19 Ocak 2015 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. NAS SURESİ (01-06) (200-B)











Nas suresi değerli dostlar. Felak ile birlikte muavvizeteyn diye anıldığını söylemiştim. Mekki bir sure. Felak ile tevhid arasına yerleştiriliyor ihlas arasına yani. Mushafın en son suresi olduğunu biliyoruz ve Kur’an Allah’ın adıyla başlıyor, insanlığın adı ile son buluyor, Nas ile son buluyor.



Bu aslında vahyin yönünü göstermiyor mu? Vahiy Allah’tan insanlığa bir bildiridir. Vahyin başı arşta ayakları yerdedir. Başı Allah’ı ayakları ise nas’ı gösterir. Allah’ın adıyla başlayıp insanlığın adıyla nas ile bitmesinin aklımıza düşürdüğü şeyler bunlar.



Felak ta felak’ın rabbine sığınmıştık değil mi, öyle emredilmişti. Burada da insanlığın rabbine sığınıyoruz. Felak ta bir tek şeyden sığınmıştık geceden, burada ise görünen görünmeyen cin ve şeytan, insan ve şeytanlarından Allah’a sığınıyoruz.



Peki burada tek bir şeyden Allah’ın 3 sıfatına sığınıyoruz. Nelere onlar? RabbinNâs, Melikin Nâs, İlâhin Nâs, Evet, rububiyete sığınıyoruz, melikiyete sığınıyoruz, ulûhiyete sığınıyoruz. Allah’ın ulûhiyetine, Allah’ın melikiyyetine, Allah’ın rububiyyetine sığınıyoruz. Yani bir üstteki surede 3 şeyden rabbe sığınırken burada tek şeyden Allah’ın 3 vasfına sığınıyoruz. Bu da ilginç.



Dahası toplumda ki şeytanlara karşı Allah’ın insana yettiğini gösteriyor bu sure. Buna insanlık şahit olmadı mı? Allah’ın resulüne Allah’ın yettiğini gösteren bir sure bu ve buna da biz şahidiz. Bugün İslam’ın 1.400 yıllık serüveni bize bunu açıkça gösteriyor. Sözün özü Allah kendisine sığınanı kendi nefsinin şerrinden korur. Yani sığınan insanı kendi türünün şerrinden de korur. Sadece başkalarının şerrinden korumaz, kendi insan türünün şerrinden de korur. Allah’ın insan topluluğunun rabbi oluşu, toplumda ilahi terbiyeye muhtaçtır demektir. Çünkü RabbinNâs değil mi, insanlığın rabbi. Bu ne demek? Toplumun rabbi, toplumda ilahi terbiyeye muhtaçtır demek. Tıpkı fertler gibi toplumların da ilahi terbiyeye muhtaç olduğunu ifade ediyor aslında bu sure.



Rad/11. ayetini burada tam hatırlamanın zamanı. Ne diyordu? innAllâhe lâ yuğayyiru ma Bi kavmin hatta yuğayyiru ma Bi enfüsihim. (Rad/11) bir toplumu oluşturan bireyler kendi iç dünyalarını değiştirmeden, Allah o toplumun tamamını değiştirmez. Bu toplumsal değişmenin yasasıdır. Bu girizgahtan sonra, temhidden sonra şimdi surenin tefsirine girebiliriz.








1-) Kul e'ûzü BirabbinNâs;



De ki: "Sığınırım Nâs'ın Rabbine," (A.Hulusi)



1 - De ki sığınırım Rabbine nâsın. (Elmalı)





Kul e'ûzü BirabbinNâs De ki; İnsanlığın rabbine sığınırım. Toplumun rabbi, insan topluluğunun, türünün rabbi. Burada tek insan gelmemiş, insanlığın rabbine sığınırım. Devam ediyoruz;



[Ek bilgi ; Nedir bu “Kul”? Aslında De ki emri ilahisi. O kadar çok şeyi var ki

1 - Muhatabı yüce makamdan gelen emre hazırlar. Kul, de ki.

2 – talim ve terbiye amaçlı bir bildiri olduğuna işaret eder.



3 – Yapma değil söyleme emridir dikkat ediyor musunuz Kul, de ki söyleme emri. Neden? Yapmadan önce ne yapacağını söyle ki ağzından çıkanı kuşlağın duysun. Emir tekrarı yap ki düşünme sürecin olsun. Yanlış yaparsan geriye alamazsın. Önce ağzından çıksın,  sonra zihnine varsın, sonra yap. Bu yapacağınız şeyi önce planlayın demektir. Pedagojik bir hakikattir aynı zamanda temel bir espridir.

4 – İhbardan inşaya çatı değiştiriyor bir kelime. “Kul”ü çeksek alsak bu sureden; e'ûzü BirabbinNâs, Melikin Nâs, İlâhin Nâs, Min şerril vesvâsil hannâs, Elleziy yüvesvisü fiy sudûrin Nâs, Minel cinneti ven Nâs. Cümlelerinin tamamı belegatta haber çatısı, haber cümleleridir. Bir tek kelime getirmekle başına, hepsinin belegat çatısını haberden aldı inşaya koydu. Ne dedi bununla? Ey muhatap dikkat et Allah seni vahiy ile inşa etmek istiyor.

5 - Yine kul demekle akide yoruma kapalı takdir yok demiş oldu. Çünkü Kul ile açılan parantez aynı zamanda bunun başına her hangi bir takdir getiremezsiniz, akidevi meselelerde pazarlık olmaz, yoruma kapatmıştır Allah, “kul” diye başlatıyor, De ki; Bitti, başka bir şey yok.

6 – Karşı ileti ister, bu bir diyalogdur biliyor musunuz, Allah insan ile diyaloga girmek istiyor. Önce diyor emrediyor; “kul” de ki. Biz ne diyeceğiz? Ne diyeyim Allah’ım? Geri ileti istiyor yani benimle diyaloga gir ey kul, benimle konuş ey kul. -Onun için efendimizden Kur’an okuyan Allah ile konuştum dese yalan söylemiş olmaz. Efendimizden geldiği söylenir ama hadis değildir, sahabe sözüdür onu da söyleyeyim-. Karşı ileti ister: Ne diyeyim? Yanlış anlamayı önlemek içindir, açık kapı bırakmaya gelmez.

İşte kul ifadesiyle sure bize bunları söyler. (Mustafa İslamoğlu- Hit.Misk, nas tefsiri)]





2-) Melikin Nâs;



"Nâs'ın Meliki'ne," (A.Hulusi)



2 - Melikine nâsın. (Elmalı)





Melikin Nâs neden rabbine sığınırım? Çünkü Rab; insanı insan eden tek varlıktır da onun için. Eğer rabbin rububiyyeti olmasaydı insan canlılar içinde en vahşi hayvan olacaktı. O’nun rububiyyeti sayesinde canlılar içinde en cins, en iyi olmayı bırakın, yaratılmışların en şereflisi oldu. Onun için BirabbinNâs rububiyyeti. Melikin Nâs daha neye sığınırım? İnsanlığın Melikine, yani sultanına, yani yöneticisine. Daha neye sığınırım?





3-) İlâhin Nâs;



"Nâs'ın İlâhı'na," (A.Hulusi)



3 - İlâhına nâsın. (Elmalı)





İlâhin Nâs insanlığın ilahına. Burada rububiyyet, Melikiyyet ile Malikiyet, ulûhiyet yer almış. 3 ayeti birden görmek lazım burada. Her biri öncekini açıklar. Çünkü “vav” lar atfı beyandır. Aslında “vav” yoktur burada özür dilerim ama birbirine atfı beyan olarak atfedilmiş “vav” sız, mücerret olarak. Fakat atfı beyandır. Atfı beyan ne demek? Bir sonraki, bir öncekini açıklar demek. Mesela İlah kimdir? Melik olandır. Melik kimdir? Rab olandır. İnsanın ilahı kimdir? İnsanı yönetendir. İnsanı yöneten kimdir? İnsanın rabbidir. Yani üçü de birbirini açıklar.



Allah sade yaratmaz bu üç ayetin verdiği. Aynı zamanda yönetir, aynı zamanda terbiye eder. Onun için bu neyi ret? Mihilizmi ret başta, hiççiliği ret. Yani insan anlamsız ve amaçsızdır diyen her tür felsefi düşünceyi kökten reddediyor. İnsan anlamlıdır ve amaçlıdır, insan bir amaç için var edilmiştir.



Daha neyi ret? Bu hümanizmi reddir.İnsan her şeyin ölçüsüdür diyen hümanist. İnsan her şeyin ölçüsü değildir. Her şeyin ölçüsü insan olursa hiçbir şeyin ölçüsü olmaz. Çünkü hiç kimse hiç kimseyi takmaz. 6.5 milyar doğru olur o zaman. İnsan nasıl her şeyin ölçüsü olur. İnsan her şeyin ölçüsü olursa zaafları da ölçüye dahil olur. Kimin neye zaafı varsa ölçüyü oradan koyar. Hırsıza ölçü koydurmaya kalkarsanız ilk kaldıracağı suç hırsızlık suçudur öyle değil mi Ayyaşa ölçü koydurmaya kalktığınızda yasakların arasından ilk çıkaracağı şey tüm kafa yapıcılardır. Onun için insana ölçü koyduramazsınız, ölçüyü Allah koyar, insanı yaratan koyar. Onun için işte bu manada her şeyin ölçüsü insandır diyen hümanizmi rettir.



Üçüncüsü sekülerizmi ret. Allah ne karışıyor yer yüzüne (Haşa) yarattı tamam eyvallah, donattı tamam eyvallah. Bıraksın  kendimiz ne halimiz varsa görelim.



Öyle mi? Evlâ leke feevlâ. (Kıyamet/34) yazıklar olsun sana ey insan Sümme evlaleke feevla.(Kıyamet/35) Bir daha yazıklar olsun. Eyahsebul'İnsanu en yutreke süda. (Kıyamet/36) yoksa insanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor, öyle mi zannediyor. Yani ayakkabının bir amacı olsun da ayağın olmasın, sen öyle mi demek istiyorsun. Bu kellenin, bu kafanın hiçbir amacı yok, ama şapkanın amacı var, öyle mi demek istiyorsun, bu mu söylediğin. Varlığı Allah insan için, insanı da kendisi için yaratmış.



Dolayısıyla insanı amaçsız zannetmek, Allah’ın şah eserine hakaret etmektir. O nedenle işte sekülerizmi de rettir. Allah hayata müdahildir, Allah hayata karışır, eğer Allah karışmazsa hiç kimsenin kendi başına hakikati bulma, hakikati tatbik etme ve ebedi saadete ulaşma şansı yok. Onun için Allah desteğini çekerse ayakta kalamazsınız. Allah karışır, Allah’ın karışması sizin içindir, sizin lehinizedir. Yani daha fazla dua edin de daha fazla karışsın, daha fazla besmele çekinde daha fazla karışsın. Yani Allah ne kadar karışırsa o kadar dürüst ve düzgün olursunuz. Onun için de dua edin de Allah size küsmesin, dua edin de Allah sizi unutmasın.



Evet, yoksa mı? aksi halde mi? nesullahe; onlar Allah’ı unuttular feensahüm enfusehüm. (Haşr/19) Allah’ta onlara kendilerini unutturdu. nesullahe fenesiyehüm. (Tevbe/67) onlar Allah’ı unuttular, Allah’ta onları unuttu. Allah onları unutunca ne olur? onlara kendilerini unutturur. İnsan kendisini unutunca ne olur? kendisini kaybeder. Kendisini kaybederse ne olur? Hiçbir şey kazanamaz, kendini kaybeden neyi kazanır ki. Onun için ey insanoğlu dua ette Allah hayatının her anına müdahil olsun. Bunu reddetmek senin lehine değil. Bu 3 ayet bunu söylüyor.



Neden sığınırım? Kime sığınacağımız belli, insanlığın rabbine, insanlığın sahibine, yöneticisine ve insanlığın ilahına. Neden?



[Ek bilgi; 3 ayet; Kul e'ûzü BirabbinNâs, Melikin Nâs, İlâhin Nâs şöyle de gelebilirdi; Kul e'ûzü BirabbinNâs, Kul e'ûzü Melikin Nâs, Kul e'ûzü İlâhin Nâs şeklinde de gelebilirdi ama gelmedi. Ne demek, anlama ne katar bu? Bu atfı beyandır. Acelem var katar da, daha öte bir şeyi katar; arama hiçbir şeyi sokmuyorum, yani edevatı sokmuyorum, medat sokmuyorum, “vav” bile girmemiş. Onun için bu 3 ayet bir birine “lâm” elif ile bağlanır. Bu 3 ayet, bir ayet gibi okunur.(Mustafa İslamoğlu- Hit.Misk, nas tefsiri)]





4-) Min şerril vesvâsil hannâs;



"El Vesvas'il Hannas'ın (sinip sinip geri dönen, insanı bedenselliğe düşüren vesvese kuvvesi) şerrinden." (A.Hulusi)



4 - Şerrinden o sinsi vesvasın. (Elmalı)





Min şerril vesvâsil hannâs sinsi ve sinik vesvese kaynağının şerrinden sığınırız. Bu üç vasfıyla rabbimize.



Sinsi ve sinik diye çevirdim vesvâsil hannâs’ı. Hannâs; hem lazım hem müteaddi olarak manalandırılabilir. Lazım olarak manalandırılırsa sinsi, müteaddi olarak manalandırılırsa sindirilen manasına gelir. Öyle bir şeytan öyle bir şey ki, onu alimlerimiz köpeğe benzetir. Affedersiniz yani köpeklerden bilmiyorum özür dilemek gerekir mi, ama bir benzetmedir, anlaşılması kolay olsun için. Yani köpeklerin defteri olsaydı sevabı onlara yazılsın derdim ama yok maalesef. O nedenle yani nasıl bir şey? Kaçınca arkanızdan koşan, üstüne gidince de kuyruğunu kıstırıp kaçan, işte öyle.



Büyük bir alimimiz öyle diyor bu köpekten korunmanın iki yolu var. Birisi iyi bir kızılcık sopası alırsınız üstüne yürürsünüz. Ama eğer köpek daha güçlü ise kızılcık sopasını alt edebilir, bu risklidir. Yani yine de bir yenilme riskiniz var, bu sefer iş daha da kötü olabilir. İkincisi de köpeğin sahibine; köpeği bağla da geçeyim ya rabbi, çünkü şeytan onun kulu asi kulu. Dolayısıyla karanlık ilahı değil, şer ilahı değil. Şunu bağla da geçeyim ya rabbi dersiniz en kolay yolu budur işte istiaze budur der. Euzü Billahi mineş şeytanir racim budur der. Dolayısıyla Allah’a bağlatmak.



Aslında biliyor musunuz köpekler insanların üzerine neden gelirler? Bu nedensiz değil, insan korkmaya başladığında bir sıvı, bir hormon salgılar. Bu hormon çok güçlü koku alma duyuları olan köpek tarafından algılanır. Bu hormon ne kadar yüksek derecede salgılanıyorsa köpek o kadar cesaret kazanır. Yani onun için ilk defa gelene köpek kafasını kaldırıp bakar, aslında o bakış burnu ile bakıştır ne koku geliyor. Eğer o insan hiç aldırmıyorsa hiç o da aldırmaz. Hatta üzerine doğru geliyorsa kaçar. Ama hafif hormon geliyorsa bi doğrulur yani test etmek için. Eğer doğruluşu ile orada ki hormon daha da artıyorsa bu sefer hırlamaya başlar. İşte artık tedbiri şaşmıştır onun. Onun ayakları dolaştıkça köpeğin ayakları bayram yapmaya, zil çalmaya başlar. İşte şeytana karşı insanın duruşu da budur. Dolayısıyla şeytandan değil Allah’tan korkun. Allah’a sığının o hakkından gelir.





5-) Elleziy yüvesvisü fiy sudûrin Nâs;



"O ki, insanların içlerinde vesvese üretir." (A.Hulusi)



5 - Ki vesvese verir sinelerinde nâsın. (Elmalı)





Elleziy yüvesvisü fiy sudûrin Nâs aslında vesvas; vesvese veren, doğal bir kelime fıs fıs fıstan üretilmiş. Hani insan fısıldayarak konuştuğunda öyle bir ses çıkarya, aslında şeytan sanki insanın içine fısıldıyor. Böyle doğal bir kelime bu.



İsmi mastardır her türünü kapsar. Bilinen, bilinmeyen, hayal, gerçek, bilinçaltı, bilinç üstü, duyular, güdüler, iç güdüler hepsini kapsayan bir kelime vesvas. Akıl, vehim hepsi.



Nisa/119 – 121. ayetleri ışığında anlaşılmalıdır bu. Allah’a sığınmanın zıddı O’ndan uzaklaşmaktır değil mi. Allah’a sığınmayan ne yapar? Allah’tan kaçar yani kaçılması gerekene koşar, koşulması gerekenden kaçar. İşte şeytanın oyuncağı olmak budur.



Biraz önce köpek ve hormon dengesi üzerinden söylediklerimi hatırlayalım. Şeytan ne zaman öteki kişilik olur biliyor musunuz, Zuhruf/36. ayetini okumalıyım: Ve men ya'şü an zikrir Rahmâni nukayyıd lehu şeytanen fehuve lehu kariyn. (Zuhruf/36) kim rahman’ın zikrine karşı kör, tavuk karası gözlerle bakarsa, Tavuk karası bir görme hastalığıdır aslında. Gece körlüğü de denir buna. Tavuklar geceleri biliyorsunuz kör gibi, görmezler. İşte onun gibi. Aslında belki de karanlığa yemin edilmesi felak suresinde orada, yani yüreğinde ışık yanmıyorsa senin için karanlıktır manasına geliyor. İşte kim tavuk karası gözlerle yaklaşırsa Allah’ın vahyine, zikrine nukayyıd lehu şeytanen onu bir şeytanın uydusu haline getiririz. fehuve lehu kariyn. O da onun odağı olur, onun etrafında fır fır dönmeye başlar şeytanı tavaf eder.



Ne ilginç, öteki kişilik olur şeytan. Şeytan emreder o yapar. Yani kendi şeytanını kendisi imal eder, şeytan imalathanesi olur. Dışardan birinin vesvese vermesine gerek yok kendi şeytanını kendi imal edecek çaptadır ve o onun öteki kişiliği olur ve bakmışsınız şeytan rabbi olmuş adamın. Allah korusun. İşte Zuhruf/36 da söylenen de budur ve biz de bu ayetler şeytanın öteki kişilik haline gelmesini nasıl önleyeceğimiz, buna karşı nasıl manevi tedbirler alacağımız, bu korkunç radyasyona karşı nasıl bir zırha bürüneceğimiz, bu şeytan silahına karşı nasıl bir önlem ve tedbir alacağımız öğretilmektedir ve bunu Allah’tan başka bize kim öğretir Allah’ımızın aşkına. İnsanoğlu bedenini korumak için binbir türlü şey icad ediyor, binbir türlü tedbir alıyor da ruhuna gelecek kurşunları, ruhuna gelecek silahları ve onların tehlikelerinden korunmak için hangi tedbiri alacak, bunu nasıl öğrenecek, bunu kimden öğrenecek. İşte felak ve Nas suresi bize bunun yolunu, yöntemini gösteriyor.



Ademoğlunun atasını aldatan şeytan değil miydi, yani Ademoğluna aldatan aslında, ademi aldatan, ademoğlunu aldatan. Bu manada Adem oğlunu aldatıp cennetinden sürgün eden şeytan hepimiz için vesvese veren iki ayaklı ve iki ayaksız, görünen ve görünmeyen tüm şer güçleri ifade ediyor. Sadece ve sadece görünmezini değil, çünkü bu surenin son ayetini Minel cinneti ven Nâs cinlerden de insanlardan da.



Sahabeden biri ResulAllah’a sormuş insanlardan şeytan olur mu ya ResulAllah demiş. “Olmaz mı” demiş “hem de en tehlikelisi insanlardan olur.” Hatta ben öyle tahmin ediyorum ki Bazı insanlar şeytandan o kadar daha alçak olabiliyor ki, şeytan bile onun yanına gelirken her halde besmele çekiyordur diye geliyor aklıma. Onun için insan alçalırsa şeytan ne ki. Tıpkı yücelince meleği geçebildiği gibi, alçalınca da herhalde şeytana taş çıkartıyordur.



Baksanıza, şeytan ne diyor Kur’an da inniy ehâfullah, (Enfal/48) ben Allah’tan korkarım diyor. Evet, şeytanın ağzından bu cümle çıkıyor. Ben Allah’tan korkarım. Ya Allah’tan korkmayan insan? Fe bi izzetike. (Sâd/82) diyor Kur’an da şeytan, şenin şerefine yemin olsun ki ya rabbi. Allah’ın şerefini tasdik ediyor. Ya Allah’a akşama kadar küfredenler? Demek ki şeytanın besmeleyle yaklaşacağı kadar alçalan insanlar da var.



Felak suresinde 3 şer dışardan geliyordu. Bu suredeki şer ise içerden geliyor, dikkat buyurun. Yani Nas suresinde ki şer içerden geliyor. Felak suresinde 3 şeyden Allah’a sığınılıyordu, burada tek şeyden 3 sıfata sığınılıyor. Rab, Melik ve İlah olan Allah.



Elleziy yüvesvisü fiy sudûrin Nâs O ki insanlığın göğsüne vesvese verir.





6-) Minel cinneti ven Nâs;



"Cinlerden ve insanlardan!" (A.Hulusi)



6 - Gerek cinden gerekse ins. (Elmalı)





Minel cinneti ven Nâs bu vesvese verenler ister görünmeyen, ister görünen her türden. Cin ve insan şeytanlarından. Biz bunu görünür görünmez, bilinir bilinmez şeklinde de anlayabiliriz. Cin ve İns karşılıklı yan yana geldiği zaman görünür görünmez, bilinir bilinmezi ifade eder. Evet, bilinen şeytanlar, bilinmeyen şeytanlar. Görünen şeytanlar, görünmeyen şeytanlar.



[Ek bilgi; Ne melek ne şeytan ne insan bunların hiç birisi aklımızdan geçeni bilmez. Ama o çok zeki bir varlık tahmin eder, ilişkilerinizi değerlendirir. Vesveseyi verirken sizin çok hoşunuza giden şeyleri ortaya atar. Mesela bir namaza başladığınız zaman sizi öyle şeylerle meşgul etmeye çalışır ki en ilgi duyduğunuz şeyi söyler, ondan sonrada sizi namazınızdan etmeye gayret gösterir. Mesela Hz. Adem’e verilen vesvese gibi.

İnsanın yaratılışından dünyaya büyük bir meyli vardır bu yüzden insan kendisini çok rahat kandırır. Yani şeytan insanın kalbinde kini, kafasında kini bilmez ama onun zaaflarını tespit eder ona göre yaklaşır.(Prof.Dr. Abdülaziz Bayındır)]



“Min” burada teb’ıd için alırsak insan ve cin içinden şeytanlaşanlar manasına gelir bir kısmı. “Min” i beyan olarak alırsak Cinden ve İnsten dolayı vesvese verirler manasına gelir. Mana değişir, yani o şeytanlar var ya cinlerden ve insanlardan dolayı vesvese verirler manasına gelir. Üçüncüsü bir ihtimal daha var ibdidaiye olarak alırsak “min” i o zamanda vesveseci cinlerden de, vesveseci insanlardan da Allah’a sığınırım olur. Dolayısıyla “min” den yola çıkarak 3 ayrı mana vermek mümkin.



Burada aslında varlıkları çift kutbu dile getirilmiş. Minel cinneti ven Nâs iki kutuplu, varlık çift kutupludur. Zaten mahlukat çift kutupludur. Her ne ki tek o yaratan, her ne ki çift, o yaratılandır. Ve bize burada rabbimiz kendi ürettiğimiz iç şerlerimizden de, dışardan bize yönelen şerlerden de nasıl kendine sığınacağımızı, nasıl bir manevi zırh kuşanacağımızı öğretmektedir. Allah insanoğlunu savunuyor. Allah insanı savunmasaydı insanı başta kendisi vururdu. Allah insanı desteklemeseydi insanın hiçbir düşmana ihtiyacı yok, kendi kendine yeterdi düşman olarak. Hele ki rabbimiz bizi bize bırakmıyor.



Ya rab bizi bize bırakma, bizi kendimize bırakma, bizi sana bırak Allah’ım. Amin Ve Selâmun alel murseliyn, Vel Hamdu Lillahi Rabbil alemiyn; (Sâffât/181-182)





Değerli dostlar işte bitti biten sadece bu saat, Kur’an bitmez çünkü hayat sürdüğü sürece Kur’an bizi inşa etmeye devam edecek. Bu bir maratondur. Her saç bir yerde ağarır her saçı ağartan bir değirmen vardır. Rabbimden bizim de saçlarımızı Kur’an değirmeninde ağarmasıdır.



Yıl 1997 nin Aralık ayı, siz 98 diye okuyabilirsiniz. Bugün ise günlerden 16. 02. 2008 tam 10 sene dolu dolu dolmuş. 10 yıllık bir projenin sonuna geldik. 200 derste stüdyo çekimleriyle her derste yaklaşık 3 sayfa olmak üzere huzurunuzda Kur’an ı tefsir etmeye çalıştık. Elbette ki bunun tam hakkını veremedik. Hem bu konuda Kur’an a hakkını kim verebilir ki. Elbette bu konuda son sözü söylemedim, Kur’an ın tefsirinde son sözü söyleme iddiasında kim bulunabilir ki



Kur’an lafzı bir kez, manası sonsuz kez inen ilahi bir hitabdır. Tefsir yorumdur, yorum ne kadar güzel ve parlak olursa olsun yine de müfessirin kendi bilgisi, kendi çapı, kendi alt yapısı, kendi görgüsü, kendi aklı oranıncadır ve mutlaka her çağın kendi yorumu yapılacaktır. Biz sadece ve sadece şimdi ve buradamızdan Kur’an ın zamanına bir yol açarız, o yoldan gider, Kur’an ın kendi zamanından ebedi hakikatleri alır getirir kendi çağımıza insanlara paylaştırmaya çalışırız. Bunu da vüs’atimiz, gücümüz, aklımız, çalışkanlığımız, bilgimiz, becerimiz nispetinde yaparız. Ve tabii ki ihlasımız, imanımız, irfanımız, iz’anımız, i’kanımız, basiretimiz, ferasetimiz nispetinde olur.



Bu 10 yıllık proje burada sona ererken aslında söyleyecek çok şey geliyor dilime. Bu projenin Akabe derslerinden farklı olduğunu hemen söylemeliyim. Akabe derslerimiz 15. yılını bitirdi. O günde yarım sayfa işleyebildiğimiz derslerdi, onun içinde 500. dersi çoktan aştık. Onun için daha hacımca küçük fakat yoğunluk olarak, derinlikli bir tefsir gerekti. Bildiğim kadarıyla böylesine başı sonu belli ve bir proje içerisinde tamamlanmış şu anda yer yüzünde bildiğim kadarıyla tek proje olarak görülmekte bu proje Elhamdülillâh.



Başlangıçta simsiyah bir saçla başladık, şimdi ağardı demiyorum kalmadı zaten. Ama rabbimin huzuruna çıktığımda daha iyi şahitler bulamayacağımı biliyorum. Bu uğurda döktüğümüz her ter,verdiğimiz ve aldığımız her soluk ve ağarttığımız her bir tel şahit olacak inşaAllah. Sizlerde sahit olunuz. Çünkü Kur’an a kurban olmayı, cihana sultan olmaya yeğ tutarım.



Değerli dostlar ilk sahip olduğum şey bir mushaftı. 7 yaşındaydım. Babam elimden tutmuş ailemizin de sevip saydığı, bölgemizde bilinen, sevilip sayılan bir zatın huzuruna getirilmiştim ve orada bana o zat tarafından bir Mushaf hediye edildi. Üzerinde küçük bir de ithaf olan bir Mushaf. O Mushaf halen kütüphanemin en üst köşesinde durur. 7 yaşındandım üzerinden tam 40 yıl geçmiş. O Mushaf sahip olduğum ilk, aynı zamanda dünyalığımdı. Yani ilk mülkiyetimdi ve o günden sonra hiç elimden düşmedi, hiç ayrılmadım. O gün bu gündür hep Kur’an ın uğrunda bir şeyler yapabilme cehdü gayreti içinde oldum. Şairin dediği gibi;



Men mendei Kur’anen eğer candarem

Bu can bu ten de olduğu müddetçe ben Kur’an ın bendesi olacağım. Kölesi olacağım. İnşaAllah benim de duam şairin duasıdır.



[Ek bilgi; Şiirin devamı ve Türkçesi.

MEN BENDE-İ KUR'ANEM EGER CAN DAREM,

MEN HÂK-İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM ,

EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTAREM ,

BİZAREM EZ U VEZ AN SUHEN BİZAREM,



(Bu canım var oldukça ben Kur'an a tutsağım,

Muhammed Mustafa’nın yolundaki toprağım,

Benden başkaca bir söz nakledenler olursa,

Hem onu söyleyenden hem o sözden uzağım.)(Mevlâna)]



İnsanlığın ikindisindeyiz, sabahı Adem, kuşluğu Nuh, öğlesi İbrahim ve İkindisi Muhammed olan insanlığın ikindisindeyiz. Tüm peygamberlerin getirdiği kutlu mesajın bir özeti olarak Kur’an bu ümmete emanet edildi. Allah’ın büyük emanetiydi ve vahiy ilahi bir inşa projesiydi. İnsanlığı inşa etsin, insanlık ta hayatı inşa etsin istenmişti. Rabbimiz onun için insanla konuşmuştu ve tarih Allah insanla konuşmaya başladığında başlamıştı. Önce söz vardı, biz gideceğiz en sonra yine söz olacak. İki söz arasındayız dostlar. İki söz arasında geldik herkes şarkısını söyleyecek. Asıl olan o şarkıyla ne söylediğiniz, nereye seslendiğiniz, neyi söylediğiniz.



Vahiy özne olarak inmişti yani faildi, insanı inşa etmek istiyordu onun için vahyin tüm sıfatları da özne olarak geldi Keriym gibi. Ama zaman içerisinde biz vahyi nesneleştirdik. Allah resulü vahyi özne olarak kavradı, vahye inşa oldu, vahyin ilk inşa ettiği zat peygamberin kendisiydi. Allah resulü kimdir diye sorarsanız vahyin inşa ettiğidir denir.



Onun için Hz. Aişe kendisine ResulAllah’ın ahlakı sorulduğunda kâne hulûkuhu Kur’an onun ahlakı Kur’an dır, siz hiç Kur’an okumuyor musunuz demişti. Evet, Allah resulünü eğer bir makinemiz olsa da kitaba dönüştürmek istesek Kur’an olurdu. Eğer bir makinemiz olsa kitabı insana dönüştürmek istesek Allah resulü olurdu bunu biliyoruz.



Peki bu nasıl gerçekleşti? Kur’an ın inşa’sına teslim olarak gerçekleşti. Onun yetiştirdiği nesil de teslim oldu ve onun yetiştirdiği nesil Kur’ an tarafından inşa edildiği için imanı avuçlarında yer yüzüne kucak kucak taşıdılar, yürek fatihleri oldular ve yer yüzüne dağıldılar imanın canlı mümessili oldular. Onların ürettiği değerleri 1.400 yıldır yi,ye yiye halka tüketemedik.



Aslında bu o nesli Kur’an ın inşa ettiğinin en büyük göstergesi. İlerleyen yüzyıllarda dehşet bir kırılma gerçekleşti. Önceleri Kur’an bizi inşa ederken, Kur’an bizim öznemizken ilerleyen yüzyıllarda biz Kur’an ı inşa etmeye kalkıştık, biz Kur’an ın öznesi olmaya kalkıştık ve tabii ki en kötüsü oldu Kur’an ı nesneleştirdik.



Kur’an ı nesneleştirdikten sonra Kur’an a yaptığımız bu yanlışı affettirmek için şöyle yollara başvurduk. Onu en güzel yazılarla yazdık, en güzel seslerle, nağmelerle okuduk, en güzel yerlere astık, en yüksek yerlerde tuttuk. Bu Kur’an a bir tür özür manasına geliyordu ama bana sorarsanız gizli bir rüşvet anlamını taşıyor.



Elbette ki Kur’an ı en güzel, altınla yazacağız, elbette ki Kur’an ı yüreğimize yazacağız, elbette ki Kur’an ı başımızın üstünde taşıyacağız, elbette ki Mushaf her yerimizi süsleyecek, elbette ki bizim tüm ses sanatlarımızın kökeninde Kur’an olacak.



Fakat bu değildi asıl demek istediği. Bizim problemimiz Kur’an a nesne muamelesi yaparak kendimizi nesneleştirmek oldu. Kur’an bizim öznemizken biz de tarihin öznesiydik, tarih yazıyorduk tarih yapıyorduk. İnsanlığın öznesiydik, insanlığın imam toplumuyduk, ana toplumuyduk. Ne zaman ki Kur’an ı nesneleştirdik, aslında kendimizi nesneleştirdik. Biz tarihin nesnesi olduk. Tarihin yatağını önceleri belirlerken nesne olunca tarihin yatağında akan çer çöp olduk. Tarih bizi kıyısına attı. Çünkü biz tarih yapamaz olduk.



Yeniden özne olmamızın tek şartı var. vahyin özneliğine teslim olmak, vahyin inşasına yeniden yapmak, Vahye; ey vahiy sen ustamsın al beni, ben de senin elinde bir hamurum beni yoğur demektir. Eğer yeniden tarihin öznesi olmak istiyorsak başka çare yok. Bunun için onu anlamak şart, anlamadan nasıl yapacağız bunu, vahyi anlamadan vahiy bizi nasıl inşa edecek. Vahiy aklımızı, vahiy tasavvurumuzu, vahiy ahlakımızı, şahsiyetimizi ve vahiy toplumumuzu nasıl inşa edecek.



Vahiy kavramlarıyla tasavvuru inşa ediyor. Kâr zarar, büyük küçük, hayat ölüm, iyi kötü, Hakk batıl, getiri götürü nedir, eğer bu kavramları yanlış tanımlarsak, bu kavramlarla kuracağımız her cümle yanlış olur. Çünkü bu kavramlar aklın terazisi ve kilosu mesabesindedir. Terazi ve kilo yanlış olursa aldığınız ve sattığınız her şey yanlış olur. Onun için vahiy önce kavramlarımızı inşa ediyor, kavramlar dünyamızı inşa ediyor. Yani Kur’an bize kâr derken milletin, insanların kalabalıkların kâr dediği şeye kâr demiyor, hatta onların zarar dediğine Kur’an kâr diyor. Onların ölüm dediğine Kur’an hayat diyor. Onların hayat dediğine de Kur’an ölüm diyor. Onların gelir dediğine Kur’an zarar diyor. Onun için Kur’an kavramlarıyla tasavvuru, önermeleriyle aklı, peygamber örnekleriyle şahsiyeti ve bütünüyle hayatı inşa ediyor.



İşte bunun için yeniden tarihin öznesi olmamız, Kur’an ın yeniden öznemiz olması ile mümkindir, buda onu anlamak şartıyla. Bu anlamayı doğru yapmak gerekiyor. Yanlış anlarsak, yanlış anlamak iç anlamamaktan daha beter bir şeydir. Onun için Kur’an ı yanlış anlamak alacağımız sonuçların tam tersi sonuçlar doğurur.



Tarihte Kur’an ı yanlış anlamanın bir çok örneği görülmüştü, Hariciler gibi ve günümüzde de görülmekte. Kur’an ı yanlış anlamanın en temel sebebi kitaba uymak yerine, kitabına uydurmaktır. İslam teslim olmaktır teslim almak değil.



Ya rabbi muradını anlamak istiyorum, ya rabbi muradını anlamak ve yaşamak istiyorum. Hiçbir pazarlığım yok, pazarlık edecek durumum da yok. İşte bu. Onun için Allah’ın muradına yüreklerin açılması teslimiyete bağlıdır. Bunun içinde Kur’an ı bir kültürel metin değil, entelektüel bir metin değil, Kur’an ı bir hayat kitabı olarak görmek şarttır. Çünkü Kur’an hayata inmiştir. Kur’an bizden hayat ister yoksa Kur’an kültür oluşturmak için indirilmiş olan entelektüel bir metin falan değil. hayatımızı ister, hayatımızı verirsek bize hayat verir. Çünkü dirilmek için indirildiğini yasin suresinde vahyin kendisi zaten buyuruyor niçin indirildiğini.



Rabbimden dileğim o ki Kur’an ın 1.400 yıllık altın zincirine eklenmiş demirden, naçiz, mütevazi bir halka olmak, hep bunu istedim, hep bunu arzu ettim. Siz de bu duama amin deyin. Rabbim beni Kur’an ın altın zincirine eklenmiş mütevazi halka eylesin. Sizleri de o zincire eklesin. Cihana sultan olmak, Kur’an a kurban olmanın yanında bir hiçtir. Kur’an a kurban olmayı, cihana bin kez sultan olmaya yeğ tutarız. Rabbim iman ve Kur’an dan ayırmasın. Amin.







Amin, Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Resulina Muhammedin ve ‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Allahümme Rabbena ya Rabbena inneke entes-semi'ul-alim ve tüb aleynâ Ya Mevlana inneke entet tevvabürrahim. Vehdinâ ve veffıknâ ilâ sıratın müstekıym. Allahümme ya Nûran Nûr, veya ‘alime fis sudur, ahricna minez zulûmati ilen nûr, ahricna minez zulûmati ilen nûr, ahricna minez zulûmati ilen nûr. Bi lûtfike ya aziyzü ya ğafur. Uhşurna ma ennebiyyi sallallahu teala aleyhi ve selemle yevmel bağsü ven nüşur. Allahümme Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneh, Ve fil âhıreti haseneh, ve kınâ azâbennâr. Rabbenâğfirlî velivâlideyye Velil mü'minîne yevme yegûmul hisâb. Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh inneke entel vehhâb. (A.İmran/8) Rabbenâ inneke câmiun nâsi li yevmin lâ raybe fîh innallâhe lâ yuhliful mîâd. (A.İmran/9) Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr. (A.İmran/193) Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh inneke lâ tuhliful mîâd. (A.İmran/194)



İlahi, hamdini sözümüze sertac ettik, zikrini kalbimize minhac ettik, yâdını gönlümüze mirac ettik. Biz yoktuk var ettin varlığından haberdar ettin, aşkınla gönlümüzü bî karar ettin. Hidayetine sığındık kapına geldik, inayetine sığındık lûtfuna geldik, kulluk edemedik affına geldik. Bize hakkı duyur hakikati öğret, bize gerçeği göster, gerçeği söylet. Sen göstermezsen biz göremeyiz Allah’ım, sen söyletmezsen biz söyleyemeyiz Allah’ım.



Ya rabbi Resulün bıraktığı mirasa ihanet edenlerden etme, onun bıraktığı mirasa yüz karası olanlardan etme, onu bizden razı, bizi ondan razı kıl. Onu rabbin huzurunda Kur’an ı metruk bıraktıklarından dolayı şikayet ettikleri arasına bizi de katma ya rabbi.



Ya rabbi, Resule olan sevgimizi hayatımızla ispat etmeyi bize muvaffak kıl, Resule olan muhabbetimizi hayatımızla ispat ettir. Dilimize değil yüreğimize verdir, o gücü halimize verdir kalimize değil ya rabbi.



Ya rabbi, nebin vazifesini yaptı, o bize görevini hakkıyla ifa etti. Bir bembeyaz parlak bir cadde bıraktı. Ama biz onun bıraktığı caddede kimimiz yattık, kimimiz yuvarlandık, kimimiz yoldan çıktık, kimimiz o cadde de takla attık, kimimiz nutuk attık, kimimiz gelen geçene çelme attı.



Ya rabbi o cadde de doğru yürüyen, doğru koşan ve menzili maksuda erenlerden kıl o yolun hakkını verenlerden kıl, o yola ihanet edenlerden kılma, o yolun mezar kazıcısı kılma ya rabbi.



Allah’ım, ey Alemlerin rabbi, ey sevgiyi sevgiyle yaratan, ey seven, sevdiren ve sevindiren, ey rahmetin sonsuz kaynağı, ey merhametlilerin en merhametlisi, ey gönüllerin mutlak hakimi, ey zatını hamd ile Aziyz olduğum, ey zatını hamd den aciz olduğum, ben layıkıyla övemem seni, sen övdüğün gibisin kendini, seni layıkıyla ancak sen tanırsın, seni layıkıyla ancak sen översin, hamdim sana mahsustur, selâm sanadır. Umudum, korkum ve sevdam sanadır. Özümü sana çevirdim, sana tutundum, elimi sana açtım, gönlümü sana sundum, beni kovmaz diye kapına geldim, affı boldur diye affına geldim. Tuttum günahımdan yüzüme perde, kulluk edemedim lûtfuna geldim.



Allah’ım kanadı kırık bir kuş gibi uçsam uçamıyorum, göçsem göçemiyorum. Yarım bırakılmış bir düş gibi yardan da ser den de geçemiyorum. Menzile erememe korkusu sardı beni, kolum kanadım kırık, gönlüm bin pare. Ey kalpleri evirip çeviren, ey gönüller sahibi, yaraları saran dağılanı toplayan sensin. Varlığım senin varlığının şahidi, varlığım senin rahmetinin şahidi.



Allah’ım, ey Vedud olan, hem seven hem de sevilmeyi dileyensin. Ey varlığı sevgi olan, ey sevginin sonsuz kaynağı biz var ettiğini severiz, sen ise sevince var edersin. O sonsuz hazinenden bizim içinde bir sevgi var et Allah’ım. O sonsuz sevgi selinin içine bizi de kat Allah’ım. Sev bizi Allah’ım, sen seversen sevindirirsin, sevindir bizi Allah’ım. Sen sevdiğini, cennetinle sevindirirsin, cennetinle sevindir bizi Allah’ım ve sevdir bizi Allah’ım.



Allah’ım varsın, bütün kâinat varlığının aynası. Birsin, bütün kâinat birliğinin şahidi. İnanmışız; her ne ki tek, o yaratandır. Biliriz ki her ne ki çift o yaratılandır. Her şey sana muhtaç, hiçbir şeye muhtaç değilsin sen.



Ahad’sin, Vahid’sin, Samed’sin sen. Allah’ım yalnız senden yardım diler yalnız sana kulluk ederiz. Seni sığınak, barınak, tutamak bilir ya Allah deriz. Şeytandan sana sığınır EuzüBillâh deriz. Her işe seninle başlar Bismillâh deriz. Nimet verdiğinde gönülden şükrederiz, versen de alsan da Elhamdülillâh deriz. Hayran kaldığımızda MaşaAllâh, pişman olduğumuzda estağfirullâh deriz. Sevindiğimizde Allahuekber, üzüldüğümüzde inna lillâh deriz. Canımız sıkıldığında fesubhanallâh, lanetlediğimizde Gatelemullâh deriz. Zafer kazandığımızda Nasrun min Allah, rızık kazandığımızda el rızku alellâh deriz. Bir işi arzu ettiğimizde inşaallâh, bir işi başardığımızda Biiznillâh deriz.



Allah’ım ben kulum, sen Allah’sın, ben isteyenim sen verensin, ben susayanım sen suvaransın, ben muhtacım sen ihtiyaç giderensin, ben kendine yetmeyen, sen herkese ve her kese yetensin. Ben beni bilmeyen, sen beni benden iyi bilensin ya rab. Ben bende olmayan, sen; şah damarımdan yakın olansın. Kul, kuca ister Allah’ım, sen Allah’ça verensin. Halim arzuhalimdir, duruşum duamdır sensiz isem neyim var, senli isem ne gam Allah’ım.



Allah’ım sorunlarımızın önünde imanımızı kar gibi eritme, imanımızın elinde sorunlarımızı kar gibi erit. Bizi dünyalıklarımızın altına at etme, dünyalıklarımızı altımızda Burak et. Sahip olduklarımızın bize sahip olmasına izin verme. Alnımızı ak, aşkımızı ak, aklımızı ak, yüzümüzü ak eyle ya rab. İmtihan potasında bizi cevher et, bizi cüruf etme ya rab. Bize götüreceğimiz yükü yüklet, götüremeyeceğimizi yükletme ya rab. Kahrından lûtfuna sığınırız Allah’ım. Celalinden Cemaline sığınırız Allah’ım. Senden sana sığınırız Allah’ım, yalnız sana sığınırız Allah’ım.



Allah’ım Beni Allah ile aldatanlardan etme, Allah ile aldatanlara aldananlardan etme, şeytanın eylemlerimizi süslemesine izin verme. Şeytanın süslediği eylemlerimize izin verme. Bana Hz. Adem’in tevbesini ver, Hz. Nûh’un direncini ver, Hz. İbrahim’in imanını, Hz. İsmail’in teslimiyetini ver. Hz. Yakub’un dirayetini, Hz. Yusuf’un iffetini ver. Hz. Musa’nın celadetini, Hz. Harun’un sadakatini ver. Hz. Davud’un sedasını, Hz. Süleyman’ın gayretini ver. Hz. Eyyub’un sabrını, Hz. Lokman’ın hikmetini ver. Hz. Zekeriyya’nın hizmetini, Hz. Yahya’nın şahadetini ver. Hz. Meryem’in adanmışlığını, Hz. İsa’nın safiyetini ver ve Hz. Muhammed’in muhabbetini ver ya rab.



Allah’ım benliğimin yaktığı ateşte yakma beni, beni nefsime kul etme, kul et nefsimi sana, bir lahza dahi bana bırakma beni. Ben bana yetmem, sen yetersin bana. Bilmediğimi bildir, görmediğimi göster. Sen bildirmezsen ben bilemem Allah’ım. Gönlüme huzur gözlerime nûr, dizlerime derman ver. Sen ol deyince olur, olmaz ol demezsen. Canana can, cana canan, kalbe ferman ver. Al işte ellerimi uzattım sana, ne olur bırakma beni bana. Sen bana yetersin, yetmem ben bana.



Allah’ım ellerimizi bırakma, Allah’ım bırakma bizi tut elimizi. Amin, Vel Hamdu Lillahi Rabbil alemiyn…!