2 Temmuz 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. ZUHRUF (50 - 57) (155-B)


A sayfasından devam



50-) Felemma keşefna anhümül azâbe izâhüm yenküsûn;



Kendilerinden azabı kaldırdığımızda, onlar hemen sözlerini bozdular! (A.Hulusi)



50 - Bunun üzerine kendilerinden azâbı açtığımız vakit da derhal cayıverdiler. (Elmalı)





Felemma keşefna anhümül azâbe izâhüm yenküsûn ama cezayı kaldırır kaldırmaz derhal sözlerinden caydılar. İzâhüm yenküsûn. Sözlerini arkaya attılar, üstüne yattılar, verdikleri sözü unuttular.



İnsanoğlunun tipik davranış biçimi, zoru görünce boyun eğip yalvarıp, ondan kurtulunca onu hiç görmemiş gibi davranmak. Belayı görünce boyun eğip, beladan kurtulunca meydan okumaya devam etmek. Tekebbüre, kibirli havalara girmek.





51-) Ve nada fir'avnu fiy kamihi kale ya kavmi eleyse liy mülkü mısra ve hazihil enharu tecriy min tahtiy* efela tubsırun;



Firavun, halkı içinde nida edip dedi ki: "Ey halkım! Mısır'ın varlığı ve altımdan akan şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?" (A.Hulusi)



51 - Ve Firavun kavminin içinde şöyle bağırdı: ey kavmim! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler benim altımdan akıyor değil mi? Artık gözünüzü açsanız a.(Elmalı)





Ve nada fir'avnu fiy kamihi kale ya kavm derken Firavun kavminin arasındayken ey kavmim diye seslendi, Ey kavmim, Firavunun ulusa seslenişi yani. Onu görüyoruz şimdi. eleyse liy mülkü mısra ve hazihil enharu tecriy min tahtiy Mısır’ın hakimiyeti bana ait değil mi ey kavmim şu gördüğünüz nehirler, sulama kanalları, bu bütün insanlığı hayrette bırakan en ileri teknoloji ile donatılmış bu muhteşem kanallar benim ayağımın altından akmıyor mu? efela tubsırun ne yani bunu da mı görmüyorsunuz.



Evet, Firavunla ilgili tüm ayetlerden tarihler üstü firavunluk mantığını anlıyoruz, görüyoruz. Firavunlar tarihte kalmış olabilir, ama firavunluk tarihte kalmadı. Firavunluk her çağda geçerli. Her çağda görebilirsiniz. Malikül mülk; Mülkün gerçek maliki Allah’tı. Fakat firavun mantığı mülkün maliki kendisi zanneder. Yani kendisinin sahip olduklarını sadece kendisine ait bilir. Onun mutlak maliki zanneder kendisini. Onu emanet olarak görmez.



Demek ki firavunlaşmaya başlayan benliğin ilk yaptığı şey sahip olduklarının maliki olduğunu zannetmek. Yani onların emanet olduğu gerçeğini unutmak. Her firavunlaşan bu noktadan yola çıkarak firavunlaşır. Kendisini imtihan edilmek için verilmiş değerleri, benim zanneder, mülkiyeti zanneder. Ve tabii değerin sahibini unutmak aslında şükrü unutmaktır. Şükrü unutan Allah’ı unutur. Allah’ı unutan kendini unutur, kendini unutan kendini kaybeder, kendini kaybeden hiçbir şey kazanamaz. Bu da tekebbürdür işte. Firavunu firavun yapan tekebbürü idi.





52-) Em ene hayrun min hazelleziy huve mehiynün ve lâ yekâdü yübiyn;



"Yoksa şu basit ve ne demek istediğini açıklayamayandan daha hayırlı değil miyim?" (A.Hulusi)



52 - Yoksa ben şundan daha hayırlı değil miyim ki o hem hakîr hem de meramını anlatamıyor. (Elmalı)





Em ene hayrun min hazelleziy huve mehiynün ve lâ yekâdü yübiyn bakın nasıl kara propaganda yapıyor, muhalifi için nasıl bir propaganda yöntemi kullanıyor; Yoksa ne demek istediğini bile açık seçik anlatmaktan aciz olan şu değersiz adamdan daha iyi değil miyim. Hz. Musa’yı kastediyor. Hz. Musa’da ki konuşma zorluğunu kastediyor. Malum Hz. Musa’nın dilinde konuşma zorluğu vardı. Onun için peygamber gönderilirken bile kendisini peygamber atayan rabbine yalvarmış, beni değil kardeşim Harun’u öne geçir, hatta onu bana yardımcı ver demişti.



Bu konuşma zorluğunu aslında bir tür mesaj olarak alabiliriz. Bir peygamberin peygamberlik mahareti sadece dilinde değildi. Kaldı ki eğer Allah seni bu halinle peygamber olarak seçiyor ve davet için gönderiyorsa, onu telafi edecek başka şeyler verir.



Haddi zatında bir nükte olarak söylemek gerekirse Hz. Musa’ya diğer peygamberlerde ender gördüğümüz yedi Beyza ve asayı Musa mucizelerinin verilmesi belki de dilinde ki bu konuşma zorluğuna takviye içindi. Yani eğer dilinde konuşma zorluğu varsa elin konuşur ey Musa. Allah eline dil verir elin konuşur. Hatta o kadar konuşur ki sadece elin konuşmakla kalmaz, elinde tuttuğun değnek bile konuşur. Yeter ki sen Allah’ın yardımını hak et. Yeter ki seni Allah görevlendirsin. Yeter ki destekçin Allah olsun.



Gayret dil gayreti değil ki, peygamberlik çenebazlık değil ki, peygamberlik bambaşka bir şey. Onun için firavunda peygamberliği çenebazlık zannetmiş olmalı ki daha ne dediğini bile doğru dürüst anlatmayı beceremeyen şu adamdan ben üstün değil miyim diyor.






Mûsâ (a.s.) kekeme olduğu için kelimeleri anlatmakta zorluk çekiyordu. Bunun için Firavun kavmine «Ey kavmim, ben sözü açık söyleyemeyecek derecede zavallı olan şu adamdan daha üstün, daha değerli değil miyim?» diyerek kavmini Mûsâ ta.s.)'ya iman etmekten alıkoymaya çalışmıştır.

Hz. Mûsâ, Firavun'un sarayında çocukken bir gün o kâfirin sakalından tutmuş hınçla çekip birkaç tüy koparmıştır. Buna çok sinirlenen Firavun onu öldürmek istemiş, karısı «Bunu çocukluktan yaptı» diyerek ona mani olmak istemiştir.

Fakat bunu hazmedemeyen Firavun «bunu bir deneyelim, o zaman çocukluktan yapıp yapmadığı ortaya çıkar» diyerek bir kabın içine altın, diğer bir kabın içine de ateşin korunu koyarlar ve getirip çocuğun önüne bırakırlar. Şayet o yavru elini altının bulunduğu kaba uzatacak olursa, Firavun bunu bilinçli yaptığım kabul ederek onu öldürecekti. Eğer elini ateşin bulunduğu kaba uzatırsa gerçekten çocukluktan yaptığına kanaat getirerek, ona bir şey yapmayacaktı.

Tam o anda Cebrail gelir o küçük yavrunun elini ateşin bulunduğu kaba sokar ve Hz. Mûsâ oradan bir kor alır, ağzına atar. îşte o kor Mûsâ (a.s.)'nın ağzını ve dilini yakar, bu yanıktan mütevellid kekeme olur. Bunun için «(Ey Rabbim) dilimdeki düğümü çöz» diye duâ etmiştir.  {Ebü'l-Leys Semerkandi – Tefsir – ül Kur’an}]




[Ek bilgi; Hz. Musa kekeme değildi.
Biliyor musunuz Hz. Musa ile ilgili Tâhâ suresinde bir şeyler anlatılıyor. Hz. Musa ne diyor;
Kale Rabbişrah liy sadriy. (25), niye böyle diyor? Ve yessirliy emriy.(26) Vahlül 'ukdeten min lisaniy. (27) yefkahu kavliy. (28) Niye öyle diyor? Çünkü Şu’arâ suresinde Ve yedıyku sadriy ve lâ yentaliku lisaniy..(Şu’arâ/13) içim daralıyor, dilim dönmüyor diyor. Oradan hareketle dediler ki Hz. Musa kekemedir.
Yahu kekemeden peygamber olur mu, delimizsiniz yahu. Nasıl tebliğ edecek? Yani Ve lehüm aleyye zenbün feehafü en yaktülun. (Şu’arâ/14) Kur’an ın tamamını okumayınca parçacı mantıklarla hakikat paramparça ediliyor maalesef. Onlar lehinde benim aleyhinde bir günah var. Hani kavga ediyordu iki delikanlı da birine bir tokat yapıştırdı, onun da öleceği tuttu öldü. Ondan sonra korkuyor oraya gitmeye. Siz sizi tutuklayacaklarından ya da öldüreceklerinden endişe ettiğiniz bir ortamda rahat esip savurabilir misiniz. Diyor ki; Ve ehıy Harunu huve efsahu minniy lisanen. (Kasas/34) yani onun dili daha güzel feersilhu me'ıye rid'en.. onu benimle beraber bana destekçi ver, başka bir ayette de ona risalet ver diye yalvarıyor. Mesele içi daraldığı için rahat konuşamamaktadır, yoksa Hz. Musa kekeme olduğu için değil. Ne korkunç hatalar yapılıyor görüyor musunuz. Niye Tâhâ suresinde ki ayetleri okuyor konu ile ilgili Şu’arâ suresinde ki ayetlere gitmiyor. Parçacı okumak bir felakettir. (Mehmet okuyan Envaru’l Kur’an 1. video)]




53-) Felevla ulkıye aleyhi esviretün min zehebin ev cae meahül Melaiketü mukteriniyn;



"(Eğer Musa dediği gibiyse) Onun üzerine altından bilezikler gönderilmesi yahut onunla beraber yakını olarak melekler gelmesi gerekmez miydi?" (A.Hulusi)



53 - Eğer o dediği gibi ise üzerine altın bilezikler atılsa ya! Yahut yanında Melâikeler dizilse gelse ya! (Elmalı)





Felevla ulkıye aleyhi esviretün min zehebin ev cae meahül Melaiketü mukteriniyn Hem neden ona altın künyeler, altın bilezikler, altın takılar bahşedilmemiş. Ya da beraberinde saf saf dizili melekler gelmemiş. Öyle diyor firavun, devam ediyor kara propagandaya. Neden ona altın bilezikler vermemiş. Aslında bu altın bilezikler eski Mısır’da bir statü işareti. Yani günümüzde takım elbisenin ya da kravatın yerini almış. O gün bir statü işareti. Kendisini firavuna nispet edenlerin, ya da yönetime nispet edenlerin, yönetim içinde bir görevi bulunanların taktığı, ya da toplum içerisinde yüksek tabakanın kullandığı bir takım aksesuarlar.



Fakat ilginçtir biz geçmişten bu güne gelen tüm firavun heykellerinde firavunların bir elinde kamçı bir elinde altın bir halka görürüz, haçlı halka. Bir ucunda haç vardır bu halkanın. Firavun bir elinde bu halkayı tutar ama ucunda haç vardır. Bir elinde de kamçı görürüz. Böyle dururlar ve hep bu iki şey vardır ellerinde, tüm heykellerde. Aslında kamçı firavunun iktidarını temsil etmektedir. Halka da firavunun dini liderliğini temsil etmektedir. Aslında o ucundaki haçlı halka.



İlginçtir değil mi Hz. İsa’dan binlerce yıl evvel firavunlar ellerinde haç taşıyorlar. Haç kadim putperest kavimlerde kullanılan bir totemdi aslında. Yani bu da tarihi bire veri olarak bu güne kadar gelmişti. Asıl kamçıyı taşıyor olmaları ki hiçbir firavunun birebir heykeli yoktur. Heykelleri kendilerinden en az beş kat, 10 kat büyüktür. Daha büyük olanları da vardır. Kahire de eski meclis binasında ki firavun heykelleri görmeye gidenler iyi bilirler, firavunlar azametli heykeller yaptırmakla aslında halkı böyle korkutmayı tercih etmişler.



Halka görünmezlerdi, sarayı halka kapatmışlardı, halkın huzuruna hiç çıkmazlardı. Hatta eski Mısır da bir yasa vardı, bir firavuna dokunan öldürülürdü. Çünkü o tanrısal bir varlıktı, güneşin yer yüzünde ki oğluydu, Ra’nın yer yüzünde ki oğluydu dolayısıyla ona diğer bir insan dokunamazdı. Böylesine bir dokunulmazlık, böylesine korkunç bir dokunulmazlık zırhına bürünmüştüler. İşte aslında Hz. Musa’nın elinde ki çoban değneğinin bir mucizeye dönüşmüş olması, firavunun elinde ki kamçıya bir cevaptı.



Ey firavun sen elindeki kamçıyı milleti korkutmak için kullanıyorsun, bir çobanın elinde ki asa, bir çobanın elindeki çoban değneği ile baş edemiyorsun. Yani senin karizmanı işte böyle çizer Allah bunu diyordu belki amiyane bir ifade olacak ama böyleydi verilen mesaj



İlk muhatapların Resulallah’a bakışını da ele veriyor aslında bu ayetler. Firavunî bir bakışla bakıyorlardı Resulallah’a. Düşünsenize Mekke’nin soylularının Resulallah’a bakışını İbn.-i Ebi Kebşe derlerdi hakaret için. Böyle bir künye uydurmuştular. Dahası Abdul Muttalib’in yetimi derlerdi. Yani yetim ne olacak, sahipsiz ne olacak ve hakaret ederlerdi erkek çocuğu olmadığı için. Onu kimsesiz addederlerdi. Ki Allah onlara kendi hakaretlerini çevirecek ve etter diyecektir. Yani öyle bakıyorlardı.



Bir insanı yücelten gücün, onun parası, pulu, statüsü, mevkii ve evladı, nüfusu, insan kaynakları, insan gücü olduğunu düşünüyorlardı. Onlar hiçbir insanın aklına, fikrine, ahlakına, imanına bakmıyorlardı. Yani ulvî değerleri değer olarak görmediler. Hep sayılabilir olanları değer olarak gördüler. Elle tutulanlara değer dediler. Ama yüce değerleri değer olarak görmediler. Onun içinde bir peygamberi takdir edemediler, asla takdir edemediler.





54-) Festehaffe kavmehu feeta'ûh* innehüm kânu kavmen fasikıyn;



(Firavun) halkını aşağıladı... Onlar da ona itaat ettiler... Muhakkak ki onlar inancı bozulmuş bir toplumdu! (A.Hulusi)



54 - Bu suretle kavmini istihfaf etti onlar da ona itaat eylediler, çünkü dînden çıkmış fâsık bir kavim idiler. (Elmalı)





Festehaffe kavmehu feeta'ûh işte böylece firavun kavmini tahrik etti, onlar da bu tahrike kapıldılar. Burada ki festehaffe; hafifleştirdi manasına gelir düz manası Ama buna bazı otoriteler aptallaştırdı anlamını vermişler. Ahmaklaştırdı. Doğrusu güzel bir anlam, toplumunu böyle ahmaklaştırdı. Fakat üstteki ayetlerle bağlantısı açısından ben tahrik etti anlamının daha uygun düşeceğini düşünüyorum. Ki Ferra da istefezze karşılığını vermiş korkuttu, tahrik etti. Onu telaşa düşürdü anlamında istefezze manası vermiş ki, bence de tahrik ediyor. Yani ulusa seslenişinde firavun ulusunu tahrik ediyor, etrafındaki insanları tahrik ediyor, Musa’ya karşı tahrik ediyor ki, kendinden yana olsunlar.



innehüm kânu kavmen fasikıyn zaten onlar öteden beri yoldan çıkmış bir kavimdiler.





55-) Felemma asefunentekamna minhüm feağraknâhüm ecme'ıyn;



Ne zaman ki bizi öfkelendirdiler, yaptıklarının sonucunu yaşattık; onları toptan suda boğduk. (A.Hulusi)



55 - Böyle vaktâ ki bizi gadaba davet ettiler biz de kendilerinden intikam aldık hepsini birden gark ediverdik. (Elmalı)





Felemma asefunentekamna minhüm feağraknâhüm ecme'ıyn bizim gazabımızı davet ettikleri zaman, ne zaman bizim gazabımızı davet ettiler, aslında esefuna; ne zaman bizi kızdırdılar, ne zaman bizi gazaba getirdiler, yani açık anlamı bu. Ne oldu peki? ekamna minhüm onlara yaptıklarının acısını tattırdık. İntikam; öç almak diye çevirmiyorum çünkü basit kaçıyor, etimolojik karşılığı birine yaptığının acısını tattırmaktır. Yaptıklarının acısını onlara tattırdık. feağraknâhüm ecme'ıyn topunu boğulmaya terk ettik.





56-) Fece'alnahüm selefen ve meselen lil ahıriyn;



Onları sonradan gelenlere bir geçmiş ve bir ibretlik örnek kıldık! (A.Hulusi)



56 - Gark ediverdik de onları sonrakiler için hem bir selef hem bir mesel kıldık. (Elmalı)





Fece'alnahüm selefen ve meselen lil ahıriyn ve onları sonraki nesiller için geçmişin acı hatırası ve ibret vesikası kıldık. Gelecek nesillere acı bir hatıra kıldık ki nesilden nesile ibreti alem olarak anlatılsınlar ki, kendilerinden tam 3.300 yıl sonra dahi, işte bakınız. Bu olayın üzerinden 3.300 yıl geçti. M.Ö. 1.300 lere tekabül eder firavunun ve hempalarının uğradığı bela, boğulması. 3.300 yıl öteden bu güne kadar ibreti alem olarak nesilden nesile geldiler. Hala lanetlenirler ve bizden sonraki nice 3.300 yıllarca dahi lanetlenmeye devam edecekler.





57-) Ve lemma duribebnü Meryeme meselen izâ kavmüke minhü yesıddun;



Meryemoğlu bir ibretlik örnek olarak ortaya konulduğunda, toplumun hemen ondan yüz çevirdiler. (A.Hulusi)



57 - Ve vaktâ ki Meryem’in oğlu bir mesel olarak ortaya atıldı derhal kavmin ondan çığrıştılar. (Elmalı)





Ve lemma duribebnü Meryeme meselen izâ kavmüke minhü yesıddun yeni bir pasaja girdi sure 57. ayetle. Burada da Hz. Musa’nın arkasından Hz. İsa, daha doğrusu Hz. İsa’nın ardından tanrılaştırılması dile getiriliyor. Yani Hz. Musa’nın yaşarken başına gelen anlatılıyor, Hz. İsa’nın da vefat ettikten sonra başına gelen anlatılıyor. Burada ilginç iki farklı sapma olayı var; Birincisi bizzat peygamberin hayatında kendisine karşı mücadele biçiminde gerçekleşiyor, ikincisi peygamberin bıraktığı risalet mirasına karşı sapma anlatılıyor.



İşte şimdi bu ikincisine geçtik. Bir peygamberin kendisine yönelik tehdit mi, mirasına yönelik, yani davetine yönelik tehdit mi daha büyük. Aslında belki bu soruyu sorduruyor bize. Hz. Musa’nın şahsına yönelik tehditler vardı, Allah o tehditleri bertaraf etti. Bu firavun da olsa, yer yüzünün süper gücü de olsa baş edemedi. Fakat bir peygamberi bekleyen en büyük tehdit, onu yaşarken onun hayatına yönelik tehdit değil, o vefat ettikten sonra bıraktığı risalet mirasına yönelik tehdit dercesine işte şimdi de Hz. İsa’nın risaletine yönelmiş olan saptırma, tahrif etme tehdidine getirdi sözü.



İmdi; ne zaman Meryem’in oğlu gündeme getirilse senin kavmin bu yüzden başlar şamata yapmaya, başlar taş kale yapmaya, ortalığı velveleye ve gürültüye vermeye.



Hıristiyanların Hz. İsa’ya yükledikleri tanrısal misyonu kendi şirklerinden daha geri ve saçma buluyor Mekke müşrikleri. İlginç değil mi. Aslında kendileri meleklerin simgelerine tapıyorlardı biliyorsunuz. Melekler insandan Allah’a daha yakın diye düşünüyorlardı müşrikler. Dolayısıyla Hıristiyanların sapmaları bizden daha berbat bir sapma, şamataları bunun için. Ne zaman Resulallah ayetlerin içinde Meryem oğlu İsa’dan söz edecek olsa, ayetlerin içinde Hz. İsa geçecek olsa hemen gürültüye başlıyorlardı. Ah..! onun ki bizden de daha beter. Yani biz hiç olmazsa meleklere tapıyoruz, onlar insana tapıyor diye ortalığı şamataya velveleye veriyorlardı.



Aslında bütün bunların özünde şu tabiat yatıyor; Başkalarının yanlışı benim meziyetimdir. Burada dile getirilen zamanlar üstü sapma, ahlaksızlık bu. Mekke müşrikleri sapmış Hıristiyanların yanlışlarını kendi meziyetleri gibi takdim etmeye kalkıyorlardı. Tabii bu mazeret olamaz. Hiç kimsenin sapması sizin sapmanıza mazeret teşkil etmez. Bunu söylüyor aslında ayet.



Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
       155. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder