İbrahim’in bir eseri. İbrahim neyin eseri? Çektiği acıların eseri. Adeta böyle
bir silsile kuruluyor. İbrahim’i acılar doğurdu, İbrahim Kâbe’yi doğurdu. Böyle
bir silsile, böyle bir bağlantı, irtibat var ayetler arasında. Onun için hemen
bir sonraki ayet, 125. ayet Kâbe konusunda geliyor. Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna
Hani hatırla ki biz Kâbe’yi insanlık için daimi bir merkez ve emniyet, güvenlik
yurdu kıldık.
Mesabetel merkez anlamına gelir.
Daha doğrusu sevap ta buradan gelir dilimizde kullandığımız sevap. Yani Hak
edilen, ücretin hak edildiği yer anlamına gelir. Sonuçta sizin ücret alacağınız
yer anlamına gelir. Onun için orası gerçekten insanlığın sevap kaynağıdır. Ecir
kaynağıdır. Hem madden, hem manen. İşte bu manada bir merkezdir. Mesab dır,
yani ecrin kaynağıdır.
Neyin merkezi? Elbette ki Manevi dünyanın merkezi.
Elbette ki ümmetin merkezi. Elbette ki İslam’ın merkezi, elbette ki tevhidin
merkezi. Onun için o merkeze bakar tüm muvahhit yüzler. O merkezden ışığını
alır tüm kentler. Onun içindir ki Mekke, kentlerin anası, Kâbe mescitlerin ve
mabetlerin anasıdır. Onun içindir ki hicaz, yeryüzü coğrafyasının anasıdır.
Çünkü yeryüzünün manevi iklimi, kokusunu oradan alır. Yeryüzü ışığını, aydınlığını
oradan alır. Onun için hacca gidilir. Çünkü hacca her giden o aydınlıktan nasip
almaya gitmiş, İbrahim’le elleşmeye, dilleşmeye, kucaklaşmaya ve İbrahim’in
verdiği sözü kendisi de vermeye gitmiştir. Onun için Kâbe merkezdir. Manevi
iklimin ebedi merkezi.
Ve emniyet yurdudur. ve emna güvenlik yurdu. Öyle bir
güvenlik yurdu ki, sadece insanları değil, hayvanları da güvenliktedir.
Dokunamazsınız orada uçan bir kuşa. Kâbe’nin kuşu, ülkenizin, memleketinizin
koyunundan değerlidir. Orada bir kuş öldürürseniz cezası doğrudan bir koyundur
çünkü. Evet onu kesmektir. Oranın çekirgesine dokunamazsınız. Dünyanın en
pahalı çekirgeleri oradadır. Dokunursanız sadaka vermeniz gerekir. Oranın
ağacına dokunamazsınız. Korunmuştur, muhteremdir, hürmetlidir. Dokunursanız
ceza ödemeniz gerekir. Otunu yolarsanız eğer kendiliğinden bitmiş işe yarar
kurumamış bir otunu haram bölgede, muhterem bölgede otuna tecavüz ederseniz
cezası vardır. Bazan bu ceza bir koyun kesmeye kadar uzanabilir. Onun için
muhteremdir orası. Sadece insanı değil, vahşi hayvanları, vahşi doğası, sadece
doğası değil bitkisi, sadece bitkisi değil taşı toprağı bile korunmuştur. Doğal
sit alanıdır, yeryüzünün en kadim, en eski doğal sit alanıdır. Ve birinci
derece de değil, ultra derecede tarihi mekândır. Çünkü 5.000 yıllık bir
çağrının merkezidir orası. Onun için emniyet yurdudur. Oraya sığınana
dokunulmaz, bu nedenle Hz. Ömer demiştir ki; “Babamın katilini eğer orada
görsem elim kalmaz.”
vettehızu
mim mekami ibrahıme müsalla İbrahim’in
makamını dua gâh, ya da namazgâh edininiz. Devam ediyor ayet. Ey müminler o halde İbrahim’in makamını
namazgâh edininiz. Nedir İbrahim’in makamı sorusu gündeme geliyor.
Bugün birçok insan yanlış bir biçimde İbrahim’in
makamı olarak Kâbe’nin avlusunda bir camekân içerisinde korunan ve İbrahim
Peygamberin iskele taşı olarak kullandığı söylenilen ve ayak izleri olan, iki
ayak izi olan üzerinde bir kaya parçası zannederler. Oysa ki bu zan yanlış bir
zan. Bu ayette beyan edilen, özellikle bu ayette ifade edilen makamı İbrahim;
Sahabe tarafından, tabiin tarafından ve büyük imamlar tarafından, hemen tümü
tarafından, Kâbe’nin etrafındaki toprakların, mukaddes toprakların tümü olarak
ifade edilmiş. Yani Harem-i şerif ya da bizim haç mekânı olarak bildiğimiz tüm
mukaddes mekânlar olarak izah edilmiştir, açıklanmıştır.
Bu nokta da eğer İbn. Abbas’ın, Cabir’in,
Katade’nin, Mücahidin bu görüşü göz önüne alınacak olursa bizim için namazgâh
edinilecek yer, Kıble anlamına artık o taraftır. Zaten Razi’de bu ayeti tefsir
ederken İbrahim’in makamını namazgâh edinin den kasıt, Kıblemiz olarak
İbrahim’in mekânını tutun demektir diyor.
İbrahim’in mekânı, mekân-ı İbrahim oralardır.
Oraların tümüdür. Bir tane taş İbrahim’in makamı olarak nitelendirilemez.
Öteden beri de onun ismi, Makam-ı İbrahim olarak bilinir. Lakin şu bir gerçek
ki Abdul Rezzak’ın el Musannef’ inde Bir rivayet yer alır, sahih bir rivayet.
Daha önce o taş Kâbe’ye bitişik iken, Hz. Ömer o taşı Kâbe’den ayırıp daha
arkaya, namaz saflarının ve tavafın dışına almıştır. Şirk kokusuna karşı olan
hassasiyetinden.
İlginçtir oysaki bugün hacca gidenlerin hemen
tamamı, o taşın arkasında namaz kılmak için birbirini ezmektedirler ve o taşın
arkasında namaz kılmanın uğruna hac zamanlarında hilafsız birçok insan
ölmektedir. Nasıl bir garabettir bu, gerçekten de. Bu konunun baştan yeniden
ele alınıp Makam-ı İbrahim bu ayette ifade edilen Makam-ı İbrahim, yeniden
aydınlatılmalı. Doğru bir biçimde anlaşılmalı.
Ne ki yine makam-ı İbrahim’den kastın tüm harem ve
mukaddes mekânlar olduğu görüşünde olan ikinci sahabe İbn. Abbas’tan sonra
Cabir’dir. Aynı isimden nakledilen bir hadise dayandırılır o taşın arkasında
namaz kılmak, kılmanın sünnet olduğu, işin garibine bakınız. Cabir’den gelen
bir hadise dayandırılır. Oysaki Hadis’in nakledildiği kişinin görüşü Makam-ı
İbrahim tüm mukaddes bölgedir diyor. Lakin ondan nakledilen bir hadis te
Peygamber tavafını bitirdiği zaman Makam-ı İbrahim ismini verdiğimiz bu taşın
arkasında namaz kılardı hadisidir. Bu hadisi Tirmizi nakletmiştir.
Bu nokta da ki Müslim’de de buna benzer bir hadis
nakledilir. Zaten hemen hemen hadis külliyatının bir çoğu buna benzer hadisler
naklediyorlar, ancak ben hepsini yan yana dizdiğimde farklı farklı lafızlarla
bu hadisin geldiğini, hatta bazen bu lafız değişikliğinin hadisin komple
manasını değiştirdiğini gördüm.
Bu noktada hemen şöyle bir şey daha gündeme
geliyor; İbrahim Makamını musalla edinin deki Musallanın anlamı. Musalla duagâh
manasına gelir aynı zamanda. Dua yeri, dua merkezi. Hatta hatta Taberi’nin de
vurguladığı gibi Bu vezinle gelen, Arap dilinde bu vezinle gelen bir kelime,
genellikle dua anlamına, dua yeri anlamına kullanılır diyor Taberi. Bunu da göz
önüne alınca İbrahim’in makamını, dua mahalli, Allah’a yalvarma ve yakarma
mahalli olarak anlamak çok daha doğru bir yaklaşımdır. Çünkü bir üstteki ayette
ve bu ayette İbrahim’in duası geçiyor zaten. Daha sonraki tefsir edeceğimiz
ayetlerde de yine Hz. İbrahim’in dualarından söz edilecektir. Onun için
bendeniz İbn. Abbas’ın Cabir’in, Katade’nin, Mücahid’in görüşü olan İbrahim’in
makamı; tamamen Mekke’nin etrafındaki kutsal haç yapılan mekanlardır, görüşünün
daha doğru bir görüş olduğunu ve Razi gibi bizim için bu emrin anlamının o
tarafa dönerek, kıblegâh olarak orayı kullanıp namaz kılmak anlamına geldiği
görüşündeyim.
ve
ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne vel akifıne ver
rukkeıs sücud Hani bir zaman biz İbrahim’den ve İsmail’den tavaf edenler, tavaf
edenler, iç dünyasını imar için kapanacaklar ve uzun uzun rüku ve secde ederek
namaz kılacak olanlar için evimi tertemiz, pırıl pırıl edin diye söz almıştık.
Burada taifın geçiyor, tavaf edenler. Tavaf’ın ne
olduğunu biliyorsunuz Kâbe’nin etrafında 7 kere dönmeye tavaf adı verilir.
Tavafta Hacer-ül Esvet isimli bir taştan başlanılır ve 7 kere dönülür. Aslında
bu dönüş evrensel koroya katılmadır. Bu dönüş bir aşk dönüşüdür. Bu dönüş bir
ilan-ı aşktır. Tavaf bir aşk hareketidir. Aynen pervanenin lambanın etrafında
dönüşü gibi. Döner.! döner..! döner..! Işığa olan aşkını yenemez, kaldırır
kendini lambanın içine atar ve bir cızzz..! sesi duyulur. Ölmüştür. İşte onun
gibi. Pervane olup Allah’a olan muhabbetini kulun döne döne ifade etmesidir.
7 rakamı sonsuzluğu ifade eder Arap dilinde,
kinayedir. Aynen atom çekirdeğinin etrafında elektronun dönüşü gibi. Aynen
dünyanın etrafında ayın dönüşü gibi. Aynen güneşin etrafında dünyanın dönüşü
gibi. Aynen galaksinin bilinmeyen merkezinin etrafında güneş sisteminin dönüşü
gibi. İşte bu evrensel koroyu taklittir tavaf.
Tavaf eden her mümin; Ya Rabbi, ben de evrenin korosuna katıldım, sana
ilan-ı aşk ediyorum. Muhabbetlerimi sunuyorum onun için dönüyorum Ya Rabbi..!
Ya Rabbi mikro ve makro kozmosla beraber ta..! eşyanın en küçük maddesi, en
küçük birimi olan atomdan güneş sistemine kadar her şey senin koyduğun yörünge
de dönüyor. Ben de artık sana geldim ve senin emrine amadeyim. Ben de
Muhabbetlerimi sunup senin koyduğun yörünge de dönüyorum Ya Rabbi..! Bununla
sana teslimiyetimi belgeliyorum demektir tavaf.
[Ek bilgi; Bugün keşfe dayanan bazı vortex olaylarından söz
edelim. İsteyen
inanır!
Vortex
enerjisi, TEK'in, evren adı altında açığa çıkan bilgi paketlerini
oluşturup, bir arada tutan dalga boylarıdır. Vedud, çekim gücüdür."
"Tüm
vortexler sağdan sola dönüş hareketi
yaparlar. Birer vortex olan hortum ya da girdapları düşünün. Bu hareket
çevresini kendinde toplar. Galaksiden atoma, tümü sağdan sola dönüş hâlindedir. Çekim ve koruma gücü sağdan sola dönen çeşitli boyutlardaki vortexlerle
oluşur."
VORTEX KONUSUNDAKİ keşif yollu müşade edilen çok önemli bir sırra da daha sonra devam
edelim. "KÂBE'nin bulunduğu noktadaki NÛR, enerji vortexi çevrede tavaf etmekte olan insan beyinlerinde bir urûç hissiyâtı oluşturur Ehli Hakkı görür.
Girdap,
hortum türü görünür vortexler yanı sıra birde görünmezler var. Bizi
ilgilendiren görünmez vortexlerin başında "yatay vortex" adını
taktığım, insan bilincini yutup, kilitleyen vortexler mevcuttur. Bu "yatay
vortexler", insanların toplu enerjilerinden kaynaklanır ve olayın boyutuna
göre büyüyüp güçlenerek ve insan bilinçlerini yutar.
Bu
"yatay vortex"ler insan beyinlerinin aynı frekansta yayınıyla
güçlenir ve içine aldığı her bir beyinin yayınıyla daha kapsamlı olur.
İnsanları kitlesel duygusallıklara ve çeşitli taşkınlıklara sürükleyen şey bu
"yatay vortex"lerdir. TV dizilerinin insanlarda yaptığı bağımlılıklar
dahi birer "yatay vortex" olayıdır ki, bilinç o konu içinde döner
durur! Beynin belâsıdır! Günlük size ulaşan olayların ve tv'nin vortexinden
kendinizi kurtaramıyor, onları tekrarla beyninizi tüketiyorsanız çok büyük
tehlikedesiniz.
Dışsal
vortexlersiz yaşamak mümkün değildir; ancak onlara kapılmamak mümkündür. Allah
irade sıfatının adı MÜRÎD sende mevcuttur. VORTEXLERE KARŞI NEDEN SAVUNMA ZİKRİ
"MURÎD"dir? "MÜRİD"
beyninin hakikatindeki Allah'ın irade sıfatının frekansıdır. İradeyi
güçlendirerek dışsal vortexlere karşı direnç geliştirir. Bütün ibadet ve
zikirler, beyninin hakikatindeki kuvveleri harekete geçirerek fitnelerden
korunman için önerilmiştir.
Orijinaliyle
(taklit değil) yaşanan toplu ibadet vortexleri kişiyi kendi hakikatini
hissetmeye sevk ederken; toplumsal vortexler bilinci kitler. Normalde bakıp,
duyup geçeceğiniz bir olay sizi içine çekip, o olay içinde dönüp duruyorsanız,
bilincinizi yoğun işgal ediyorsa bunu düşünün. Her tarikat, cemaat mensubunun
kendi cemaat ve tarikatına mensup olmayanı dışlaması ve onu sapıklıkla,
kafirlikle etiketlemesi gibi.
Her
birimin, türün, insanın vortexi vardır. El Esmânın açığa çıkışı vortexler
şeklinde oluşur ki bu da birimlerdeki çekim gücünü oluşturur.
Vortexlerin
oluşumu ikidir. Ya El Mudill ismiyle işaret edilen özelliğin
enerjisinden/nurundan oluşur; ya da El Hadi isminin nurundan oluşur.
Birimlerden ve beyinlerden açığa çıkan bilgi/enerji/data vortexler hâlinde
kendi frekansındakileri çeker içine, kendine yönlendirir. Muhatap olduğunuz kişi, olay, konu gerçekte bir El Esmâ kompozisyonu
olarak açığa çıkan vortextir ki, sizi içine çeker. Frekansınız eşleşirse.
Tanrısallık kavramı,
El
Mudıll'den kaynaklanan beyni dışsallıkla kayıtlayan en güçlü bilgi/enerji/data
vortexidir. El Hâdi ise Allaha çeker!
Geride
neler var? ÇEKİM GÜCÜ, GRAVİTASYON ve bu türden konuşulan birimlerin ilişkisi
ve varlığın bütünlüğü tamamiyle Esmâ özelliklerinin enerji VORTEXLERİDİR.
"Enerji vortexleri varlıktaki çekim merkezleridir. Pek çok oluşumun sırrı bu enerji vortexleri
sırrına dayanır. Vortexlerin frekansları farklıdır.
Vortex
enerjisi, TEK'in, evren adı altında açığa çıkan bilgi paketlerini oluşturup,
bir arada tutan dalga boylarıdır. Vedud, çekim gücüdür. Şuûr ismiyle tanımlanan
bilgi paketinin (insanın) bütünlüğünü ve sonsuz bir aradalığını bu
"Vedud" ile işaret edilen çekim gücü sağlar.
İbadetle
Allaha firar! "ALLAHA FİRAR EDİN" âyetinin anlamı; dışsallıktan,
beyninizin hakikati olan Allah Esmâsının işaret ettiği kuvvelere firar edin
demektir.
Esma
terkipleri birer vortex ve güçlü vortex diğerini kendine çekiyorken El Hadi
isminin mazharı güçlüyü idrak edene ne mutlu.
Rabbim okuduğunu anlamayan ya da
tersinden anlayanlardan sana sığınırım! Ezberini tekrarla ömür harcayanla,
sürekli ezber bozup, yeniye açılıp, kendini yenileyen bir olur mu? (Ahmed
Hulusi)]
Akifıne,
akifin, aslında
itikaf buradan gelir. Resul Allah Medine’ye göçünce her yıl itikaf’a çekilirdi
Ramazan’ın son 10 gününde. İtikaf,
iç dünyasını tamir için dış dünyadan çekilmek demektir. İtikaf iç dünyaya
yolculuğa açılmak demektir. İtikaf insanın içine doğru çıktığı bir hicrettir.
Onun için adeta Hıra, Medine’den sonra Resulallah’a itikafa dönüşmüştür ve bu
bir sünnet olarak ümmete kalmıştır. İşte bunlar için evimi tertemiz, pırıl
pırıl tutun diye İbrahim ve İsmail’den söz aldık diyor Cenab-ı Hak.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
Bakara (123-139) ayetlerini
toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
SEVGİLİ KARDEŞIM EMEGINIZ ICIN ALLAH SIZDEN RAZI OLSUN ÇOK GUZEL OLMUS MAŞALLAH AMA BAKARA 104 -123 YAZMAYI UNUTMUSSUNUZ GALIBA
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilMerhaba. Affedersiniz ben bir eksiklik göremedim. Hem tüm yazılarda mevcut ve açık, hemde bu sayfanın "önceki" ne tıkladığınızda açılıyor. Yine de uyarınız için teşekkür ederim. Esen kalın, Allah'a emanet olun.
Sil