9 Ekim 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. ŞU’ARÂ (155-169)(117-B)



A sayfasından devam

155-) Kale hazihi nakatün leha şirbün ve leküm şirbü yevmin ma'lum;

(Sâlih) dedi ki: "Şu (başıboş) dişi deve... Onun da bir su içme sırası var, sizin develerinizin de..." (A.Hulusi)

155 - Ha, dedi: işte bir naka ona bir şirb hakkı' size de malûm bir günün şirb hakkı. (Elmalı)


Kale bir belge istediler ya o da dedi ki Salih peygamber; hazihi nakatün o belge işte bu dişi devedir. leha şirbün ve leküm şirbü yevmin ma'lum su içme hakkı belli bir gün size belli bir gün de ona aittir buyurdu Salih peygamber.

Bu devenin A’raf/73. ayetinde, ki orada da bu kıssa anlatılır; Nakatullah, Allah’ın devesi olduğunu öğreniyoruz. Ne demek Allah’ın devesi? Kimi müfessirlerin isabetle beyan ettiği gibi kamu malı. Yani özel deve değil, özel mülkiyet değil, her hangi bir şahsa ait değil. Kamu malı. Bu toplum öyle azgın bir toplumdu ki her çağdaki azgın toplum gibi.

Eğer sahipsizse bir canlı, ona şefkat ve merhamet göstermiyordu. Hatta Allah’ın diye bildikleri bir hayvan, Allah’a adanmış bir hayvan diyebildikleri bir hayvana su bile vermiyorlardı. Allah versin diye. Sanki su kendilerine ait, sanki suyu onlar yarattılar da Allah’ın mahlukatını sudan esirgiyorlar. Suyu ondan esirgiyorlar. Böylesine bir azgınlık ve sınavları da işte sanki basit gibi gelen ama aslında çok derin öğütlerle, ibretlerle dolu olan böyle bir deve ile imtihan edildiler.

Azgınlardı, şımarıklardı. Madem Allah’ındır, o beslesin diyorlardı. Allah’a adanmış madem biri kimse Allah’a adamış artık O beslesin, suyumuzdan almasın. Yani azınca böyle mi olur diyeceksiniz. Eğer etrafınıza bakarsanız azmış olanların böyle olduğunu, aslında bu örneğin geçmişte kalmadığını Varlıkla şımarmış olanların bir devenin içeceği suya dahi tahammül edemeyeceğini, bu kadar cık bir şefkati dahi gösteremeyeceğini görürsünüz. Tabii savunmasız masum bir canlı ile sınanmak, bu sınav o.


156-) Ve lâ temessuha Bi suin feye'huzeküm azâbü yevmin azıym;

(Sakın) ona kötülük yapmayın. (Aksi takdirde) sizi çok güçlü bir sürecin azabı yakalar." (A.Hulusi)

156 - Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin ki o yüzden sizi büyük bir günün azâbı yakalar. (Elmalı)


Ve lâ temessuha Bi suin feye'huzeküm azâbü yevmin azıym Salih peygamber devam etti. Sakın ola dedi. Ona bir kötülük yapayım demeyin. Eğer böyle yaparsanız sizi korkunç bir günün azabı enseleyiverir.

Peki onlar ne yaptılar? Bildiklerini yaptılar. Tasavvurları değişmeden eylemleri değişmez di. Onun için yamuk bakıyordular, doğru göremezlerdi ve göremediler de. Ne yaptılar? Onu hayvan olarak gördüler. Yani Salih peygamberin peygamberlik alameti olan deveyi sıradan bir hayvana indirgediler. İşte indirgemeci mantığın dehşet bir örneği. İbretlik bir örneği. Hayvana indirgediler.

Neye benzer bu? Affedersiniz köpeğin gözünde insan neye indirgenir? Et ve kemiğe. Veya benzer bir şeyden yola çıkalım. Eğer doğru yerden bakmazsanız hacer-ül esved, taşa indirgenir değil mi? Kabe de sıradan bir yapıya indirgenir değil mi. eğer doğru bir yerden bakarsanız. Hatta bakınız böyle indirgemeci mantık, öyle komik duruma düşer ki, dünyanın en ağır acısını omzuna yüklenip göz yaşı döken, evladını kaybetmiş bir annenin göz yaşını, göz yaşı bezelerinin faaliyete geçmesine indirger. Niye ağlıyor diye sorduğunuz zaman, göz yaşı bezeleri çalışıyor demek kadar abes. Görüyorsunuz değil mi. arkadaki ruhu ihmal ettiğinizde o kadar komik oluyor ki, göz yaşı bezelerinin faaliyetine mi indirgenir bir insanın acısı.

Yakub gözünü neden kaybetti? Göz yaşı bezeleri fazla çalışmışta ondan cevabı ne kadar komik değil mi? İşte böyle bir mantık indirgemeci mantık. Kurban ete kemiğe indirgenebilir mi? Onun için Kur’an öyle demiyor mu? Allah’a onun ne kanı ne eti ulaşır. Len yenalAllâhe lühumüha ve lâ dimauha ve lâkin yenalühüt takva minküm. (Hac/37) sizden O’na ulaşacak olan nedir? Ruhudur ruhu. Yani o kurban ruhu. Sizin onu kurban etme bilinciniz, budur.

Onun için burada da işte o oldu. Takvalı davranmadılar. Kafirin takvası nedir? Eşyaya karşı sorumluluk. Kendine ve eşyaya karşı sorumluluk. Zaten kendine eşyaya karşı sorumluluk göstermeyen Allah’a karşıda sorumluluğunu göstermez. Takvanın en düşüğü varlığın en düşüğüne karşı sorumluluk, takvanın en yükseği de varlığın sahibi olan Allah’a karşı sorumluluktur. İşte bu noktada onlar öyle davranmadılar. Ne yaptılar? İndirgediler, yani deve canım..! buna indirgediler. Allah’ın iradesini görmezden geldiler. 


157-) Feakaruha feasbahu nadimiyn;

(Uyarıyı dinlemeyip) dişi deveyi vahşice boğazladılar; sonunda da çok pişman oldular. (A.Hulusi)

157 - Derken onu vurdular, fakat nâdim oldular. (Elmalı)


Feakaruha feasbahu nadimiyn Ne yaptılar? Onu işkenceyle, vahşice katlettiler. Ekara; etimolojik manası hayvanın dizlerini işkence ile kırmak anlamına gelir. Yani kan kaybettirerek, işkence yaparak bir canlıyı öldürmek. Ona böyle yaptılar. Tabii ki feasbahu nadimiyn sonunda pişman oldular ama iş işten geçmişti. İmtihanı kaybetmişlerdi. Mahlukata şefkat ve merhametlerinin olmadığını Allah kendilerine böyle göstermişti. Yani; ey azgın toplum sizin probleminiz aslında bu görkemli görüntüye rağmen, bu refaha rağmen, bütün bu mimari faaliyetlerine rağmen altında bir ruhun olmaması. İçi boş.

Şems/12.-29. ayetlerinde bu kavmin işlediği bu cinayet güzel ve ayrıntılı bir biçimde anlatılır.


158-) Feehazehümül azâb* inne fiy zâlike le ayeten ve ma kâne ekseruhüm mu'miniyn;

onunda o azap onları çarptı! Muhakkak ki bu olayda bir işaret - ders vardır... Onların çoğunluğu iman etmemişlerdir! (A.Hulusi)

158 - Çünkü kendilerini azâb yakalayıverdi şüphesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mümin olmadı. (Elmalı)


Feehazehümül azâb onları malum azap kıskıvrak yakalayıverdi. Hatta bir önceki cümleden itibaren alırsak feasbahu nadimiyn Feehazehümül azâb yani pişman oldular fakat pişman olmaya vakitleri bile olmadı. Çünkü onları malum azab kıskıvrak yakalayıverdi.

Kamer/31. ayeti bu azabı daha bir açıyor. Diyor ki; rüzgarın, kasırganın havaya savurduğu çit çalıları gibi cesetleri etrafa saçıldı. Dehşetini böyle ifade buyuruyor Kamer suresinde. Kasırganın etrafa dağıttığı çit çalıları gibi cesetleri savruldu diyor. Böyle bir azab.

inne fiy zâlike le ayeh elbet bu kıssada da alınacak mutlaka bir ders vardır. ve ma kâne ekseruhüm mu'miniyn fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır. Neden? Çünkü ders almayacaklardır. Ders alsalardı inanacaklardı, ders alsalardı güveneceklerdi. Ders almayacakları için inanmayacaklardır.


159-) Ve inne Rabbeke le"HU"vel 'Aziyzur Rahıym;

Kesinlikle Rabbin "HÛ"; El Aziyz'dir, Er Rahıym'dir. (A.Hulusi)

159 - Ve şüphesiz rabbin o, öyle azîz öyle rahîm. (Elmalı)


Ve inne Rabbeke le"HU"vel 'Aziyzur Rahıym ne ki senin rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.


160-) Kezzebet kavmü Lutınil murseliyn;

Lût toplumu da Rasûlleri yalanladı. (A.Hulusi)

160 - Lût kavmi gönderilen Resulleri tekzip etti. (Elmalı


Kezzebet kavmü Lutınil murseliyn Lût kavmi de elçilerini yalanladı.

Yeni bir kıssaya daha girdik değerli dostlar. Kıssa, kıssa ardına anlatılıyor. Salih kıssasının arkasından Lût kıssası. Ondan önce de bildiğiniz gibi Hûd kıssası, Hz. İbrahim’in kıssası, Hz. Musa’nın kıssası anlatılmıştı. Bu kıssalar elbette geçmişin masalları olsun diye anlatılmıyor. Onun için bu kıssaların tümünün sonunda gelen o 8 kez gelen İnne fiy zâlike leayeh elbet bu anlatılanlarda da bir ders mutlaka vardır. Kim için? Ders alacak kimse için uyarısı boşuna gelmiyor. Ders alsınlar diye anlatılan bu uyarılardan tabii ki herkesin ders almayacağını da yine kendisi söylüyor Kur’an ın.

Kuzey Arabistan da Filistin topraklarına mücavir Lût gölünün etrafına yerleşmiş bir topluluk tu bu Lût kavmi diye bildiğimiz kavim. Hz. Lût’un davet ettiği bir grup şehir. Özellikle Lût gölünün güney ucunda bir vadi vardı. Unutmayalım ki Lût gölü önceden de var olan bir göl olmasına rağmen önceden tatlı su idi. Bu belâ ile bir takım toprak altında ki petrol vs. gibi bir takım atık maddeler suyun kimyasını değiştirdi ve şu anda suda hiçbir canlı yaşamamaktadır bu belânın ardından.

İşte Lût eski gölünün asli gölün güney ucunda bir vadi ve o vadide birçok şehir. Sadece Sodom ve Gomore değil Edmah, Zeboyim, zoar, Beş kent. Beş yerleşim mahalli o yemyeşil vadide yaşıyorlar ve güzel bir uygarlık kurmuştular. Gelişmiş bir uygarlık. Fakat ahlakı hesaba katmadılar. Erdemi hesaba katmadılar, Allah’ı unuttular. Kendilerine nimet verenlerin veren Allah’ı unutarak nimetin kendileri sayesinde olduğunu düşündüler ve öyle şımardılar ki, işte Allah onlara Hz. Lût’u gönderdi.


161-) İz kale lehüm ehuhüm Lutun ela tettekun;

Hani kardeşleri Lût onlara dedi ki: "Korkup sakınmaz mısınız?" (A.Hulusi)

161 - O vakit ki kardeşleri Lût onlara demişti: siz Allah dan korkmaz mısınız? (Elmalı)


İz kale lehüm ehuhüm Lutun ela tettekun hani bir zamanlar onlara kardeşleri Lût şöyle demişti. Hala Allah’a borçlu olduğunuzu ve dolayısıyla sorumlu olmanız gerektiğini kavramayacak mısınız? Yani Allah karşısında sorumlu davranmayacak mısınız.


162-) İnniy leküm Rasûlün emiyn;

"Ben kesinlikle güveneceğiniz bir Rasûlüm." (A.Hulusi)

162 - Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim. (Elmalı)


İnniy leküm Rasûlün emiyn hem bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.


163-) Fettekullâhe ve etıy'un;

"O hâlde Allâh'tan (kesinlikle yaptıklarınızın sonucunu yaşatacağı için) korunun ve bana itaat edin." (A.Hulusi)

163 - Gelin Allah dan korkun da bana itaat edin. (Elmalı)


Fettekullâhe ve etıy'un Allah’a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin, peşime takılın ki sizi uzaklaştığınız Allah’a yaklaştırayım. Sizi soyunduğunuz ruha kavuşturayım. Sizi mahrum kaldığınız ahlaka ulaştırayım.


164-) Ve ma es'elüküm aleyhi min ecr* in ecriye illâ alâ Rabbil alemiyn;

"Bunun için sizden bir karşılık istemiyorum... Hizmetimin karşılığı yalnızca Rabb-ül âlemîn'e aittir." (A.Hulusi)

164 - Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aittir, (Elmalı)


Ve ma es'elüküm aleyhi min ecr* in ecriye illâ alâ Rabbil alemiyn ben sizden bu davetim karşılığında hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi, ecrimi vermek takdir etmek yalnızca Allah’a kalmıştır.


165-) Ete'tunez zükrane minel alemiyn;

"İnsanlardan (dişileri bırakıp) erkeklerle mi yatmak istiyorsunuz?" (A.Hulusi)

165 - Âlemîn içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? (Elmalı)


Ete'tunez zükrane minel alemiyn şimdi siz insanların içerisinden erkeklere mi yanaşıyorsunuz.


166-) Ve tezerune ma haleka leküm Rabbüküm min ezvaciküm* bel entüm kavmün adun;

"Rabbinizin sizin için yarattığı kadınları bırakıyorsunuz! Hayır, siz sınırlarınızı aşan bir topluluksunuz!" (A.Hulusi)

166 - Bırakıyorsunuz da sizin için yarattığı çiftleri? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz. (Elmalı)


Ve tezerune ma haleka leküm Rabbüküm min ezvaciküm bu şekilde rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bir yana bırakıyorsunuz. bel entüm kavmün adun yoo..! siz var ya siz basbayağı sınırları çiğneyen azgın bir kavimsiniz.

Evet, manzara bu. Lût kavminin işlediği o dehşet ve o ağır sapkınlık aslında yine temelde refah toplumunun kendilerine bu nimeti veren Allah ile aralarını açma yüzündendi. Ahlaki davranma konusunda eğer bir toplum üzerine düşeni yapmıyorsa o toplumda aslında ahlaksızlığın hangi seviyede duracağını kimse kestiremez. Çünkü çok temelde basit gibi gelir. Fakat haksızlıklar üzerine kurulmuş bir servet mutlaka fuhuş sektörünü tetikleyecektir. O sektörü finanse eden haram kazanç büyüdükçe tüm gayri meşru yollar arayacaktır kendisine çıkacak. Onun için haram kazanç haramı besler. Haram gelir mutlaka çıkacak haram bir yer arar. O nedenle bir toplumun refahı eğer temiz ahlaki değerler üzerine oturmuyorsa o toplumun refahı bir felaketin habercisi olur aynı zamanda.

Lût kavmi de böyle olmuştu. Fıtratla çelişen cinselliğin doğasına aykırı bir iş işliyorlardı.


167-) Kalu lein lem tentehi ya Lutu letekûnenne minel muhreciyn;

Dediler ki: "Andolsun ki ey Lût, eğer (bu söylemlerinden) vazgeçmezsen, kesinlikle (buradan) çıkarılacaksın!" (A.Hulusi)

167 - And ederiz ki dediler vazgeçmezsen ya Lût, mutlak ve muhakkak çıkarılanlardan olacaksın. (Elmalı)


Kalu lein lem tentehi ya Lutu letekûnenne minel muhreciyn eğer buna bir son vermezsen ey Lût dediler, eğer bu davetine, bakınız sadece davet ediyor, yapmayın diyor. Doğanıza aykırı davranmayın. Bir toplum ki doğasına aykırı davranırsa mutlaka cezalandırılır. Çöker. Ahlakı çöken bir toplumun mutlaka kendisi de çöker. Onun için, sizin için söylüyorum dercesine, yapmayın. Fakat onlar onun öğüdüne bile gelemediler. Buna bir son ver. Yani bize ahlakı hatırlatma, bize doğruyu hatırlatma.

Çok ilginç, tüm sapkınlara bakınız kendilerine doğrunun ve hakikatin hatırlatılmasından olağanüstü rahatsız olurlar. Bu  adeta insan doğasının zamanlar ve zeminler üstü bir tabiatı. Tarih boyunca aynı. Hakikati söylediğiniz zaman mutlaka varlığını yalana borçlu olanlar rahatsız olacaklardır. Buna bir son vermezsen dediler ey Lût sürgün edilmiş bir olup çıkacaksın. Yani seni sürgün ederiz.


168-) Kale inniy liameliküm minel kaliyn;

(Lût) dedi ki: "Gerçek şu ki, sizin bu fiillerinizden nefret ediyorum! (Fâile değil, fiile nefret gerçeği vurgulanıyor. A.H.)" (A.Hulusi)

168 - Ben, dedi: doğrusu sizin amelinize buğz edenlerdenim. (Elmalı)

Kale inniy liameliküm minel kaliyn Lût dedi ki bilmiş olun ki ben bu yaptığınızdan dolayı sizi şiddetle kınıyorum. Her tür zulüm ve sapmaya karşı farklı tavırlar ele alınıyor bu kıssalarda dikkat buyurursanız. Hz. İbrahim kıssasında bir avuç, hatta birkaç insanın, bir ailenin küfre karşı direnip başka bir şey yapamayınca, artık sonuna kadar direnip imkanları tüketince, yeni imkanlar üretmek için farklı ufuklara açılma örneğini gördük.

Hz. Musa örneğinde bir peygamberin örgütlü bir güce karşı, zamanının süper gücüne karşı nasıl bir davet yürüttüğünün üslubunu gördük. Hud kavmin örneğinde bir toplumun görkemli bir uygarlık kurduktan sonra hakikate karşı direndiklerinde nasıl toptan yok edildiğini, yok edileceğini gördük. İşte Salih kavminde farklı bir versiyonunu gördük, burada da farklı bir versiyonunu görüyoruz. O versiyonda da aslında bir toplumun ahlaki dejenerasyonunun neticede o toplumu nasıl mahvı perişan ettiğinin bir örneğini.

Tarih okunan bir vahiy oluyor burada. Tarihi olaylar, hadiseler vahiy olarak önünüze gelip açılıyor. İşte bu olayda onlardan biri.



169-) Rabbi necciniy ve ehliy mimma ya'melun;

"Rabbim, beni ve ehlimi (bunların) yaptıklarından kurtar." (A.Hulusi)

169 - Yâ rab! Beni ve ehlimi bunların amellerinin şumundan halâs et. (Elmalı)


Rabbi necciniy ve ehliy mimma ya'melun rabbim dedi, beni ve ailemi, bunların yaptıklarının, asalında yaptıklarından diyor da ayet, şöyle açımlamalı bunu yaptıklarının sonucunda gelecek olan beladan koru.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder