12 Temmuz 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. DUHAN (40 - 59) (156-E)



D sayfasından devam

40-) İnne yevmel fasli miykatühüm ecme'ın;

Belirlenmiş ayırt etme sürecinde onların hepsi bir araya gelecektir. (A.Hulusi)

40 - Haberiniz olsun ki o fasıl günü hepinizin mikatıdır. (Elmalı)


İnne yevmel fasli miykatühüm ecme'ın unutmayın ki hepinizin buluşma zamanı, iyi ile kötünün birbirinden ayrıldığı o gündür. Hepiniz ile Musa ve onu temsil eden Allah resulü, firavun ve onu temsil eden Mekke müşrikleri kastediliyor. Yani hepiniz, iyiler ve kötüler orada buluşacak, iyiler niçin iyi, kötüler niçin kötü orada açıkça ortaya konacak.


41-) Yevme lâ yuğniy mevlen an mevlen şey'en ve lâ hüm yünsarun;

Dostun dostundan bir şey uzaklaştıramadığı süreçtir o! Onlara yardım da olunmaz. (A.Hulusi)

41 - O gün ki yar yardan bir şey defedemez ve bir taraftan yardım da olunmazlar, (Elmalı)


Yevme lâ yuğniy mevlen an mevlen şey'en ve lâ hüm yünsarun o gün ne bir dostun diğer bir dosta yararı dokunacak ne de kendilerine yardım olunacak.


42-) İlla men rahımAllâh* inneHU "HU"vel 'Aziyzur Rahıym;

Allâh'ın rahmet ettikleri müstesna... Muhakkak ki O, "HÛ"; Aziyz'dir, Rahıym'dir. (A.Hulusi)

42 - Ancak Allahın rahmetiyle yarlıgadığı başka, çünkü o öyle azîz öyle rahîmdir. (Elmalı)


İlla men rahımAllâh Allah’ın rahmet ettiği kimse hariç, o müstesna. Allah’ın rahmet ettiği kimseye Allah’ın verdiği ödülü, Allah’ın istediği kimseler tevdi edecekler. inneHU "HU"vel 'Aziyzur Rahıym zira yalnızca O’dur yüceler yücesi, sonsuz merhamet sahibi O’dur.

Tüm şefaat teorileri bu ayetler ışığında anlaşılmalıdır. Tüm şefaat ayetleri hatta bu iki ayet ışığında anlaşılmalıdır. Allah’ın rahmet ettiğine şefaat etmeye zaten gerek yok. Allah’ın rahmet ettiğine Allah şefaat etmiştir. Dolayısıyla Allah’ın rahmet ettiğine, rahmet ettiğini ifade eden ödül biri tarafından tevdi edilir. Yani Allah’ın rahmeti bir ödül suretinde kendisine, rahmeti hak edene verilir ve bu ödülü veren, ödülü vermekle ödüllendirilir. İşte bu ödülü veren vermiş olmaz ödülü. Ödülün sahibi vermiş olur. Yoksa ödülü tevdi eden değil. Onun için Allah ödül verirse tevdi edecek biri elbet bulunur. Ödülü sahibinden istemek asıl olandır.


43-) İnne şeceretez zakkum;

Gerçek ki zakkum ağacı, (A.Hulusi)

43 - Şüphesiz o zakkum ağacı, (Elmalı)


İnne şeceretez zakkum (sonraki ayetle birleşti)


44-) Ta'amül esiym;

Esîm'in (Hakikatini inkâr edenin) yiyeceğidir! (A.Hulusi)

44 – çok vebal yüklenenin yemeğidir. (Elmalı)


İnne şeceretez zakkum Ta'amül esiym şüphesiz o zakkum ağacı, zıkkım ağacı yani, Türkçede ki ifadesi ile günahkarların besini, gıdası, beslenme unsuru olacaktır.

Bu ayetle şu ayeti karşılaştırmak lazım Saffat/62 ayeti mealen şöyle; Şimdi misafiri mükellef bir sofrada ağırlamak mı iyidir, yoksa zehir zıkkım la ağırlamak mı daha iyidir. Diyor ayet. Orada zakkum kullanılıyor. Bu ayeti o ayetle açıklamam boşuna değil, çünkü işte bu ayet üzerine Mekke müşrikleri itirazda bulunmuşlar, bu itiraza cevap olarak ta Saffat/62. ayet gelmişti. Girişte de söylediğim gibi. Dolayısıyla biz bu açıklamayı bu ayetin ışığında okumazsak zakkumun ne anlama geldiğini anlamayacağız.

Zakkum ilk geçtiği yer burası. Buna müşriklerden gelen itiraza Saffat/62 de cevap verildiğini söyledim. Manası bir şeyi yemek, yutmak, kötü bir şeyi yemek, ya da yediğiniz bir şeyi kötü şekilde, sizi zorlayacak şekilde yemek, yutmak anlamına gelir. Nahoş yemek, nahoş bir biçimde yemek anlamına gelir.

İsra/60. ayette Kur’an da son geçtiği yerdir orası. Kur’an da zaten sadece buralarda geçer 3 yerde. İlk geçtiği yer burası, Duhan suresinin bu ayeti, son geçtiği yerde İsra/60 ayetidir. Hem İsra/60 ta hem de Saffat suresinde bu bitkinin imtihan kılındığı ifade buyrulur. İnna ce'alnaha fitneten liz zâlimiyn (alemiyn değil) (Saffat/63) biz onu insanlar için bir fitme bir imtihan vesilesi kıldık. Dolayısıyla imtihan vesilesi kılınan lanetli ağaç, ki İsra da geçişi böyle. İsra da lanetli ağaç olarak geçiyor. İmtihan vesilesi kılınmıştır. Yani bunun üzerine spekülasyon yapacak olanlar imtihan vesilesi kılındığını unutmamak durumundalar.

Peki Arabistan da yetişen zehirli ve acı bir bitkiye verilen bu zakkumun söylemek istediği ne, bu zakkumla bize verilemek istenen mesaj ne? Aslında biz bu mesajı Türkçe de zakkum olarak adlandırdığımız bitkide buluyoruz. Latincesi Nerium oleander. Bu bitki biliyorsunuz güneyde yollarda dışarıda bile yetişir, her yerde. Kuzey bölgelerde ise saksıda falan yetiştirirler daha çok. Kokusu güzeldir, rengi cezp edicidir, fakat zehirlidir.

Tıpkı günaha benzer. Günahta dış görünüşü iyidir, zevk verir, lezzet verir. İşleyen günahtan haz alır, Zaten haz aldığı için işler. Fakat zehir yemek gibidir. Ahireti berbat olur, sonu berbat olur, sonu cehennem olur. Tıpkı zakkum gibi. Kokusu çeker, rengi caziptir, fakat yemeye kalkanı öldürür. Onun için adeta günahı tarif etmektedir bu. Günahkarlar kendi ektiklerinin meyvesini yiyecekler demeye getiriyor ahirette. Ahirette günahkarların, cehennemliklerin sofrasında kendi amelleri olacak,Kendi diktikleri ağacın zehirli ürününü yiyecekler anlamına alabiliriz.


45-) Kel mühl* yağliy fiyl butun;

Erimiş maden gibidir; karınlarda kaynar. (A.Hulusi)

45 - Pota gibi karınlarında kaynar. (Elmalı)

Kel mühl* yağliy fiyl butun (sonraki ayetle birleşik.)


46-) Keğalyil hamiym;

Kaynar suyun kaynaması gibi. (A.Hulusi)

46 – Hamîm kaynar gibi. (Elmalı)


Kel mühl* yağliy fiyl butuni Keğalyil hamiym tıpkı karında kaynayan erimiş kurşun gibi fokurdayarak yakıp kavuran su misali diyor. İlginç ifadeler, benzetmeler bunlar. ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14) diyordu ya ayetinde Kur’an; sana her şeyden haberdar olanın verdiği haber gibi bir haberi hiç kimse veremez diyordu ya. İşte biz insanoğluna hiçbir kaynakta yer almayacak ahiretle ilgili haberleri, sadece ahiretin de sahibi Allah verir ve biz sadece vahiyde buluruz ahiretin gerçek tasvirlerini.

Ahiretin gerçek tasvirlerini vahiyde buluruz, fakat bize bu tasvirler kendi konuştuğumuz dille aktarılır. Çünkü biz ahireti olduğu gibi kavramaktan aciziz. İman etmişizdir ahirete. İman ettiğimiz ahiret bildiğimiz dünyaya ait bir dille bize anlatılır. İşte burada da ahiret ki insanı, günahkarı, cehennemliği bekleyen o dehşet sahneleri dile getiriliyor. Hafazanallahu ve iyyaküm Allah sizleri ve bizleri korusun diyoruz.


47-) Huzûhü fa'tiluhu ila sevail cahım;

"Tutun onu da yakan ateşin ortasına sürüyerek götürün..." (A.Hulusi)

47 -  Tutun onu yaka paça doğru cehennemin ortasına sürükleyin. (Elmalı)


Huzûhü fa'tiluhu ila sevail cahım derken emir gelir; Tutun onu, yakalayın, yaka paça sürükleyip kışkırtılmış alevlerin ateşin ortasına atın.


48-) Sümme subbu fevka re'sihi min azâbil hamiym;

"Sonra da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!" (A.Hulusi)

48 - Sonra da başının üstüne hamîm azâbından dökün. (Elmalı)


Sümme subbu fevka re'sihi min azâbil hamiym sonra boca edin başından ayağına kadar yürek dağlayan bir umutsuzluğu boca edin tepesinden ve deyin ki;


49-) Zuk* inneke entel 'Aziyzül Keriym;

"Tat! Sen (güya) Aziyz'din, Keriym'din!" (A.Hulusi)

49 - Tat bakalım deyin çünkü sen aziyzdin, keriymdin. (Elmalı)


Zuk tat bakalım inneke entel 'Aziyzül Keriym çünkü sen evet sendin çok saygın çok şerefli ve hatırlı olan dünyada. Yani sen çok saygın biri olmalısın ki bu kadar büyük bir belaya uğruyorsun. Yani Dünyada çok saygın, çok şerefli çok kalantor biri olmalısın ki ahirette bu kadar ağır bir belaya uğruyorsun.

Burada tabii ki kinaye ve ironi var. Hani şerefli geçiniyordun, hatta Allah’a secde etmeye gelince yiğidin alnı yere gelmez diyordun utanmadan. Allah’a boyun eğmeye gelince herkese kul oluyordun da Allah’a kul olmayı bir türlü aklına getirmiyordun. Allah dışında her şeyi tanrılaştırdın, ama bir Allah’a Allah olarak muamele etmedin. Zaten Allah’a kul olmayan Allah dışında her şeye kul olmaya yatkındır. Sen de onu yaptın. Haydi bakalım şimdi görelim senin hatırını, görelim senin şerefini, görelim izzetini, kaç paralık şerefin var. Tap bakalım denilecek buyruluyor.


50-) İnne hazâ ma küntüm Bihi temterun;

"İşte bu, şüpheyle karşıladığınız (iman etmediğiniz) şeydir!" (A.Hulusi)

50 - İşte o sizin şekk ve mücadele edip durduğunuz bu. (Elmalı)


İnne hazâ ma küntüm Bihi temterun elbet bu sizlerin baştan beri acaba dediğiniz şeydir. Acaba..! İşte acaba dediğiniz o şey geldi çattı, gerçek olduğu ortaya çıktı.


51-) İnnel müttekıyne fiy mekamin emiyn;

Muhakkak ki korunmuş olanlar, güvenliktedirler. (A.Hulusi)

51 - Elbette muttakiler emîn bir makamda. (Elmalı)


İnnel müttekıyne fiy mekamin emiyn cennetten pencere açtı şimdi de cehennemden açtığı pencereyi kapattı ve öbür tarafa çevirdi. Öte yandan Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıyanlar güvenli bir konumda bulunacaklar. Çok güvenli bir konumda. Allah onları güvenilir bir konum içinde kılacak orada.


52-) Fiy cennatin ve 'uyun;

Cennetlerde ve gözelerdedirler! (A.Hulusi)

52 - Cennetlerde pınar başlarında. (Elmalı)


Fiy cennatin ve 'uyun cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar, akarsu başlarında olacaklar. Tabii cehennem için söylediğimiz farklı açıdan cennet için de geçerli. Ki zaten Kur’an onu secde/17 de söylüyor.

Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) cennetlik bir mü’mini hangi göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse hayal bile edemez, tahayyül bile edemez diyor ya Kur’an. Hayal bile edemeyiz. Neden? Çünkü cennet güzelliğini üretildiği merkez. Mutlak güzellik diyarı. Biz ise geçici ve mukayyet güzellikler biliyoruz. Geçici güzellik, kalıcı güzellikle nasıl tanımlanır. Onun için geçici dünya içerisinde ki güzellikle bize kalıcı güzelliği tarif ediyor vahiy. Çünkü dilimizin içinde gerçekleşiyor, ancak bu dille anlayabiliyoruz. Peki ama anladığımızın ötesine iman ediyoruz. Biz aslında o güzelliğe iman ediyoruz. O güzelliğin akıl sır ermeyecek mutlak bir güzellik olduğunu, aklımızı aşan bir güzellik olduğuna iman ediyoruz. İman ettiğimiz şeyde kendi dilimizin sınırları içerisinde vahiy bize tarif ediyor. İşte bu tarifte o tariflerden biri.


53-) Yelbesûne min sündüsin ve istebrakın mütekabiliyn;

Karşılıklı olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler. (A.Hulusi)

53 - Sündüs ve istebraktan elbiseler giyerek karşı karşıya. (Elmalı)


Yelbesûne min sündüsin ve istebrakın mütekabiliyn tarifsiz güzellikte, yani sıra dışı, burada ki istenrakın, sündüsin, belirsiz kelimeler bunlar. Belirlilik takısı almamış. Belirsizlik aynı zamanda metne şu manayı veriyor yan anlam olarak; Sıra dışı, tanımsız, tarifsiz bir güzellik. Evet dolayısıyla öyle çevireceğiz. Tarifsiz güzellikte ipek ve altın sırmalı elbiseler giyip göz göze bakışacaklar. O birbirine bakan gözler nasıl gözler olacaklar, işte geliyor.


54-) Kezâlik* ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn;

İşte böyle... Onları (Esmâ kuvvesi olarak açığa çıkan şuur varlık insanı) Hur-i Iyn olanlar (üstün ve net görüş {FUAD} özelliklerine sahip bedenler) ile eşleştirdik! (A.Hulusi)

54 -  Evet böyle, hem onları iri gözlü hurîlerle tezvic de etmişizdir. (Elmalı)


Kezâlik işte böyle olacak ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn ve biz onları tarifsiz güzellikte bir bakış, pırıl pırıl bir kalp taşıyan eşlerle birleştireceğiz. Birbirine bakan bu gözler, tarifsiz güzellikte gözler olacakmış. Bi hurin ıyn; Havr, parlak ‘ıynun havra güzel göz demektir, parlak göz demektir. Beyazı bembeyaz, siyahı simsiyah göz demektir. ‘ıyn de ayn ın çoğuludur, gözler manasına gelir. Yani en güzel gözler, en güzel gözlerle. Göz için kullanıldığında akı apak, karası kapkara.

Güzel gözden mecaz aslında güzel bakış. Hepsi de Mekki surelerde kullanılır. Bi hurun ‘ıyn terkibini. Medeni surelere geçtiğinizde bu terkibin yerine ezvacen mutahhareten alır. Yani tertemiz eşler. Bu terkip yerini ona bırakır. Pırıl pırıl eşler, ki içi temiz, dışı temiz, bakışı temiz, bakışı güzel. Bakışı güzel olmak; gözünden muhatabına, eşine mutluluk aktarmak anlamında. İşte böyle tarif ediyor cennette ki eşliliği ve eşleri Kur’an.


55-) Yed'une fiyha Bi külli fakihetin aminiyn;

Onda, güvenli ortamdakiler olarak her çeşit meyveyi (marifetlerini açığa çıkarmayı) isterler. (A.Hulusi)

55 - Orada emniyetler içinde her türlü yemişi çağırır getirdiler. (Elmalı)


Yed'une fiyha Bi külli fakihetin aminiyn orada canlarının istediği her türlü lezzeti güven içinde isteyip tadacaklar. Fakihe; 43 te ki kötülerin gıdasının tam karşıtı. 43. ayette kötülerin gıdası zakkumdu değil mi, burada da fakihe. Meyve anlamına da gelir. Ama amellerin meyvesi, yaptıklarının meyvesi. Meyve karın doyurmak için yenmez biliyorsunuz, zevk için yenir. Cennette de yenilen şeyler karın doyurmak gibi bir ihtiyaca binaen değil, çünkü orada acıkmak gibi bir zaaf olmayacak. Sırf lezzet ve neş’e, haz almak için. İşte onu ifade etmek için böyle geliyor.


56-) Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel ula* ve vekahüm azâbel cahım;

Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur. (A.Hulusi)

56 - İlk ölümden başka ölüm tatmazlar. Korumuştur da onları o Cahîm azâbından (Elmalı)


Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel ula orada ilk ölümleri dışında başka bir ölüm tatmayacaklar. ve vekahüm azâbel cahım böylece Allah onları dehşet verici bir azaptan korumuş olacaktır.


57-) Fadlen min Rabbik* zâlike hüvel fevzül 'azıym;

Rabbinden bir lütuf olarak! İşte bu, aziym kurtuluşun ta kendisidir! (A.Hulusi)

57 - Hepsi rabbinden bir fadl olarak, işte budur ancak fevzi azîm. (Elmalı)


Fadlen min Rabbik rabbinin bir lütfüdür bu, yani kişinin kendi yiğitliği değil, Allah’ın rahmeti. Cennet amellerin bedeli değil, Allah’ın ödülüdür. zâlike hüvel fevzül 'azıym işte budur büyük başarı. İşte vahyin tasavvur inşası budur. Büyük başarı nedir sorusunu sorun, Vahiy cevap versin. Vahye göre büyük başarı ahirette cenneti hak eden hayattır.


58-) Feinnema yessernahü Bi lisanike leallehüm yetezekkerun;

Biz Onu lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye. (A.Hulusi)

58 - Biz onu sâde senin dilinle müyesser kıldık gerek ki iyi düşünsünler. (Elmalı)


Feinnema yessernahü Bi lisanike leallehüm yetezekkerun işte böylece biz bu vahyi senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp de ders alabilsinler. Yani biz cennet, cehennem gibi gaybi gerçekleri beşer dilinin imkanlarını kullanarak insan zihnine indirdik ki anlayabilesiniz, anlayabilsinler diye.


59-) Fertekıb innehüm murtekıbun;

Seyret bekle! Muhakkak ki onlar da beklemektedirler. (A.Hulusi)

59 - O halde gözet çünkü onlar gözetiyorlar.(Elmalı)


Fertekıb innehüm murtekıbun artık sen de bekle, çünkü onlar bekliyorlar. Evet, iyi bir hayat yaşadınızsa, siz bekleyin cennetinizi. Size karşı çıkanlarda cehennemini beklesin.

Rabbim cennetini bekleyen bir hayat lütfetsin.


Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


156. videonun sonu.
156. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder