22 Aralık 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Yusuf (018-023)(75-D)




C sayfasından devam

18-) Ve cau alâ kamıysıhi Bidemin kezib* kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra* fesabrun cemiyl* vAllâhulMüsteanu alâ ma tesıfun;

Üstüne yalandan sürdükleri taze kan bulunan gömlek ile geldiler... (Babaları) dedi ki: "Hayır (öyle olduğunu sanmıyorum)! Nefsleriniz sizi (kötü) bir işe yönlendirmiş! Bana güzellikle sabretmek düşer bundan sonra... Sizin anlattıklarınıza karşı sığınağım Allâh'tır!" (A.Hulusi)

18 - Bir de gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirdiler, yok, dedi: nefisleriniz sizi aldatmış bir işe sevk etmiş, artık bir sabrı cemîl ve Allah dır ancak yardımına sığınılacak, söylediklerinize karşı. (Elmalı)


Ve cau alâ kamıysıhi Bidemin kezib üstelik üzerinde yalandan bir kan lekesi bulunan gömleğini de getirmiştiler. kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra Hz. Yakup şöyle dedi; olamaz, öz benlikleriniz sizi ayartarak kötü bir işe sürüklemiş olmalı dedi.

İlginçtir sevgili dostlar. Burada, bu konuda biraz durmak istiyorum. Enfüsüküm ifadesi geçiyor. Ki burada daha diğer yerlerde de özellikle Hz. Yusuf’la ev sahibinin eşinin Hz. Yusuf’u taciz etmesi sırasındaki anlatımlarda da sık sık bu sözcük, nefis sözcüğü geçecek. Kuran’da hemen tamamen Nefis; kişinin kendisi, tekil benliği, zatı, şahsı, canı manasına kullanılır. Fakat ne gariptir bu surede burada ve diğer bir çok ayette 23., 26,, 30., 32. ve de özellikle 53. ayette

Ve ma uberriu nefsiy.. ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Ben kendimi temize çıkarmıyorum. Doğru tercüme budur. Ben kendimi temize çıkarmıyorum.  innen nefse leemmaretun Bissui.. fakat burası; hiç kuşku yok ki kendim diye çeviremiyoruz işte. Nefis, ya da öz benlik. Yani adeta insanın tekil şahsından daha içerde, daha özel bir anlamda kullanılıyor.

Neden Kur’an ın genelinde nefis, öz benlik yerine can, insanın şahsı, kişi kendisi anlamına kullanılırken, burada daha dar bir anlamda kullanılıyor. Benim ayartıcı öz benlik diye çevirdiğim anlamda. Diye bir soru sorulacak olursa şöyle bir cevap verebiliriz. Olayın kahramanlarının yaşadığı eski Mısır’daki insan tasavvuru buna dayanıyordu. Yani biraz da Kur’an, hiçbir metnin yapamayacağı bir ihtişam ile, hiçbir metnin beceremeyeceği bir kıvraklıkla olayın yaşandığı dönemdeki insanların. Olayın yaşandığı eski Mısır’daki insan tasavvuru, nefis tasavvurunu bize taşıyor. Niçin? Daha kolay anlayabilmemiz, daha iyi ibret alabilmemiz için. İşte ben bu farkı bununla izah edebiliyorum ancak.

fesabrun cemiyl Hz. Yakup devam etti, Artık bana düşen güzelce sabretmektir. vAllâhulMüsteanu alâ ma tesıfun; ve anlattığınız bütün bu şeyler karşısında kendisinden yardım dilenebilecek tek mercii Allah’tır. Dedi Hz. Yakup.

Evet, Tevrat’ta ki anlatımda kendisini parçaladı, elbiselerini paraladı diye anlatıyor. Çok farklı dedim ya, bir peygamber izzetini, onurunu hiç hesaba katmamış Tevrat yazarları bu rivayetleri kaleme alırken.


19-) Ve caet seyyaretün feerselu varidehüm feedla delveh* kale ya büşra hazâ ğulam* ve eserruhu bidaaten, vAllâhu Aliymun Bi ma ya'melun;

Bir kafile geldi kuyu başına ve sucuları kovasını saldı kuyuya ve görünce seslendi: "Hey müjde! Burada bir erkek çocuk var"... Onu satmak için çıkarıp sakladılar. Allâh onların yapmakta olduklarını (onların hakikati ve fiillerinin yaratanı olarak) Aliym'dir. (A.Hulusi)

19 - Öteden bir kafile gelmiş, sucularını göndermişlerdi, vardı kovasını saldı, â... müjde bu bir gulâm dedi ve tuttular onu ticaret için gizlediler, Allah ise biliyordu ne yapacaklar. (Elmalı)


Ve caet seyyaretün feerselu varidehüm beri yandan bir kervan geldi ve sucularını suya gönderdi. feedla delveh* kale ya büşra hazâ ğulam kovasını suya salmasıyla gördüğü karşısında bağırması bir oldu. Ne şans, bir oğlan çocuğu bu dedi sucu. ve eserruhu bidaaten onu ticari bir mal olarak satmak üzere yanlarında gizlediler.

Bu özellikle aşağı Ürdün’de ki Gilad’dan gelip Mısır’a giden bir kervandı diyor uzmanlar. Tevrat özellikle bunu söylüyor. Tevrat’ta bir anekdot daha var bu kervanla ilgili. Bu kervanın mensupları İsmail oğullarıydı, yani Araplardı Sami kavimlerden Araplardı diyorlar.

vAllâhu Aliymun Bi ma ya'melun; oysa ki Allah ne yapacaklarını çok iyi biliyordu kervancıların.


20-) Ve şeravhü Bi semenin bahsin derahime ma'dudetin, ve kânu fiyhi minez zahidiyn;

(Sonra Mısır'da) Onu yanlarında tutmak istemedikleri için az bir pahaya, birkaç dirheme sattılar. (A.Hulusi)

20 - Değersiz bir baha ile onu bir kaç dirheme sattılar, hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı. (Elmalı)


Ve şeravhü Bi semenin bahsin derahime ma'dude sonunda onu küçük bir değere, sadece birkaç gümüş paraya sattılar. Kervan getiriyor Mısır’a, Mısır’da Hz. Yusuf’u köle diye satıyorlar. ve kânu fiyhi minez zahidiyn; zaten onlar ondan kurtulmak istiyorlardı.


21-) Ve kalellezişterahu min mısra limraetihi ekrimiy mesvahu 'asa en yenfeana ev nettehızehu veleda* ve kezâlike mekkenna li Yusufe fiyl Ard* ve linuallimehu min te'viylil ehadiys* vAllâhu ğalibün alâ emrihi ve lâkinne ekseranNasi lâ ya'lemun;

Onu satın alan Mısırlı, karısına dedi ki: "Ona iyi bak... Umarım bize faydası olur, belki de Onu evlat ediniriz"... Böylece Yusuf'u oraya yerleştirdik ki, bu arada yaşamdaki olayların hakikatini OKUmasını talim edelim... Allâh hükmü yerine gelir! Fakat insanların çoğunluğu bunun farkında değildir! (A.Hulusi)

21 - Mısırdan onu satın alan ise haremine dedi ki: buna güzel bak, umulur ki bize faydası olacaktır, yahut evlat ediniriz, bu suretle Yusuf’u orada yerleştirdik; hem de ona hâdisatın mealini istihraca dair ilimler öğretelim diye, öyle ya Allah, emrine galiptir velâkin insanların ekserisi bilmezler. (Elmalı)


Ve kalellezişterahu min mısra limraetihi ekrimiy mesva ve onu satın alan Mısır’lı adam karısına dedi ki; Ona iyi bak. 'asa en yenfeana ev nettehızehu veleda bakarsın bize yararı dokunur, ya da onu evlat edinebiliriz.  ve kezâlike mekkenna li Yusufe fiyl Ard işte böylece Yusuf için o ülkede sağlam bir zemin hazırladık. Bunu böyle tercüme ettim ki en güzel en doğru tercümesi de bu olsa gerek.

İlahi irade beşer eliyle görüyorsunuz nasıl tecelli ediyor. Hem de kahır suretinde tecelli ediyor. Yani köle diye satılması getirilip, hatta Kitabı Mukaddes’te bundan daha fazla ayrıntılar var. Orada onu satın alan Mısır’lı yönetici Potifar, isminin Potifar olduğu orada geçiyor. Potifar isimli bu Mısır’lı yönetici hazineden sorumlu bir yüksek bürokrat olduğu söyleniyor. Diyor ki bu öyle köle çocuğuna falan benzemiyor bu. Davranışları çok asil diyor. Allah’u alem diyor bunu alıp köle diye sattılar. Yani o olayın arka planını da kısmen tahmin edebiliyor. Onun için Hz. Yusuf’u kaçırmadan, görür görmez alıp getiriyor.

ve linuallimehu min te'viylil ehadiys yine bu şekilde ona olayların doğru yorumunu öğrettik. vAllâhu ğalibün alâ emrih zira Allah irade ettiği işi başarıyla sonuçlandırandır.

İşte bu, şu ibare deminden beri okuduğumuz tüm ayetlerin ser tacı, anahtarı. Yani bütün bunlar neden oldu diye sorarsanız eğer, Allah’ın bir muradı vardı. Bu muradın gerçekleşmesi gerekiyordu ve işte Allah bu muradını böyle gerçekleştirdi.

Tabii buradan kaderci bir anlayışa gitmek doğru değil. Yani hiç kimse; Yusuf’un kardeşlerinin o zaman hiçbir suçu yoktu ki. İlahi senaryo yazılmışsa bunlarda kendileri için yazılanı oynayacaklar. İyi de kötü adam rolünü oynamak onlara yazılmadı ki, onlar kendileri seçtiler bu rolü. Rolleri siz seçiyorsunuz. Büyük senaryo, büyük makamda yazılıyor. Doğru, fakat rolleri siz seçiyorsunuz. Şeytan ya da Adem rolünü, Habil ya da Kabil rolünü siz seçiyorsunuz. İradenizle seçiyorsunuz. Yusuf ya da Hain kardeşler rolünü siz seçiyorsunuz. Onun için rolünüzü kendiniz seçiyorsunuz. Özgür iradenizle seçiyorsunuz. Onun içindir ki seçtiğiniz role göre bir akıbetiniz oluyor, bir ahiretiniz oluyor.  vAllâhu ğalibün alâ emrih Allah irade ettiği işi başarıyla sonuçlandırandır.

ve lâkinne ekseranNasi lâ ya'lemun; ve fakat insanların çoğu bunu kavrayamaz. İnsanların çoğu bu işte ince çizgiyi kavrayamıyor, bu ince farkı kavrayamıyor. Ya katı kaderci bir anlayışı benimsiyor ve iradeyi yok sayıyor, ya da ne yapıyor; Allah’ın iradesini yok sayıyor. Her şeyi kendi yönlendirdi zannediyor. Allah’tan bağımsız bir başarı hesaplamaya, Allah’tan bağımsız bir hayat tasarlamaya kalkıyor. ekseranNasi diyor. İnsanların çoğu bunu kavrayamaz.

Kur’an ın kalıp ifadelerinden biridir bu. ekseranNasi lâ yu'minun (Mümin/59), ekseranNasi lâ yeş'kürun (Bakara/243) Şükretmez insanların çoğu. Çoğu iman etmez. Neden? ekseranNasi lâ ya'kılun.. (Ankebut/63) çoğu akletmez. Onun karşısında bir başka ibare daha kullanır Kur’an Ulül elbab, düşünen öz akıl sahipleri.

Demek ki Kur’an insanları ikiye ayırıyor. Yığınlar, kalabalıklar, ne yaptığını bilmeyen kalabalıklar, beri yanda ise ne yaptığını bilen seçkin bir azınlık. Demek ki ne yaptığını bilenler her zaman her tarihte hep çoğunluk değil azınlık olmuşlar. Bunu da böyle öğrenmiş oluyoruz.


22-) Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hükmen ve ılma* ve kezâlike neczil muhsiniyn;

(Yusuf) aklını kullanacak yaşa erdiğinde, Ona hüküm ve ilim verdik. Muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. (A.Hulusi)

22 - Vaktâ ki kıvamına irdi biz ana bir hüküm ve bir ilim bahşettik ve işte Muhsinlere böyle karşılık veririz. (Elmalı)


Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hükmen ve ılma artık ergenlik çağına erişince ona bir muhakeme yeteneği ve bilgi yöntemi bahşettik. ve kezâlike neczil muhsiniyn; zira biz iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.

Evet sevgili dostlar, burada duralım ve soralım. Nereden bakıyorsunuz. Allah’ın gör dediği yerden mi bakıyorsunuz, şeytanın gör dediği yerden mi. Yusuf’mu kaybetti, kardeşleri mi. Allah’ın gör dediği yerden bakarsanız Yusuf kazandı. Şeytanın gör dediği yeden bakarsanız, Yusuf kaybetti. Allah’ın gör dediği yerden bakarsanız Yusuf’a ağlamazsınız. Asıl kardeşlerine ağlarsınız. Ama şeytanın gör dediği yerden bakarsanız Yusuf ziyan eden taraf, yitiren, kaybeden taraf. Onun için kuyuya atan mı daha karlı çıktı, atılan mı. Bu soru çok önemli ve her birinizin atılacağı veya atıldığı kuyular olabilir. Asıl bence kuyuya atılmaktan korkmamak lazım. Aklın ve kalbin kuyuda olmasından korkmak lazım.

Şöyle bir şey söylesem acaba anlaşılır mı? Yusuf kuyuda idi, fakat yüreği ve aklı kuyuya hiç sığmadı. Onu kuyuya atanlar kuyuda değildi. Bana sorarsanız Yusuf’la beraber onlar akıllarını kuyuya attılar ve hiç çıkmadı. Yusuf kuyudan çıktı ama onların akılları ve vicdanları kuyudan hiç çıkmadı. Kim kuyuda? Kim zararda.

Bugün içinde yaşadığımız toprağa zamana ve döneme taşıyarak düşünelim bunları ve bu soruları öyle soralım. Çünkü bu ayetler aynı zamanda bize de hitap ediyor. Dahası kim daha özgür? Kuyuda ki mi, kuyuya atanlar mı. Aslında kuyuya atanlar, kuyuya attıkları andan itibaren tutuklandılar. Vicdanları onların boğazına, ellerine bileklerine ayaklarına bukağı geçirdi. Kelepçe geçirdi, paranga geçirdi. Kuyuya atılansa özgürdü, özgür. Çünkü ruhunun zindanına girmedi. Hiç olmasa mazlumdu, zalim değil. Mağdurdu gadir değil. Onun için o şanslıydı bence ve öyle de oldu. Felaket, en sonunda şunu söylemek lazım; sizin kuyuda olmanız değil, yüreğinizin ve zihninizin kuyuda olması.


23-) Ve ravedethülletiy huve fiy beytiha 'an nefsihi ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek* kale me'azâllahi inneHU Rabbiy ahsene mesvaye, innehu lâ yüflihuz zâlimun;

Yusuf'un evinde kaldığı kadın, Onun nefsaniyetinden yararlanmak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı... "Seninim, gel" dedi... (Yusuf) karşı çıkıp: "Allâh'a sığınırım! Muhakkak ki O (kocan) efendimdir, sahip olduğum nimetleri bağışlamıştır. Muhakkak ki zâlimler kurtuluşa ermezler." (A.Hulusi)

23 - Derken hânesinde bulunduğu hanım bunun nefsinden kam almak istedi ve kapıları kilitledi, haydi seninim dedi, o, Allaha sığınırım, dedi: doğrusu o benim Efendim, bana güzel baktı, hakikat bu ki, zalimler felâh bulmaz. (Elmalı)


Ve ravedethülletiy huve fiy beytiha 'an nefsih Derken evinde bulunduğu kadın arzusunu onunla tatmin etmek için onu baştan çıkarmak istedi. ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek ve bir gün kapıları sıkı sıkıya kapatıp haydi seninim dedi. kale me'azâllahi inneHU Rabbiy ahsene mesvayi Yusuf hemen şöyle tepki gösterdi; Allah’a sığınırım dedi. Üstelik o benim efendim. Bana güzel bir mevki vermiştir, konum kazandırmıştır.

Ayetin başında ki ravedethü el müravede, tarafların birinin istediğini, diğerinin istememesi yüzünden çıkan çatışmaya deniliyor Arap dilinde. Fakat Zemahşeri’nin bu sözcüğe getirdiği bir açıklama daha var, çok önemli; arzusunu gerçekleştirmek için her türlü hile tuzak, işve ve cilve göstermeye denir diyor. Buradaki ibare çok dikkat çekici inneHU Rabbiy ne diyor; me'azâllah Allah’a sığınırım.

inneHU Rabbiy bunu kimi müfessirler; o benim efendimdir biçiminde çevirip ev sahibi, yani efendisi, kendisini alan efendiye delalet ettiriyorlar. Kimi müfessirlerde ki çok azınlık; inneHU Rabbiy i tam kelime anlamıyla alıp bir önceki cümle ile bitiştirip “Allah’a sığınırım o benim rabbimdir.” Diyerek ondan kastın efendisi değil Allah olduğunu söylüyorlar. ahsene mesvayi bana çok güzel bir mevki kazandırdı.

Bendeniz iki manaya da gelebilecek şekilde kasten Yusuf’un tevriye yaptığını düşünüyorum. Orada bir ortam var. Bir köle, düşünün, birilerinin elinde köle, satılmış, satmışlar bir nebiyi. Dolayısıyla öyle bir tevriye kullanıyor ki hem inancı itibarıyla hiçbir sakınca içermiyor, hem de karşısındaki insanların töhmetine kendisini maruz bırakmıyor. Onun için iki manaya da gelebilecek şekilde anlaşılması tesadüf değil bu ibarenin. O benim efendimdir. Ama hemen başında me'azâllah Allah’a sığınırım var.

Onun için Hz. Yusuf açısından bunun ne manaya geldiği açık. O benim rabbimdir dediği Allah benim rabbimdir. Ama onu dinleyenler ve Allah’a iman etmemiş olan o kitle ise tabii ki bundan kendi kafalarında kini anlayacaklardır.

innehu lâ yüflihuz zâlimun; Şu da bir gerçek ki zalimler asla iflah olmaz, başarıya ulaşmazlar. Dedi Hz. Yusuf. Yani bunun bir zulüm olduğunu söylemek istedi. Zulüm insanın kendisi ile, rabbiyle, eşya ile ve diğer insanlarla ilişkisinde Allah’ın koyduğu sınırları aşmasıdır. Zulüm budur. Dolayısıyla bu da bir zulüm olacaktı.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
75. videoyu tolu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2011/12/16/islamoglu-tef-ders-yusuf-001-02975/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder