5 Aralık 2011 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Hud (061-064)(73-A)






Sevgili Kur’an dostları bugünkü dersimize Hud suresinin 61. ayeti ile başlıyoruz. Geçen dersimizde bu ayete kadar Resulallah’ın saçlarını ağarttığını söylediği bu surenin geliş kıssasını, Nuh kıssasını işlemiştik. Ve yine Hud kıssasını işlemiştik. Bu kıssaları Resulallah hikaye olsun, geçmişin masalları olsun diye dinlememişti. Öyle anlamamıştı. Öyle anlamamıştı ki, saçları ağarmıştı. Öyle anlamamıştı ki bu kıssaların verdiği hisseleri almış, bu kıssalardan ibretler kotarmış ve bu ibretlerin ağırlığı altında adeta ezilmişti.

İşte bu kıssaların bir devamı olan Salih peygamberin kendilerine gönderildiği asi kavim Semud’un kıssasını işleyeceğiz.


61-) Ve ila Semude ehahüm Saliha* kale ya kavmi'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, HUve enşeeküm minel Ardı vesta'mereküm fiyha festağfiruHU sümme tubu ileyHİ, inne Rabbiy Kariybun Muciyb;

Semud'a kardeşleri Sâlih'i (irsâl ettik)... Dedi ki: "Ey halkım... Allâh'a kulluk etmekte olduğunuzun farkında lığına erin! Tanrınız olamaz, sadece "HÛ"! Sizi arzdan meydana getirdi "HÛ"; ve sizinle mamûr etti orayı... O hâlde O'ndan mağfiret dileyin ve O'na tövbe edin... Muhakkak ki benim Rabbim, Kariyb'dir (yakın), Muciyb'dir (icabet eden)." (A.Hulusi)

61 – Semûd’a da kardeşleri Sâlih’i gönderdik, dedi: ey kavmim! Allaha kulluk edin sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, sizi Arzdan o neşet ettirdi ve onda imar ve omrana sizi o iktidar ve memur etti, onun için onun mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracaat edin her halde rabbiniz, yakındır, mücibdir. (Elmalı)


Ve ila Semude ehahüm Saliha Semud’a ise soydaşları Salih’i gönderdik. Ehahüm; Kelime anlamıyla kardeşleri manasına gelir, fakat bendeniz soydaşları diye çevirmeyi maksada daha uygun buldum.

İlginçtir, bu kıssaların Kur’an da anlatıldığı A’raf ta dahil 4 surede Salih peygamber, Hud ğeygamber ve Şuayb peygamber için, ehahüm, ya da ehuhüm sözcükleri kullanılırken, iş Lut peygambere geldiğinde bu sözcük hiç kullanılmaz. Bu Tanım yapılmaz. Biz de buradan orada ki “Hüm”. Onlar zamirinin peygamberlere değil, peygamberlerin gönderildikleri kavimlere bir atıf olduğunu anlıyoruz. Çünkü Lut peygamber için bu sözcüğün kullanılmaması; Lut peygamberin gönderildiği kavmin bir mensubu olmamasından kaynaklanıyordu. Oradan da anlıyoruz ki ehahüm sözcük anlamıyla kardeşleri anlamına gelen bu ibare aslında soydaşları manasını taşıyor.

Cahiliye şiirinde Semud, ikinci “Ad” olarak anılır. Hz. Salih’in Hud’dan sonra Arap asıllı ikinci peygamber olduğuna inanılır. A’raf suresi 73. ayette bu kıssa ve bu konuda, yani Semud kavmi ve Salih peygamber hususunda hayli detaylı açıklama yapmıştık.

Semud kavminin tarihsel bir hakikat olduğunu biz sadece Kur’an dan öğrenmiyoruz, aynı zamanda Yunan kaynakları, Roma kaynakları Semud kavminden ve hatta onun başına gelen büyük felaketten bize haber vermekteler. Semud kavmi bilindiği gibi çok ileri bir medeniyete imza atmış antik bir toplumdu. Dolayısıyla bölgede onun akıbeti adeta efsaneleşmiş ve mitolojik bir biçimde dilden dile, nesilden nesile aktarıla gelmişti ve tabii ki Kur’an ın ilk muhatabı olan Mekkeliler de bu toplumun başına gelen acı akıbeti çok iyi biliyorlar ve hatta göç yolları, ticaret yolları üzerinde bulunan Semud kavminin kalıntılarını her gidiş gelişte görüyorlar, gözlüyorlardı. Dolayısıyla Kur’an vahyi ilk muhatapları olan Mekkelilere çok iyi bildikleri tarihsel bir hakikati haber veriyor ve kendi akıbetlerini kıyaslamalarını, gelen vahye karşı tavırlarını buna göre takınmalarını istiyor, ibret almaları için onları düşünmeye davet ediyordu.

Kale Salih peygamber dedi ki; ya kavmi'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruH ey kavmim yalnızca Allah’a kulluk edin, zira sizin O’ndan başka kulluk edeceğiniz hiçbir ilah yoktur. Her peygamber gibi Salih peygamber de önce tevhide davetle başladı. Tevhide davet, Allah’a ait sıfatların hiç birinin Allah dışında bir varlığa yakıştırılmaması daveti, yani özgürlük davetiydi, güvenlik davetiydi. İnsanın kula kulluktan kurtarılması için yalnız Allah’a kulluğa davetiydi. Hz. Salih’te böyle başladı.

HUve enşeeküm minel Ardı vesta'mereküm fiyha sizi topraktan inşa eden ve size orayı imar etme yeteneği bahşeden O’dur. Hz. Salih’in toplumuna hatırlattığı ebedi gerçek insanın yaratılışıydı.

Burada topraktan inşa eden anlamını verdiğimiz enşeeküm minel Ard tabii ki insanın tekamül sürecine bir atıftır ve halende insan topraktan inşa edilmeye devam etmektedir. Birkaç kilo ile doğan insanın bu inşa süreci gelişinceye, olgunlaşıncaya, kemalini buluncaya kadar bedeni inşa süreci halen toprağa bağımlı olmayı sürdürmekte ve topraktan inşa edilme süreci doğduktan sonra dahi devam etmektedir. Neyle besleniyor olursanız olun, ister et obur, ister ot obur. İster hayvansal, ister bitkisel ama beslendiğiniz tüm gıdaların kaynağına atıf yaparak aslında Allah zatına atıf yapıyordu.

Ey insan Allah’ın yasasına göre var oluşunu sürdürüyorsun. Ama Allah’a ait olan nitelikleri başkalarına yakıştırıyorsun. Oysa ki tüm mutlak, tüm güzel nitelikler O’na aittir ve sen Allah’a kötülük etmiş olmuyorsun böyle yapmakla. Kula kulluk etmekle sen kendi özgürlüğünü ellerinle mahvediyorsun.

İkinci gerekçe olarak Hz. Salih vesta'mereküm fiyha ve size orayı imar etme yeteneği bahşeden O’dur diyordu. İleri bir medeniyete bir işaret var bu ibarede. Mühendislik harikası şehirler kurmuştu Semud kavmi. Geçekten de dağları oymuş, kayalardan bir mimari sanat eseri şehirler ortaya koymuş ve bölge insanlarını kendisine hayran eden bir umran faaliyeti yürütmüştü. Ama burada Hz. Salih; Bu beceriyi kendinizden bilmeyin, size bu muhteşem şehirleri inşa etme yeteneğini bahşeden Allah’tır. Allah’tan bağımsız bir yetenek tasarımı olamaz demekteydi.

Tüm problemleri, tüm azgınların, tüm sapkınların, tüm kula kulluk edenlerin problemlerinin temeli, Allah’tan bağımsız bir güç, Allah’tan bağımsız bir beceri, Allah’tan bağımsız bir hakikat, Allah’tan bağımsız bir hayat alanı, Allah’tan bağımsız bir imkan tasavvur etmelerinden kaynaklanıyor. Onun için bu yanlış tasavvura atıf yaparak Hz. Salih, önce onların dünyalarını, hayatlarını tamir etmeye, tasavvur düzeyinde başlıyordu.

festağfiruHU sümme tubu ileyH ve şu teklifi getiriyordu. onların tasavvurlarını yenilemeleri için bir teklif getiriyordu Hz. Salih, ve diyordu ki; Haydi O’ndan günahlarınız için af dileyin, istiğfar edin, yani kötülükten vazgeçin. sümme tubu ileyH ve bilinçlerinizi yenileyerek yeniden O’na yönelin.

Tevbe bilinç yenilemektir, tevbe bozulan istikamet açısını düzeltmektir. İstiğfar yanlıştan vazgeçmek, tevbe doğruya dönmektir. Onun için aynı cümle içerisinde ikisi de kullanılmaktadır. İstiğfar kötü olanı terk etmek, yani La ilahe. Tevbe ise iyi olanı tespit etmek, iyi olana dönmek, ona yönelmektir, illallah. İşte hem tevbenin hem istiğfarın aynı cümlede kullanılmasının amacı budur ve tevbe bilinç yenilemektir. Onun için Hz. Salih’te bilinçlerinizi yenileyin, istikamet açınızı düzeltin, hayatta yamuk bir açı, hayat yolunu aldıkça sizi hakikatten daha da uzaklaştırır demeye getiriyordu işi.

inne Rabbiy Kariybun Muciyb; Bu çok çok daha önemli. Salih peygamberin muhatabı olan Semud toplumunun en büyük problemine dikkat çeken bir cümle bu. Çünkü benim rabbim, kendisine yönelene çok yakındır. Çünkü benim rabbim yakındır. Yalın manası bu, harfiyen manası rabbim yakındır. Muciyb, duaları kabul edendir.

Neden rabbim yakındır diyordu, çünkü muhatabı olan azgın toplumun, sapmış toplumun problemi Allah’la ilişkilerinde, uzak bir Allah inancına sahip oldukları için aracı koyma gereğini duyuyorlardı. Allah’la insan arasına aracı koyma ihtiyacı uzak bir Allah inancından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla benim rabbim diyor, inne Rabbi Kariyb çok yakındır. Yani sizin sandığınız gibi sizi duymaz değil, seslenin hemen duyacaktır.

Ve izâ seeleke ıbâdî annî.. (Bakara/186) sana kullarım beni sorarlarsa ey peygamber. fe innî karîbun hiç şüpheleri olmasın ki ben yakınım, yakın. ucîbu da’veted dâi izâ deâni bana dua edenin, yalvaranın, yakaranın, bana el açanın duasına icabet ederim, davetini kabul ederim, davetine koşa koşa gelirim. Yeter ki davet etsin. izâ deâni fel yestecîbû lî o halde ey kullarım, siz de benim davetimi duydunuz, siz de benim davetime koşa koşa gelin. Siz de benim çağrıma evet deyin, siz de benim davetiyeme sırt çevirmeyin. İşte rabbimizin yakınlığı Kur’an ın hitabıyla bu.


62-) Kalu ya Salihu kad künte fiyna mercüvven kable hazâ etenhana enna'büde ma ya'budu abaüna ve innena lefiy şekkin mimma ted'una ileyhi muriyb;

Dediler ki: "Ey Sâlih! Bundan önce içimizde gerçekten ümit beslenen biri idin! Atalarımızın tapındıklarına tapınmaktan mı bizi yasaklıyorsun? Doğrusu biz, bizi davet ettiğin konuda endişeli bir şüphe içindeyiz." (A.Hulusi)

62 - Ey Salih! Dediler: bundan evvel sen bizim içimizde ümit beslenir bir zatı idin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan nehiy mi ediyorsun? Her halde biz, senin bizi davet ettiğin şeyden çok kuşkulandıran bir şekk içindeyiz. (Elmalı)


Kalu ya Salihu kad künte fiyna mercüvven kable hazâ ey Salih dediler, doğrusu sen bundan önce sen hep içimizde umut vaat eden biri olmuştun.Gelecek için umut besliyorduk senden. Bakınız, mantığa bakınız. Demek ki çok yakın bir ilişki kurmuş olmalısınız burada. Aklınıza bir şey gelmiş olmalı. Resulallah’a Muhammedül emiyn diyen Mekke müşrikleri. Hatta Bedir sırasında Ebu Cehili, ona bu ismi ilk veren benim diyordu. İlk onun için emiyn diyen benim diyordu. İlginçtir. Peki güvenilir Muhammed ismini verdiğiniz birine bunca can düşmanı olmak neden? İşte problem burada. İşte tüm problem burada. Burada da Salih peygamberin toplumu, onu gelecek vaat eden biri olarak görüyor.

Buradan şunu çıkarıyoruz. Adeta putlarına, daha doğrusu bireysel çıkarlarına, kula kulluk sistemine dokunmasa, kurdukları sahtekar sisteme dokunmasa Hz. Salih’i, el üstünde tutacak gibiler. Yani adeta itirazları sadece sapık inançlarına karşı gelişine. Yoksa sen iyisin hassın diyorlar. Ama bir de şu davetin olmasa..! Evet hep böyle derler. Hep davetinizi beğenmezler. İyisiniz, hassınız ama bir de imanınız olmasa..! Yani, kahve çok güzel ama bir de kafaini olmasa. Ben omleti çok severim ama içinde yumurta bulunmasa gibi garip, saçma bir yaklaşım, ama öyle. İşte iman çağrısı sapmış muhataplarını böylesine düşüncesiz ve ufuksuz yapıyor.

etenhana enna'büde ma ya'budu abaüna devam ediyorlar Salih kavmi; Sen bizi atalarımızın kulluk ettikleri şeye kulluk etmekten mi alıkoyacaksın. ve innena lefiy şekkin mimma ted'una ileyhi muriyb; ama diyorlar Hz. Salih’e şunu iyi bil ki biz, senin bizi davet ettiğin şeyden dolayı kaygı verici, endişe verici. Burada lefiy şekkin, kuşku, kuşku ama muriyb, endişe verici, kaygı verici bir kuşku içindeyiz diyorlar.

Kaygılanmaları neden? Biraz önce dedim ki Salih peygamber tevhide davet etmeseydi, kurdukları çarkın dişlilerine eğer taş koymamış olsaydı, ki onlar şirk sektöründen kazanıyorlardı. Kula kulluğu kim istemez, Kulları kendisine kul edenler istemezler. Yani kula kulluğu kim istemez değil, Kula kulluğun kalmasını kim istemez düzeltiyorum; Kulları kendilerine kul edinenler kula kulluğun kalmasını istemezler. Eğer kula kulluk biterse kendilerinin önünde kimse yere eğilmeyecek, kimseyi kendilerine köle, kul edinemeyecekler ve dolayısıyla iktidarları ellerinden gidecek. Haksız güçleri ellerinden gidecek. Onun için tüm peygamberlere ilk karşı gelenler; Kulları, insanları kendilerine kul, köle edinen zalimler, seçkinler ve haksız kazanç sahipleridir, iktidar sahipleri olmuştur.

Hz. Salih bu azgın toplumun bu tür gerekçelerine ne cevap verdi dersiniz?


63-) Kale ya kavmi eraeytüm in küntü alâ beyyinetin min Rabbiy ve ataniy minHU rahmeten femen yansuruniy minAllâhi in asaytühu fema teziyduneniy ğayre tahsiyr;

Dedi ki: "Ey halkım, bir bakın... Ya Rabbimden apaçık bir delilim varsa ve O kendinden bana bir rahmet vermiş ise? (Bu durumda) eğer O'na isyan edersem Allâh'a (karşı) kim yardım eder? Sizin de bana hasar vermekten başka katkınız olmaz." (A.Hulusi)

63 - Ey kavmim, dedi: söyleyin bakayım reyiniz nedir? Eğer ben rabbimden bir beyyine üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise ben Allaha isyan ettiğim taktirde beni ondan kim kurtarabilir? Demek ki siz bana hasar etmekten başka bir şey yapmayacaksınız. (Elmalı)


Kale ya kavmi eraeytüm in küntü alâ beyyinetin min Rabbiy ve ataniy minHU rahmeten ey kavmim dedi. Düşünsenize bir ya ben rabbimin katından gelen açık bir delile dayanıyorsam. Evet, o kadar yumuşak, o kadar hoş, o kadar nezaketli bir üslup ki..! Düşünsenize..! Yani bir de böyle düşünün, empati yapın, ya da en azından şöyle deyin; Haklı olabilir, onun da haklı olabilme ihtimali bulunabilir. Böyle düşünsenize bir. Ya da doğru söylüyorsam, ki gelecek vaat ettiğimi siz söylediniz. Senden umut ediyorduk diyorsunuz, beni sevdiğinizi söylüyorsunuz. Bu toplum için geleceği olan biri olduğumu siz söylüyorsunuz. Peki böyle biri size kalkıp ta durup durup ta niçin yalan söylesin. Ne ç karı var bundan. Akıllı bir insan neden yapsın bunu..! ve O tarafından bana bir rahmet bahşetmişse ya..!

femen yansuruniy minAllâhi in asaytühu fema teziyduneniy ğayre tahsiyr; Ey kavmim eğer Allah’a karşı gelirsem, Allah’tan gelebilecek bir cezaya karşı bana kim yardım eder. O takdirde siz yıkımımı artırmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.

Biraz önce yaptığım son yorumu destekler nitelikte bir ayet bu. Hz. Salih itibarı Allah katında arıyor. Yani şerefi ve onuru toplumun gözünde değil, toplumun ileri gelenlerinin iktidar seçkinlerinin gözünde değil, Allah katında arıyor ve tercihini net olarak koyuyor. Tercihi de mutlak tevhid ve aracılık fikrini ret. İşte bu. Mutlak tevhide davet, Allah’ın kulları ile arasında aracılar olduğu fikrini mutlak bir biçimde ret.


64-) Ve ya kavmi hazihi nakatullahi leküm ayeten fezeruha te'kül fiy Ardıllahi ve lâ temessuha Bi suin feye'huzeküm azâbün kariyb;

"Ey kavmim! İşte size bir işaret, Allâh'ın (kendi hâlinde) dişi devesi... Onu bırakın Allâh arzında yesin... Ona kötü amaçla dokunmayın... Yoksa yakın bir azap sizi yakalar." (A.Hulusi)

64 - Hem ey kavmim, işte şu: «Allahın nâkasi» size âyet, bırakın onu Allahın Arzında yayılsın, ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azâb yakalar. (Elmalı)


Ve ya kavmi hazihi nakatullahi leküm ayeh imdi ey kavmim, bu Allah’a ait olan dişi deve nakatullah, Allah’ın devesi. Sizin için bir sembol kılınmıştır. Ayet kılınmıştır. İşaret kılınmıştır. fezeruha te'kül fiy Ardıllah bırakın onu Allah’ın devesi nakatullah, ardıllah Allah’ın arzında otlasın, yesin, içsin. ve lâ temessuha Bi suin feye'huzeküm azâbün kariyb; sakın ona kötülük yapayım demeyin, sonra ani bir azaba çarptırılırsınız. Bir belaya uğrarsınız diyor Hz. Salih.

Nakatullah, Allah’a ait deve diye çevirmeyi daha uygun buldum. Ama harfiyen Allah’ın devesi. Aslında bununla kastım daha önce A’raf suresinde bu kıssayı işlerken kamu malı olduğunu söylemiştim. Kamu malına bir atıf. Arap muhayyilesinde bu deve öylesine görkemli bir efsanevi karakter kazanmış ki daha sonra dilden dile anlatılırken, hatta bu efsanevi karakteri devenin tefsirlerimize bile girmiş. Onun için bu biraz da Allah’ın devesi tamlamasının yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyor. Allah’ın arzı ne ise, Allah’ın devesi de o. Kamu malı. Allah’ın emanet olarak bıraktığı bir işaret. Sınav işareti. Adeta sınav kağıdı gibi, imtihan kağıdı gibi. Hepiniz sınanıyorsunuz ve notunuz ona bakılarak verilecek.

Allah’ın imtihanı hayatın içinden, hayatın içindedir. Allah’ın sınavı kağıtlarla yapılmıyor, hayatın içinde yapılıyor. Tıpkı Semut kavminin deve ile imtihanı gibi bir sembol. Aslında insanın eşyaya bakışının sınandığı bir sembol. Bakalım insan oğlu sahipsiz olan şeye nasıl bakıyor. veyahut ta Araplarda adet olduğu üzere bazı hayvanları, işte ikiz doğuran, üst üste 5 batın doğuran kimi develeri bu artık kutsallık kazandı diye kulağını yarıp, ya da kuyruğunu kesip, ya da sırtına kızgın bir demirle damga vurup salmak ve artık Hindistan’ın kutsal inekleri gibi o deveye kimsenin dokunamadığı, sütünü içemediği, yününü elde edemediği, sırtına binemediği bir kutsallık kazandırmak.

Aslında deveye de hakaret oluyordu bu. Tabir caizse eziyet oluyordu, çünkü artık Allah’ın devesi diyorlar ve bir daha bakmıyorlardı ona. Böyle bir geleneğe de atıf olabilir. Ama her halükarda kamu malı.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder