17 Ekim 2012 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. NEML (012-015)(118-C)



B sayfasından devam

12-) Ve edhıl yedeke fiy ceybike tahruc beydae min ğayri suin fiy tis'ı âyâtin ila fir'avne ve kavmih* innehüm kânu kavmen fasikıyn;

"Elini de koynuna sok... Sağlıklı, bembeyaz çıkar... Bunlar, Firavun ve onun toplumuna (onlarla irsâl olunduğun) dokuz âyet içindedir! Muhakkak ki onlar inançları bozuk bir topluluk oldular." (A.Hulusi)

12 - Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Firavuna ve kavmine, çünkü onlar fasık bir kavim oldular. (Elmalı)


Ve edhıl yedeke fiy ceybik şimdi de elini göğsüne sok.

Ceyb; sonradan cep olarak isimleşse de göğüsteki elbisenin yırtmacına, yani göğüs düğmelerinin o açıklığına verilir. Elini göğsüne sok.

tahruc beydae min ğayri suin her tür kusurdan arınmış olarak, tertemiz, ışıl ışıl bir beyazlıkta çıkacaktır. Şimdi anlaşıldı mı ilişkisi? Bir önceki tevbe ayeti ile doğrudan alakalı bir boyut bu mucize. Temiz el, yani pırıl pırıl, ışıl ışıl bir el. Tevbe ve istiğfarın sahibini temizleyen niteliğine atıf Kasas/16. ayetinde Hz. Musa ben zulmettim kendime diyordu. Allah’ım beni affet. İşte burada Musa’nın pırıl pırıl olduğunu, yani eli bir başkasının kanına bulaşmış bir zamanlar. Fakat Allah’a tevbe etmiş, istiğfar etmişse o el pırıl pırıl olmuş bir eldir. Kana bulaşmışta olsa affedilmiş ve artık Allah’a yönelmişse o el ışıktan bir el olurdu. O elde hiç kimse bir kir bulamazdı. İşte aynı zamanda yedi Beyza mucizesinin atıf yaptığı gerçek;

Et taibü minez zenbikemen la zenbeleh. (hadis) Günahına tevbe eden onu hiç işlememiş gibidir. Hakikatine de bir atıftır. Yani eğer vazgeçebiliyorsanız, eğer tevbe ediyor,bedelini ödüyorsanız, rabbinize yöneliyorsanız Allah sizi pırıl pırıl, bembeyaz eder. Burada yedi Beyza mucizesinin insana verdiği ders budur.

fiy tis'ı âyâtin ila fir'avne ve kavmih 9 ayetinde içerisinde yer aldığı “bir paket” le firavuna git, firavuna ve kavmine git.

Firavun ve kavmine bu 9 ayet nedir diye sorulacak olursa, Firavun ve kavmine gelen belalara bir atıf olabileceği gibi İsra/101. ayetinde açıkça bu 9 ayetten söz edilir. Belki 9 emir de olabilir. Yani ayet olarak, 9 emir. Ki Tevrat’ta 10 emir diye şöhret bulmuşsa da İsra suresinde bunların biri hariç diğerleri hep anılır. Onun için bunların doğrudan ayetler, yani Firavuna mesajlar olması da kuvvetle muhtemeldir.

[Ek bilgi; [Ek bilgi; FİRAVUNA KARŞI GERÇEKLEŞEN BELÂLAR.

Kan Belası;

Musa’yla Harun RAB’bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü.(20)

Kurbağa belası;

Böylece Harun elini Mısır’ın suları üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp Mısır’ı kapladı.(6)
Firavun Musa’yla Harun’u çağırtıp, “RAB’be dua edin, benim ve halkımın üzerinden kurbağaları uzaklaştırsın” dedi,

Sivrisinek Belası;

Öyle yaptılar. Harun elindeki değneği uzatıp yere vurunca, insanlarla hayvanların üzerine sivrisinekler üşüştü. Mısır’da yerin bütün tozu sivrisineğe dönüştü.(17)
Büyücüler firavuna, “Bu işte Tanrı’nın parmağı var” dediler. Ne var ki, RAB’bin söylediği gibi firavun inat etti, Musa’yla Harun’u dinlemedi.(19)

At Sineği Belası;

Halkımı salıvermezsen senin, görevlilerinin, halkının, evlerinin üzerine at sineği yağdıracağım. Mısırlılar’ın evleri ve üzerinde yaşadıkları topraklar at sinekleriyle dolup taşacak.(21)
RAB Musa’nın isteğini yerine getirdi; firavunun, görevlilerinin, halkının üzerinden at sineklerini uzaklaştırdı. Tek sinek kalmadı.(31)

Hayvanların Ölümü;

RAB İsrailliler’le Mısırlılar’ın hayvanlarına farklı davranacak. İsrailliler’in hayvanlarından hiçbiri ölmeyecek.’ ”(4)
Ertesi gün RAB dediğini yaptı: Mısırlılar’ın hayvanları büyük çapta öldü. Ama İsrailliler’in hayvanlarından hiçbiri ölmedi. (6)

Çıban Belası;

Kurum bütün Mısır’ın üzerinde ince bir toza dönüşecek; ülkenin her yanındaki insanların, hayvanların bedenlerinde irinli çıbanlar çıkacak.”(9)
Büyücüler çıbandan ötürü Musa’nın karşısında duramaz oldular. Çünkü bütün Mısırlılar’da olduğu gibi onlarda da çıbanlar çıkmıştı. (11)

Dolu Belası;

RAB Musa’ya, “Elini göğe doğru uzat” dedi, “Mısır’ın her yerine, insanların, hayvanların, kırdaki bütün bitkilerin üzerine dolu yağsın.” (22)
Şiddetli dolu yağıyor, sürekli şimşek çakıyordu. Mısır Mısır olalı böylesi bir dolu görmemişti.(24)
Yalnız İsrailliler’in yaşadığı Goşen bölgesine dolu düşmedi.(26)

Çekirge belası;

Musa değneğini Mısır’ın üzerine uzattı. Bütün o gün ve gece RAB ülkede doğu rüzgarı estirdi. Sabah olunca da doğu rüzgarı çekirgeleri getirdi. (13)
Toprağın üzerini öyle kapladılar ki, ülke kapkara kesildi. Bütün bitkileri, dolunun zarar vermediği ağaçlarda kalan meyvelerin hepsini yediler. Mısır’ın hiçbir yerinde, ne ağaçlarda, ne de kırdaki bitkilerde yeşillik kalmadı.(15)
 “Lütfen bir kez daha günahımı bağışlayın ve Tanrınız RAB’be dua edin; bu ölümcül belayı üzerimden uzaklaştırsın.”(17)
RAB rüzgarı çok şiddetli batı rüzgarına döndürdü. Rüzgar çekirgeleri sürükleyip Kamış Denizi’ne döktü. Mısır’da tek çekirge kalmadı. (19)

Karanlık Belası:

Musa elini göğe doğru uzattı, Mısır üç gün koyu karanlığa gömüldü. (22)

Kitabı Mukaddes – Mısırdan çıkış.


innehüm kânu kavmen fasikıyn çünkü onlar öteden beri yoldan çıkmış bir kavimdirler.


13-) Felemma caethüm ayatüna mübsıreten kalu hazâ sıhrun mubiyn;

Mucizelerimiz apaçık onlara geldiğinde: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler. (A.Hulusi)

13 - Bu suretle âyetlerimiz hakikati gözlerine sokarak vardığı vakit onlara bu apaçık bir sihir dediler. (Elmalı)


Felemma caethüm ayatüna mübsıreten fakat onlara göz açıcı nitelikteki mucizevi ayetlerimiz gelince, kalu hazâ sıhrun mubiyn bu apaçık bir büyüdür dediler.

Peygambere deli demişlerdi değil mi. Bir önceki surede Hz. Musa’ya firavun deli demişti. Onu görmüştük. İşte peygambere deli diyen bir mantık vahye de sihir diyecektir. Çünkü o mantık eğer o açıdan bakıyor, şeytanın gör dediği yerden bakıyorsa öyle görecektir. İkisi de olağanüstüdür. Olağanüstü olan bu iki olguyu eğer doğru bir bakış açısıyla Allah’ın gör dediği yerden okumazsa sonuçta böyle görecektir.


14-) Ve cehadu Biha vesteykanetha enfüsühüm zulmen ve 'ulüvva* fenzur keyfe kâne akıbetül müfsidiyn;

Enfüsleri onlara (Musa'nın bildirdiği hakikatlere) yakîn duyduğu hâlde; zulüm ve büyüklük duygusuyla bile bile onları inkâr ettiler... Bir bak, o bozguncuların sonu ne oldu! (A.Hulusi)

14 - Ve nefisleri yakîn hasıl ettiği halde mücerret zulüm-ü kibirden onlara cehudluk (Cıfıt, Yahudi) ettiler, fakat bak o müfsitlerin akıbeti nasıl oldu? (Elmalı)


Ve cehadu Biha vesteykanetha enfüsühüm zulmen ve 'ulüvva iç dünyalarında kesin kanaat getirdikleri halde, yani kâni oldukları halde gönülden sırf gerçeği çarpıtma ve büyüklenmelerinden dolayı bile bile inkâr ettiler. Cehd, cehedu. İnkâr ettiler. Cehd; bile bile inkâr demektir. Göz göre göre inkâr. Nedeni açık zulüm. Yani yerinden edilmiş bir akıl, bir bilinç, bir bakış açısı. Çünkü haddini aşmışlardı ‘ulüvven, haddini aşmışlardı. Büyüklenmişlerdi. Onun içinde doğru yerden bakamadılar. Hadlerini aştıkları için Allah’ı takdir edemediler,vahyi takdir edemediler.

fenzur keyfe kâne akıbetül müfsidiyn hele bir bak fesatçıların akıbetine nasıl olurmuş.

Peki ne oldu sonuçta Firavun ve onun gibi düşünen etrafındaki tüm insanlar sonuçta feci bir akıbetle belalarını buldular. Bu ikisi birleşince yani zulüm ve ‘ulüv. Zulüm ve büyüklük taslamak, bozgunculuk ve kurumsal terör ortaya çıkar. Bu ayetin sonunda ifade buyrulduğu gibi fesat ortaya çıkar. Müfsidiyn onlar Bozgunculuk ve kurumsal terör. Yani devlet terörü ortaya çıkar. Firavun devletinin teröründe olduğu gibi. Yani Firavun devletinin ortaya koyduğu imana, vahye, peygambere karşı devlet terörünün temelinde iki şey yatıyordu. Haddini bilmemek ve ters bir bilinç, yerinden kaymış bir bilinç.

Peki, burada şu soru akla gelir. Güç ve iktidarın bozgunculuk ve teröre dönüşmemesi için ne gerekir?Nasıl bir model gerekir, nasıl bir yönetim modeli ve mantığı gerekir? Cevap aşağıda gelecek. Karıncayı incitmeyecek bir yönetim modeli. İşte Süleyman ve Davud AS. ın örnek verilmesi de bu modelin nasıl olduğunun tarihsel bir örneğine atıftır.


15-) Ve lekad ateyna Davude ve Süleymane 'ılma* ve kalel Hamdü Lillâhilleziy faddalena alâ kesiyrin min ıbadiHİl mu'miniyn;

Andolsun ki Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik... (O ikisi): "Bizi iman eden kullarından pek çoğuna üstün kılan Allâh'a aittir Hamd" dediler. (A.Hulusi)

15 - Şanım hakkı için Davûd’a ve Süleyman’a bir ilim verdik, ikisi de hamd o Allaha ki, dediler: bizi mümin kullarından bir çoğunun üzerine tafdıyl buyurdu. (Elmalı)


Ve lekad ateyna Davude ve Süleymane 'ılma doğrusu Davud’a ve Süleyman’a da ilim vermiştik.

Yunan uygarlığının babası, atası sayılan, kendisinden sonra ortaya çıkmış uygarlıkları ortaya çıkaran bir uygarlığa, peygamber iliyle ortaya çıkmış bir medeniyete atıf. Davud ve Süleyman AS. ın kurduğu medeniyet devleti. Güç ve iktidarın ayartıcı etkisi ilim ve hikmetle sınırlanır. Onun için Davud ve Süleyman’a ilim verdik diyor.

İlim; Alâmet, yani, güç ve iktidarın emanet olduğu bir bilinç. Bu bilinç. Emanetler sahibine ihanet edilmeden iade edilirse eğer emanete sadakat gösterilmiş olur. Burada özel bir bilgiye de atıf var. ‘İlme; Nekira gelmiş. Yani belirsiz gelmiş. Yani bir tür, bir çeşit ilim. Nasıl ki Hz. Yusuf’a rüyaların semiyolojisi öğretilmiş. Rüyaların tabiri. Nasıl ki Hz. Musa’ya eşyanın içinde ki yasaların sırrını bulmak öğretilmiş, nasıl ki Hz. İsa’ya hastalıkların kökeninde ki sebepler bulma ilmi öğretilmişse işte Hz. Davud ve Süleyman’a da yönetme ilmi, çok özel bir ilim öğretilmişti.

ve kalel Hamdü Lillâhilleziy faddalena alâ kesiyrin min ıbadiHİl mu'miniyn o ikisi; bütün hamd bizi mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur. Demişlerdi. Bu ilme teşekkür etmişlerdi. Yani ilmi istismar etmemişlerdi. Allah ilmi başkalarına da verir, fakat A’raf/174-175. ayetlerinde anlatılan dili dışarı sarkan köpek diye tanımlanan ilmi istismar eden ve tarihte Bel’am diye de tefsirlerin ifade ettiği o şahsın ilmini hatırlayın. Yani ilmi istismar edenlerde var. Fakat bunlar istismar etmediler ve ilmin sahibi olan Allah’a yöneldiler, hamd ettiler. Bir nimetin Hamdi o nimeti yerine harcamaktır, yerinde kullanmaktır, yerinde istihdam etmektir.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder